YÖNETİMDE BİLİNÇ GELİŞTİRMEK

Dr. Cahit KARAKUŞ

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

OCAK – 2012

 

 

 

 

 

 

“Bir insanı değerlendirmenin en iyi yolu konforlu ve mantıklı bir ortamda nasıl davrandığına değil, mücadele ve uyuşmazlık durumunda nasıl bir duruş sergilediğine bakmaktır.”  Martin Luther King

 

 

 

 

Farkındalık; değer verdiğini, önemsediğini hissettirmektir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Tayland atasözü derki;

“Sular yükseldiğinde balıklar karıncaları, sular çekildiğinde ise karıncalar balıkları yer.”

Güç mutlak değildir. Kimin kimi yiyeceğine suyun seviyesi karar verir. 

 

 

 

 

 

 

 

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ. 6

TANIMLAR. 7

1.               GİRİŞ. 8

2.               BİLİNÇLENMEYİ ENGELLEYEN FAKTÖRLER. 10

2.1.TEHDİTLER. 13

2.1.1.          ORTA SINIFIN OBUR ÇOCUKLARI 14

2.1.2.          AKIL VE HIRS.. 19

2.1.3.          ÇALIŞMA ORTAMINI OLUMSUZ ETKİLEYEN FAKTÖRLER.. 21

2.1.4.          AYRIMCILIK.. 22

2.1.5.          ZAAFLAR.. 23

2.1.6.          PSİKOPATLAR.. 25

2.1.7.          2008 EKONOMİK KRİZ  VE HARİKA ÇOCUKLAR.. 26

2.1.8.          PASKALYA ADASI GERÇEĞİ 31

2.1.9.          PSİKOLOJİK ZORBALIK (BEZDİRME  - MOBBING). 33

2.1.10.        KASITLI KÖRLEŞME.. 36

2.1.11.        EĞİTİLMİŞ SİRK HAYVANLARI 39

2.2.        DUYGULARIN MANİPÜLE EDİLMESİ 43

2.2.1.          BAKIŞ AÇISINI DEĞİŞTİRME.. 45

2.2.2.          SÜRÜ PSİKOLOJİSİ 48

2.2.3.          İNSAN ROBOTLAR.. 50

2.2.4.          UZAKTAN BEYİN KONTROLÜ... 52

2.2.5.          YABAN ARISI PEPSİS VE TARANTULA.. 57

2.3.        SANAL BİLİNÇ. 59

2.3.1.          INTERNET.. 62

2.3.2.          SANALLAŞAN MEDYA.. 64

2.3.3.          SANAL ORTAMDA SOSYALLEŞME.. 64

2.3.4.          SANAL ORTAMA BAĞIMLILIK.. 68

2.3.5.          SOSYAL SORUNLARA TEKNİK ÇÖZÜM BULMAK.. 70

2.3.6.          SONUÇ.. 71

2.4.        MAHREMİYETE SALDIRI 74

2.4.1.          KİMLİK HIRSIZLIĞI 78

2.4.2.          GÖZETLENME.. 79

2.4.3.          BİLGİSAYAR SUÇLARI 79

2.4.4.          Elektronik Takip.. 81

2.4.5.          KRİTİK ALT YAPILARA SİBER SALDIRI 83

2.4.6.          ELEKTROMANYETİK ENERJİNİN ÇEVRE SAĞLIĞINA OLUMSUZ ETKİSİ 89

2.5.        KASITLI TEHDİTLER VE FELAKETLER. 91

2.5.1.          MADDE BAĞIMLILIĞI, HIRSIZLIK, VANDALİZM.... 91

2.5.2.          TERÖR.. 91

2.5.3.          SABOTAJ VE YANGIN... 92

2.5.4.          CASUSLUK, YOLSUZLUK VE EKONOMİK SUÇLAR.. 93

2.5.5.          ÇEVRE KİRLİLİĞİ 95

2.5.6.          İŞ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ 95

2.5.7.          DOĞAL FELAKETLER.. 98

3.               FARKINDALIK YARATMAK. 101

3.1.        ÇÖKÜŞ SÜRECİNDE YÖNETİM... 106

3.1.1.          RİSK.. 111

3.1.2.          KRİZ.. 115

3.1.3.          KAOS.. 118

3.1.4.          PANİK.. 121

3.2.        LİDERLİK. 122

3.2.1.          İRADE KONTROLÜ... 123

3.2.2.          SORUMLULUK.. 126

3.2.3.          ETİK DEĞERLER.. 130

3.2.4.          POZİTİF ETKİ VE PRAGMATİK (YARARLI, ÇIKARCI)  DÜŞÜNCE.. 133

3.2.5.          KATILIMCI ORTAK AKIL. 134

3.2.6.          EKİBİN BİREYİ OLABİLMEYİ BECERME.. 135

3.2.7.          STRATEJİK YÖNETİM.... 139

3.2.8.          BELİRLEME GÜCÜ... 142

3.2.9.          EYLEM PLANI 146

3.2.10.        İŞ SÜREÇLERİ YÖNETİMİ 149

3.2.11.        TEHDİT VE FIRSATLARI BELİRLEME.. 151

3.2.12.        PAYDAŞLAR – MENFAAT SAHİPLERİ 153

3.3.        DUYGULARIN YÖNETİMİ 154

3.3.1.          STRES YÖNETİMİ 159

3.3.2.          ÖFKE KONTROLÜ... 161

3.4.        İLETİŞİM... 164

3.4.1.          SAĞLIKLI İLETİŞİM.... 164

3.4.2.          BEDEN DİLİ 168

3.4.3.          YÜZLEŞME.. 172

3.5.        KARAR VERME YETENEĞİ GELİŞTİRME. 174

3.5.1.          AKIL OYUNLARI 175

3.5.2.          KIYASLAMA.. 183

3.5.3.          BİLGİLERİN TOPLANMASI VE ARŞİVLENMESİ 183

3.5.4.          VERİ MADENCİLİĞİ VE SINIFLANDIRMA.. 185

3.5.5.          BİLGİLERİ BÜTÜNLEŞTİRME.. 187

3.5.6.          ORTAK AKIL GELİŞTİRME.. 188

3.5.7.          TAKİP YETENEĞİ GELİŞTİRME.. 193

3.5.8.          ARŞİV YÖNETİMİ 196

4.               GİRİŞİMCİLİK. 201

4.1.        YATIRIM ANALİZLERİ 202

4.1.1.          İŞ PLANI 203

4.1.2.          İŞ MODELİ 206

4.1.3.          YAPILABİLİRLİLİK ETÜDÜ... 208

4.2.1.          FİNANSAL ANALİZ.. 213

4.2.2.          MALİYET ANALİZİ 218

4.3.1.          PAZARLAMA.. 221

4.1.4.          İNTERNET VE BİLGİ TEKNOLOJİLERİ – VERİ TABANI 232

4.2.        ÜRETİM... 236

4.2.1.          TEDARİK.. 238

4.2.2.          ÜRETİM ORTAMI 239

4.2.3.          ÜRETİM METEDOLOJİSİ 242

4.2.4.          DIŞARIDAN İŞLİK ALIMI 243

4.3.        SATIŞ. 245

4.3.1.          SATIŞ PLANI 247

4.3.2.          SATIŞ VE PAZARLAMA SÜREÇLERİ 248

4.4.        KALİTE KONTROL. 251

4.4.1.          TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ 253

4.4.2.          ALTI SİGMA.. 258

4.4.3.          İSTATİSTİKSEL SÜREÇ YÖNETİMİ 260

4.4.4.          İŞ SÜREÇLERİNİN İYİLEŞTİRİLMESİ 262

4.5.        STANDARTLAŞMA.. 265

4.5.1.          ULUSLARARASI STANDART ORGANİZASYONU (ISO). 266

4.5.2.          BELGELENDİRME VE AKREDİTASYON... 267

4.5.3.          TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ (TSE). 269

4.5.4.          ISO 9000 KALİTE YÖNETİM SİSTEMİ 273

4.5.5.          REGÜLASYON - DÜZENLEME.. 276

4.5.6.          MARKA OLUŞTURMA.. 277

4.5.7.          SERTİFİKASYON... 279

4.5.8.          İHALELER.. 282

4.6.        YÖNETİMDE KURUMSALLAŞMA.. 287

4.6.1.          KURUMSAL KAYNAK PLANLAMASI (ERP). 288

4.6.2.          LOJİSTİK VE TEDARİK.. 289

4.6.3.          İNSAN KAYNAKLARI 292

4.6.4.          MÜŞTERİ İLİŞKİLERİ 294

4.6.5.          İŞ ORTAKLIĞI 297

SONUÇ. 299

KAYNAKLAR. 301

 

ÖNSÖZ

Değişim dalgalarının kontrol edilemez olduğu, rekabete dayalı günümüz iş dünyasında, birileri beklemedikleri bir anda anlamlarını yitirirken, farkındalık yaratan ötekileri birer yükselen değer haline dönüşmektedir. Geçmişten gelen birikimleri yok sayan, tercihler ve talimatlar doğrultusunda geleceği şekillendireceklerini düşünenler tarihin öğütücü çarkları içerisinde kaybolmaktadırlar.

 

Kriz çıktığında meydana gelen panik ortamında birbirlerini suçlayan, birbirlerine haber vermeden uygulama metotları geliştiren işletmelerin yok oluş hikayelerinde artış gözlenmektedir. Yüz yüze kimsenin kimseyi dinlemediği, herkesin kendine göre sorunlara çözüm aradığı kriz ortamında, dedikodu ve kontrol edilemez tavır değişikliklerinden başka ne beklenir ki? İşletmelerin mezarlık tarihinde, en büyük ecel sebebi olarak, zaaflar gösterilmektedir!

 

Kurnazca ve ahlaksızca oynanan oyunlar, adamlarım adamların diye oluşturulan ayrımcılıklar ve birbirini dışlayan yönetim anlayışında, tüm mantıksal anlatımlar ve uygulamalar geçerliliğini yitirir.  Bunlar, yönetici olmaktan ziyade korkutan, küçümseyen, yabancılaştıran, iddia eden ve söylediklerinin doğrudan kabul edilmesini isteyen derebeyleri görüntüsü vermektedirler.

 

Başarılı lider, işini en iyi bilen ekip ile çalışandır. Günümüzde artık tek lider yoktur, herkes uzman olduğu konunun lideridir. Çalışanlar pınar gibidir. Pınarlar kurutulduğunda ve setin ardına yönlendirilmediğinde setin kapağı açıldığında neyi görmeyi beklerseniz?  Bir işletmenin önüne çıkan farklılıkları görmesi ve fırsatları hissedip kullanabilmesi ancak ve ancak yetenekli insanların etkili bir iletişim tabanında hedefe yönlendirilmesi ile mümkündür. Çalışanların yetenek ve katkılarına saygı duyan, insani değerlere derinden inanan, mükemmelliği, risk almayı ve yaratıcılığı geliştiren liderler aranmaktadır.

 

Bu kitapta yaşadıklarımı anımsadığımı fark ettim.

 

                                                                                                                                             Dr. Cahit Karakuş

 

 

 

 

 

 

TANIMLAR

Akıl: Anlama gücüdür.

Amortisman: Aşınma payı

Empati: Duygudaşlık

Halüsinasyon: Var sanmak

İş Süreçleri: Mal, hizmet, fikir ya da kültür olarak üretilen değerlere anlam kazandıran bileşenlerin faaliyetlerinin detaylandırılmasıdır.

Kendini ifade etme:  göz teması kurmak, aynı ses seviyesinde istekli konuşmak,  konu hakkındaki ön özeti ve sonuç önerisini tamamen doğru tanımlamaktır.

Kriter: Ölçüt

Manifold: Tıpa tıp aynısından artan çoğaltmak (ebatlar küçülüp büyüyebilir, benzerlik süreklilik kazanır.)

Manipülasyon: Hileyle yönlendirmek

Oportünizm: Ahlaki değil, fırsatçı ve çıkarcı davranış sergileme

Pazarlama: üretilen değerlerin ihtiyaç sahiplerine satılması, dağıtılması ve bunlara karşı talep yaratılmasına ilişkin yürütülen geliştirme, fiyatlandırma, dağıtma ve tutundurma faaliyetlerine ilişkin planlama ve uygulama sürecidir. 

Rasyonel: Akla uygun, aklın kurallarına dayanan, ölçülü

Risk: Zara uğrama tehlikesidir.

Strateji: Hedefe ulaşmada izlenecek yol, bir amaca ulaşma yolu.

Stres: Ruhsal Gerilme

Süreç: Belirli bir girdiyi müşterileri için belirli bir faydalı çıktıya dönüştüren tanımlanabilen, yinelenebilen, ölçülebilen birbirlerine ile bağlı değer yaratan işlemler dizisidir.

Toplam Kalite Yönetimi: Üretilecek değerlerin üretimine katkı vererek anlam kazandıran bileşenlerin ve faaliyetlerinin sürekli iyileştirilmesidir. 

Üretim Bileşenleri: Yatırım projesinin hazırlanma safhasından kuruluş yerinin seçimine, yatırımın gerçekleştirilmesinden işletmenin faaliyete geçip malların pazarlanmasına kadar üretilecek değerlere anlam kazandırmak için katkı verenlerdir. Hammadde, pazar, enerji, yakıt, su, işgücü, iklim, taşıma v.b. bileşenler olarak sıralanır.

Ürün: insan gücü ve / veya  donanım kullanılarak bir malın, hizmetin, fikrin ya da kültürün varlık olarak ortaya çıkarılmasıdır.

 

 

 

1.          GİRİŞ

Şişkin egoları ile kendi kendilerini aldatmayı alışkanlık edinen yöneticiler, organizasyonlarının ortalamanın üstünde olduğunu ısrarla çevrelerine inandırmaya çalışırlar. Haklıdırlar da. Çünkü konusunda en iyileri bol olan uzmanlar ve danışmanlar ile çalışırlar. Şirketlerinin yetenekli kadroları, ilham verici vizyonları vardır. Şirketin kapısından içeri adımınızı attığınız anda vizyonumuz ve misyonumuz diye başlayan kocaman ekranlarda kocaman yazılar sizi karşılar. Bunlara rağmen istenilen sonuçları üretmede başarısızdırlar. Nedeni sorgulandığında, verilen yanıtlar gerçekleri yansıtmaz.

 

Pazara hâkim olmada ilk hareket edenler önde olur yaklaşımı günümüzde anlamını yitirmiştir. Çünkü günümüzde rekabet olduğundan daha çetindir, değişim çok hızlıdır, yatırımcılar acımasızdır. Rekabet üstünlüğü sağlamada, geleceğe ilişkin öngörüde bulunmak değişimin sinyallerini de içerisinde barındırmaktadır. Bu değişim, müşterinin ihtiyaçlarına odaklanmanın ötesinde, hayallerindeki ihtiyaçlarını karşılayacak iş kavramlarını geliştirmeyi gerekli kılmaktadır. Sürekli boyut ve anlam değiştiren yıkıcı ve yırtıcı olarak adlandırılan günümüz rekabet ortamı, işletmelerin pazarlarda sürdürülebilir üstünlük sağlamalarını zorlaştırmaktadır.  Sanal ortam olarak adlandırılan, kuralları ve sınırları belirsiz internetin yaygınlaşması, işletmeleri algılayamadıkları bir yarışa sürüklemektedir. Pazarlama anlayışına ait tüm değişkenleri kökten değiştiren internet kavramı, mekân kavramını ortadan kaldırmıştır. Mal, hizmet, fikir ve kültürel değerlerin üretilmesinde, tanıtımında, satışında ve dağıtımında sanal ortam yoğun olarak kullanılmaktadır. Bilgi teknolojilerindeki gelişmeler rakip ile aradaki mesafeyi bir tuşa dokunma süresine indirgemiştir. İnternetin dünyanın herhangi bir yerindeki mağazayı hızlıca rakip yapmasından dolayı şirketlerin korunma duvarları kendi kendilerini boğan tuzaklara dönüşmüştür. Böylesi bir sanal ortamda çok sayıda rakiplerle sürdürülen rekabet yarışında başarılı olmak, iyi olmanın ötesinde değişimleri fark etme ve farklı olmayı becerebilme ile mümkündür.

 

Öte yandan sağlıklı davranışların oluşumunda, çevrenin, ailelerin ve okulların yetersiz kaldıkları görülmektedir. Araştırmadan, anlama gereği duymadan takıntılı önyargı davranışı sergileyerek ekibini itibarsızlaştırmayı amaç edinenler kimlerdir. Uzaydan gelmediklerine göre, geldikleri kaynağın özelliklerinden farklı davranış sergileyebilirler mi?  Bu insanları narsistik muamelesi yaparak kontrol edemedikleri içsel egolarını tatmin etmeye hangi dürtüler yöneltmektedir?  Oynadıkları kurnazca ve ahlaksızca oyunları ve harcadıkları enerjilerini geleceği planlamada ve fırsatları keşfetmede kullanmaları nasıl sağlanacaktır? Liderden beklenen, diğerlerinin egosunu ezmek ve yenmek hatta yok etmek olmamalıdır. İletişimde dinlemek, anlamak, hissetmek, farklı düşüncelere, kültürlere saygı gösterip gelişimlerine katkıda bulunarak başarıya birlikte yönlenmek olmalıdır.

 

Felaketlerin neden olduğu anlık şokun ardından organize olabilmeyi, lideri seçebilmeyi, mevcut kaynakları bir araya getirerek iyi işleyen düzeni yeniden, hızlıca kurabilmeyi becerebilmek ekip olmanın temel kuralıdır. Bunları yapabilecek ekip yeteneği geliştirildi mi sorusuna yanıtınız evet ise krizin çıkmasından daha da önemlisi bu dur işte. Ekip olabilmek için denge oyununda geleceği kestirmek, öngörüde bulunmak ve açık görüş sahibi olmak gerekir. Hedefe ilerlerken üstesinden gelinemeyecek problemlerin üstesinden gelmek ya da daha büyük hedeflere yönelmek içinde hırs önemsenmelidir. İnsanın şedit olması için haksız yere çok örselenmesi yerine başarıldığında takdir edilmesi ve başlamak için cesaretlendirilmesi gerekir. İnsan kalitesi, kendini savunurken ya da hücum ederken ortaya koyacağı davranış değişikliğinde kendini ifade eder. “Savaş Sanatı” kitabında Sun Tzu; “Su karşısına çıkan her engeli aşmasını, aşındırmasını ve yıprandırmasını bilir” der.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

2.      BİLİNÇLENMEYİ ENGELLEYEN FAKTÖRLER

Belirleme gücü, yönetim kademesinin sorumluluğunda olmasından dolayı, yöneticilerde stratejik bilincin oluşmasını engelleyen psikolojik ve sosyolojik faktörlerin detaylı olarak incelenmesi gerekmektedir. Araştırmadan, anlama gereği duymadan takıntılı önyargı, menfi propaganda, korumacılık ve ayrımcılık karakter özelliğinde narsis davranışlar sergileyen yöneticiler, kontrol edemedikleri içsel egolarını tatmin etmeye yönelmektedirler. Yönetme gücünü eline geçirenlerin vahşi ve diktatör tavırlarının kaynağı nedir. Özellikle eğitilmişlerin ve kültürel değerler kazandıklarına inanların medenileşme ile ilgili problemlerinin kaynağı nedir? Yok etme içgüdüsü insanın doğasında var ise özellikle eğitilmişlerin yok etme içgüdüleri sökülüp atılamayacağına göre nasıl dizginlenecektir? 

 

Şişkinleşen Egolar

Gizli ego tatminsizliği yaşayan yöneticilerin geliştirdikleri davranış, ego tatminini patolojik bir hazza dönüştürme üzerinedir. Ötekileştirdikleri, kendisi gibi yüce bir varlığı görünce iki büklüm olacak, saygıyla önünde eğilecek birey olmaktan çok küçücük şeylerdir. Saygın olan odur, üstün olan odur, büyük olan odur. Tartışılamaz, eleştirilemez zırhına ve dokunulmazlığına sahip olmak istemelerinin temelinde, gizli ego sorunları yatmaktadır. Öyle ki, narsis kişiliğe dönüşen eğitilmişlerin sahip olduğu kimlik, diğerlerini küçümseyerek, kendi egosundaki zayıflıkları doldurmaya çalışan bir yaratığa dönüşür. Ego tatminsizliği yaşayanlarda, hakaret etme, ağır konuşma, sürekli öfke tepkileri verme, nutuk çekme, sürekli kendinden örnekler verme, en küçük olumsuz davranışa abartılı şekilde sert davranma, belirli kişileri ve olayları takıntı haline getirme, olumsuz duygularını kontrol edememe vb. davranışlar görülmektedir.  

 

Oysa beklenen, ötekilerinin egosunu ezmek ve yenmek değil, gelişimlerine katkı sağlamak olmalıdır. Gerçekleri farklı şekilde gösteren demagoglar ise sizi kendi silahınızla vurmaya çalışır. Demagoji, kendini haklı çıkarmak ve konuyu değiştirmek için laf kalabalığına dayalı kafa karıştırma ve duygu sömürüsü yapma sanatıdır.

 

 

 

 

 

 

Sağlıksız İletişim

Anlaşılmamış hissini yaşayan kişilerde, sağlıksız iletişimden dolayı küçümsenmeye dayalı stres oluştuğundan, sağlıklı davranış beklenemez. Başarılı iletişimin temel koşulu dinleme, kendini açma ve ifade etmedir. Çoğu zaman düşünceler karşı tarafa aktarılırken, saldırılara karşı kendinizi ne kadar savunursanız savunun, rahatsız edici ortam, sizi derinliklerine çeken girdaba dönüşür. Fikir üzerinde çekişmek ve tartışmak uzlaşmanın gecikmesine ya da sonuçsuz kalmasına neden olur. Tartışan herkes yapacağı ve yapmayacağı konularda ısrar eder. Ortak bir çözüm bulmanın yerini bir savaş hali alır. Hiddet ve küskünlüğün sonunda haklı görüşler dikkate alınmadan, diğer tarafın isteklerine boyun eğildiği ve sonuçlanmadan gergin sonlandığı görülür. Bazen nezaket kurallarına uygun davranarak olabilecek zararları önlemeyi ummak, karşı tarafı dost gibi görüp anlaşmaya varmak için öneride bulunmak, ödün vermek, karşı tarafa güvenmek, dostça davranmak ve geri çekilmek gibi hamleler sizi öyle bir tehlikeli duruma düşürür ki her şeyinizi kaybedersiniz.

 

Sağlıksız iletişimin diğer önemli bir nokta ise dinleyen dinliyormuş gibi görünür, ancak iç dünyası bambaşka bir yerdedir. Söylenenlerden sadece kendisini ilgilendirenleri duyar, diğer söylenenleri dinlemez. Duygusal yönden saplantılı kişilik gösterenler söyleneni kendisine yönelmiş bir saldırı sayarak, karşı saldırıya veya savunmaya geçerler. Yüzeysel dinleyenler tuzak fırsatı ararlar. Dinlemekten ziyade kendini ispat etmeye çalışanlar konuşanın sözünü sürekli keserler. Konuşanın niyetini, söylemek istediklerini çok iyi biliyormuş gibi bir tavır içine girenler, teşhis ve tanı koyarak konuşanı savunmaya iterler. Konuşan sürekli öğüt verenler, yargılama ve eleştirme gibi davranışlar sergilediklerinden dinleyende baskı ve suçluluk duygusu uyandırırlar. Önyargılı eleştiri ile dinleyenler, konuşanı konu dışı sorulara cevap vermeye zorlarlar.  Bu gibi sağlıksız davranışlar, strese dayalı öfkeli cevaplar verildiği sinirlerin gerildiği, hatalı davranışların sergilendiği sağlıksız bir ortamı oluşturur.

