Yaşadığımız yüz yılın gerçeklerinden biri de kendilerinden başka hiç kimseyi düşünmeyen, yaşamı kuralsızlık ve aymazlık olarak algılayan cennetin doymak bilmeyen obur çocuklarıdır. Sınır tanımaz açlık içgüdülere sahip olan obur çocukların açlıkları nasıl giderilecek, nerede, nasıl durdurulacaklar, bilen var mı? Bu yazıda obur çocukların tutunduğu enstrümanların onları nasıl mutsuzluğa mahkûm ettiği analiz edilecektir. Böylece yaşamla kurdukları ilişkilerde sapmaların nedenleri belirlenmeye çalışılacaktır.
Obur çocukların aile öykülerine bakıldığında, çoğunun, paylaşımdan yoksun, sağlıklı iletişim kuramayan, kinci anne ve aşırı otoriter, katı baba modellindeki aile içinde yetiştikleri; erken çocukluk ve ilk gençlik dönemlerinde, duygusal anlamda aç ve kılavuzsuz bırakılmış oldukları, yarışı kazanmak için aşırı hırslandırıldıkları görülmektedir. Narsis kişilik bozukluğuna sahip olan obur çocuklar, kişisel yeteneklerinin gelişiminde, toplumsal yapılanma sürecindeki değişimler ya da şans gibi etkenlerle, itibar, statü ve/veya maddi güç bakımından, hızlı yükselme fırsatı bulmuş bireyler arasında görülmektedir. Gücü, statüyü ve var olmayı ana değer olarak saygı ve beğeniyle öne çıkaran, bunların kaynağını veya ne ölçüde hak edilmiş olduğunu sorgulamayan toplumsal bakış açısı bu çocukların sayısının aşırı artmasına ve kontrol edilemez duruma gelmelerine neden olmaktadır.
Obur çocuklar sahip olmak istedikleri gücün doruklarına eriştiklerinde, değersizlikleri, ayıpları, yanlışları, başarısızlık ve erdemsizlikleri ortaya çıkmaya başlayınca, kişisel cinnet durumlarında çok vahim davranışlar sergilerler. Kuşkusuz her insan ağır eleştiri, reddedilme ve prestij kaybı yaşadığında mutsuz olur, fakat obur çocuklar için bu etkenler dayanılamayacak kadar yıkıcıdır. Olumsuz bir sonuçta, durumu kabullenip, sorumluluklarını görüp, başarısızlıklarını olgunlukla üstlenip, özeleştiri yaparak geri çekilmezler. Kendileriyle birlikte, tüm organizasyonu topyekûn ateşe atmamaları, büyük riskler almamaları için, son derece dikkatli, bilinçli, akılcı, sağduyulu ve serinkanlı olmak gerekir.
Obur çocuğun, bilinçaltı zihinsel yetisi sağlıklı beslenmediğinden, takıntılı duygusal davranış bozukluğuna sahiptir. Gerçek kişiliğini gizleyerek, çevresine sevimli, zeki, eğlenceli, arkadaş canlısı bir görüntü verir. Ne yazık ki, büründüğü bu çekici ya da yanıltıcı kişiliğin ötesini görmek kolay değildir. Obur çocuk hızlı değişim yaşayan organizasyonu ideal çalışan ve potansiyel lider olduğuna ikna etmesi onun için bir oyundur. Hatta obur çocuğu uygulayacağı planın başlangıçta algılanıp fark edilmesi çok zordur. Oynanan oyundan haberdar olunduğunu, zayıf yanının görüldüğünü fark ederse, kendinden rahatsız olunduğunu hissederse, rakibini düşman olarak hedef tahtasına oturtur; karalama kampanyası başlatır, rakibinin yetersiz olduğunu sürekli ispat eder, tüm olumsuzlukları rakibine yükler. Ayrıca dediğinin doğru olduğunu ispat etmek için rakibini sinsice takip eder ya da ettirerek bilgiler toplar, tuzaklar hazırlar, oyunlar oynar. Yargılar ve delilleri kullanarak rakibine verilmesi gereken cezayı uygulatmaya çalışır ve uygulatır da. Küçümsemeye dayalı dışlama davranışını yaptıktan hemen sonra, çok yakın ve dost gibi davranmaya başladığından önemsemez ise yıkıcı planını başarılı bir şekilde uyguladığı her şey bittiğinde anlaşılır. Açıkçası herkesi aptal yerine koyar.
