Issıza bürünmüş babamın eşiği ( Dr. Cahit KARAKUŞ )
Akşamın serinliğinde,
Geçip gittim önünden.
Hüzünlü bir iz bıraktı,
Babamın eşiği.
Yaşanmamış gibi geçse de yıllar,
Yüreğimde yanan ateş dağladı,
Hazin yarayı,
Derin acılarda çaresizliğe sürüklendim.
Ayaz gecelerinde,
Uçsuz bucaksız yıldızlar arasında
Yolculuk eden hayallerim.
Güneşli günlerinde,
Parıldayan karlı zirvesi ile
Yanı başımdaki dost, Beydağı!
Şimdilerde tüm renkler simsiyah.
Babamın eşiği,
Bu kadar bana soğuk, bu kadar benden uzak.
Sırtımı dayadığım duvar, oturduğum çul,
Yoktun dediler.
Hiç yaşanmamış gibi geçip gittin dediler.
Hazin son,
Çaresizlik alnıma çizildi.
Maskeler ardında hainlik tasarlayan haramiler!
Lanet olsun,
Derin bir yara açtınız içimde, hep kanayan.
Baba ocağını viraneye döndüren,
Ayaklar altında ezilesi eller,
Kına yakın!
Maziden eser yok, artık.
Issıza bürünmüş babamın eşiği!
Çınarı yıkan balta kimin elinde?
Baltaya, beni işaret eden sen, bensin!
Farkında bile değilsin.
Kanadını kırdığın yok, artık!
Aferin sana, düşmanlığı iyi ezberledin!
Babamın eşiğinde hançerler sıra sıra.
Hain gülücükler birer sinsi kurşun.
Vicdan kalmamış kalleş yürekler,
Yara terbiyecisi kan emiciler,
Eller nerede!
Babam!
Seslendim sana gün batımında.
Bana baksana sen!
Sağır mı oldun,
Kör müsün,
Yoksa dilsiz.
Eşiğine yerleşmiş, ötüyor bir sürü baykuş.
Babamın eşiğine yerleşen belaların laneti!
Kabahat kimde!
Hünerin alçaklık, küfürlerin efendisi,
Epey kafa yordum, az kaldı.
Bekleme!
Çürümüş leş kokun temizlendi.
Güneşin doğmasına ne kaldı ki şurada!