 

Baskı altında karar vermeye itilen kişi kızar, üzülür, kırılır, gücenir, korkar ve düşmanca hisler edinir. Dünyayı belirlenmiş bir açıdan görenler gerçekleri karıştırırlar. Fikirler karşınızdakini ikna etme ve onları yanıtlama üzerine değil, ortak çıkarlar üzerinde toplanmalıdır. Sıkıntılar sezgi, heyecan ve iletişim üçgeninde dolaşır. Sizi strese sokan ve öfkelendiren önyargılı iletişim ortamı gerçeklerin görülmesini engelleyerek kontrolün diğerinin eline geçmesine neden olur. Karşı tarafın düşündüklerini anlamak, problemin çözümünde yeterli değildir, problem karşı tarafın ne istediğinin anlaşılması ya da anlaşılmaması üzerinedir. Durumun karşı tarafın bakış açısından görülmesi onlarla aynı fikirde olmak anlamına gelmemeli, çelişki alanlarının daralmasına ve ortak çıkarların geliştirilmesine yardım etmelidir. Sağlıksız iletişimde korku stresi, streste öfkeyi doğurduğundan, tartışmayı çıkmaza sokar ya da büsbütün koparır. Açıklanmış öfke ve korkunun verdiği ağırlıktan kurtulan insanlar, ön yargılı değilseler, dertlerini anlatmış ve anlaşılmış olmanın rahatlığında problemin çözümüne daha istekle sarılacaktır. Tartışma ortamında, konuşurken onlar sizi duymuyor ve karşı tarafın söylediklerini de siz duymuyorsanız, iletişim kopmuştur. Dinlemek, karşı tarafın düşüncelerini anlamanızı, heyecanlarını hissetmenizi ve onların söylemeye çalıştıklarını duymanızı sağlar. Sağlıklı iletişim anlamak için dinlemek ve anlaşılmak için konuşmaktır. Konuşurken dinleyici sözlerinizin yanı sıra davranışlarınızdan da etkilenir. Siz ağzınızı bile açmadan hakkınızda tahminler yapılmış, kişisel deneyimleri ve ön yargılarıyla çoktan artı ve eksi puanlar verilmiş olacaktır. İlk izlenim çok önemlidir, hiçbir zaman ikinci bir fırsatınız olmayacaktır. Dostluğu göstermenin en güzel yolu gülümsemektir. Konuşurken beden dili ile verilen mesajlar önemlidir. Yüzünüzdeki ifade, el ve vücudunuzun duruşu ve göz temasınız iletişimde önemli bir yer tutar. Yüz ifadelerinin okunması kolay, fakat kontrol edilmesi genellikle zordur. Öğrenmek; araştırma, sorgulama ve mukayese etme yeteneği geliştirmektir.

 

Yönetimi muhbirleri her zaman olmalıdır cümlesi tam bir kısır döngüdür. Organizasyonun ayakta kalabilmesi, tehlikelerin ve risklerin önceden belirlenmesi için bilgi toplanması gereklidir. Tüm organizasyonların, rakipleri hakkında stratejik bilgileri öğrenme isteği muhbirlik mesleğini önemsenmesini sağlamıştır. Muhbirlik bilgi toplam sistemine dönüşmelidir. Kendiliğinden muhbirliği alışkanlık haline getirenler bilgi toplamada en sağlıksız, en tehlikeli olanıdır. Genelde yetersizler, konumlarını korumak içinde yaparlar. İntikam duygusu da muhbirliği körükler. Kendiliğinden muhbirlik yapanların söylediklerinin çok iyi araştırılması ve sorgulanması gereklidir. Bu tür insanlarda kişilik ve davranış bozuklukları görülmektedir. Özellikle organizasyonlar yönetim değişikliğine giderse kendiliğinden muhbirler sitemde yerlerini almaya çalışırlar. Önemsenirler ise zaman içerisinde sisteme hakim olmaya çalışırlar. Yönetim tarafından bu tür muhbirler önemsenirse, kontrol edilemez kaos, fırtınaların en şiddetlisini başlatacaktır. Çünkü kendiliğinden muhbirler çok yönlü çalışırlar. Önyargılı, çalışma ortamında hatalı kişilik özelliği olan kişilerin üst yönetime kendiliğinden muhbirlik yapması kesinlikle engellenmelidir. Bu yapılmaz ise dürüst, işini yapan çalışanlarda yönetime karşı kırıklık, huzursuzluk ve bu davranışı hak etmedim duygusu ile geri çekilme görülür. Kendiliğinden muhbirlik önemsenmesi gereken risk kaynağıdır. Öte yandan çalışanlar muhbir konumuna getirilmemelidir. Sorgula, sorgulan önemsenmelidir. Tek kaynağa inanılmaması gerekir. Çok yönlü araştırmalar yapılmalıdır.

 

 

 

2.1.TEHDİTLER

Selin en önünde sürüklenenlerin oluşturduğu sete benzeyen bilinç altı korkular yönetimde en tehlikeli tehditleri oluştururlar. Baskıya dayanamayan set yıkıldığında vereceği tahribatı düşünün. Fikir üretme ve yorum yapma mantığını kilitleyen korkuya dayalı tehdit, duygusal korkuları paranoyaya dönüştürür. Korkaklar düşünemez, ne kendine nede başkalarına güvenirler. Tehditler ölçülürse yönetilir. Bu nedenle tehditler sürekli sorgulanarak ve mukayese edilerek ölçülmelidir. Özellikle ani ve aşırı taşkınlığa neden olabilecek manipülasyonlar, öteki kavramını yabancılaştırıp birilerini diğerlerinin beyninde düşman haline getirir ve saldırganlık dürtülerini uyandırır.

 

Bilgiyi yaymanın ve bilgiye erişmenin evrenselleştiği günümüz iş dünyasında çalışanları gütme yerine birlikte hedefe yönelme ve denetlemeden ziyade mukayese ile sapmaları belirleme olmalıdır. Rekabet baskısının her alanda evrenselleşerek hissedildiği günümüzde nitelikli ve mücadeleci iş gücüne ihtiyaç vardır. Çalışanlardan makinenin dişlisi gibi hareket etmelerini beklemek önem ve anlamını yitirmiştir. Bir organizasyonun sağlığını ve can güvenliğini sağlamada, tehditleri ölçmeye yönelik iş süreçlerinin geliştirmesi gerekmektedir. Her türlü tehditlere karşın yapıyı korumak için geliştirilecek  fonksiyonların amacı;

·           İhlalleri bulmak,

·           Sapmaların izini sürmek,

·           Müdahale etmede koordinasyon sağlamak,

·           Suç işlenmişse adli delil bulmak, mağdurlara odaklanıp acil ve etkin müdahale edeceklere destek sağlamak,

·           Elektronik veri toplama ve haberleşme sistemleri üzerinden gerekli bilgileri toplamak ve analiz ederek sapmaların bulunması destek sağlamaktır.

 

Denetleme ya da izleme yerine gözlem yapma, toplanan bilgilerin mukayesesi ile ihlal bulma ve olumsuz davranışların kaynaklarının doğru teşhis edilmesi gerekmektedir.

 

 

 

 

 

 

 

2.1.1.       ORTA SINIFIN OBUR ÇOCUKLARI

Yaşadığımız yüzyılın gerçeklerinden biri de orta sınıfın doymak bilmeyen oburlaşmış aç çocuklarıdır. Bir tarafta sürekli sıkılan, yeni oyuncuklar talep eden obur çocuklar, diğer taraftan hiç oyuncağı olmayan, zamanından önce büyüyen ve ne olacaklarını bilemeyenler. Aynı dünyada aynı sınıfın bambaşka hayatları; vitrindekiler ve işportadakiler. Kendisinden başka kimseyi düşünmeyen özgürlüğü kuralsızlık ve aymazlık olarak algılayan cennetin obur çocukları. Sınır tanımaz açlık içgüdülere sahip olan obur çocukların açlıkları nasıl giderilecek ve nerede durdurulacaklar. Bilen var mı? Bu yazıda etik değerleri unutmaya başlayan orta sınıfın oburlaşan çocuklarına eleştirel bir ton ile yaklaşım hedeflenmektedir.  Bu sınıfın tutunduğu enstrümanların onları nasıl mutsuzluğa mahkûm ettiği araştırılacaktır.  Böylece yaşamla kurdukları ilişkilerde sakatlıkların ve sapmaların nedenleri belirlenmeye çalışılacaktır.

 

Orta sınıfın vazgeçemediği küçümseyici karakter, onları içten içe yemeye başlayan kurda dönüştürür.  Hem de geri dönüşü olmayan noktalara kadar götürerek.  Aslında bu sınıfın yaşadıkları tam bir tıkanmışlıktır. Huzursuzluk ilişkisiyle açıklamaya çalışılan bağdaşlık kurma zorunluluğu,  onları giderek daha dibe doğru iter ve çözümsüzlüğün içine atar.  Bu sınıfın gösterdiği küçümsemeler kalitesizliğin göstergesidir. Kalitesizlik sevgisizliği, kinlenmeyi ve ardında da sadakatsizliği getirir. İç çatışmalardan kurtulmak için dış dünyadan sürekli düşman aranır. Özellikle baskın karakter kadın ise hedef gösterilecek düşmanı bulmada ve silahları bu düşmana yönlendirmede üstün yeteneklere sahip olduğu görülmektedir.  Düşmanın püskürtülmesi yetmez, tamamen yok edilmesi gerekir. Nasıl bir hastalıktır bu? Kendi gerçeklerinden kaçanlar, yüzleşmek istemedikleri gerçekle yüz yüze kaldıklarında ise yaşama tutunma çabaları sonuçsuz kalır; içlerindeki kurt onları iyice yer, geriyeyse hiçbir şeye yaramayan bir posa bırakır. 

 

Küçümsemeye dayanan sevgi-nefret ilişkisi ve yaratılan yapay gerilimler onları farklı noktalara taşır.  Var olmayanı giderek var olabilire dönüştürdükleri anda meselenin özünden uzaklaşırlar, tutunmak için hiçbir çaba harcanmaz, sorgulayamadıkları kendi aymazlıkları içerisinde yapayalnız kalırlar.  Orta sınıfın tutkuları yok sayılma mıdır?  Sınıfsal duruşları, geliştiremedikleri entelektüel birikimler onlarda dayatmacı davranış biçimi oluşturur.  Takındıkları benmerkezci tutumlar ve yanlış sorgulama seçimleri kendilerini mazlum konumuna oturtmak içindir. Orta sınıfın katmanlarında görülen şüphe ve nefret örneklerinin  iyi değerlendirilmesi gerekir. Örselenmeler ve törpülenmelerde kullanılan yanlış enstrümanlar, onların gelgitlerle dolu ruh halini çok iyi yansıtır.  Orta sınıfın açlığının ve bunun getirdiği çözülmeler, içlerinde büyüyen kuşkular onları adım adım takip eder ve çökmeyi başlatır.

 

Kazanmak için verilen savaşta her şeyi mubah sayan orta sınıfın oburlaşmış çocukları, etik değerleri ya görmemezlikten gelirler ya da önemsemezler. “Kazan, yeter ki kazan”, günümüzde yaşama hakim olan bu idolün anlamı; denizde atlatılan fırtınalar ile hiç mi hiç ilgilenmemektir. İlgilenilen tek nokta geminin içi dolu olarak limana yanaşıp yanaşmadığıdır. Bunun anlamı ne yaparsan yap, yeter ki kazandır. Bu zihniyetin kabul görmesi, ilk önceleri iş etiğinden sayılırdı, şimdilerde ise toplumun büyük bir kısmında etik çöküntüyü başlatan en önemli faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Ekip oluşturma, ekibin bireyi olabilmeyi başarma sinerjisi yok edilirse, bireysel başarılar alkışlanırsa, sen kazanmalısın senden başkası asla kazanmamalı diye dürtülenler,  "sadece ben varım benden başkası asla" felsefesine dönüşür. Çalışarak, etik değerleri önemseyerek başaracaklarına inanlar ben varım diyenler tarafından birer ikişer kovulurlar ya da sindirilirler. Doğal olarak bireysel başarı belirli sınıfların ve zümrelerin kontrolüne geçer. Bu durum orta sınıfın obur çocuklarında, emek harcamadan, kişiliklerini geliştirmeden bedava gelecek elde etmek için etik olmayan unsurları kullanmayı alışkanlık haline getirir.

 

Sorun; kendileri ve çocukları için toplumda statü elde etmeye çalışan ebeveynlerin sergiledikleri davranışlarda yatmaktadır. Çocukları eğitim alsın, sınıfsal katmanlarda yükselsin diye varlarını yoklarını ortaya koyanların gerçek bilinçaltı hedefleri nedir? Doymak bilmez egolarının esiri olup çakallaşan bireyler üretmek mi? Çıkarları uğruna, ezikleşerek diğerlerini suiistimal etmek mi? Yoksa diğerlerinin ekmeğini ellerinden almanın ötesinde onları yok etmeyi hedeflemek mi? Bütün bunların çok iyi yorumlanması gerekir. Anne ve babalar, çocuklarının ne olmalarını isterler?  Fok balığının rolünü oynayanlar, kendilerinin balinalar ile eğlendiklerini hatta onları korkuttuklarını zannederler. Yaşamın içerisinde bir yerlere fırlatılmaktan zevk almaya başlarlar.

 

Narsisleşen orta sınıfın aç çocukları, bilinçaltlarında geçmişte yaşadıkları acıların ya da debdebeli güzel günlerin etkisinden kendilerini kurtaramazlar. Bu nedenle kinlenme ve ayrımcılık temelinde tepkisel davranışlar geliştirirler. Güzel olan her şeyi, saf olan ne varsa kirletirler. İnsanları birbirine düşürürler. Geçmişlerinde yaşadıkları acının intikamını alma duygusu taşırlar. Sınırlarını bilmeyen saygısızlardır. Güç ellerine geçince, farklı olanı, kendinden olmayanı böcek gibi görüp ezmeye çalışırlar. Kendisindeki geriliği irdelemek ve doğruyu bulmak yerine kendinden farklı olanları karalayıp kötülerler. Nerenden uyduruyorsun? sorusunu çok sık kullanırlar. Sorgulandıklarında düşünmeden sinsice, kurnazca inkar ederler.

 

Orta sınıfın obur çocuğu yükselen denizi hiç dert etmeden rakip gördüklerine saldırmayı başarı sanır. Deniz dalgaları yükselirken, önce istemediklerini batırsın diye yıkıcı dalgayı alkışlar. Sıranın kendisine geleceğini bilse bile alkışlamaya devam eder. Günümüz dünyasında sanal olarak üreyen bu çocuklar sağlıklı ilişkiler kuramayan, farklılıkları yönetmeyen, ortak değerler oluşturamayan sosyal yapının ürünüdür. Sosyal yapı ailedir, çevredir, okuldur, iş yeridir. Bilgi edinme, bilimin gelişmesi sağlıklı yaşam için gereksinimlerin üretilip dağıtılması konularında yükselen bir eğri izlerken, oburlaşan orta sınıfın çocuklarında bilinçlenme yetersiz kalmaktadır ve davranışlar kalitesizleşmektedir. Söz konusu çocuklarda görülen maddi gelişmeler trajik sonuçlar doğururken, manevi anlamda gelişimleri ise diğerleri ile aralarında büyük bir uçurumun oluşmasına neden olur. Orta sınıfın oburlaşan çocuklarından beklenecek en büyük tehlike nedir bilir misiniz?  Büyücü ruha sahip olduklarına inanmaya başlamaları. Eğer buna inanır ya da inandırılır iseler uyarılara verdikleri tepkiler her zaman aşırı ve kontrol edilemez olacaktır. Batma anlarında bile sağduyusuz hareket ederlerken onlara doğru uzatılan eli kendisi ile birlikte dibe çekmeye çalışırlar. Ayırt etmesini bilmediklerinden, işin özünü anlamak istemezler, bu yüzden de herkesi çok kolay kandıracaklarına inanırlar. Doğruyu yanlışı ayırt etme yeteneğine sahip değildirler. Çünkü ezik doğmuşlar, ezik büyümüşlerdir, sahip olacakları güzellikleri görmezler ya da görmek istemezler. Sadece kendilerinin geliştiğine ve büyüdüğüne inanırlar. Diğerlerinin değiştiğini, geliştiğini görmek istemezler. Dünya değişir, bunlar değişmezler, hiçbir zaman tehlikeler ile yüzleşmek istemezler.

 

Orta sınıfın obur çocukları her zaman kendi girdaplarını oluşturur. Oluşturdukları girdaplar sonsuz dipten nokta olarak başlayarak yüzeyde inanılmaz genişliğe ulaşır. Yukarıdan aşağıya doğru oluşan spiral dönme hızı üst tarafta hissedilmeyecek kadar yavaştır. Obur çocuklar kendi girdaplarını oluşturmaya başladıklarında hem kendi etraflarında, hem de spiral döngüde etrafında dibe doğru dönmeye başlarlar. Dönmeler ivme kazanarak hızlanan bir olguya sahiptir. Spiral döngü girdabın dibine doğru hızlandıkça kendi etraflarında ve birbirlerinin etraflarında dönenlerin dönme hızı da artmaya başlar. Bu etki ile oburlaşan çocuklar kendilerini gökyüzünde uçuyor sanırlar. Çünkü hızlıca dibe doğru çekilirken, kendi etraflarında hızlanarak döndüklerinden mecnuna dönerler. Artık hiçbir şey görmezler ve işitmezler. Uyarıları, eleştirileri, feryatları duymazlar, duymak istemezler çünkü her şeyin kendi etraflarında döndüğünü sanırlar. Bu aşamadan sonra empati nedir, insanlık nedir, etik değerler nedir bilmezler. Girdabın ötesinde bambaşka bir dünyaya, o dünyada kendilerini bekleyen hayallerine uçtuklarını sanırlar. Girdabın dibine doğru, ilerleyen orta sınıfın oburlaşmış çocukları istemediklerini yok etmek için her türlü oyunu oynarlar. Dönerken planlı davranışları ile yıkıcı olurlar, etik olmayan yöntemler kullanarak güç ve prestij kazanmaya çalışırlar. Kendilerine mesafeli duranları, uyaranları küçümserler, onlar hakkında yalan söylerler, iftira atarlar. Suçu asla kabul etmezler hatta başkalarına yüklemeyi tercih ederler. Eleştiri ve uyarılara tehdit, yıldırma, kabadayılık, misilleme ve intikamla cevap verirler. Oysa dibe doğru kontrolsüz hızlananlar, eninde sonunda dipten yukarıya doğru, girdabın dışına doğru, gerisin geriye fırlatılırlar. İşte o an, oburlaşan orta sınıfın çocuğu, kendini üreten babasına ya da anasına savrularak geri döner.

 

Önyargılı ve takıntılı hale gelen orta sınıfın oburlaşmış çocukları ise zihinsel yetilerine kin ve nefret duyguları yükleyerek yapılan her davranışı kendilerine yönelik saldırı olarak algılar. Tartmadan, sorgulamadan kendi kendilerini sürekli kinle besleyen bu çocuklar süreç içerisinde  kendi kendilerini sakatlarlar. Bir gün bilge, kendi türleriyle yaşamayı reddeden iki ayrı cins hayvana rastlar yol kenarında. Hayli merak eder bu iki farklı cinsten hayvanın nasıl olup da birbirlerini yeğlediklerini.  Biri çakal, diğeri yılan… O kadar zıttır ki hayvanlar ihtimal vermez birbirlerini seveceklerine. Ta ki her ikisinin de sakat olduğunu keşfedinceye kadar. Önyargılı ve takıntılı insanlar, birbirlerine tahammül edemeyecek kadar zıt olsalar bile ancak ve ancak sakatlandıklarında birlikte var olmaya çalışırlar.

 

Alfred Adler, aşağılık kompleksini başkaları üzerinde güç kazanmak için kendini ispat etmeye çabalayan kişilerde görülen özgüven eksikliği ve saplantı bozukluğu olarak tanımlamıştır. Aşağılık kompleksi, yaşam sürecinde düzeltemeyecek fiziksel ya da zihinsel eksiklileri olan orta sınıfın obur çocuklarında çok sık görülür. Genellikle eziklik, yalnızlık ve dışlanmışlık duygusu ile büyüyen orta sınıfın oburları hastalıklıdır. Bu yüzden kendilerini iyi hissetmediklerinden dolayı başkaları hakkında da iyi şeyler düşünmezler. Diğerlerinde kusur ve hatalar ararlar. Böylece kendilerinin çok kötü olmadığını kendi kendilerine kanıtlamaya çalışırlar.  Takıntılı duygusal davranış bozukluğu sergilediklerinden, sürekli kendilerini överler, yalan söylerler, hiçbir şeyin tartışılmasına izin vermezler, doğrudan dediklerine inanılmasını ve yapılmasını isterler.  Her şeyi ve herkesi kontrol edeceklerine aşırı inançları vardır.  Bu sosyal yıkıcılar güvenini kazandıkları kişileri suiistimal ederek mağdur etmeyi tercih ederler. Orta sınıfın doymak bilmez obur çocukları kontrol edemedikleri zayıflıklarının ve zaaflarının kurbanı olurlar.

 

Orta sınıfın obur çocukları empati yoksunu olduklarından istismarı, kalitesiz olduklarından saygısızlığı kendilerinde hak olarak görürler. Kendi kendilerini negatif duygulardan, huzursuzluktan, utanç ve suçluluk duygusundan kurtarmak için algıda değişiklikler yaparak düşmanca bir savunma mekanizması geliştirirler. Umursamama, önemsememe, küçümseme ve dışlama gibi sağlıksız davranışlar, daha çok dayatmacı temelinde ezik kişiliğe sahip olan orta sınıfın aç ve obur çocuklarında görülür. Yok saymanın hakim olduğu doymak bilmeyen orta sınıfın aç çocuklarında delilik en üst düzeydedir. Nedir bu yok saymak? Eziklerin zayıf olarak algılayıp kıskandıkları ve kendilerinden farklı gördükleri kişilere yönelerek; utanmadan, sıkılmadan, arlanmadan istismar etmeye yönelik geliştirdikleri davranışlardır. Düşünmek yerine saldırmaktır. Kendi derinliklerinde kendilerini yok ettikleri mağaradır. Gece karanlığında güneşi yok saymaktır. Kafalarını soktukları karanlık delikten “gerçekleri görüyorum, gerçekleri görüyorum” diye bağırmaktır. Konuşurken yok saydığı kişiye bakmadan konuşmaya devam etmektir. Gerçek hayatta olan bir olayı kabul etmemek ya da görmemektir. İnkar etmektir. Yadsımaktır. Bilinmeyenden korkmaktır. Korku ise bilmemektir. Yok sayma hastalığına kapılmış insanlar, çevresindekilerin yaşama sevincini sömürerek yok etmeye çalışırlar. Aralarındaki bağları ve sevgilerini unutup birbirlerine düşman olurlar. Birbirlerine düşman olanların sonunu unutup, halen onlar gibi davranmaya devam ederler. Bu durumun zeka geriliği olduğunu düşünmüyorum ama kine dayalı unutma söz konusudur. Nasıl bir düşmanlıktır ki, yaşanan hayata karşı duyulan nasıl bir memnuniyetsizliktir ki, böyle hırçınlaştırır, hoyratlaştırır insanı?

 

Yaşam istemediğimiz muhatap olmalara sürekli olarak gebe değil mi? Keşke selam verdiğimiz insanları kendimiz seçebilseydik, oyuncuları atıp alabildiğimiz maça döndürebilseydik hayatı. İçimizdeki pırıl pırıl ışığın sönmemesi, oluşan gerginliğe ortak olmamak ve eylemin amacına ulaşmasında rol oynamamak için, bizi yok sayan insanların dertlerinin ve sıkıntılarının bizi hiç ama hiç ilgilendirmediğini anlamaları için, onları yok saymak, onlar yokmuş gibi davranmak zorundayız.

 

Orta sınıfın ezik çocukları için fırsatlar sunanlar, birilerine uşaklık edenlerin sığındığı bir limandır. Diğerlerini kandıracaklar ki! Efendilerinin yaşamları devam etsin. Ezik orta sınıfın çocuklarının görüş alanını ne daraltır? Eziklerin acilen değişmesi gerekmektedir. Para kazanacağız diye ya da efendilerimize yaranacağız diye “ucuza pazarlama” fikrinden vazgeçmelidir.