Nefret duygusu ile yaratılan yapay gerilimler, var olmayanı var olabilir kıldığından meselenin özünden uzaklaşılırsa, düzeltmek için de hiçbir çaba harcanmaz. Obur çocukların takındıkları benmerkezci tutumlar ile kendi kendilerini mazlum konumuna oturtmaya çabalarlar. Oynadıkları oyunlar aldatmaya dayalı şüpheci karakterin aynadaki yansımasıdır. Doymak bilmeyen açlık, içlerinde büyüyen kuşku, örselenme ve törpülenmede kullanılan yanlış enstrümanlar, onların gelgitlerle dolu olumsuz ruh hallerini çok iyi yansıtır. Empati yoksunluğunda, obur çocuklar, başkalarının haklarını önemsemeden etik olmayan anti-sosyal davranışlar sergileyerek güç elde etmeye çabalarlar. Bencildirler, yalan söylerler, manipülasyon yaparlar, sorumsuzdurlar.
Obur çocukların vazgeçemedikleri küçümseyici karakter, onları içten içe yiyerek geri dönüşü olmayan, her şeylerini yok edecek sarsıntıları da oluşturur. Obur çocuklar, sorgulandıklarında, karşı tarafı inandıracak yalanları muhakkak vardır.
Sürekli kendini över, başarılı olduğunu ispat için organizasyonlar yaparlar. Gerçekler ile yüzleşmekten ve hesap vermekten kurtulmak için sürekli çatışma başlatırlar. Özellikle sorgulanacaklarını anladıklarında, tasfiye edileceklerini fark ettiklerinde hedef düşmanı bulmada ve silahları bu düşmana yönlendirmede üstün yetenekler ile donatıldıkları görülmektedir. Gerçekler ile savaşacak güçleri olmadığından yaşama tutunma çabalarını diğerlerini yaşamdan koparmak çabasına dönüştürürler. Söylediklerine inanılması için baskın davranışa dayalı kişilik göstererek, her türlü laf cambazlığı yapar ve vücut dilini çok iyi kullanırlar. İnanmış gibi bir görüntü verildiğinde, daha da güç kazanırlar. Eğer gerçekler ile yüzleşirseler sinir krizi geçirir, kendilerini kaybeder ve dengesizleşirler. Dikkat edilmelidir işlerini güçlerini bırakarak ve etik olmayan her türlü silahları kullanarak karşı savaş başlatırlar. Başarısızlığa uğramaları da mümkün değildir. Çünkü zaman onları haklı çıkartacak olaylara gebedir. Birlikte hareket edeceği kişileri kendi yanına çekmek için onlara hediyeler alır, problemlerini çözmek için yardımcı olurlar. Onlardan kendisi ile birlikte hareket etmelerini isterler. Onları kendilerine rehin almak için her türlü çatışmadan faydalanırlar.
Obur çocuklar güç kazandıkları andan itibaren hiçbir şeyi tartışmaz, tartışılmasına izin vermezler. Ele geçirilen organizasyon araştırmadan, düşünmeden, sorgulamadan söylenenlere inanmak ve denileni yapmak zorundadır. Süreç içerisinde dost düşman herkesi teker teker tasfiye ederek üst yönetimi tamamen ele geçirdiklerinde doğrular ve yanlışlar birbirine girer, her şey karışır, mantığın yerini çatışmalar alır. Artık organizasyon tamamen obur çocuklara teslim olmuştur. O andan itibaren gerçek mağdur organizasyonun ta kendisidir ve kurtuluşu da yoktur.
Unutulmamalıdır ki sadece insanlar değil sistemlerde kontrol edilemeyen zayıflıklarının ve zaaflarının kurbanı olurlar.