 

Hint okyanusuna gidip mercan adalarında denize dalıp gördüğün manzarayı dünyadaki tüm denizlerle eşleştirmen mümkün mü? Batı Kanada kıyılarında balinaların foklar ile fiziksel dans ederek (Fırlatmaları gibi) onları korkutup yemelerindeki temel parametrenin korkunun fok etindeki lezzeti artırdığını ileri sürebilmek doğru mu? Gemi elektroniği ve motorunu üretemeyiz ama dünyanın en kaliteli yatlarını üretebiliyoruz demek birilerini rahatsız edebilir ama Glascow’da onlarca Türk mühendisinin gemi motorlarındaki verimsizliğin nedeni araştırmaları da yanlış mı?

 

Orta sınıfın obur çocuklarında gözlemlediğim davranışlardan biride anda farklı davranış sergilemeleridir. Bir kişinin yüzüne karşı farklı arkasından ise çok farklı oyunlar oynarlar. Çoğu zaman oyunları karıştırırlar. Bu yöntemle oyunu yöneteceklerine inanırlar. Yaptıkları tam bir aptallıktır. Ekip içerisinde sıkça gözlenir. Ekip içerisinde yerlerini sağlama alabilmek için ekip denetleyerek, yönlendirerek her şeyi kontrol ederler. Kişilere neyi yapıp neyi yapmayacaklarını sürekli tekrarlar.

 

 

2.1.2.       AKIL VE HIRS

Hırsı dengeleyen akıldır. Eğer akıl hırsı dengelemez ise ya da akılı peşine takarsa, belirli bir aşamadan sonra akıl istese de hırsı durduramaz. Çok hırslı birisi elde ettikleri ile yetinmez. Hep sonrası vardır. Devamlı elde etmek, devamlı sahip olmak ister. Elde ettikleri onu mutlu etmez. Hep dahası vardır. Çevresinde dolanan insanlar için serseri mayın gibidirler.

 

Hatalı davranışlarının etkin olduğu şirketlerde çalışanlar şirketlerini değil, birbirlerini terk ederler. Temel özellik önyargılı davranmayı alışkanlık haline getirerek tartışılamaz, eleştirilemez zırhına ve dokunulmazlığına sahip olmaya çalışılmasıdır. "Önyargıları parçalamak, atomu parçalamaktan daha zordur " der Albert Einstein. Oysa beklenen, birbirlerinin egosunu ezmek ve yenmek değil, iletişimde dinlemek, anlamak, hissetmek, farklı düşüncelere, kültürlere saygı gösterip gelişimlerine katkıda bulunarak başarıya yönlendirmek olmalıdır. Birbirlerinin yetenek ve katkılarına saygı duyan, insani değerlere derinden inanan, mükemmelliği, risk almayı ve yaratıcılığı geliştiren bir ortam yaratacak liderler istenmektedir.

 

Organizasyonu kendisi ve diğerleri olarak algılayanlar aşırı narsis özellik gösterirler;

·           Bilgi ve tecrübe gücünden rahatsız olduklarını basite indirgemek ve yok saymak için dinlemezler, başarıları kendine aitmiş gibi gösterirler ve ispat etmeye çalışırlar.

·           Diğerlerini aşağılama, küçümseme ve dışlama davranışlarını birer hak olarak kendilerinde görürler.

·           Diğerlerini rakip olarak görmeyi takıntı haline getirirler. Rakip gördüklerinin ya da istemediklerinin öz saygısını yok etmeye yönelik taktik taarruzlar geliştirirler.

·           Diğerlerini olumsuz kişilik kalıbına oturtur ve olumsuz propaganda yaparak karalarlar. Önemsizliğini özellikle vücut dilleri ile yok sayarak gösterirler.

·           Ekip oluşturma sinerjisini yok ederler. Ekip olmayı kendilerine biat edecek zümre olarak algılarlar. Ekip ile çalışma yerine kendi stratejisini var gücü ile uygulamak için hücuma geçerler.

·           Sürekli belirleyici konumda olmak istediklerinden, ayrıcalıklarını kaybetme duygusu ile sürekli hırçınlaşıp gerilim başlatırlar.

·           Yanlış ya da eksik bilgiye sahip olduğu anlaşıldığında ya da eleştirildiğinde hemen konuyu saptırır, ortamı gerer, öfkelenirler ve çatışma oluştururlar.

·           Toplantıda kendileri dışında hiç kimsenin konuşmasına izin vermezler, sürekli konuşurlar, diğerlerinin sözünü keserler.

·            “Sakın bir daha yapma, ben istedim olacak, seni son defa uyarıyorum, bu konuda konuşma, kurallarıma uyacaksınız, benden daha iyimi bileceksin, sen yanlış biliyorsun” cümlelerini çok sık kullanır.

·           “Sen kimsin ve senden daha iyisini bulurum” sözü hayat felsefelerinin temelini oluşturur.  

·            Sürekli üst yönetimin yaşam alanlarında bulunurlar. Onlara erişmede ve rapor vermede farklı yöntemler kullanırlar. 

·           Üstlerinin beklediği yanıtları değiştirerek yanıltmayı alışkanlık haline getirirler.

·           Bilgileri özelleştirirler ve paylaşmazlar.

·           Üst yönetime farklı alanlarda açıklama yapmayı ve çalışma arkadaşları ile ilgili muhbirliği alışkanlık haline getirirler.

 

Narsis yönetici birde ezikse kompleksli davranışlar sergilemeye başlar; saray yavrusu binalarda yaşayıp, gösterişli ve markalı materyallere aşırı ilgi duyarlar. Lüks arabalara binerler, pahalı saatlere, kıyafetlere para saçarlar.  Kendilerine büyük gösterişli makam odaları yaparlar. Çalışanlarla birlikte olmazlar, beraber yemek yemezler, aynı asansöre binmezler, hatta aynı kapıdan giriş yapmak istemezler. Özel sekreter kullanırlar.

 

Yöneticilerde yukarıda sayılan hatalı davranışların yaygınlaşmasının temel nedeni çalışanlara ve paydaşlara “düşünmenize gerek yok”, sizin adınıza o işi yönetim yapar mantığı üzerine kurulu yönetim anlayışıdır. Yönetme sarhoşluğuna ve büyüsüne kendisini kaptırarak sürekli konuşan, sürekli anlatan, sürekli bağırıp çağıran, güç gösterisi yapan yöneticilerin, kendilerini dürüstçe gözden geçirmeleri gerekmektedir. Kendisine karşı dürüst olmayanın çalışana karşı dürüst olması da beklenemez. Yönetme gücünü kişisel egosuna hizmet ettirmek amacıyla kullanmak yerine, çalışanın öğrenme ve üretme egolarını olgunlaştırmak amacına odaklanmak olmalıdır. Çalışanlar bilmek ister ki yönetim, karşılaşılacak her türlü probleme çözüm bulacaktır. Yönetim problemleri çözerken çalışanların önerilerini, beklentilerini, düşüncelerini dikkate alacaktır. Ayrıca günümüzde bilgiye erişimin yaygınlaştığı akıl çağı yaşanmaktadır. Çalışanların düşünmelerini engellemek mümkün değildir. Sadece çalışanlar için oluşturulan denetim, kontrol ve izleme günümüz yönetim anlayışında anlamını yitirmiştir. Özgüvene dayanan birlikte düşünmek, farklı olmak, farklılıkları ve fırsatları keşfederek hedefe birlikte yönlenmek önemsenmeye başlamıştır. Bu anlayışı kabul etmeyen yöneticiler her zaman kendilerini çatışma ortamda bularak, anlamlarını yitireceklerdir.

 

2.1.3.       ÇALIŞMA ORTAMINI OLUMSUZ ETKİLEYEN FAKTÖRLER

Çalışanların davranış analizleri doğru yapılmaz ve risk olarak algılanıp yönetilmez ise proje yönetimini ve kalite sürecini riske sokar.  Çalışanların davranışlarını ve çalışma ortamının huzurunu doğrudan etkileyen olumsuz faktörler;

      Yapılan hatalardan pişman olmama, hatta yaptığı yanlış davranışı hata olarak algılamama,

      İşini ya da birlikte çalıştığı arkadaşlarını önemsememe,

      Riskleri göz ardı etme,

      Sürekli yalan söyleme, söz verme fakat yerine getirmeme ve sorumluluktan kaçma,

·      Alkol, ilaç ve uyuşturucu gibi madde bağımlılığı olan çalışanlar yalnızlık, mutsuzluk, hoşnutsuzluklardan kaynaklanan ekip uyumsuzluğu ve iletişim bozukluğuna sahiptirler.

·      Ezik kişiliklerini gizlemek ve örtmek için konu dışı sorgulama, gizlicece gözetleme veya izleme, çalışanlar arası çatışmalar, kuralları ihlal, muhbirlik gibi davranışlar ile çalışma arkadaşları arasında tedirginlik oluşturma ve huzuru bozmak hedeflenir.

·      Bilgi saklayanlar, panik oluşturanlar ve problemleri büyütenler iş yerinde kontrol edilemez durumları meydana getirirler.

·      Otorite veya yetkililere direnme, şiddete eğilim, çelişkili davranış, saygısızlık, zorbalık veya saldırganlık gibi davranışlar ise çalışma ortamında huzuru yok eder.

 

Çalışanlardan bir makinenin dişlisi gibi hareket etmelerini beklemek günümüz iş dünyasında imkansız hale gelmiştir. Çalışanların ilk önce bir ailesi ve yaşadıkları çevreleri olduğu unutmamalıdır. Çalışanların kaliteli olmalarında onların yaşadıkları çevrelerin etkisinin çok daha büyük olduğu unutulmamalıdır. Değerlendirmede adaletsizlik olduğu duygusu, ekonomik sıkıntılar, ailesel problemler, aile ve çevrenin kültürel baskısı, çalışanların davranışlarını olumsuz etkiler. Bir proje kapsamında oluşturulan ekip üyelerinin farklı çevresel, kültürel alt yapıya sahip olmaları sıkıntılara neden olmaktadır. Ekip oluşturulurken kendine yakın olma kriterleri ön plana çıkmaktadır. Bu kriterler hemşerilik, tanıdık ortak çevre, ortak alışkanlıklar, aynı inanç grubundan olma olarak sıralanabilir. Suiistimal edilme ve istismar edilmenin süreklilik kazanması, iyi niyetli yaklaşımlar görüntüsünde kurnazca kötü niyetli yaklaşımların yönetim tarafından belirlenmesi ve gerekli önlemlerin alması gerekir.

 

 

2.1.4.       AYRIMCILIK

Ayrımcılık; yaş, ırk, renk, milliyet, etnik köken, cinsiyet, hamilelik, medeni durum, özürlülük, dini inanç, cinsel tercih ya da diğer kişisel özellikler nedeniyle hedef alınan birey ya kitlenin yaşam etkinliklerine özgürce katılma olanağından mahrum bırakılmasıdır.

 

Ayrımcılık;

          Taciz ya da haksızlığa uğrama,

          Bina ya da tesislere fiziksel erişimin engellenmesi,

          Mal ve hizmetlerden yararlanmadan mahrum bırakılma,

          Uygun barınma ya da konut bulmada zorluklar,

          Sosyal birlikteliklere katılmadan mahrum bırakılmayı da kapsayabilir.

 

Birey ya da belirli bir kitlenin yaptığı hatayı veya suçu örtmek, suçluyu korumak amacıyla geliştirilen koruma sürecinde statünün devamın sağlamak için delilleri karartılır, suç ört bas edilir ve soruşturma süreçlerine müdahale edilir. Arkadaşlık veya sosyal inancın korunması hedeflenir, suçluyu korumak için suç ve mağdur önemsemez, şikayet edilmesi veya hak aranması kendilerine yapılmış saldırı olarak algılanır. Mağdur suçlanır, iftira atılır, psikolojik şiddet ve baskı uygulanır, yalnızlığa itilir ve dışlanır.

 

Korumacılık ve ayrımcılık uygulayanlar tasfiye edilmez iseler güçlenerek tehlikeli bir biçimde örgütlenmeye başlarlar. Liderlik yok olur. Kaos oluşur ve çalışanların sisteme olan güveni ve inancı sarsılır. Ayrımcılığa uğramış ya da dışlanmış çalışanlarda performans düşüklüğü, strese dayalı depresyon, çatışmaya hazır saldırganlık davranışları görülür.  Bir kişinin aidiyet duygusuna saldırıldığında, kimliğinden dolayı aşağılandığında, o kimlik gurubundaki herkes aşağılanmış olur ve nefret dürtüsünü uyandırır.

 

Hayali kaprislere ve ihtiras taşkınlıklarına esir olmuş bir yönetim anlayışı akıl hastalığıdır. Bu davranış sadece zayıflara tesir eder. Gözleri ile etrafındakileri ateşlendirir, ses tonu ve el hareketleri ise sinirleri oynatır. Sayıklama karşısında humma, öfke karşısında kudurma ne ise hayaller görerek kendinden geçen, rüyaları gerçek, düşündüklerini de keramet sanan yönetim anlayışı, bütün suçları kendileri gibi düşünmemekten ibaret olanları darağacına hiç çekinmeden gönderen yargıç gibidirler. Kazanma, üstün gelme hırsları ve çıkarlarına aşırı bağlılıkları ile kabaca yapmadıkları görünse bile tüm yapıyı yıkmaktan hiç çekinmezler. Bunun ilacı hoşgörü temelinde stratejik düşünce ve anlayışa dayalı bilinç geliştirmektir. Stratejik bilinç ise geleceğe yönelik planlanan hedeflere erişmede yönetim kademesinin, tecrübe ve birikime dayalı stratejik kültür oluşturabilme yeteneğidir.

 

Sistem karşıtlığı, gizli ve sinsi başkaldırı başlatır, karşı çıkma iş güdüsü ile sistem düşmanlığını oluşturur. Sistem karşıtlığın özünde her türlü dayatmacı ve baskıcı anlayışa isyan vardır. Terfi edemeyenlerde, iş süreçlerinden dışlananlarda ve beklediklerini elde edemeyenlerde sistem karşıtlığı duygusal olarak başlar. Erken fark edilip gerekli önlemler alınmaz ise sistem düşmanlığına dönüşür. Çalışanlar makinenin birer dişlisi olarak görüldüğünden sistem karşıtlığının olamayacağına yönetim baştan inanır. Kendilerini düzenin efendisi olarak görmeye başlayan yönetimin geliştirdiği sistem herkesin yararınadır, faydalıdır.  Kendileri dışında kalan diğerlerinin düşünme hakları yoktur. Bu anlayışın yaygınlaşması baskıcı ve ayrımcı bir hal almaya başlarsa fikirde, düşüncede, inançta hayalleri süsleyen birliktelikler de yok olmaya başlar.

 

2.1.5.       ZAAFLAR

Düşkünlük, zayıflık, yetersizlik ve kendini kontrol edememe ve engel olamama zaaflık belirtileridir. Zaaflar, riskleri satın almaya yönelik hak ediştir. İşletmelerin mezarlık tarihinde, en büyük ecel sebebi olarak, zaaflıklar gösterilmektedir. Alışkanlıklar, yavaşça ve sinsice içimize ilk adımını atar, yerleşip kökleşti mi, öyle azılı, öyle amansız olur ki onun kölesi oluruz. “Mademki alışkanlıklarımızın kölesiyiz, o zaman iyi alışkanlıklar edinelim" der Aristo. Bir köylü, bir danayı doğar doğmaz kucağına alıp sevmiş, sonra da bunu adet edinmiş. Her gün danayı kucağına alıp taşırmış. Sonunda buna o kadar alışmış ki dana büyüyüp koskoca öküz olduğu zaman bile onu yine kucağında taşıyabilmiş. Bu hikayeyi kim uydurduysa, alışkanlığın ne büyük güç olduğunu çok iyi anlatmış.

 

İyi alışkanlıklar kişinin ruh sağlığını olumlu olarak etkiler. İyi alışkanlıklara örnek olarak spor yapma, düzenli uyuma, dengeli beslenme, hobiler ve düzenli çalışmayı verebiliriz. Kötü alışkanlıklar kişinin hem ruh sağlığını hem de beden sağlığını olumsuz yönde etkiler. Kötü alışkanlıklar arasında sigara içmek, alkol ve uyuşturucu kullanmak, kumar oynamayı örnek olarak verebiliriz.

 

Davranışlarımızı, duygu ve düşüncelerimizi olumsuz etkileyen psikolojik etkilenmelerde kötü alışkanlıklardandır. Kişilik özelliğinin ilk belirlendiği yer ailesidir. Aile içindeki sevgi, saygı ve hoşgörüye dayalı ilişkiler ruhsal gelişimi önemli ölçüde etkiler. Aile içindeki sağlam ve tutarlı ilişkiler kişinin karşılaştığı birçok problemi kolayca aşmasını sağlar. Alışkanlıklar küçük yaşlarda, çocukken aile ve çevre baskısı ile başlar. İyi eğitim almış insanlara bakıldığında aile ve çevreden edinilmiş alışkanlıkların ve ezikliklerin etkisini görebilirsiniz. Zorbalığın baba tarafından baskı aracı olarak kullanıldığı, kadının hiçbir söz hakkının olmadığı ailede büyüyen çocuklarda olumsuz alışkanlıklar filizlenirler. Nasıl ki bireyin kişiliği ailede oluşuyorsa ailelerin bulunduğu ortamın sosyal kültürel ve ekonomik faktörlerinden etkilenmesiyle ailesel kişilik oluşur. Ailesel kişilik sosyal çevredeki gelenek ve göreneklerden etkilenerek şekillenir. Örneğin, çalışmak için Almanya'ya giden ilk dönemdeki işçilerimiz bulundukları ortamın şartlarına uyum sağlayamayanlardan bazılarında ruhsal problemler gözlenmiştir. Hatta uyum sağlayamayanların bir kısmı ise geri dönmüştür. Öte yanda tüketici davranışlarının satın almaya yönlendirilerek pazarlama karması geliştirilmesinde güdülenme esasına dayanmaktadır. Bilgisayar oyunlarının güdülenme özelliklerinden yola çıkarak hazırlanacak olan eğitsel amaç ve içeriğe sahip oyunların eğitime katkı sağlayabileceği düşünülmelidir. Oyunlardaki motivasyon ve güdülenme unsurlarındaki yüksek seviye, eğitimin temel sorunlarından olan bir eğitim süreci boyunca öğrencilerinin dikkat ve ilgisini derse çekmeyi sağlayarak kalıcı ve tam öğrenmeyi gerçekleştirebilir.

 

Planlanandan daha fazla internet ortamında kalmayı alışkanlık hale getirenler, bilgisayarın başından ayrılmak istemezler. İnternette yaptıklarını çevresinden saklayanlar çözemediği problemlerinden kaçmak için internete sığınırlar.

 

İnsanın sağlıklı, başarılı ve mutlu olabilmesi için beden ve ruh sağlığının her türlü zararlı şeylerden korunması gerekir. İnsanın ruh ve beden sağlığını bozan şeylerin başında zararlı alışkanlıklar gelir. Başlıca zararlı alışkanlıklar; sigara, alkol, uyuşturucu ve kumar bağımlılığıdır. Bireyin beden ve ruh sağlığını, aile, sosyal ve iş uyumunu bozacak derecede madde alma isteğini durduramama kötü alışkanlıkların konusuna girer. Tekrarlanan her davranış bir tür alışkanlıktır. Bunun için de yapılması gerekenlerin başında düşünceyi değiştirmek gelir. Yapılması gereken, eski ve zararlı alışkanlıkları bırakıp, yerine yeni ve sağlıklı alışkanlıkları koymaktır. Kişi, hayatında zor durumlar ve başarısızlıklarla karşılaşabilir. Bu durumlarda karşı mücadele etme gücünü kendinde bulmalıdır, yeni durumlara gerçekçi değerlendirmeler yaparak uyum sağlayabilmelidir.

 

 

 

 

 

 

2.1.6.       PSİKOPATLAR

Empati yoksunluğunda psikopatlar, başkalarının haklarını önemsemeden etik olmayan anti-sosyal davranışlar sergileyerek güç ve prestij elde etmeye çalışırlar. Bencildirler, yalan söylerler, manipülasyon yaparlar, sorumsuzdurlar. Psikopatlar hızlı değişim yaşayan şirketlerde ve sistemlerde üst yönetimi, ideal çalışan ve potansiyel lider olduklarına ikna ettikten sonra yükselmeleri ve önemli organizasyon süreçlerinde kontrolü ele almaları onlar için çok kolay bir oyun olur. Birçok psikopat gerçek kişiliklerini gizleyerek, çevrelerine sevimli, zeki, eğlenceli, arkadaş canlısı bir görüntü verirler. Ne yazık ki, çalışma arkadaşları için büründükleri bu çekici ya da yanıltıcı kişiliğin ötesini görmek kolay değildir. Psikopatlık, duygusal yaşam tarzıyla anti-sosyal kişilik ve davranışlar kümesini içeren bir kişilik bozukluğudur. Bu sosyal yıkıcılar aileyi, arkadaşları ve çoğunlukla da güvenini kazandıkları kişileri mağdur etmeyi tercih ederler. Psikopatların size karşı uygulayacakları planın ve düşürecekleri durumun başlangıçta algılanıp görülmesi çok zordur. Küçümseme ve dışlama davranışları ile sizden hoşlanmadıklarına dair hareketleri yaptıktan hemen sonra, size çok yakın ve dost gibi davrandıklarından önemsemezsiniz. Mağdur duruma düşüp, yıkıcı planını sizin üzerinizde başarılı bir şekilde uyguladığında her şeyin bittiğini anlarsınız. Bilinç altı zihinsel yetilerini sağlıklı besleyemediklerinden ve takıntılı duygusal davranış bozukluğuna sahip olduklarından psikopatlar yapmazlar, yaptırırlar. Planını uygulatacağı üst yöneticiyi ve onun sahip olduğu gücü çok iyi analiz ederler. Üst yöneticiye eriştikleri anda sizi rakip olarak görürse, oynadığı oyundan haberdar olduğunuzu bilirse, kişiliğindeki zayıflıkları gördüğünüzü anlarsa, kendisinden rahatsız olduğunuzu hissederse, ya da sizi orada istemiyorsa yandınız demektir. Bir psikopatın hedefi oldunuz kurtuluşunuz yoktur; sizin ile ilgili planını uygulayacak ve dediğini yaptıracaktır. Eriştiği güce sizi rakip olarak gösterir, yerinde gözünüz olduğunu, küçümsediğinizi, yetersiz olduğunuzu, işleri yanlış yaptığınızı ya da organize işler planladığınızı, sizin bir hiç olduğunuzu sürekli ispat etmeye çalışır. Dediğinin doğru olduğunu ispat için sizi takip ederek ya da ettirerek bilgileri toplar, tuzakları hazırlar, oyunları oynar ve sinsice bekler. Hakkınızda komplo teorileri üreterek sizi karalamaya başlar. Fırsat kollar, yaptığınız her davranıştan bir anlam çıkartır, yargılar ve delilleri kullanarak size verilmesi gereken cezayı uygulatmaya çalışır ve uygulatır. Emareler ve belirtilerden rahatsız olup, sorgulama yapacağınızı çok iyi bildiklerinden sizi inandıracak yalanları muhakkak vardır. Kendisi sizin ile hiçbir zaman karşı karşıya gelmez. Söylediği yalana inanmanız için baskın davranışa dayalı kişilik göstererek, her türlü laf cambazlığı yaparak ve vücut dilini kullanarak tiyatro oynar. İnanmış gibi bir görüntü verdiğinizde, eyvah diyin sizi aptal olarak görüp, güç kazanacaktır. Eğer çatışmaya girerseniz kesinlikle kaybedersiniz. Çünkü sizi kendine iş edinmiştir, kafaya takmıştır, işini gücünü bırakarak ve etik olmayan her türlü silahları kullanarak size karşı savaş açar. Başarısızlığa uğraması mümkün değildir. Zaman onu haklı çıkartacak olaylara gebedir. Süreç içerisinde çevrenizdekileri, özelikle duygusal yönden bağlı olduklarınızı size karşı kışkırtır. Sürekli kendini över, başarılı olduğunu ispat için organizasyonlar yapar. Güveneceği, kullanacağı ve zayıflıkları olanları kendi yanına çekmek için onlar ile dostluk kurar, problemlerini çözmek için yardımcı olur. Onların da size karşı kendisi ile birlikte hareket etmelerini ister. Dediklerini yapmaz iseler onlara da saldırarak savaş açar, karalama başlatır. Güç kazandığında hiçbir şeyi tartışmaz, tartışılmasına izin vermez, doğrudan dediklerine inanılmasını ve dediklerinin yapılmasını ister. Psikopat tarafından ele geçirilen üst yönetim araştırmadan, düşünmeden, sorgulamadan söylenenlere inanır ve sizi sürekli eleştirmeye, küçümsemeye, takip ederek hatanızı aramaya ve dışlamaya başlar. Süreç içerisinde siz dahil istemediklerini teker teker tasfiye ettirerek üst yönetimin yalnız kalmasını sağlar. Artık üst yönetim ve kendisi vardır ve sıra üst yönetime gelmiştir. Doğrular ve yanlışlar birbirine girmiş, her şey karışmış, mantığın yerini zaaflar almış ve üst yönetim psikopata teslim olmuştur. O andan itibaren gerçek mağdur üst yönetimdir ve kurtuluşu da yoktur. Unutulmamalıdır ki insanlar kontrol edemedikleri zayıflıklarının ve zaaflarının kurbanı olurlar.

 

2.1.7.       2008 EKONOMİK KRİZ  VE HARİKA ÇOCUKLAR

1994 ve 2001 yılarında finans dünyasının harika çocukları, manipülasyon ve spekülasyon yaparak Türkiye de mali kriz çıkarmışlardı. Komplo teorileri konularında uzman olan babaları ise panik ortamını oluşturarak harika çocuklara destek vermişlerdi. Babaları, siyasi ve ekonomik karışıklıklardan faydalanarak istedikleri zaman, planlı ve programlı panik ortamları oluşturma konularında birikimleri ve deneyimleri olan insanlardı. Çocukları ise yatırımcıları aldatmaya veya dolandırmaya yönelik finansal ve psikolojik manipülasyon yapmayı çok iyi öğrenmişlerdi.


Uzaktan ahbabımız olan Ahmet Bey, 1960’lı yıllarda kaymakamlıkta özel kalem müdürüydü. Zengin bir ailenin çocuğu olan Ahmet Beyin eğitimli ve kültürlü bir insan görüntüsü verirdi. Çok kalite giyerdi. Kendine bakardı. Bir gün kendisine emanet edilen silah ile şehre gitmiş. Pavyonda eğlenirken sağa sola ateş ettiğinden dolayı görevine son verilmişti. 3 çocuğu ile bizim mahalle de, ağaç kirişli çatısı olan bir kerpiç eve taşınmışlardı. Bir kış günü dışarıdan gelen bağırtı ile uyanıp dışarıya fırladığımızda Ahmet Bey ve çocuklarının oturdukları evin çatısının üzerlerine çöktüğünü gördük. Kendisi ve çocukları kurtarıldığında herkesi hayrete düşüren bir manzara ile karşılaştık. Ahmet Bey çatıyı taşıyan ağaç kirişleri birer ikişer seyreltip, bir şey olmaz deyip ısınmak için sobada yakmış. Yoğun kar yağışında çatıyı taşımada destek olan kiriş sayısı o kadar azalmış ki bunun sonunda çatı üzerinde biriken karın ağırlığını taşıyamaz duruma gelip, çökmüştü. Hiçbir eğitim almamış ve okuma yazma bilmeyen Hatice Teyze’nin söylediği söz hala kulaklarımda çınlamaktadır. “Bizim de yakmak için odunumuz yok, lakin hiçbir zaman evimizin kirişlerine dokunamayız. Çünkü üzerimizdeki çatı hayatımızı devam ettirmede vazgeçemeyeceğimiz evimizin örtüsüdür.”

 

Günümüz iş ve siyaset dünyasında, kapitalist sistemin özel olarak yetiştirdiği harika çocuklar; çıkarları için bir şey olmaz deyip şirketlerin ve piyasanın temel taşlarını birer ikişer yerlerinden oynattılar, oynatmaya devam etmektedirler. Söktüler, sökmeye devam etmektedirler. Tüm bunları yaparken sergiledikleri pervasızlıklar kontrol edilemez boyutlara ulaşmıştır. Kendilerini her konuda haklı görmelerinden ve durdurulamadıklarından dolayı zaman içinde cahilleştikleri ve azgınlaştıkları da görülmektedir. Kendilerini büyük bir güç, engin bir deha, kusursuz ve mükemmel birer varlık olarak gördükleri için, her şeyi hak ettiklerine inanırlar. John D. Rockefeller (1839-1937) “ Kazanan kapitalizm olacaktır. Çünkü komünizm rekabeti ortadan kaldırıyor” demiştir. Oysa bizzat kendisi piyasada rekabeti ortadan kaldırmak için her türlü oyunu tezgahlamıştır.  Rocktefeller’in söyledikleri doğrultusunda kazanın kapitalizm olduğu ve rakipsiz olduğu 1990’lı yıllarında doğrulanmıştır. Kapitalizm sisteminde yükselmek için görgüye, eğitime, kültüre, bilgiye ihtiyaç yoktur. Bunlar yanlarında bulunması gereken bir etikettir. Aslında olmaz ise de olur. Farklılık için gerekli olduğundan satın alınır. Çünkü bu sistemde başkalarının hakkına saygı, acıma ve utanma gibi frenler ortadan kaldırılmıştır.


ABD de başlayıp tüm dünyayı sarsan 2008 mali krizini incelediğimde, sadece bizde değil başta ABD olmak üzere tüm dünyada kapitalizmin harika çocukları, kendilerine ait mali krizlerini yaratmış olduklarını gördüm. Özellikle finansal iş dünyasında etkin olan harika çocukların icatları olan denetlenmeyen sanal mühendislik uygulamaları krizi tetikleyen en önemli unsur olmuştur. Amerika da bazı büyük finans gruplarında yönetici olarak çalışan harika çocuklar, şahsi kazanç gözeterek çok riskli maceralara giriştiler. Finansa yönelik denetlenmeyen sanal mühendislik uygulamalarını en abartılı uygulayan ülke ABD idi ve bu nedenle kriz orada başladı. 2006 yılında krizin ilk belirtileri ortaya çıktığında gerekli önlemlerin alınması harika çocuklar tarafından engellendi. Hem ABD hem de dünya, kapitalizmin harika çocukları tarafından kandırıldı. Bu harika çocuklar aşırı cehaletle, aşırı cüretkarlığı birleştiren maceracı anlayışta kar, prim ve maaşlarda astronomik ücretler alan kendi yönetici profillerini geliştirdiler.

 

Finansa yönelik sanal mühendislik uygulamalarının temel felsefesi yüksek karların cazibe oyunudur. Bu oyunun temel kuralı, patronların ya da tepe yönetimin gerçekleri görmelerinin engellenmesi ve kandırılması üzerinedir. Denetlenmeyen finans sisteminde sanal gelirler yaratılır, aşırı kar tutkusuna dayalı kontrol edilmeyen riskler satın alınır. Para, üretimden, bedensel ya da zihinsel etkinlikten koparılır. Borsalar hisse senetleri olanların yazgısının bir zar atımıyla belirlendiği kumarhanelere dönüştürülür. Emek harcanarak biriktirilen tasarruflar, birkaç saniye içinde, bankacıların bile anlamadığı alengirli yöntemler ile ya yok edilir ya da bine katlanır. Harika çocuklar ve onları yaratan babaları tarafından gerçekleştirilen etik olmayan oyunlar finans ve ekonomi dünyasında bir düzen bozukluğu meydana getirmiştir. İnsanlar olup bitene baktığında, dürüstçe çalışıp kazanmanın yollarını neden arayayım ki sorusuna yanıt bulmaya başladılar. Bunun sonucunda etik değerler kaybolmaya ve toplumsal doku bozulmaya başlamıştır. Harika çocukların yaşam süreçlerinin tümünde insan faktörü ve etik değerler olmadı, oldurulmadı. Vahşi bir kazanmaya ve her şeye sahip olmaya yönelik hırs hakim kılındı. Oluşan krizin ardından piyasanın denetimden bağımsız olarak istikrarlı ve optimal bir büyüme sağlayacağı yönündeki tüm tezler geçerliliğini yitirdi. Krizin çok büyük boyutta bir patlamayla sonuçlanmasında, finans dünyasını ve tekniklerini çok iyi bilen ve kazançlarını bütünüyle şirketin borsa değerine endeksleyen yöneticilerin çok büyük payları vardır. Başlayan mali krizin, istihdam, yatırım ve tüketim üzerindeki daraltıcı etkileri dalga dalga yayılacaktır. 

 

Kapitalizmin harika çocukların sistemdeki boşlukları nasıl meydana getirdikleri çok iyi analiz edilmelidir. 80’li yılların ortasında bilgi teknolojileri ve finans sektöründe çok önemli gelişmeler yaşanmaya başlandı. Bilgi teknolojilerinde bilgisayar kullanımı yaygınlaştı ve iletişim teknolojilerinde hızlı gelişmeler meydana geldi. Finans piyasasında ise kapital ile üretime dayalı yatırım ayrıştırıldı. İlk başlarda kapitale sahip olanlar yatırımı ve üretimi önemser gibi gözüktüler, fakat sonradan tam tersi davranışlar sergilediler. Her şeyin sanallaşmaya başladığı günümüz yönetim anlayışında harika çocuklar gelişen finans dünyasında yönetici olarak yerlerini çok hızla aldılar. Mantar gibi ürediler yoksa üretildiler mi tam olarak anlayamadım. Bunları ilk gördüğümde her konuda çok bilgili olduklarına dair görüntü veriyorlardı. Sürekli konuştuklarını görünce kendileri dışındaki diğerlerinin hiçbir şey bilmediklerine kesin olarak inandıklarını anladım. Sorguladığımda çok iyi okullarda okumuşlardı, çok sayıda yabancı dil biliyorlardı, çok iyi diksiyonları vardı ve beden dilini çok iyi kullanıyorlardı. Bu çocukların sürekli güç gözlüğü taktıklarını, güç takım elbisesi ve güç ayakkabıları giydiklerini gördüm. Birden fark ettim ki fiziksel olarak gerçek olan bu çocuklar aslında sanaldılar. Kişilik geliştirme kitaplarında yazan kalıplaşmış beden dillerini kullanırlarken eğitilmiş sirk maymunlarına benziyorlardı.

 

Harika çocukların çok iyi öğrendikleri ve uyguladıkları davranış, etraflarını çevirdikleri yöneticilerini çok hızlı yıldızlaştırmaları ve erişilmez yapmalarıdır. Yöneticilerinin erişilmez yıldızlar olduğunu gören çalışanları ve paydaşları birer ikişer geri çekilerek ya ortamdan kaybolurlar ya da harika çocuklar tarafından ortamdan buharlaştırılarak yok edilirler. Yönetimde rakip gördükleri ve istemedikleri insanların öz saygısını yok ederek sahip oldukları ayrıcalıkları hükmetmek ve dediklerini yaptırmada kullanırlar. Hatta gelecekte yönetici olması muhtemel adaylarda harika çocuk tarafından tasfiye edilir. Hızlıca kendi yandaşlarını işe almaya başlarlar ve çalışanların üst yönetime erişimini tamamen keserler. İnsanlık onurunu rencide eden karanlık oyunlar bunlar için normal davranışlar olarak görülür. Harika çocukların sahip olduğu en büyük yanlışlık ise kendileri gibi düşünmeyenlere, önemsiz olduklarını çeşitli davranışları ile hissettirmeleridir. Diğerleri kendilerini geliştirmiş ve yetenekli olsalar dahi ayrımcılık yapılarak küçümsenirler ve dışlanırlar. Geçmişten gelen başarıyı ve oluşturulmuş sinerjiyi emerler, sömürürler ve yok ederler. Üstlerinin beklediği yanıtları değiştirerek yanıltmayı alışkanlık haline getirirler. Üst yönetime sürekli manipülasyon yaparak büyümenin devam ettiğini, öz varlıkların sürekli değer kazandığını iddia ederler, hatta ispat için mali analiz oyunları oynarlar. Şirketin kötüye doğru gidişatını kimsenin özellikle üst yönetimin fark etmemesi için, gerçekleri bilenleri sindirmek için etik olmayan her türlü oyunu oynarlar.

 

Kurguladıkları sistemi sorgulayan tüm paydaşlara “düşünmenize gerek yok, sizin adınıza o işi biz zaten yapıyoruz, gerekirse de sizin adınıza biz yaparız” söylemleri olağanüstü mantıksal temel üzerine kurgulanır. Her şeyin kendi kontrolleri altında olduğu güvencesi ile üst yönetimin denetime yönelik tüm iletişim ve erişim kanallarını tıkarlar. Üst yönetim ya da patronlar harika çocukların verdiği bilgileri ön koşulsuz, araştırmadan, sorgulamadan, izlemeden doğru kabul etmeye başlarlar. Çünkü bu çocukların yazdıkları bilgisayar yazılımlarında çizdikleri grafiklerdeki oklar hep yukarıyı gösterir. Sistem sorgulanmak istenildiğinde ise karışıklığın olmaması için kendi koydukları yasa ve ilkelere uymanın gerekliliği ve önemi savunulur. Lazer kalemler ile grafiklerde yukarı doğru ilerleyen okların ucu gösterilir. Süreç içerisinde kurdukları sistem, yönetim değişikliğinden ve düzenlemelerden etkilenmeyen bir yapıya dönüşerek kendi yasa ve ilkelerini geliştiren ve uygulayan bir güce dönüşür. Sistem farklı düşünenleri, hataları sorgulayanları doğrudan düşman ilan eden bir yapıya sahiptir. Sonunda riskleri önemsemediklerinden kaotik ortam oluşur, baskı ve sindirmeden başka uygulayacakları hiçbir planları olmayan harika çocuklar, kendilerinin oluşturduğu karışıklığı krize dönüştürürler. Her şey karışır, ortada doğru olan hiçbir şey kalmaz, şüphe ve panik sisteme hakim olur. Finans sistemin parlayan yıldızları olan bu çocukların büyücü ruhları ile akrobatik hareketleri iyi izlendiğinde bunların siyasal ekonomiden zerre kadar anlamadıkları, yaptıkları işlerin ortak kazanma bir yana şirketleri, çalışanları hatta kendi aileleri üstündeki yansımaları hiç mi hiç dert etmedikleri görülmektedir. Uyarılara verdikleri tepki her zaman aşırı olan bu çocuklar batma anlarında, sağduyusuz hareket ederlerken bile onlara doğru uzatılan eli kendileri ile birlikte dibe çekmeye çalışırlar. Gerçekler ortaya çıkıp, şirket battığında ya da batmaya başladığında, batan gemiyi önce farelerin terk etmesi gibi şirketi de önce bizim harika çocuk terk ederler.

 

Harika çocukların ve onların babalarının önemsemedikleri yaptıklarının tümü göz önünde ve gerçek zamanlı film gibi gerçekleşiyor olmasıdır. İnternet, elektronik posta ve aynı cep telefonu, insanlarda dünyanın küçüldüğü izlenimini yaratmıştır. Bu gelişmeler bütün insanlar arasında anlık bağ kurulmasını, tepkime süresinin sıfıra inmesine, olayların yankılarını fazlalaştıran bir tepkimeye dönüşmesidir. Ağ teknolojilerindeki gelişmeler insanlara yeni ufuklar açmaktadır; İnsanlar artık gündelik gazeteleri okumak yerine evinden, ofisinden, hareket halindeyken tüm dünya basınını takip edebiliyor. Ayırt etmesini sahip olup işin özünü anlayan insanları kandırmak zorlaşmaktadır.


Harika çocuklar yükselen denizi hiç dert etmeden saldırmayı, oyun oynamayı başarı sanırlar. Deniz dalgaları yükselirken, önce istemediklerini batırsın diye yıkıcı dalgayı alkışlarlar.  Harika çocuklar, günümüz dünyasında sanal olarak üremiştir ya da üretilmiştirler. Bu çocuklar insanlar arasında sağlıklı ilişkiler kuramayan, farklılıkları yönetmeyen, ortak değerler oluşturamayanların ürünüdür. Bunun gibi çocukların tümü kişilik ve davranış olarak birbirlerine o kadar çok benzerler ki sadece görüntüleri farklıdır, lakin robot gibidirler.

 

Bilgi edinme, bilimin gelişmesi ve bunun teknolojilerinin yansıması, sağlıklı yaşam için gereksinimlerin üretilip dağıtılması konularında yaşanan evrim, yükselen bir eğri izleyip hızlanırken; harika çocukların düşünce tarzı ve davranışları yetersiz bir gelişme sergilemiştir. Söz konusu harika çocuklarda görülen maddi gelişmeler trajik sonuçlar doğururken, manevi anlamda gelişimleri ise diğerleri ile aralarında büyük bir uçurumun oluşmasına neden olmuştur. Harika çocuklardan beklenecek en büyük tehlike nedir bilir misiniz? Büyücü ruha sahip olduklarına inanmaya başlamalarıdır. Eğer buna inanırlar ya da inandırılırlarsa uyarılara verdikleri tepki her zaman aşırı ve kontrol edilemez olur. Batma anlarında bile sağduyusuz hareket ederlerken onlara doğru uzatılan eli kendisi ile birlikte dibe çekmeye çalışırlar. Harika çocuklar mukayese etme yeteneğine sahip olmadığından, ön yargıların esiri olurlar. Ayırt etmesini bilmediklerinden, işin özünü anlamak istemezler, bu yüzden de herkesi çok kolay kandıracaklarına inanırlar. Doğruyu yanlışı ayırt etme yeteneğine sahip değildirler. Çünkü ezik doğmuşlar, ezik büyümüşlerdir, sahip olacakları güzellikleri görmezler ya da görmek istemezler. Sadece kendilerinin geliştiğine ve büyüdüğüne inanırlar. Diğerlerinin değiştiğini, geliştiğini görmek istemezler. Dünya değişir, bunlar değişmez. Harika çocuklar hiçbir zaman tehlikeler ile yüzleşmek istemezler, olacakları öngörüp, mevki tutmazlar, çünkü hep korunurlar hep kollanırlar.

 

Kriz alternatif bir arayışı gündeme getirecektir. Finans piyasalarının kendi kendilerini düzenleyeceği iddiası çöpe atılacaktır. Finans sektörü etkili denetim altına girecek, denetim boşluklarının, kuralsızlıkların oluşmasına izin verilmeyecek ve engellenecektir. Serbest piyasa ekonomisi kontrollü piyasa ekonomisi şekline dönüşecektir. Finans yönetimi, daha teknik, daha güncel, daha sığ ama daha efektif bir kadrolaşmayı gerektiriyordu, fakat şimdi daha beyinsel, daha derin, daha entelektüel bir yapıya geçilecektir. Sistem yeniden modellenecektir. Kendilerinin kurdukları denetim, kontrol ve izleme metotları günümüz yönetim anlayışında anlamını yitirmiştir. Özgüvene dayanan birlikte düşünen, farklılıkları ve fırsatları keşfederek hedefe birlikte yönelenler önemsenmeye başlanacaktır. Bu anlayışı kabul etmeyen sistemler her zaman kendilerini çatışma ortamında bularak, anlamlarını yitireceklerdir. Çalışanların yetenek ve katkılarına saygı duyan, insani değerlere derinden inanan, mükemmelliği, risk almayı ve yaratıcılığı geliştiren bir ortam yaratacak liderler istenmektedir. Günümüzde artık tek lider yok, herkes uzman olduğu konunun lideridir. Başarılı lider, işini en iyi bilen ekibe sahip olandır. Bir işletmenin önüne çıkan farklılıkları görmesi ve fırsatları hissedip kullanabilmesi, yetenekli insanların etkili bir iletişim tabanında yönlendirilmesi ile mümkün olacaktır. Unutulmaması gereken, bir bunalımın ertesinde yeni oluşumlar ortaya çıkar ve yok olup gidenin yerini almaya çalışır. Bu yeni oluşumun sürekliliği dayanacağı başarılara bağlıdır. Hayal kırıklığı yaratırsa az ya da çok hızlı bir biçimde zayıflamaya başlar ve ondan yararlananlar hiçbir zaman bunun farkında olamazlar. Sistemlerin var olma nedenini yitirmemesi için yöneticilerin, çalışanlar ve paydaşlarının özgüvenini kazanması ve planlanan geleceğe top yekun odaklanılması gerekir. Lider; mücadelesi çalışanları ile aynı olana, birilerinin hesabın görmeye kalkmayana, ayrımcılığı ortadan kaldırana, kendi eğilimlerinin izinden gitmeyene denir.

 

2.1.8.       PASKALYA ADASI GERÇEĞİ

Büyük Okyanus’un güney batısındaki Paskalya Adasının, Güney Amerika'nın batı sahillerine uzaklığı 3700 kilometredir. Hollandalılar, 1722 yılında adaya gelen ilk batılılardır. Adada, sazlardan kabaca yapılmış kulübelerde ve mağaralarda yaşayan 3000 yerli ile karşılaştılar. Birbirleriyle sürekli savaşan yerlilerin yamyamlığı içeren bir kültürleri vardı. Adanın kaynakları son derece yetersizdi. Birkaç bitki türü dışında hiç ağaç yoktu. Ada tamamen çıplaktı. Hollandalılar, sömürgeleştirmeye değecek hiç bir şey bulamadılar. Avrupalıları asıl şaşırtan, hatta şoke eden olay ise ada sakinlerinin ilkelliği ve barbarlığına karşın, bir dönemin gelişmiş toplumlarına ait kanıtların varlığı idi. Adanın pek çok yerinde, ortalama yüksekliği altı metreyi aşan, 600 den fazla dev heykeller ve taştan anıtlar vardı. (En büyüğü 22 metre) Adadaki heykelleri inceleyen Antropologlar, Avrupalıların ilk geldikleri tarihte adada var olan ilkel toplulukların, volkanik taştan anıtlar oyup bunları bir yerden bir yere taşımak gibi teknolojik açıdan karmaşık bir işi gerçekleştirebilmesinin olanaksız olduğu sonucuna vardılar. Dil bilimciler, ada yerlilerinin konuştuğu dilin Polinezya dili olduğunu buldular. Polinezyalılar, Pasifik Okyanusu'nun kuzeyindeki Hawaii'den, güneybatıdaki Yeni Zelanda ve güneydoğuda Paskalya Adası'na kadar olan dev bir üçgende yaşamaktadırlar. Genetik bilimi, Paskalya halkı yerlilerinin Polinezyalı olduğunu ispat etti. Yerlilerin genlerinin artzamanlı incelenmesi, adaya ilk olarak 20-25 kadar Polinezyalının geldiğini kanıtladı. Toprak bilimciler, adanın toprağını incelediklerinde, adanın toprağında, günümüzde bulunmayan ağaç ve bitki polenlerine rastladılar. Polen analizleri sonucunda, adanın tarihinde var olmuş bitki türleri saptandı. Sosyologlar, ada yerlilerini ve inanışlarını incelediler. Diğer Polinezya toplulukları ile olan benzerlikleri ve farklılıkları araştırdılar. Bütün bunların sonucunda da Paskalya Adası, gizem olmaktan çıkıp doğal çevrenin tahrip edilişinin en acı örneği oldu. Polinezyalılar; bitki, hayvan ve yiyecek taşıyabildikleri geniş bir merkez yükseltiyle birleştirilmiş okyanus sularına dayanıklı çifte sandallarla yolculuk ediyorlardı. İlk olarak Güneydoğu Asya'dan yola çıkarak, MÖ 1000 yıllarında Tonga ve Samoa adalarına ulaşmışlardı. MS 300 yıllarında Markiz adalarına, MS 500 yılında da kuzeyde Hawaii adalarına, güneyde Paskalya Adası'na varırlar. MS 800 yıllarında da Yeni Zelanda'ya ulaşırlar. Böylece Polinezyalılar, dünyanın en fazla yayılmış halkı olurlar. Bu, Polinezyalıların, denizcilik ve gemicilikte ne kadar başarılı olduklarının göstergesidir. Paskalya adasına gelen Polinezyalılar önceleri tekne yapmak amacıyla keserler ağaçları. Başlangıçta yaklaşık olarak yalnızca 16 milyon civarında palmiye ağacı vardır. Zamanla artan nüfusa tarım alanı açmak, ısınma, barınma, yemek pişirme, ev aletleri yapma gibi ihtiyaçlarını karşılamak için ağaç kesimini hızlandırırlar. Nüfus artıkça adalılar, ortak sahip oldukları toprakları birlikte eken geniş ailelere bölünürler. Atalarına tapınmak için yaptıkları bu dev heykelleri, taşıyabilmek için buldukları tek çözüm; ağaç gövdelerini kızak olarak kullanıp insan gücüyle taşımaktır. Kabile sayıları ve kabileler arasındaki rekabet arttıkça heykel yapımı ve taşıma amaçlı ağaç kesimi de artar. İşte Paskalya Adasının gizemi, adanın ormansızlaştırılmasının getirdiği çevre bozulmasında gizlidir. Adanın ormansızlaşması ada halkını da etkiler. Ağaç kıtlığı nedeniyle insanlar mağaralarda yaşamaya veya sazdan evler yapmaya başlarlar. Artık uzun yolculuklara dayanacak tekne yapamazlar. Balıkçılık da zorlaşır. Liflerinden kumaş dokudukları ve ağ yaptıkları dut ağacı yok olmuştur. Ağaçların yok olması, toprak erozyonunu artırır ve bunun sonucunda tarımsal verimlilik düşer. Bütün bunların sonucunda da adanın nüfusu azalır ve ilkelleşir. Gittikçe azalan kaynaklar için yapılan savaşlar ve heykel dikmenin mümkün olmaması sonucunda bozulan inanç sistemi nedeniyle kölelik artar, yamyamlık yaygınlaşır. Adaya gelen ilk Avrupalıların gördüğü de işte bu manzaradır. Tüm bunlar 100 yıl içerisinde olmuştur. Paskalya Adası'nın kayıp uygarlıklar ve gizemli bilgilerle dolu bir tarihi yoktur. Bu, kısıtlı kaynaklardan oluşan bir çevrede yaşayan toplulukların, bağlı oldukları çevreyi düzeltilemeyecek kadar bozmaları sonucunda gelebilecekleri yeri gösteren, son derece çarpıcı bir örnektir. Dünyamızda var olan kaynaklar, gelişen toplum düzeyimizi korumak ve ihtiyaçlarımızı karşılayacak sonsuzlukta değildir. Paskalya Adası halkı, kısıtlı kaynaklarını tükettiğinde adaya hapis olmuş ve kaderinden kaçamamıştır. Bizim de yaşadığımız dünya dışında kaçacak yerimiz şu an yoktur. İnsan türü olarak varlığımızı sürdürdüğümüz bu dünyada, elimizdeki kaynakları tüketmeyecek yaşam tarzını bulmak zorundayız. Aksi takdirde Paskalya Adası halkının tarihi dünya toplumlarının tarihi olacaktır.

 

Gelecek 300 yıl sonra yamyamlaşan bir dünyadaki torunlarımızın birbirlerini nasıl yediklerini görmek için empati yapmamız gerekmektedir.

 

2.1.9.        PSİKOLOJİK ZORBALIK (BEZDİRME  - MOBBING)

Kendi kurallarını benimsetmeye çalışan zorbalar istemediklerini bezdirmek ( yıldırmak, dışlamak, etkisizleştirmek ) için duygusal saldırıya geçerler.  Kimdir bu istenmeyenler; çalışan ve kurallara uyanlardır. Suiistimale dayanan psikolojik şiddetin temelinde; kıskançlık ve empati eksikliği gibi hatalı davranış sergileyen zorbalar bulunmaktadır. Psikolojik zorbalığa uğrayan mağdurda işten ayrılma, özgüven kaybı, yeni iş bulamama korkusu, tükenmişlik hissi, performans düşüklüğü, stres ve depresyon gibi olumsuz davranışlar görülmektedir. İşyerindeki zorbalarla mücadelede, mağdurun kendisi kadar; işveren, iş arkadaşları ve nihayetinde tüm toplum tarafından konunun önemsenmesi gerekir. İşyerinde zorbalık ile mücadele etmek ve zorbalığı durdurmak için önce ne olduğunun çok iyi bilinmesi gerekir.

 

Zorbalığın yanında kişilik değerlerine saldırı önemsenmelidir. Bütün ahlaki değerlerin temeli onurdur, şereftir ve haysiyettir.  Türkiye de ise “İşyerlerinde Psikolojik Şiddetin Önlenmesi” başlıklı genelge 19 Mart 2011 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Psikolojik şiddet ya da zorbalık, hiçbir fiziki müdahale olmaksızın tekrarlanan psikolojik baskıyı içerir. İstenmeyen bir çalışana sürekli verimsiz ve yetersiz olduğunun söylenmesi, aşağılayıcı ifadelerle suçlanması, dışlanması bu kapsamda görülmektedir. İntihara sebep olabilir.

 

Psikolojik zorbalık, işyerinde istenmeyen bir çalışanın çevresi sinsice kuşatılır, ondan kurtulmak hedeflenir. Etrafında gergin bir hava yaratılır, sert davranışlar, azarlamalar ve gözdağı vermeler sürekli tekrarlanır. İşi gizlice sabote edilir.  Mağdurun en ufak bir hatası, ağır suçlamaların ve hakaretlerin bahanesi olur. Mağdur psikolojik olarak çökertip işten ayrılmasına sağlamak için gizli, organize ve kurgulanmış süreçleri içeren etik olmayan eylemler başlatılır. Önce mağdurun işinden ya da görevinden ayrılmasının kendisi için hayırlara vesile olacağı konusunda ikna edilmeye çalışılır! Mağdur direnir ve ret ederse psikolojik zorbalığa dayalı yıldırma süreci başlatılır. Saldırganlar tek başlarına hareket etmezler, çakal gibidirler, grup halinde her yönden saldırıya geçerler. Mağduru bulunduğu pozisyonun çok altındaki bölümlere göndermeye çalışırlar. Şaka yapıldığını sanan mağdur, ısrara ettiklerinde, işin ciddiyetini fark ettiğinde “bunun kabul edilemeyeceği, böyle bir talepte bulunmalarının, insan haklarına aykırı olduğunu” söylediğinde çok fazla diretmezler. Mağduru kurbana dönüştürmek için geri çekilir gibi yaparlar, hatta belirli bir süre geri çekilirler, saldırmazlar, beklerler.  Sonuç almak için bu tür psikolojik zorbalık dayalı saldırıları,  dönemsel olarak sürekli tekrarlarlar. Mağdur kızıştırılıp gücü ve hareket kabiliyeti test edilir, saldırıya zorlanıp reaksiyonları ortaya çıkartılır, kuvvetli ve zayıf noktaları belirlenir. Gerçek durum mağdurdan saklanır. Mağdur için direnmeleri imkansız olan durumları oluşturur ve tekrar saldırıya geçerler.

 

Sayıklama karşısında humma, öfke karşısında kudurma ne ise hayaller görerek kendinden geçen, düşündüklerini de keramet sanan saldırganlar, bütün suçları kendileri gibi düşünmemekten ibaret olan mağdurlarını darağacına hiç çekinmeden gönderen yargıç gibi davranarak aşağıda belirtilen zorbalıkları yaparlar;

·           Mağdurun iş yerinde kullandığı eşyaları kayıp ederler veya bozarlar, yerine yenisini koymazlar.

·           Mağduru kontrol dışı tepki göstermesi için kışkırtırlar, doğrudan doğruya dahil olacağı kavga ve çatışma çıkması için tartışma başlatırlar.

·           Mağduru çok rahatsız olacağı ve istemeyeceği bir yerde, yetenek ve becerisinin çok altında veya uzmanlık alanına girmeyen işlerlerde çalıştırmaya zorlarlar, daha düşük ücret verirler.

·           Mağdur toplantıya geldiğinde konuşmayı hemen keserler, konuyu değiştirirler, işi ile ilgili önemli gelişmelerden haberdar etmezler, etkinliklere çağırmazlar.

·           Mağdurla ilgili çeşitli söylentiler çıkarırlar; kulaktan kulağa fısıltılar yayarlar.

·           Mağdura, gözlendiğini ve takip edildiğini hissettirirler. İşe geliş gidiş saatlerini, telefon konuşmalarını, çay ya da kahve molasında geçirdiği zamanı ayrıntılarıyla kontrol ederler.

·           Mağdurun fikir ve önerilerini sormamaya veya dikkate değer bulmamaya başlarlar. Görünüşü ve fikirleri ile alay ederler, sürekli eleştirirler veya küçümserler. Sözlü veya yazılı soru ve taleplerine yanıt vermezler,  tüm önerilerini ret ederler.

 

Tüm bu etik olmayan davranışlara maruz kalan mağdur işe gitmek istemez; yılgınlık başlar. Mağdurun işyerinden alacağı gelir, onun her şeyidir. Ekmeği elinden alınmak üzeredir, onuru ve haysiyeti ile oynanmıştır. Etik değerler yok sayılmıştır. Strese dayalı sağlık sorunları başlar. Direnecek gücü kalmamıştır, derdini anlatacak, destek alacak kimseyi bulamaz, herkes ondan kaçmaya başlamıştır. Mağdurun direnme, hakkını arama gücü kalmadığı için hastalanır, ruhsal ve fiziksel sağlığı bozulur. Aşağıda sıralanan rahatsızlıklar kendini göstermeye başlar;

·           Depresyona girer, dikkatini toplayamaz, elleri terler ve titrer, baş ve sırt ağrıları ile mide ve bağırsak rahatsızlıkları kendini gösterir. 

·           Anlamsız korkular ve heyecanlara bağlı yüksek tansiyon oluşur.  

·           Terk edilmişlik duygusu yaşar, özgüven ve özsaygısını yitirmeye başlar.  

·           İleri aşamalarda deri üzerinde döküntüler ve kaşıntılar ve daha ağır olgularda travma sonrası stres bozukluğu meydana gelir.

 

Mağdur tedavi görüp işine geri döndüğünde taciz edici, sevimsiz davranışlarında biraz azalma görülür. Timsah gözyaşlarına dayalı davranışın nedeni, mağdurun dava edeceğinden korktukları içindir.  Zihinsel düzeyde oluşan değişiklikle birlikte mağdur, çok alıngan bir kişi haline gelir. Mağdurun kesinlikle konusunda iyi bir uzmana ve uygun ilaç tedavisine gereksinimi vardır. Ayrıca, işyerinde kurban seçilerek kendisine uygulanan psikolojik zorbalık süreci sonucunda düşürülmüş olduğu durumun, hukuki açıdan incelenmesi ve konunun uzmanı hukukçular tarafından, gerekli girişimlerin yapılarak kurbanın haklarını koruyucu çözümlerin bulunması gerekmektedir.

 

Psikolojik şiddet uygulayanlara saldırgan ya da tacizci; mağdurlara kurban; izleyicilere röntgenci ya da dikizci denir. Dikizciler aslanın avını yakaladığı anda kendisini ilgilendirmez gibi seyredenlere benzerler. Birde mağdura dost gibi görünüp onu tuzağa düşürenler vardır ki onlara da keklik denir. Kafesteki keklik ötmeye başladığında etrafındaki tüm kekliklere yanına gelmelerini, etrafta hiçbir tehlike olmadığını öterek bildirir.

 

Kimdir bu psikolojik şiddet uygulayan zorbalar:

·           Bencildirler. Kimsenin bilmesini istemedikleri acılarını ve kabul etmeyi reddettikleri iç çatışmalarını bir başkasına yükleyerek dengelerini bulmaya çalışan kişilerdir. Kendilerini büyük bir güç, engin bir deha, kusursuz bir güzellik ve mükemmel bir varlık olarak gördükleri için, her şeyi hak ettiklerine inanırlar.

·           Aşağılık kompleksleri vardır. İçlerindeki öfkeyi engelleyemedikleri ve problemleriyle başa çıkmayı başaramadıkları için başkalarıyla uğraşırlar. Mağdurun duygu ve düşüncelerini aşağılayarak egolarını tatmin etmeye çalışırlar. Hedef aldıkları kişileri, işlerini kaybetmek veya işlerini değiştirmekle tehdit ederler. Her şeyin onların söylediği şekilde yapılmasını isterler ve sürekli amirin veya patronun kendileri olduğunu ya da üst patronun kendi yanlarında olduğunu hatırlatırlar. Aradıkları kişiyi, yerinde bulamamalarına tahammülleri yoktur.

·           İkiyüzlü yılanlardır.  Başkalarının üstünlüğünü, başarılarını ve yükselmelerini hazmedemedikleri için devamlı kötülük peşindedirler. Karşısındakini strese sokmak ve mahvetmek için devamlı yeni yollar ararlar. Yaptıkları her şeyin çok iyi bilincindedirler. Saldırganlıklarını gizlemek için sürekli gülümserler. Arada bir iyilikler de yaparlar. Başkalarına kendilerini iyi gösterirken hedeflerine karşı sürekli kaba davranışlarda ve olumsuz yorumlarda bulunurlar. Mağdura karşı hiçbir şekilde esnek davranmazlar.

·           Megalomanlardır. Kendilerini büyütme gereksinimi ve numara yapma, kişiliklerinin en önemli özelliklerinden olan megalomanlar, kendilerine güvensizliklerini, başkalarına karşı kıskançlık, nefret ve saldırganlık şeklinde yansıtırlar.

·           Hayal kırıklığına uğramışlardır. Çalışma yaşamı dışında yaşanan tüm olumsuz duygularını, tüm yetersizliklerini veya kötü deneyimlerini, işyerinde başkalarına yansıtırlar. Başkalarına karşı kıskançlık ve haset duyguları mevcuttur.

 

Bir işyerinde uygulanan psikolojik zorbalığın, o işyerine getireceği zarar, çoğu kez böyle bir yola başvuran yönetim veya işveren tarafından değerlendirilip hesaplanmamaktadır. Bir işyerinde çalışan birey, ruhsal veya fiziksel açıdan hastaysa ve doktora gitmek veya dinlenmek için izin alıyorsa, işe gelmiyor demektir. Ancak o işyerinde çalışıyor gözüktüğü için maaşı, kendisine ödenmek zorundadır. İşe geldiği günlerde ise gösterdiği performans, normalin altındadır. İşiyle gerektiği gibi ilgilenememekte ve dikkatini toplayamamaktadır. Yaşadığı depresyon, onu tüm ağırlığıyla etkisi altına almıştır. Bir birey, örgüt stratejisi olarak kendine uygulanan psikolojik zorbalığa ne kadar fazla direnirse, firmanın ödeyeceği bedel de o kadar yükselecektir. İşyerinde psikolojik zorbalık, fiziksel işkence ile aynı derecede tazmin edilmek zorundadır.

 

Psikolojik zorbalık konusunda, çalışanlar bilinçlendirilmeli ve duyarlılık artırılmalıdır. Çalışanın çaresizlik karşısında duyduğu korku ve endişeyle kendi içinde, tek başına mücadele edebilmesi çok güçtür. İnsanlar, bir olguyu tanımayı öğrendikleri takdirde, önceden yaşamış oldukları veya şu anda yaşadıkları deneyimlerini çok daha gerçekçi bir bakışla değerlendirebilirler. Ayrıca bir olgudan ve bu olgunun yarattığı zararlardan kaynaklanan korkunun şiddeti de, karşılaşılan şeyin ne olduğu bilindiği takdirde büyük ölçüde azalacaktır.  Yaşanılan olgu ve sürecin adı konduktan sonra işletmede önlemler alınmalı, çalışanlar bilgilendirilmeli, işyerinde psikolojik zorbalık ilgili mücadele edilmelidir.

 

2.1.10.    KASITLI KÖRLEŞME

Tanınmaya başlandığında ünlenirsin. Yaptığın işler yere göğe sığdırılmaz, iltifatlar ve alkışlar. Yapılanlar hoşuna gitmeye başlar. Birden fark edersin ki sana bir eşya imişsin gibi davranılmakta. Üstesinden gelemezsen zaman içerisinde kabullenirsin sende eşya gibi davranmaya başlarsın.  Kaptırıp dur diyemesen gerçekten de eşya olursun. Yani yok olursun.

 

Liderin en büyük düşmanı körü körüne kendine itaat edendir. Stalin toplantıya girdiğinde içeridekilerin tümü aynı anda ayağa kalkar ve alkışlamaya başlardı. Kimse durmaz, sürekli alkışlarlar, çünkü itaat korkuya dönüşmüştü. Ta ki Stalin eli ile yeter diyene kadar alkışlamaya devam ederdi.

 

Kasıtlı körler en önde olmak ve kendilerini daima haklı gösterecek her şeyin kendi amaçlarına hizmet etmesini isterler. Başkalarının fikir ve hareketleri kendi amaçlarına hizmet ediyorsa vardır, aksi takdirde bunlar tahammül edilemez düşüncelerdir. Böylesi insanlara her zaman büyük bir hayranı, bir müridi gibi davranmak zorundasınız. Bu şekilde davrananların sayısı artığında liderde kasıtlı körleşme hastalığı başlar. Olay tam bir kısır döngüdür. Toplumsal yaşantımız icabı kasıtlı körleşen ya da körleştirilen kişiler ile yaşantımızın belirli evrelerini paylaşmak zorundayız. Bunlar komşumuz, iş arkadaşımız, patronumuz olabilir. Soru kasıtlı kör bir patron mu yoksa kasıtlı kör bir iş arkadaşımız mı tehlikelidir. Dikkatli olun, yılanı besleyip size ve sevdiklerinize zarar vermesini kendi ellerinizle sağlamış olursunuz. Kasıtlı körlerin devamlı yüzleri güler ve güzel giyinirler. Çevrelerine yenilmez olduklarını hissettirirler. Büyük risklere meyillidirler. Poster çocuğu olmak isterler. Kötü dinleyicidirler. Farkında olmadan etrafındakileri küçümser davranış sergilerler.  Empati ve eleştirel düşünce yetenekleri yoktur. 

 

Kasıtlı körleşen ya da körleştirilen kişilere dıştan bakıldığında, kendilerini herkesten farklı, üstün görürler ve kendilerini beğenen, diğerlerini seven bir insan görünümü çizerler, aslında patolojik olarak yalnızdırlar. Kendilerini değersiz hisseden kişilerdir. Şişirilmiş bir büyüklenmecilik vardır. Bu büyüklenmecilik abartılı, gerçekçi olmayan, içi boş, kendine güvenmeyen, içsel ve dışsal destekten yoksundur. Kişi bilinçdışı olarak öz değerinden kuşku duyduğu için şişirilmiş bir öz değeri ancak ve ancak dışarıdan beslenmeyle elde edeceğini bilir. Kendisini değersiz hisseden kişi, başkalarını değersizleştirerek bundan kurtulmaya çalışır. Kendisini sevmesi, kendisini değerli hissedebilmesi için karşıdakini değersizleştirme zorunluluğu hisseder. Kasıtlı körleşen kişiler eleştiriye aşırı duyarlıdırlar, kendi değerlilik duygularını etkileyen her türlü etkisel eleştirilme, küçük düşürülme, başarısızlığa duyarlıdırlar ve bu tür etkilere öfke ve depresyon ile aşırı tepki verirler.

 

Zorunlu lükslerin oluşturduğu izolasyonlar da kasıtlı körleşme duygusunu ateşlendirir. Güç mührünün oluşturduğu kabarcıkların içinde yaşamaya başlar. Güçlenip kendilerini bulutlarının üstüne görmeye başladıklarında, aşağıdaki hiçbir şeyi göremez hale gelir. Bu durumda kararını güneşe ve yıldızlara bakarak verir. Unutulmamsı gereken, güç insanları tamamen farklı bir dilde konuşturur.

 

Kasıtlı körler ile karşılaşmam her zaman bende tuhaf, tanımlayamayacağım hisler bırakmaktadır. Aynı anda birden fazla maskeleri vardır. Yalana dayalı oynadıkları oyunlar ortama ve çevreye göre değişir. İçten pazarlıklıdır. Ortak özellikleri şüphecidirler. Herkesin kendine bağlı olmasını isterler. Hiç kimsenin kendisinden daha iyi olmasına tahammül edemezler. Bu yaratıkları kontrol edilemez hale getiren tek şey etrafındaki eziklerdir. Seçtikleri hırslıdır, yetersiz eğitim almışlardır, disipline olamazlar ve etik değerleri önemsemezler. Ezikler çalışarak, etik değerleri önemseyerek bir yerlere gelmeyeceklerinin çok iyi farkındadırlar. Lider körleşmeye başladığında, etrafında olup biteni analiz eden ve yönlendiren yalakalar ışınlama hızında artmaya başlar. Kasıtlı körler, etraflarında akıllı ve zeki insanlar bulundurmazlar. Pek dostları olmaz, dost gibi gözükenlerin tümü çıkar gruplarıdır. Kasıtlı körleşen ya da körleştirilen kişiler, yaptıkları etik olmayan davranışların, çevreleri tarafından normal sayılmasını, kimseyi ilgilendirmeyen davranışlar olduğuna inanılmasını isterler. Kral çıplak oyunu oynanır.

 

Kasıtlı kör bir mevkii ya da güç elde ederse, etrafındaki çıkar grupları ona değil gücüne tapmaya başlarlar. Sahtekârlık burada başlar, onun tapılacak insan olduğunu ona inandırırlar. Hep birlikte etik olmayan davranışlar sergilemeye başlarlar. Yapılanların hiçbiri etik olmayan davranış olarak görülmez. Tüm ahlaksızlıklar ortada, aşikar olduğu halde etrafındakiler görmüyorlar mantalitesi davranışların normal olarak algılamasına neden olur.  Davranışlarına ve açıklamalarına olabildiğince tarafsız ve önyargısız bakılmaya çalışıldığında bile kasıtlı körlerin, gerçekten de hiçbir şeyin farkında olmadıkları anlaşılır. Her şey ortaya saçılıp da ifşa olunduğunda, yaptıkları etik olmayan davranışları kabul etmeleri artık mümkün değildir.  Sürekli kendilerine komplo kurulduğunu, kötülük yapıldığını düşünürler. Kasıtlı körlerin büyük bölümünü, kendileri ile yüzleşmekte zorlanırlar.  Etiksizliği unutturma başarısı bunlara aittir. Hatta unutturmak için günlerce evlerine kapanmayı bir alışkanlık haline getirirler. Kendi önyargılarının ve zaaflarının peşine düşenler kendilerine felaketten başka bir şey getirmeyecektir.

 

 

 

 

 

 

 

2.1.11.    EĞİTİLMİŞ SİRK HAYVANLARI

Hayat maratonunda aynı anda, aynı sırada yarışa başlarken, birileri bataklıkları, tepeleri, girdapları, dereleri, uçurumları baştan bilir. Birileri ise bunların hiçbirini bilmeden yarışa başlar; bataklığa saplanır, tepelerden aşağı yuvarlanır, derelerde sellere kapılır, girdaplarda çırpınır durur. Birileri çok az çaba ile yükseklere tırmanırken, diğerleri çok daha büyük didişme ile bir yerlere gelmek için çabalar, durur. Okulu bitirip iş aramaya başlarsın, adam seni işe alacak ya, başlar sormaya; önce ananı, sonra da babanı sorar. Sonra kardeşlerini sorar, nerede oturduğunu sorar, bitirdiğin liseyi sorar. Bitirdiğin üniversiteyi sormaz. Çok iyi bir üniversiteden mezun olduğunu bilir. Ezik, seni eleyecek ya önce aşağılayacak, küçümseyecek, kendi egosunu dolduracak sonra sana kapının girişini gösterecek. 

 

Olgu 1:

Aşağıdaki hikâyeyi okuduktan sonra hayatım eskisi gibi olmadı. Sahip olduğum zekâmı, öğrenen algılayıcılar ile güçlendirdim. Sirk hayvanı davranışı sergileyenlere ait hikâyeleri bir yerlerde aramaya başladım.

 

 İşte kadının hikâyesi; İşe ilk başladığımız yıllardı. Patronumuz olan genç adam gazete okuyordu. Birden yerinden fırladı. Koşarak dışarı çıktı. Yerimden kalktım, gittim,  okuduğu gazete sayfasına baktım. Büyük puntolar ile “Kişiliğinizi yirmi soruda test edin”  yazıyordu. Ofise geri döndüğünde beden dili kullanımı kitabından çok sayıda satın aldığını fark ettim. Orada ne yazıyorsa ya yazılanların aynısı ya da tam tersi gibi davranmaya çalışıyordu. Ben okuyorum o da davranışını yazılanlara göre değiştiriyor ya da düzeltiyordu. Eğitimin ilk başlarında, davranışları tamamen sirk hayvanlarınkine benziyordu. Bir gün onu toplantıda gördüm, sanki konuşan o değildi, gözlerime inanamadım. İzlemeye başladım. En dikkat çekeni ise karşısındakilerin tümü, lider nasıl olunur dersi almış harika çocuklardı. Fakat bizim ki onlardan farklıydı; yetenekliydi, kendine güveni tamdı. Oynamıyor yaşıyordu. Yalan söylemeye başladığında ellerini saklamadı,  parmağını yüzünün hiçbir yerine dokundurmadı ve gözünü karşısındakinin gözünden ayırmadı. Çünkü okuduğumuz kitapta yalan söyleyen gözünü karşısındakinden kaçırır, ellerini saklar, parmaklarını burnuna değdirir yazıyordu. Bizimki yalan söylerken gözünü karşısındakinin gözüne kilitledi, ellerini güç unsuru olarak masanın üstüne koydu ve burnuna dokunmadı. Ve karşısındaki sirk maymunları bizimkinin doğru söylediğine inanmışlardı. Sonra bizimki doğruları konuşmaya başladı, anlattıklarının tümü doğruydu, konuşurken gözlerini karşısındakinden sürekli kaçırdı, ellerini saklamaya başladı ve sürekli parmaklarını burnuna dokundurdu. Adam doğruyu söylüyordu, fakat diğer sirk hayvanları bizimkinin yalan söylediğine inandılar. Birden toplantıda diğerleri beden dilleri ile haberleşmeye başladılar. Toplantı biter bitmez, bizimki koşarak çıkıp gitti, onlarca kitap satın alıp dönmüştü; toplantı yönetimi, beden dili ile toplantıda haberleşme yöntemleri. Eyvah yandık dedim. Çünkü sıra bize gelmişti. Haftalarca karşımızdakini kandırmak için toplantıda nasıl davranacağımızı öğrendik.  Sonunda başardık. Tüm şirket çalışanları sirk hayvanları gibi davranış geliştirmiştik. Aradan epeyce bir süre geçince iki şey fark ettim. İlki bizim ki, Amerika’nın en zengin iş adamlarından biri olmuştu. İkincisi ise bizler ise artık dostlarımıza,  hatta çocuklarımıza bile dürüstçe davranamıyorduk.

 

Olgu 2:

Kendileri dışında bir dünya olmadığına inanan bir grup eğitilmişler birbirlerini giyimleri, arabaları, tatil yaptıkları yerler ile tanırlar. Grup halinde hareket ederler. Rahatsız oldukları birini, kendilerine göre öğrendikleri saygınlık (!)  sınırları içinde yok saymaya başlarlar; konuşturmazlar, sürekli sözünü keserler, sınav ederler. Sen bilemezsini koro halinde haykırmazlar, kusarlar.   Suratlarının rengi soluktur. Farklı olanı yok saymak için özel geliştirdikleri dışlama yöntemlerini uygularlar; sağırlaşırlar, dinlemezler, duymak istemezler. Tüm cümleleri “hayır yanlışsın” diye başlar. Araya girip müdahale edilmek, bir şeyler anlatılmak istendiğinde izin vermezler, konuşmayı keserler, onu itaat etmeye zorlarlar. Tuhaf olan ise saldırdıkları kişiyi tanımazlar, onun bilgi düzeyini bilmezler, bilmek de istemezler. Kişiliğini, bilgi düzeyini, kültürünü bilmezler, kısaca onu tanımazlar. Fakat sirk hayvanları gibi davranış sergileyen eğitilmişler, kendileri dışındakileri küçümseyip hor görmeyi birer üstünlük derecesi olarak yaradılıştan kendilerine verildiğine inanırlar. Araştırma yapmadan, çıkarlarına itaat etmeyenleri yargılama cüretkârlığını kendilerine verilmiş hak olarak görürler. En büyük, en bilgili gibi enleri bol olan onlardır. Onların dışında bu ülkede hatta bu dünyada hiç kimse daha kültürlü ve daha bilgili olamaz. Olmamalı. Bu yüzden kendileri dışındakileri dinlemeden, sorgulamadan, dışlayarak kendi kendilerine onların bilgisiz olduğunu ispat etmeye çalışırlar. Oyun düzenleri bozulduğunda ise sağlıklı davranış geliştiremezler. Geleceğiniz ellerinde ise yandınız, hazır olun sizi mağdur edeceklerdir. Bunu yapmalarına hiçbir etik değer engel olamayacaktır.  Empati yapmaktan yoksun, kendinden olmayanları, farklı olanları dışlamayı alışkanlık haline getirenler, ayrımcılık temelinde grup içi etik olmayan yaşam geliştirirler. Bu sirk hayvanları geleceğimizin teminatı olan gençlerimize nasıl yön verirler?

 

Olgu 3: Çıkarları için projeyi ve diğerlerinin ekmeği ile oynayan sirk hayvanı

Proje değerlendirme toplantısı yapılacak. Toplantı masasının bir tarafına projeyi yapmaya aday olan ekip, karşı tarafta eğitilmiş sirk hayvanları yerlerini aldı. Eğitilmiş sirk maymunları göz teması kurmaktan kaçınan, baştan infaz kararı vermiş komitacılara benziyorlardı. Proje ekibi soruları yanıtlamaya hazırdı.  Gerçi toplantı öncesi hazırlıklar yetersizdi. Ortak ekip bünyesi geliştirilmemişti. Önceden yapılan toplantılarda zayıf ya da güçlü yanların belirlenmesinden çok herkes kendini ispat etmeye çalışmıştı. Tüm bu olumsuzluklara rağmen değerlendirme toplantısında tüm ekip sorulan soruları yanıtlamaya çaba gösterdi. İki hafta sonra “proje ekibi kalitesiz, proje lideri yetersizdir” cümlesini tanımlayan ifadelerden ibaret olan değerlendirme sonucu geldi. Eğitilmiş sirk hayvanları kendi aralarında değerlendirme yapmışlar ve tüm ekibe sıfır puan vermişlerdi. Yetersizlikler vardı, fakat tüm ekip sıfır puanı hak etmemişti. Ne olmuştu da sıfır puan vermişlerdi. Çıkarları unutulmuştu. Hemen çarklar dönmeye başladı. Değerlendirme komitesindeki sirk maymunlarından bir kısmı projeye danışman oldular, hem de iyi bir ücret ile. Neden böyle bir rapor yazdıkları sorulduğunda geçmişi bırakalım, geleceğe bakalım demişler. Detaylı araştırma sonucunda ise çıkarlarını korumak için böyle bir oyun oynadıklarını öğrendim.

 

Olgu 4: Toplantıyı bitirmeyi takıntı yapan sirk hayvanı

Toplantı yönetimi kitabında adamın biri yazmış; “toplantı sonunda lider kendi görüşünü, kararını açıklar ve toplantıyı kapatır. Toplantılarda, toplantı yöneticisi olarak ilk ve son sözü daima lider söyler.” Bu yazıyı yazan neden yazmış, niye yazmış anlamadım. Yalnız sirk hayvanları gibi davranış geliştirenlerin vazgeçemedikleri yaygın bir uygulama olduğunu gördüm. Toplantıyı önce o başlattı, fark ettim ki sirk maymunu. Karar aldım, toplantıyı bu adama bitirtmeyeceğim. Toplantıyı bitiren konuşmayı yaptı, hemen söz aldım, çıldırdı, karşılıklı savaş başladı mı? İnanılmaz bir stres yaptı adam. İlle de toplantıyı bitirecek. Bende inat ettim. En sonunda ayağa kalktım, kapıyı açtım, herkese teşekkür ederim, toplantıyı ben bitiriyorum, dedim. İnanılmaz bir stres, koskoca adam, bir şirketin çok büyük yöneticisi, inanılır gibi değil. Adamın biri kitabında yazdı diye toplantıyı o bitirecek ve herkese lider olduğunu ispat edecek.

 

Olgu 5: Genel müdürünün eşinin hangi kuaföre gideceğini örenmeye çalışan sirk hayvanı

Hedefe ulaşmada izlenecek yol strateji olarak adlandırılır.  Gücün ya da güce erişmede kullanılacak ara kademelerin çekim alanına girmek için doğum gününde çiçek, özel günlerde hediye, aynı alanda ikamet ya da tatil,  aynı sosyal alanları kullanma gibi işlevlere girişirler.  Bunlar yönetici olmak için can verenlerdir. Sürekli kendinden bahsederler, kendi başarılarını abartarak anlatırlar. Davranış ve rol çalma konusunda uzmandırlar. Genel müdür sekreterinin anlattıkları inanılır gibi değildi; Müdür bir yaz tatilinde akşam saatlerinde kendisini aramış. Ben size yalnız tatil yapmak istediğimi söyledim. Burada bir arkadaş sabah, akşam selam verip durur, hemen ilgili müdürünü arayın bu arkadaşı buradan alsınlar demiş. Sinir geren bir durum konusu. Müdür olmayı kafaya koyan bir mühendis ve annesini oynadığı oyunda arkadaşımız önce genel müdürün eşinin hangi kuaföre gittiğini öğrenir. Anne hemen o kuaförde soluğu alır ve genel müdürün eşinin hangi günlerde oraya geldiğini öğrenir ve arkadaşlık kurar. Başlar oğlunun yeteneklerini anlatmaya. Hangi davetlere katıldıkları öğrenilir. Hemen o davetlerde yerlerini alırlar. Sonra genel müdürün nerede tatil yapacağı öğrenilir. Kimden genel müdürün sekreterinden, nasıl mı, çay aralarındaki muhabbetlerden. Hemen anne ilgili tatil köyüne gider. Genel müdürün tatil yapacağı siteden yazlık kiralar, hem de kapı komşu olacak şekilde. Geriye kalanları ve olanları siz düşünün. Demek ki yönetici olacaksan, çekim alanına girmeniz gerekmektedir. Çekim alanına girmede önemli olan doğru stratejiyi geliştirmektir. Strateji bir defasında tutmaz ise sorun değil, denemeye devam edeceksin. Bir gün muhakkak başaracaksınız.

 

Olgu 6: Sandalyesini gere çeken sirk hayvanı

Masa etrafında oturulmuş, bir problem tartışılmaktadır ya da bir konu hakkında birileri düşüncelerini ifade etmektedir. Başka bir niyet ya da planı olan ne yapar? Sandalyesini geri çeker. Uzaktan masayı yönetir. Birilerine mesajı iletir.

 

Sonuç

Bulundukları toplumlar içinde fiziksel olarak yaşayan, ama psikolojik açıdan toplumdan kopmuş olan bireyler kendilerinden başka hiç kimsenin bir şey bilmediğine inanırlar. Dinlemezler. Hatalarını düzeltmekten çok, kendinden olmayanları dışlamak hatta yok etmek için her türlü terbiyesizliği yaparlar. Organize davranırlar ve çakallar gibi saldırırlar.

 

Sirk hayvanları gibi davranış sergileme, düşük düzeydeki sosyo-ekonomik çevreden gelen çocukların yüksek öğrenim gördükleri halde, babalarını aşamamalarından kaynaklanmaktadır. Bu yüzden sirk hayvanları gibi davranış geliştirenler, hiçbir zaman başkalarının önünde eleştirilmemelidir.  Onların bulunduğu ortamlarda hiçbir zaman hak aranmamalıdır.

 

Yaşama anlam kazandıran en soylu davranış pozitif etkinliktir, saygıdır, paylaşmadır. İnsanın davranışlarına beklenti ve gereksinimleri yön verir. Duyguların önemsenmediği bir sınıf topluluğu her zaman ruh sağlığını bozar. Kral ve mahiyetinin bulunduğu bir ortamda bir sessizlik ve itaat istenir. Kralın gücünü belirleyen mahiyeti,  süreç içerisinde daha fazla tehdit edici hale gelmektedir. Farklı olanın varlığından bilinçli veya bilinçsiz bir tedirginlik duyulmaktadır. Baskıcı tavırlar farklı olanın zihinsel ve duygusal enerjisini saptırır. Bu durumda ya boyun eğer ya da tepkici tavır geliştirir.

 

Çatışmaları ortadan kaldırmak için, sirk hayvanları gibi davranış geliştirenlerin dengeli ve düzenli bir iletişim kurmayı öğrenmeleri ve ortak değerler oluşturmaya çalışmaları en akılcı çözüm olacaktır. Ya mağdurlar! Sirk hayvanları için öncelik çıkarları ve menfaatleridir.  Bunu bilmeleri yeterli olacaktır.

2.2.             DUYGULARIN MANİPÜLE EDİLMESİ

İnanç ve düşünce yapısı sarsılıp psikolojik savunma mekanizmalarından mahrum bırakılan birey ya da kitle ikna ve telkine açık hale getirilirler. Böylece istekleri dışında belirlenmiş bir davranışa yönlendirilmeleri de mümkün hale getirilmiş olurlar. Amaç, beynin normal dengesini yıkıp yeni bir yapı kurmaktır. Psikolojik savunma mekanizmalarından mahrum bırakmak için propagandalar, beyin yıkama seansları, kimyasallar, elektromanyetik dalgalar ve hipnoz gibi çok sayıda yöntem uygulanmaktadır. Günümüzde uzaktan yönlendirme konularında yapılan çalışmaların daha çok duygu ve düşüncelerin manipüle edilmesi üzerinedir.


Karşılaştığım bazı insanlar, kendilerinde ve çevrelerinde olağan dışı değişiklikler gözlemlediklerini; tuhaf sesler duyduklarını, tuhaflıklar hissettiklerini ve halüsinasyonlar gördüklerini ifade etmektedirler. Bu insanların bazıları ise uzaktan kontrol altına alındıklarını ya da alınmaya çalışıldıklarını da iddia etmektedirler. Bu anlatılanlardan, uzaktan yönlendirme ya da beyin kontrolü psikolojik sıkıntıları olanlar için sığınacak bir liman olarak görülmektedir. Bu kişilerin pek çoğunun ortak noktası, ifadelerinin kuşkular ve çelişkiler içermesi, ikna ve telkine tamamen kapalı olmalarıdır. Sorgulamadan doğrudan doğruya denilenlere inanılmasını isterler, bu nedenle hiçbir yöntemle davranışlarının değiştirilmesi de mümkün olamaz. Çünkü bu insanlar ya akıl sağlıklarını yitirmek üzeredirler ya da beyinlerini birilerine teslim etmişlerdir.

 

Özrü ya da engeli olan bireyin yaşamsal isteklerinin karşılanması için beynine ya da diğer organlarına elektronik devre (elektrotlar) yerleştirilerek, davranışları izlenebilir, istekleri ve değişimleri önceden belirlenebilir. Burada söz konusu olan kişiyi yönetmek değil kişinin ifade edemediği yaşamsal isteklerini elektronik algılayıcılar ile izlemek, belirlemek ve ona destek olmaktır.


Öte yandan yaşantımızın vazgeçilmezleri arasına giren kimyasallar, elektromanyetik dalgalar, kablosuz iletişim cihazları, sanal medya uygulamaları başta beynimiz olmak üzere tüm çevredeki doğal döngüleri olumsuz etkilemektedir. Asıl problem dünyanın her tarafında, artık vazgeçilmesi imkansız hale gelen kablosuz iletişim sistemlerindeki antenlerin yaydığı elektromanyetik radyasyonun, insanları ve ötesinde çevreyi nasıl etkilediğidir. Doğada yaşayan canlılar ve onların yaşam alanları fiziksel olarak yok edilmekte, yetmezmiş gibi bir de onların zihinsel yetilerini olumsuz etkileyen her türlü teknoloji hoyratça geliştirilip uygulamaya sokulmaktadır.


Teknoloji kullanımındaki alışkanlıklar vazgeçilmez bir tutkuya dönüşmüştür. Sözgelimi iki hafta boyunca tüm mobil telefonların devre dışı kaldığını düşünün. Milyonlarca insan bunalıma girip, ruh halleri bozulacaktır. Beyin kontrolü mü? İşte size beyin kontrolü. Davranışlar kontrol edilemez hale getirilip, mobil iletişim teknolojilerinin kölesi olunmuştur.

 


Televizyon karşısında oturtulup müzik ya da çizgi filmler izletilen çocuklarda nasıl değişimler oluştuğunu düşünün. Görüntü eşik aralığı dışındaki reklamların ya da mesajların o küçücük beyinlerde nereleri değiştirdiği çok önemlidir. Özellikle görüntü işleme yazılımlarının teknolojiye uyarlanması ile beynin görmesi değil algılaması ve yönlendirilmesi üzerine araştırmalar yapılmaktadır. Gizli yönlendirme yapacak mesajların, beyne nasıl yerleştirileceği araştırılmaktadır. Yapılan çalışmaların endişe verici boyutlara ulaştığı görülmektedir.


Bakış açısı, insanın karar vermesinde aktif rol oynamaktadır. Yönlendirmede belirleyici olan davranışsal tepkilerdir. Belirleyici faktör ise önyargılardır. Önyargı, taraflı bir bakış açısıdır. Taraf tutmak, bir iddianın geçerliliğini ve doğruluğunu irdelemeden sahip olunan fikre uyup uymadığına bakmak demektir. Bakış açısındaki çelişkileri, anlatım tarzı ve kanılar belirler. Olgu ve kanı birbirinden farklıdır. Olgu, üzerinde ciddi bir tartışma olmayan kesinleşmiş bilgidir. Kanı ise üzerinde bazı tartışmalar olan bilgidir. Öğrenerek anlama, deneyim kazanarak beceri yeteneğini geliştiren bireyin kişiliği; düşünce ve davranışları ile kendini ifade eder. Birey ya da kitle doğruları benimserken ikna olmaya, ikna olabilmek içinde iç ya da dış telkinlere ihtiyaç duyar. Bu nedenle kişinin tepkisel davranışındaki ipuçları, zihinsel belleğin nasıl ele geçirileceğini bize gösterir. Tepkinin nedeni araştırılırken zihinsel belleğin geçmişsel tecrübeleri ile programlanmış olduğu varsayılır. Birey ya da kitlenin bakış açısını değiştirerek yönlendirmek için ikna ve telkinle isteklendirilmelidir.

 

 İnsanlığı esir edecek, görünmez silah olarak da adlandırılan bakış açısını değiştirmeye yönelik araştırmaların yapılma nedenleri aşağıda sıralanmıştır;

1.         Beyni hastalıklı düşüncelerden arındırma, beynin fonksiyonel bozukluklarını tedavi etme ve sağlık problemi olan insanların yaşamsal ihtiyaçlarına destek olmaya yönelik alanlarda bilimsel çalışmalar yoğun olarak devam etmektedir.

2.         Eğitilmeye ya da işine odaklanma problemi yaşayan insanlarda, bu sorunun nasıl çözülebileceğine yönelik yanıtlar aranmaktadır.

3.         Pazarda kişiyi ürüne yönlendirmek ve satın alma dürtülerini harekete geçirmek için araştırmalar yapılmaktadır.

4.         Birey ya da kitleyi manipüle etmek, propaganda ve kışkırtma ile sürü psikolojisi oluşturmak,

5.         İdeoloji değiştirmek,

6.         Psikolojik baskı ile kişide özgüven eksikliği, moral bozukluğu ve saplantılar oluşturarak, bireyi veya kitleyi korkutarak ve sindirerek denetim altında tutmak için yapılan çalışmalar da devam etmektedir.

 

Birey ya da kitlenin uzaktan beynini kontrol etmek için zaafların, komplekslerin, alışkanlıkların, örf, adet ve inançların, radikal ve keskin düşüncelerin hangi durumlarda, nasıl tepkisel davranışa dönüştüğü araştırılır. Temel kuram; ikna ve telkin mesajlarını alıp söyleneni hemen yapacak balık ya da balık sürüsünün her zaman bir yerlerde olduğudur. Önemli olan doğru yemin takıldığı oltayı doğru yere fırlatabilmektir.  Olta ipine gerek yoktur, yemi fırlatmak yeterli olacaktır. Uzaktan beyin kontrolü yapılırken;

a)    Zihinsel belleğin odaklandığı bakış açısını değiştirmede kullanılacak ikna ve telkin mesajları belirlenir.

b)   İletişim kurulacak kanallar araştırılır.

c)    Kişi uzaktan tahrik edilerek eyleme geçirtilir, sonra hangi mesajın onu durdurduğu tespit edilir. 

d)   Beyne transfer edilen mesajlar sürekli tekrarlanarak beyinde iz bırakılması sağlanır.

e)   Zihinsel belleğin odaklandığı bakış açısının değişip değiştirilmediği test edilir.

f)     Davranış değişikliğini aktif hale getirecek komut mesaj ile eyleme geçirilip durdurularak bireyin davranışlarını nasıl kontrol edilemez hale getirileceği belirlenmiş olur.

g)    Davranışları kontrol etmeyi zorlaştıran faktörler var ise bu faktörlerin etkisini ortadan kaldırabilecek yöntemler araştırılır.

 

2.2.1.       BAKIŞ AÇISINI DEĞİŞTİRME

İnsanlar her zaman iç doğruları daha kolay benimser ve korur, dış doğrulara ise şüphe duyar.  İşin nasıl yapıldığını öğrenerek gerçekleştirme yeteneği kazanan birey tecrübe ve deneyim kazanarak anlama ve kavramlaştırma yeteneği de geliştirir. Gördüğü nesneleri tanımak ve anlamlandırmak için sürekli öğrenen insanoğlu kıyaslama yaparak farklılıkları ve değişiklikleri de bulur. Bu öğrenme süreklidir, yaşam devam ettikçe öğrenmede devam eder.  Düşünsel ve davranışsal değişimleri meydana getiren öğrendiklerinin kayıt edildiği zihinsel belleğindekiler bakış açısını oluşturur. O halde bir davranışın nedeni düşüncenin anlamında gizlidir.  Yetilerin uzaktan kontrol edileceği, bakış açısının nasıl değiştirileceğinin ya da yönlendirileceğinin yanıtı, bireyin ya da kitlenin tepkisel davranışlarda gizlidir. Amaç kişinin yaşamı boyunca öğrendiklerinden oluşan zihinsel haritanın başkaları tarafından ele geçirilerek değiştirilmesi ya da yok edilip yenisinin yüklenmesidir. Zihinsel haritayı ele geçirmek için bireyin ya da kitlenin davranışlarının çok iyi analiz edilmesi gerekmektedir. Davranışlar analiz edilirken, eldeki veriler çoğu zaman yeterli olmaz. Hatta davranışlar doğru analiz edilmez ise yanlış yargılara da varılır. Covey: “aynı enformasyona farklı bakış yargıyı belirler” diye özetler ve çözülemeyen sorunlar için, zihin haritası ya da bakış açısını (paradigma) değiştirmenin gereğini vurgular.  Einstein'in bir sözünde: “Karşılaşılan sorunlar, o sorunları meydana getiren düşünce ve davranış düzleminde kalarak çözülemez” der. Sorunların içinde kaybolmak yerine, bakış açısını değiştirmeyi başarıp, sorunlara farklı biçimde yaklaşıldığında çözme şansı da yakalanmış olur. Sorunların başkalarıyla paylaşılma nedenlerinden biri de farklı bir bakış açısında, farklı davranabilme kapısı aralama arayışıdır. Aslında hayatımızı, başarımızı, mutluluğumuzu belirleyen bizim kendi davranışlarımızdır. “Başımıza gelen her şeyle onlara verdiğimiz tepki ve yanıt arasında geniş bir hareket alanı vardır” der Stephen Covey. O halde zihinsel haritanın ele geçirilmesinde davranış analizlerinin doğru yapılabilmesi için bireyin olaylara karşı verdiği tepki ve yanıtların önyargıdan uzak analiz edilmesi gerekir. Ayrıca analiz yapanın da problemi çözme düzlemini ve kendi zihinsel haritasını da değiştirmesi gerekmektedir. 

 

On yedinci yüzyılda filozof René Descartes’in; “Bir aklım olduğunu biliyorum ve bir bedenim olduğunu da biliyorum. Ve her ikisinin tamamen birbirlerinden ayrı olduğunu biliyorum. Ben kendi aklımım. Benim bir bedenim var”  sözleri ile Descartes, “İnsan belleğinde manevi bir kısım da vardır. Bu kısım Yaradan’ın parçasıdır ve ruhu oluşturur. Ruh bedeni sevk ve idare eder” sözleri, bu yaklaşıma değişik bir katkı sağlamanın yanında, çok iyi bir örnektir aynı zamanda. Isaac Newton, bu ayrımı yeni fiziğin temeli olarak almış ve zihinsel ya da psikolojik her şeyi evrene ilişkin yeni fiziksel yasaların dışında tutmuştur. Newton’un fiziğinin yol açtığı ve bugün çoğumuzun düşüncesine hâlâ egemen olan “mekanikçi kültür”, Newton makine kategorilerini insanlara ve insan örgütlerine uygular. Sigmund Freud, ruha hükmeden yasa ve dinamikleri araştırmış ve insan davranışının bütünüyle böylesi yasalar ve bunların erken yaşlardaki etkileşimleri tarafından belirlendiğinde ısrar etmiştir. Adam Smith, piyasa ekonomisine yol gösteren yasa ve ilkeleri araştırmış ve bunlara dayanarak pazardaki davranışları öngörebileceğimizi ve kontrol edebileceğimizi öne sürmüştür. Karl Marx, kapitalizmin ekonomi politiğinin analizini yaparak kapital ve artı değer oluşumu üzerine tezler geliştirip sosyalizme geçişin kaçınılmaz olduğunu varsaymıştır. Yönetim teorisinde mühendis Frederick Taylor, her örgütün temelinin yasa ve ilkelerle sınırlandığında ısrar etmiş ve örgütlerdeki insanların bu yasalara göre davrandığını savunmuştur. Kısaca, bilgisayar kültürümüzün daha modern dilinde söylersek, her şey programlanmıştır.

 

Yanıt ve tepki analizi yaparken davranışların geçmişsel tecrübeleri ile programlanmış olduğunu varsayabiliriz. Yasalar, öngörü, varsayım, kontrol, programlar… Bu kavramlar Newton fiziğin ve “mekanik kültürün” sözlüğünü oluşturan kavramlardır. Ve yine bu kavramlar aynı zamanda Newton fiziği yönetim düşüncesinin de kilit sözcükleridir. Peki, bunlar günümüz dünyasını ne kadar açıklayabilmektedir ya da günümüz örgütlerinin ihtiyaçlarını ne kadar karşılayabilmektedir? Bu soruya olumlu yanıt vermek zor. O halde ne yapmalıyız? Newton fiziği seri düşünme; mantıksal, akılcı, kurala bağlı düşünmenin bir patlamasıydı. Yüzyılımız kesintisizlik, muğlâklık, öngörülmezlik ve sürprizler yüzyılı… Böylesi bir yüzyılda yaratıcı düşünce ancak yeni sesler, yeni diyaloglar, yeni tutkular, yeni tutumlar, yeni perspektifler, yeni deneyimlerle zenginleştiğinde ve çoğulcu, katılımcı bir anlayış benimsendiğinde gelişecektir.

 

Birey ya da kitleyi yönlendirmede etkileşimli yazılı ve görsel medya ile iletişim teknolojileri günümüzde yoğun bir biçimde kullanılmaktadır. Bakış açısını değiştirme faaliyetleri; tüketicilerin pazarda ürüne yönlendirilmesi, uzaktan eğitimde uygulandığı gibi bireyleri suça yönlendirmek hatta suç işletmek amacı ile de kullanılmaktadır. Hedef kitle ya da birey belirlenirken alışkanlıklar, örfler, adetler ve inançlar hangi olaylara nasıl tepki ya da yanıt verdikleri araştırılarak bulunur. Tepkisel davranışların hangi düşünceden kaynaklandığı, nelere tepki verdiği belirlendiği anda bireyin ya da kitlenin kontrolü ele geçirmek için gerekli ipuçları da elde edilmiş olur. Özellikle radikal ve keskin düşüncelere sahip insanların kontrol edilmesi ve yönlendirilmesinin daha kolay olduğu gözükmektedir. Bilgiye erişimin ve yayınımının yaygınlaştığı günümüzde bireylerin bakış açıları, bir yazı, bir resim, bir film içindeki mesaj ile çok rahat değiştirilmektedir.  Bakış açısı değiştirilecek kişi karşılıklı iletişime geçilmesine gerek yoktur. Yönlendirilecek bireyin ya da kitlenin güveni uzaktan kazanılarak değişime inandırılmaktadır. Bir düşünce, kafamızda durup dururken doğru hale gelmez, karşılaşılan tepkiler ve olaylar yüzünden doğrulaşır. Beyin kontrol edilmeye açık kolay erişilen organdır. Zihinsel haritası kontrol edilecek ve eylemi gerçekleştirecek kitle ya da bireyin aranmasına gerek yoktur. Olta atma yöntemi olarak tanımlanan yöntemde mesaj hazırlanır, mesajı alıp denileni yapacak zihinsel haritaya sahip bir balık ya da balık sürüsü bir yerlerde kesin vardır. İnternet üzerinden intihara yönlendirme, cinayet işletme, çocuk istismarları, medya yayınları üzerinden cinayet işletme, ürün karalama suçları gibi etkileşimli iletişim teknolojileri üzerinden suça yönlendiren insanların sayısında artış gözükmektedir.

 

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; insan zihninin uzaktan kontrol edilebilmesinin dünya için sosyal ve politik etkileri çok fazla olacaktır. Bizler yeni gelişmelere hazır olmalıyız.

 

 

 

2.2.2.       SÜRÜ PSİKOLOJİSİ

Birey ya da kitlenin sürü psikolojisi ile davranışlarını kontrol edemez hale getirilmesi ve bilinçsiz hareket etmesi manipülasyon olarak adlandırılmaktadır. Uzaktan isteklendirme, aldatma, dolandırma ve yönlendirme için günümüzde insanlar yoğun olarak savunma boşlukları manipüle edilmektedirler. Kendi bilincini başkasına egemen kılma çabasıdır yapılanlar. Finansal manipülasyon, bilerek ve isteyerek finansal bilgileri yapay şekilde değiştirmek suretiyle yatırımcıları aldatmayı veya dolandırmayı amaçlayan davranışlardır. Bankerlere paralarını kaptıranlar, titan zinciri halkasına katılanlar buna iyi birer örnektir.

 

Korku manipülasyonları ile biçimlendirilmiş davranışa yönlendirerek denetim altına almak ve yönetmek için tehdit ve tehlikelerden yararlanılır. Kitlenin beynine bilinçaltı korkular yerleştirilmesi, selin önünde kökleri sökülüp, sürüklenen ağaç yığınların oluşturduğu sete benzer. Bu şekilde oluşan set arkadan gelen selin baskısına ne kadar dayanır?  Yıkıldığında vereceği tahribatları düşünün. Taşkınlığa yönelik manipülasyon, bireyin ya da kitlenin beyninde ötekileştirenlerin yabancılaştırılıp düşman haline getirilmesidir. İnandığı ya da inandırıldığı değerler uğruna yaşamını yitirmeyi göze alanların bilincini, başkasına egemen kılma çabasıdır.

 

İnsanı esir alan, mantığını ve aklını kilitleyen, duygusal korkular paranoya oluşturur. Korkan insanın refleksleri ve dikkati bilinçsizce korkuya odaklanır. Korkan insan ne kendine ne başkasına güvenir.

 

Aldatmak ya da bilgiyi çarpıtmak amacıyla yapılan telkinlerin (propaganda) etkisinde kalanlar daima odaklı bir pencereden bakarlar. Etkileme ve yönlendirmeye yönelik davranış değişikliği ya da kanaat değişikliği gösterenler istenmeyen ortamlarda başkalarının istediğini yapmaya zorlanarak istismar edilirler. Günümüzde propaganda ile eritme potası bir anlamda öğütme değirmenine dönüştürülmüştür. Propagandaya dayalı aktivitelerin amacı; sistemi korumaya yönelik gerçeklerin gizlenmesi, örtülmesi ve saptırılmasıdır. Sistemi korumak ve devamlılığını sağlamak için propagandaya dayalı tüm aktiviteler süreç içerisinde sonlandırılmalı ve gerçeklere dönülmelidir. Aksi durumda ayrımcılık ve korumacılık kendini gösterir, sistemden memnun olmayanlar ve sistem karşıtlarının güçlenmesini sağlar, paydaşlar ise neyin doğru neyin yanlış olduğunun şaşkınlığı içerisinde, karanlıkta yollarını bulmaya çalışırlar. Memnun olmayan gruplar ve sistem karşıtları süreç içerisinde güçlenerek yasal olmayan zeminde keyfi suç işleme yapısına dönüşebilirler. Duygusal olarak dışlanmışlık hissi yaşayan karşıt gruplar ayrışırlar, paydaşları yanlarına çekebilmek için her türlü oyun oynayarak güçlenmeye çalışırlar. Sistem karşıtları süreç içerisinde sistemden hoşnut olmayanları da yanlarına çekerek sistemde karışıklık oluşturmaya çalışırlar. Karışıklıkta sistemi korumaya çalışanlar ise karşıtlarına ayrımcılık ve baskı uygulayıp, sindirmeye ve cezalandırmaya çalışırlar.

 

Görünüşte doğru olan tanımlara çelişki ya da kuşkulu yaklaşım paradoks olarak adlandırılır. Doğru gibi görülen bir önermenin ya da fikrin tam tersi de mümkündür. Socrates'in paradoksu: "Bildiğim tek şey hiç bir şey bilmediğimdir."  Yıllarca yanlış zannettiğimiz olayların, fikirlerin, hesaplamaların, doğru olduğunu görmek, bizi şaşkınlığa ve hayrete düşürür.

 

Kısırdöngü olarak da tanımlanan çelişkiler içeren yasalara, ilkelere ve uygulamalara dikkat edilmesi gerekir.  Sistemin işleyişinde müdahaleci ve belirleyici olmak isteyenler suçu önlemek, yanlışlara müdahale etmek ve engellemek için gereken önlemleri ve cezaları yazılı veya sözlü olarak yönetmenliklere ve yasalara yerleştirilirler. Görünüşte hiçbir yanlış ya da hata gözükmediği gibi her şey çok açıktır. Sistemin sağlıklı işlemesinde hata yapanlar ya da kurallara uymayanlar cezalandırılacaktır. Karışıklık çıktığında, mevcut kurallar, yöntemler ve yasalar sistemin işleyiş dişlileri arasına girerek takoza dönüşür, sistemin çalışmasını durdurur, problemlerin çözülmesine engel olur. Sistemin işletilmesinden sorumlu olanlar hep bir ağızdan takozların çıkarılmasına izin vermezlerse kısır döngü başlar. Sorgulandığında; üst makam ya da yasalar böyle istiyor, siz denileni yapacaksınız, kurallara uyacaksınız cümleleri ile karşınızdakinin sizde oluşturduğu stresten nasıl zevk aldığını iliklerinize kadar hissedersiniz. En kötüsü de kısır döngü başladığında, bu takozların birer psikopat kılıklı yönetici olarak karşımıza çıkmasıdır; bu durumda problemin çözülmesi kesinlikle mümkün değildir. Sisteme kuş bakışı bakıldığında, takoz oradan çıkarılırsa bile tüm süreçlerde sıralı devreye girecek diğer takozların belirli bir kurallar sin sile sinde birbirleri ile ilintili ve iletişim içerisinde olduğu, işleyişi durdurmak için bekledikleri görülecektir. Diğer taraftan, bu takozlar sistemin alt yapısında gizli dehlizler ve tüneller oluşturur. Takoza dişlilerin arasına sıkıştıranlar, belirlenmiş zümreler için problemleri çözecek alt yapıyı da oluştururlar. Takozlar yerlerinden sökülüp atılmaz ise gizli dehlizler ve tüneller sistemi çökertecektir.

 

İnsan olayları, kimi zaman hiçbir şüpheye kapılmadan doğrudan kabul eder, kimi zaman ise oldukça şüpheli bir şekilde kabul eder. Olaylara şüphe ile yaklaşanlar bazı gizli veya yarı gizli güç odakları, istihbarat servisleri veya süper güçlerin izahı güç olayları organize ettikleri ya da sebep olduklarına inanırlar. Komplo teorileri diye adlandırılan bu izahatlar günümüzde son derece yaygındır. Bu tür yayınlara gösterilen ilgi görsel ve yazılı medyanın desteğiyle çok geniş bir kesimde itibar görmekte adeta meşruiyet ve inandırıcılık kazanmaktadır. Varsayımın bir komplo teorisi sayılmasının nedenlerinden birisi de gerçeklerin saklandığına dair dedikodu üretilmesidir. Çoğu zaman gerçekler saklanır da. Gerçeğin, sorgulamanın önemsenmesi yerine, doğruluğuna baştan inanılan birtakım ön kabullerin ve inançların öne çıkarılmasıdır. Gerçek olması, ön kabullere uygun ise önemsenir, diğer durumlarda ise göz ardı edilir. Karmaşık gerçeklerin içinden, doğruluğuna baştan inanılan bir komplo teorisine uygun düşenleri seçip, bir araya getirip, sonra da bu kadar tesadüf biraz fazla! diyerek zekice yorumlar yapmaya analiz, yapanlara analist denir.  İşin kötü tarafı, gerçekliğin ne olduğunu ortaya çıkarmaya çalışan insanların da, hemen mevcut komplo teorileri içinde bir yere yerleştirilmesidir. Kral çıplak diyenler, başka kralların ajanı, taşeronu, maşası olmakla suçlanırlar.  Zihinsel kalıplar sorgulanarak aşılmaz ise, saygıdeğer bir pozisyonun elde edinilmesi mümkün olmaz.

 

2.2.3.       İNSAN ROBOTLAR

İnsanların davranışlarının hangi türden duygularla yönlendirileceğini anlamak bu gücü kullanmayı arzulayanlar kadar bu güçten kaçınmak isteyenlere de büyük yarar sağlamaktır. Davranış değiştirmede olması gereken gerekli ve yeterli koşul; başardığında takdir edilmek, ödüllendirilmek ve başlamak için cesaretlendirmektir. Hedefe ilerlerken üstesinden gelinemeyecek problemlerin üstesinden gelmek ya da daha büyük hedeflere yönelmek içinde hırslanmak gerekir.

 

Bireyin ya da kitlenin davranışlarını uzaktan kontrol etmek üzere yapılan tüm çalışmaların gizli amacı birey ya da kitlenin bilincini etkileyip, değiştirip yönlendirerek, sorgulamayan, mukayese etmeyen ve beyni olan ama düşünmeyen insan robotlar oluşturmaktır. İnsan robotlar, bireyin kendi iradesi dışında, beyin yıkama seansları, ilaçlar, elektromanyetik dalgalar ve hipnoz etkisiyle başkalarının istediği eylemleri yapanlara verilen isimdir.

 

İnsan robotlar oluşturulurken;

·      Kabus ve halüsinasyon görmeleri sağlanır.

·      Kaçırıldıklarında ya da ele geçirildiklerinde konuşup konuşmayacakları test edilir.

·      Bağımlılık oluşturulur.

·      Eski davranış biçimlerini silmek ve hafıza kaybı oluşturmak için darbe, elektrik verme, biyokimyasal ilaçlar, sinir gazları - LSD gibi yöntemler ile şok uygulanır.

·      Yeni davranışlar programlanırken görevleri sürekli tekrar ettirilir.

·      Görevi yerine getirecek komutun beyinde iz bırakması sağlanır.

·      İz bırakıcı işaretler sürekli gönderilerek görevin unutulmaması sağlanır ve hırslandırılır.

·      Eyleme geçirmek için transa sokulur.

·       Görevden sonra olan her şeyi zihinlerinden silerek unutmalarını ve hatırlamamalarını sağlamak için sürekli uyutulur.

·      Eyleme geçtikleri anda görev başkasına yaptırılır ve hedef şaşırtılır.

·      Kuşku oluşturmak için yalan ifade vermeye zorlanırlar.

 

Sırlar ve yalanlar üzerine oynanan oyunlar ve unutulan teröristlerin hikayeleri dikkat çekici özellikler taşımaktadır. Kore savaşı sırasında Çinliler tarafından Amerikan askerlerine yapılan beyin yıkama deneyleri Mançuryan Kobayları Manchurian Candidate olarak adlandırılmıştır. Aynı isimle filme konu da olmuştur. Bilinen ilk ve en önemli psikolojik operasyon örneği Hasan Sabbah’tır. Haşhaşi tarikatı da denilen bu örgütlenmede kişiler haşhaşın etkin maddesi eroin ile cennete gideceklerine ikna edilmiş ve gidecekleri cennet kendilerine yaşarken gösterilmiştir. Bu kişiler Hasan Sabbah’a itaat ederek intihar saldırılarını zevkle yapmışlar ve cennete gittiklerini sanmışlardır.


Kimyasal maddeler yardımıyla insanlar ikna ve telkine yatkın hale getirilebilmektedir. Düşünce ve davranışlarında, halüsinasyonlar görme, canlı, neşeli, güçlü olma gibi hislere dayalı değişimler oluşturulabilmektedir. En tehlikeli olanı ise bazı kimyasal maddeleri almış insanlara belirli komutlar verildiğinde, sorgulamadan belirli süre boyunca komutları yerine getirme isteği oluşmasının gözlenmesidir. Askerlerin savaş gücünü arttırmak, intihar ettirmek ya da insan öldürtmek amacıyla bazı çalışmaların yapıldığı iddia edilmektedir. Dr. Armen Victorian, “İnsan Davranışının Manipülasyonu - Beyin Kontrolü” adlı kitabında ilginç kaynak ve bilgilere yer vermiştir.


Kimyasal etki maddeleri arasında kokuların özel bir rolü vardır. Kokular, insan ruhunu ve psikolojisini güçlü şekilde etkileyen faktörlerdir. Belli bir kokunun insanı belli bir tavır ve eyleme yönlendirilebileceği konusunda çalışmalar devam etmektedir. Bazı mağazalarda belli bir koku yayıldığında mal satışının yüksek seviyelere ulaştığı gözlemlenmiştir.

 

Hipnoz edilmiş kişinin düşünceleri ve duyguları değiştirilebilmektedir. Psikologlar hastalıklı düşünceleri yok etmek, sağlıklı düşünceler kazandırmak, ego gücünü arttırmak için hipnoz yöntemini kullanmaktadırlar.


İnsanların geçmiş, gelecek ve şimdiki zaman hakkında bilgi edinmesi çok ilgi çeken bir konudur. Uzaktan karşısındaki kişinin düşüncelerini algılamak ya da kendi düşüncelerini de karşısındakine aktarabilmek mümkün mü? Zaman ve mekandan bağımsız görme, düşünme, hissetme ya da sembolizm tarzında ortaya çıkan etki alışverişine telepati denir. Örneğin, bir arkadaşımız birden bire karşımız çıktığında, 'Ne tuhaf, şimdi seni düşünüyordum' deriz. Geleceği görebilme gücü altıncı his de denilen bir algılama biçimi olarak adlandırılmaktadır.

 

Rüya laboratuarlarında telepati yolu ile kavram ve imaj uyandırma deneyleri yapılmaktadır. Uzaktan görme ve hissetme özellikleri olduğunu iddia eden insanların, bunu nasıl başardıkları ilgi çeken konulardır. Uzaktan görme ve hissetme ile duyu görü veya beden dışı sezgi denilen yöntemde, bazı deneklerin, bir odaya gizlenen nesnelerin yerini tespit etmeyi başarabildiği iddia edilmektedir.

 

Bazı olayları hissetmemizde duyu organlarımızın algılama aralıkları ya da beynin değerlendirme aralıkları ile ilgisi olabilir mi? Doğal olarak duyu organların topladığı veriler beyine iletilmekte, kayıt edilmekte, işlenmekte ve kayıt edilmektedir. Burada önemsenmesi gereken nokta hassasiyet aralığı ya da limit sınırlarıdır. Duymadığımız halde nasıl hissettik acaba? Bize hissettirilmedi ama beyin veriyi sakladı, işledi lakin hissetmeden farkına mı vardık?

 

Günümüzde DNA üzerinden biyolojik iletişim sağlanması, Gen haritası ile çevrenin ve kişisel geçmişin genler üzerindeki etkisi, genler üzerinden davranış değişikliklerinin diğer nesle nasıl aktarıldığı konularda araştırmalar yapıldığı bilinmektedir.

 

İnsanların çevrelerini nasıl algılayıp ne şekilde tepki gösterdikleri, nasıl iletişim kurdukları ve davranış kalıplarını nasıl oluşturdukları üzerine yapılan araştırmalar algısal davranış programlama Neuro Linguistic Programming olarak adlandırılmaktadır.  NLP Hepimizin beyninde var olan zihinsel bellek haritasının deneyimlerimize bağlı olarak değişebileceği hatta yanlış şekillendirileceği üzerine çalışmalar yapılmaktadır. Dikkatimizi etkili kullanarak bilinç dışımızı kontrol altına alabileceğimiz savunulmaktadır.

 

2.2.4.       UZAKTAN BEYİN KONTROLÜ

İnsanları uzaktan belirli davranışlara yönlendirmek mümkün mü?

Ses Dalgaları:

Ses, titreşim hareketlerinden oluşan mekanik dalga yayılımıdır. Havadaki sesin yayılma hızı ortalama olarak 331m/s dir. İnsan kulağının işitme frekans aralığı ise 30Hz ile 20KHz arasındadır. Frekans 1 saniyedeki titreşim sayısı olduğundan insan kulağı saniyede 30 ile 20000 arasındaki titreşimleri algılayabilmektedir. Ses bu titreşimlerin karışımından oluşmaktadır. Havada yayılan ses dalgaları insan kulak zarını titreştirerek işitmemizi sağlar. Öte yandan bu aralık dışındaki bazı seslerin hayvanlar tarafından algılandığı gözlemlenmiştir. İnsanlara komut verme ve beynini kontrol etme üzerine, ses aralığı dışında yapılan çalışmaların iyi anlaşılması için öncelikle akustik dalgaların ne olduğunun iyi bilinmesi gerekmektedir. Akustik dalgalar 4’e ayrılır;

1. Ses ötesi (Infrasound): 30Hertz ve altındaki ses dalgalarıdır.

2. İşitilebilir ses: 30Hertz - 20.000Hertz arasında olan ses dalgalarıdır.

3. Ultra ses (Ultrasound): 20.000Hertz den 15MHz’e kadar olan ses dalgalarıdır.

4. Hiperses: Frekansları 15MHz’den yukarı olan ses dalgalarıdır.

 

Ultra ses dalgaları ile insanları uzaktan belirli davranışlara yönlendirmek mümkün mü?

Ultra ses, insan kulağının işitemeyeceği kadar yüksek frekanslı akustik bir dalgadır. Ultra ses üretiminde piezoelektrik olaylardan yararlanılır. Piezoelektrik, üzerine mekanik bir basınç uygulandığında bazı kristal ve seramik malzemelerin elektriksel gerilim oluşturmasıdır. Aynı malzemelere elektriksel işaret uygulandığında ise genişleyip daralarak titreşir ve ultra ses dalgaları oluşturur. Günümüzde ultra ses ile çalışan sistemler;

1.         Kemirici hayvanların uzaklaştırılmasında,

2.         Derinlik ölçümlerinde, sonar ve radar olarak hedef tayinlerinde,

3.         Metal ve plastik kaynak yapımında,

4.         Diğer tanı sistemlerine göre yumuşak dokuları da görüntülenmesinde

5.         İyonize edici etkisinin olmayışı gibi özellikleri nedeniyle görüntülemede,

6.         Fizyoterapi uygulamalarında,

7.         Cerrahide,

8.         Hipertermi etkisi ile kanserli hücrelerin yok edilmesinde,

9.         Kemiklerin kaynamasında,

10.     Dişçilikte oyuk açımında,

11.     Gözde katarakt tedavisinde,

12.     Böbrek taşlarının parçalanmasında,

13.     Kan akımının ölçülmesi gibi tedavi amaçlı kullanılmaktadır.

 

İşitilebilen ses dalgaları, ultra ses dalgalarına dönüştürüldükten sonra insanlara yönlendirildiğinde onların hipnoz edebildiği, bu yöntemle hipnoz edilen insanlarda ani ateş, ağrı, uykusuzluk ya da aniden uykuya dalma etkileri gözlemlendiği ve hatta hipnoz edilen insanların bazı komutları emir olarak algıladıkları da ileri sürülmektedir.

 

Beynin Ürettiği Sinyaller

Beynin ürettiği sinyaller ile insanları uzaktan belirli davranışlara yönlendirmek mümkün mü? Elektro Beyin Grafiği, MRI cihazları ve bilgisayar tabanlı görüntü işleme sistemlerindeki gelişmelere bağlı olarak beyin haritası çıkarılabilmekte, beynin hastalıklı çalışan alanları bu şekilde görüntülenmektedir. Vücut sistemini yöneten ve bu sistemler arasında işbirliğini sağlayan beyin, tüm zihinsel faaliyetlere, düşüncelere, duygulara ve hareketlere özgü sinyaller üretmektedir. Beyin kontrol ettiği organlar, elektriksel işaretler ile çalışan bir karmaşık bir elektronik devre olarak düşünülebilir.  Bu elektriksel sinyallerin frekanslarının 3Hz ile 30 hertz arasındaki değiştiği belirlenmiştir.  Bu sinyallere beynin parmak izi denmekte ve kişiden kişiye değişim göstermektedir. Beynin ürettiği sinyaller kaydedilerek, beynin fonksiyonel olarak görüntülenmesinin yapılabileceği, kişinin uzaktan takip edilebileceği ve hatta yönetileceği de ileri sürülmektedir. Bu frekanslar;

1. Derin uyku sırasında 1-3Hz Delta dalgaları,

2. Yorgunluk veya hafif uyku sırasında 5-7 hertz Teta dalgaları,

3. Alarm veya herhangi bir uyarılma sırasında 8-12 hertz Alfa dalgaları,

4. Çok meşgul olduğumuzda 14-30 hertz Beta dalgaları,

5. 10 hertz civarı ise normal işler yaparken yayılan dalgalar olarak gruplanmaktadır.

 

İnsanın öfke, acı, endişe, küçümseme, ümitsizlik, dehşet, sıkıntı, kıskançlık, korku, uyku, terör gibi durumlarda yayınım frekansları farklıdır ve kişiden kişiye farklılık göstermektedir. Yayınım frekansları kişiden kişiye değişiklik gösteriyor ise aynı frekanslarda üretilen sinyaller uzaktan beyne yöneltilirse, insanda aynı duygular oluşturulabilir mi? Bu konuya ışık tutması bakımından kahin, şaman, hipnozcu ve medyumların müşterilerinin beyinlerini nasıl yönlendirebildiği önemlidir. Araştırmalar sonucunda şamanın, kullandığı davul sesinin yaydığı dalgalar ile tedavi edilen kişinin beyin dalgaları arasında bir uyum oluşturduğu ve bu sırada dua okuyarak onun beynine istediği emirleri yerleştirdiği gözlenmiştir.

 

Yönlendirilmiş Elektromanyetik Enerji

Elektromanyetik radyasyon, bütün evreni kuşatan bir enerjidir. Gözümüze çeşitli renkler halinde görünen ışık da elektromanyetik radyasyonun bir parçasıdır. Beyin sağlığımız elektromanyetik savaşta cömertçe kullanılmaktadır.

 

Nikola Tesla (1856, 1943, New York). Sırp asıllı mucit, elektrik ve makine mühendisidir. Alternatif akım ile çalışan sistemlerin ilk mucididir. Yüksek gerilim ve yüksek frekanslı elektrik iletimi konusundaki araştırmalar, Nicola Tesla'yı Colorado Springs yakınlarındaki bir dağın üzerine dünyanın en güçlü radyo vericisini kurup çalıştırmaya yöneltti. 60 metrelik direğin etrafında, 22,5 metre çapında, hava çekirdekli transformatörü yaptı. Üreticisi, istasyondan birkaç mil uzaklıkta enerjiyi kullanırken, Nicola Tesla ilk insan yapımı şimşeği oluşturdu. Bir direğin tepesindeki 1 metre çaplı bakır küreden, 30 metre uzunluğunda, kulakları sağır eden şimşekler çaktı. TESLA yapay depremler yapabilecek, ölüm ışınından ve kimsenin geçemeyeceği manyetik bir kalkandan bahsetti (Tesla Kalkanı), hatta dünyayı bir elma gibi ikiye bölebilecek güçte silahlar yapılabileceğini söyledi.


Elektromanyetik darbeli atış etkisi ilk olarak havada patlatılan nükleer silahların denenmesi sırasında gözlemlendi. Bu enerji darbesi etki alanında bir elektromanyetik alan oluşturup, bu alana maruz kalan iletkenlerde ve elektronik cihazlarda kısa süreli ama binlerce voltluk bir gerilim oluşturdu. Bu darbeli atışların özellikle elektronik ekipmanlarda geri dönüşü olmayan hasarlara da sebep olabileceği gözlemlendi. Tesla Kalkanının özellikle kritik tesislerin (nükleer santraller, barajlar, silah fabrikaları, silah depoları, rafineriler...) korunmasında kullanılmak üzere çalışmaları devam etmektedir. Bu teknolojiler ile ilgili diğer çalışmalar ise ozon tabakasındaki deliğin kapatılması, zayıflamak isteyenlere içgüdüsel olarak telkinde bulunmak (zihin kontrolü), şiddetli fırtınaları önlemek gibi pek çok alanda devam etmektedir.


Elektromanyetik saldırı, karşı tarafın savaşma gücünü yok eden, azaltan ya da etkisiz hale getiren elektromanyetik enerji yayınımıdır. Radyo frekansı ya da mikrodalganın insana yeterince zarar verecek güçte olması mümkündür. Ölümcül olmayan yönlendirilmiş mikrodalga enerji, kalabalıkların kontrolü ve toplumsal olaylara etkin bir şekilde müdahale edilebilmesi için geliştirilmiş yeni bir teknolojidir. Bu sistem, hedef insanın derisindeki suyu ısıtan ve dayanılmaz acıya neden olan bir mikrodalga kaynağıdır. Şiddetli ağrıya sebep olmanın dışında hiçbir kalıcı hasar bırakmaması amaçlanmasına rağmen geri dönüşümü olmayan hasarlara neden olabileceği ileri sürülmektedir. Mikrodalga ışınına maruz kalanların uzun vadeli yan etkileri için henüz yeterli testler yapılmamıştır. İsyanları bastırmada, çetelere yönelik operasyonlarda, anarşik olaylarda, rehineleri kurtarmada kullanılması planlanmaktadır. Mikrodalga kaynağını uzaktan bir hedefe yönelterek insan davranışını kontrol etmek için hayvanlar üzerinde deneyler yapılmaktadır. Mikrodalga kaynağın frekansı yükseldikçe dokuya derinlemesine nüfuzu artmaktadır. Mikrodalga ışıma etkisindeki dokuları oluşturan hücre zarlarının normal işlevini bozan ısıl olmayan etkiler gözlenmiştir. Hücre zar işlevlerinin mikrodalgalar ile kontrol edilmesi, sadece beyni kontrol etmede değil tüm organları kontrol etmede önemli bir rol oynayacaktır. Elektromanyetik ışınımın yoğun olduğu çevrede oturanlarda sinirlilik, huzursuzluk, depresyona girme belirtileri, uyku bozuklukları ortak yakınmalardır. Elektromanyetik saldırılar ile uzaktan davranış kontrolü çalışmaları, radyo dalgaları ile beyinlerde elektronik hipnoz yapmayı amaçlamaktadır. Elektromanyetik enerjinin tedavide kullanımı yeni gelişmelerdendir. Beynin ön bölgesine elektromanyetik uyarı vererek depresyonu tedavi etme projesi, elektroşok tedavisine alternatif olarak işe yarayacak gibi görünmektedir. Bu proje ile kişiye istemediği şeyleri yaptırmanın mümkün hale geleceği iddia edilmektedir.

 

Körfez Savaşından sonra Amerikalı askerlerde görülen ve Körfez Sendromu diye adlandırılan psikolojik sorunların, Irak da denendiği iddia edilen elektromanyetik silahlardan kaynaklandığı ileri sürülmektedir. Düşman tarafın moralini bozan ve dikkatsizliğini arttıran elektromanyetik silahlardan etkilendiklerine yönelik teoriler ortaya atılmıştır. Elektromanyetik ritmik vuruşlar, kişiye başını elektrikli matkapla oyulduğu hissi uyandırmaktadır. Çok düşük frekanslardaki elektromanyetik yayınımlar ile baş ağrısı, kulakta çınlama, sinirlilik hali, depresif durumlar, hafıza kaybı hatta panik duygusu oluşturulabilmektedir. Elektromanyetik ışımanın beyinde melatonin hormonunu azalttığına dair güçlü bilimsel kuşkular vardır. Melaton; beynin salgıladığı zihin işlevleri, hafıza, bilgi işleme, cinsellik, stres hormonları, uykuda beyin onarımı gibi işlevleri yerine getiren önemli bir hormondur. Alzheimer hastalığının dünyada artması ile elektromanyetik kirlilik arasında sebep-sonuç ilişkisi ciddi boyutlardadır. Eğer elektromanyetik ışımanın melatoninin salgılamasını azalttığı doğrulanırsa, alzheimer hastalığında mikrodalga yayınımı sanık sandalyesine oturacaktır.

 

Radyo Frekansında Çalışan Elektrotlar

Radyo frekansları ile uzaktan sinyalleri alabilen ve nakledebilen minyatür elektrotlar geliştirilmiştir. Özürlüler ve sağlık problemi olan insanların yaşamsal isteklerini beyin dalgalarından, sinir sisteminden ve kas hareketlerinden hisseden algılayıcılar geliştirilmiştir. Elektrotların kafasına yerleştirildiği maymunda cinsel saldırganlık, boğayı aniden durdurma deneyleri başarılı olmuştur. Yunus balıkları yönetilebilmektedir. Araştırmacılar beynin hipotalamus bölgesine elektrotlar yerleştirerek hastalarda korku, heyecan, halüsinasyon oluşturma üzerine deneyler yapmışlardır. Tuşlarla kontrol edilebilen insana neler yaptırılamaz ki! Radyo frekansı sinyallerini alabilen ve nakledebilen beynin, uzaktan uyarılması insanların robot gibi tuşlarla kontrol edilebilmesi, çok tehlikeli bir gelişmedir. Düşünün kimliklerini belirten elektrotların yerleştirildiği insanların yaşadığı dünya nasıl bir şey olurdu? Retina üzerine yerleştirilen elektrotlar ile görme özürlülerin beyninde görüntü canlandırma çalışmalarında başarılı sonuçlar elde edilmiştir.

 

 

 

 

 

 

2.2.5.       YABAN ARISI PEPSİS VE TARANTULA

Tarantulalar'ın adı bile birçok kimseleri korkutur. Güney İtalya'daki Taranto şehri çevrelerinde bulunan bir örümceğe bu isim takılmıştı. Birleşik Amerîka'daki tarantula-lar «Theraphosidae» ailesindendirler ve «Lycosidae» ailesine giren İtalyan tarantulaları'yla ancak uzaktan akraba olurlar. Amerika'daki tarantulalar'ın en irisi «Eurypelma californicum» un vücudu yaklaşık olarak 5 santim, bacakları ise 10-13 santimdir.

 

Pepsis adı verilen dev bir yaban arısı türü, üremek için yuva yapmak ve kuluçkaya yatmak gibi işlerle uğraşmaz. Yumurtalarını onun adına beslemesi ve koruması için Dünyanın en iri ve en zehirli örümceği olan tarantulayı kullanır. Nasıl mı? Tarantula genellikle toprak altında kazdıkları tünellerde saklanır. Ancak tarantula sık rastlanacak türden bir hayvan değildir. Bu yüzden yaban arısının tek bir tarantula bulmak için saatlerce toprak üzerinde yürüdüğü olur. Bu yolculuk sırasında duyargalarının hassasiyetlerini kaybetmemesi için onları sık sık temizlemeyi de ihmal etmez.

 

Ancak yaban arısı, "tarantula kokusu için hassas özel algılayıcılarla" donatılmıştır ve bu nedenle avını bulması pek de zor olmaz. Yaban arısı tarantulayı bulduğunda başlayan savaşta tarantulanın en büyük silahı öldürücü zehridir. Yaban arıları (pepsis) tarantulanın zehrine karşı özel bir panzehirle korunmuştur ve örümceğin kuvvetli zehrinden etkilenmezler. Sokma sırası arıya geldiğinde örümceği karnının sol üst tarafından sokar ve zehrini buraya boşaltır. Arının zehri, tarantulayı öldürmez, onu felç eder. Etrafı beton kadar sağlam, tarantulanın hareket edemeyeceği kadar dar olan ve önceden hazırlanan yuvaya taşınan tarantulanın hiçbir şansı kalmamıştır. Tarantulanın karnında bir delik açan yaban arısı buraya tek bir yumurta bırakır. Birkaç gün içinde yumurtadan pepsisin yavrusu çıkar. Yumurtalar için gerekli ısı ve larvalar için besin hazırdır. Yavru değişim geçireceği koza dönemine kadar tarantulanın etini yiyerek beslenecek ve onun vücudu içinde korunacaktır. Anne pepsis ise, üreme mevsimi boyunca bırakacağı 20 yumurtanın her biri için ayrı bir tarantula bulmak zorundadır.

 

Bireyin düşüncesini değiştirmek ve yönlendirmek için psikolojik operasyonda kullanılacak temel faktörün davranışlarında gizli olduğu görülmektedir. Gömülü ya da örtülü propaganda, kişinin yaşamı boyunca öğrendiklerinden oluşan zihinsel haritanın belli bir amaç doğrultusunda başkaları tarafından ele geçirilmesidir. Beyin kontrolünü ele geçirmek için zihinsel haritanın çıkarılmasında ya da oluşturulmasında bireyin ya da kitlenin bakış açısı, kavrama, düşünce ve davranışlarının analiz edilmesi gerekmektedir. Günümüzde zihinsel haritanın kontrolünün ele geçirilmesinin yanı sıra stratejik olarak geliştirilen zihinsel haritanın beyne yerleştirilmesi ile hedef kitlelerin kontrol edilmesi önem kazanmıştır. Kitlelerin kontrol edilip yönlendirilmesi için duyu organları, sindirim ve solunum sistemleri üzerinden ikna bilgileri beyne iletilir, saklanması sağlanır. Kişide veya kitlede etki, tutku ve alışkanlık oluşturarak kontrolü uzaktan ele geçirmek amaçlanır. Eyleme ikna etmek. Niçin? Reklam, Eğitim, Etkileme ve Yönlendirme. Adımlar; uygun kobay bulma, zihinsel harita çıkarma, bilgiyi transfer, bilgiyi saklama, kontrol, eyleme ikna.

 

Uzaktan psikolojik propaganda, etkileşimli yazılı medya, görsel ve işitsel iletişim teknolojileri (Internet, Televizyon, Radyo, Gazete, GSM…) kullanılarak zihni yetilerin kontrolünün ele geçirilmesidir. Tüketicilerin pazarda ürüne yönlendirilmesi ve uzaktan eğitimde kullanıldığı gibi bireyleri ya da kitleye suça yönlendirmek hatta suç işletmek amacı ile de kullanılmaktadır. İnsan zihni yetilerini uzaktan yazılı medya, görsel ve işitsel olarak karşılıklı etkileşimli iletişim teknolojileri ile yönetilmekte, yönlendirilmekte ve değiştirilmektedir. Alışkanlıkların, örflerin, adetlerin ve inançların hangi olaylara nasıl tepki ya da yanıt verdikleri araştırılarak kontrol edilecek hedef kitle ya da birey belirlenir.

 

Tepkisel davranışların hangi düşünceden kaynaklandığını bulmak, zihinsel yetiyi kontrolü elde etmede daha kolay olduğu gözükmektedir. Kişinin nelere tepki verdiği belirlendiği anda kontrolü ele geçirmek için gerekli ipuçları da bulunmuş demektir. Radikal ve keskin düşüncelere sahip insanları kontrol etmek ve yönlendirmek daha kolaydır. Bilgiye erişimin ve yayılmasının yaygınlaştığı günümüzde bireylerin davranışlarının kontrolü bir yazı, bir resim, bir film içindeki mesaj ile çok rahat yapılabilmektedir.  Kişilerin birbirlerini tanımalarına ya da karşılıklı iletişime geçmelerine gerek yoktur. Yönlendirilecek kitlenin güveni kazanılır, inandırılır. Bir düşünce, kafamızda dururken doğru olamaz. Ancak doğru hale gelebilir, olaylar yüzünden doğrulaşır. Gerçekler bireye faydası olan şeyler ise hangi gerçek eylem halinde kime ne kadar faydası ya da yararı olur? Uzaktan beyni yönetmek isteyene faydası olacak gerçek, beyni yönetilecek olana telkin mesajları olarak işitsel, görsel ve sindirim organları üzerinden transfer edilir.  Çünkü beyin kontrol edilmeye açık kolay erişilen organdır. Zihinsel haritayı kontrol edebilmek kadar eylemi gerçekleştirecek kitle ya da birey aranılmasına gerek yoktur. Olta atma yöntemi olarak tanımlanan bu yöntemde mesaj hazırlanır, bu mesajı alıp denileni yapacak zihinsel haritaya sahip bir balık ya da balık sürüsü kesin vardır. Bilginin beyinde saklanması sağlanır. Beyne sinyal gönderip alınarak bilgi kontrol edilir ve aktif kalması sağlanır. Aktif hale getirmek ya da eyleme geçirmek için de ikna bilgisi gönderilmesi yeterlidir. Etkileşimli iletişim teknolojileri üzerinden suça yönlendiren insanların sayısında artış gözükmektedir. (İnternet üzerinden intihara yönlendirme, cinayet işletme, çocuk istismarları, medya yayınları üzerinden cinayet işletme, ürün karalama suçları gibi)

 

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; insan zihninin uzaktan kontrol edilebilmesinin dünya için sosyal ve politik etkileri çok fazla olacaktır. Bizler yeni gelişmelere hazır olmalıyız.

 

Kimliksiz birey ya da kitlenin beyni, uzaktan kontrol edilmeye ve yönetilmeye mahkumdur. Özgüven temelinde birlikte düşünmek, farklı olmak, farklılıkları ve fırsatları keşfederek hedefe birlikte yönlenmek önemsenmelidir. Diğerlerinin egosunu ezmek ve yenmek değil, iletişimde dinlemek, anlamak, hissetmek, farklı düşüncelere, kültürlere saygı gösterip gelişimlerine katkıda bulunarak başarıya yönlendirmek hedeflenmelidir. Gençlerimiz pınar gibidir. Pınarlar kurutulur ya da setin ardına kadar getirilemez ise, setin kapağı açılsa da ne yapılabilir ki? Sorgulamadan ve mukayese etmeden bilgiyi kabullenme baştan beyin kontrolünü başkalarına teslim etmektir. Bu nedenle her bir bilginin çok iyi sorgulanması ve mukayese edilmesi gerekmektedir. Tepkisel davranışların nedeni belirlendiğinde, aynı tepkiyi vereceği ikna ve telkin mesajlarının uzaktan beyne nasıl iletileceği ve nasıl saklanacağı da belirlenmiş olur. Ayrıca önceden hazırlanan zihinsel bellek yönetim haritasının beynin ilgili belleğine transfer edilerek saklanmasına yönelik çalışmalar da günümüzde yoğunluk kazanmıştır. “Amaç bireyin ya da kitlenin, sorgulama ve mukayeseye dayalı savunma mekanizmaları yok edilerek ikna ve telkine açık hale getirilmeleridir.” Unutulmaması gereken görülen ya da yaşanan sessizlik gerçek sessizlik değildir. O ne hissettirildiğine ve nasıl hissedildiğine bağlıdır.

 

Tarantula ile yılanın savaşında ise yılanın sahip olduğu en önemli özellik çevresindeki ısısal (termal) değişimleri çok iyi algılayarak düşmanı ya da besini ile ilgili her türlü bilgiyi elde ederek gerekli saldırı veya savunma planlarını hazırlayarak uygular. Tarantula da ise ısısal değişim yoktur. Tarantulanın zehiri çok hızlı etki eder ve öldürücüdür. Daha da ilginci bu zehir tüm organları eriyik hale getirir. Bu nedenle yılanla ile tarantulanın karşılaşmasında galip gelen taraf tarantuladır.

 

2.3.        SANAL BİLİNÇ

Üç boyutlu bir dünyada yaşadığımızı düşünürüz; sola-sağa, yukarıya-aşağıya, öne-arkaya. Ama fizik ekstra boyutlar eklemeyi sever! Einstein “zaman”ı 4.boyut olarak önermiştir. Boyut sayıları gittikçe artarak devam etti. Bende (n-1). Boyutu ekliyorum sanal boyut.

 

İnsanların bakış açısının nasıl değiştirileceği ve uzaktan nasıl kontrol edileceğinin yanıtı, onların tepkisel davranışlarında gizlidir. İnsanlar her zaman iç doğruları kolay benimser ve savunur, dış doğrulara ise şüphe duyar. Gördüklerini, duyduklarını, tattıklarını, dokunduklarını ve kokladıklarını, ötesin de ise hissettiklerini tanıyarak ve anlamlandırarak sürekli öğrenen insanoğlu kıyaslama yaparak farklılıkları ve değişimleri de bulur. Öğrenme süreklidir, yaşam devam ettikçe öğrenmede devam edecektir. Öğrenme bünyede, tecrübe ve deneyim kazanmaya yönelmiş bilinç olarak kendini ifade eder ve yetenekleri içerir. Öğrenilen bilgi algılanandır, bulunandır, kayıt edilendir. Ağaç yaprakları yeşil renktedir. Haziran ayında ağacın yaprakları gazele dönmüştü ile kasım ayında ağacın yaprakları gazel olmuştu bilgisi neyi anlamlandırır? Bilgi toplanır, anlamlandırmak için sınıflandırılır, hatalar ayıklanır, kayıp değerler yönetilir, kümelendirilir, eşleştirme yapılır.

 

İnsanların bilinçlenme kültürüne müdahale edilebilir mi? Diğer bir ifade ile zihinsel bellekleri başkaları tarafından ele geçirilerek değiştirilebilir mi? Bilinci oluşturan bellek silinip, yenisi yüklenebilir mi? Bu sorulara yanıt aranırken, öncelik tepkisel davranışlarda olmalıdır. Tepkisel davranışlar doğru analiz edilmez ise yanlış yargılara da varılır. Covey: “aynı bilgiye farklı bakış yargıyı belirler” diye özetler der. Çözülemeyen sorunlar için bakış açısının (paradigma) değiştirilmesi gereğini vurgular. Einstein'in bir sözünde: “Karşılaşılan sorunlar, o sorunları meydana getiren düşünce ve davranış düzleminde kalarak çözülemez” der. Sorunların içinde kaybolmak yerine, bakış açısını değiştirmeyi başarıp, sorunlara farklı biçimde yaklaşıldığında çözme şansı da yakalanmış olacağını belirtir. Sorunların başkalarıyla paylaşılma nedenlerinden biri de farklı bir bakış açısında, farklı davranabilme kapısı aralama arayışıdır. Aslında hayatımızı, başarımızı, mutluluğumuzu belirleyen bizim kendi davranışlarımızdır. “Başımıza gelen her şeyle onlara verdiğimiz tepki ve yanıt arasında geniş bir hareket alanı vardır” der Stephen Covey. O halde zihinsel haritanın ele geçirilmesinde davranış analizlerinin doğru yapılabilmesi için bireyin olaylara karşı verdiği tepki ve yanıtların önyargıdan uzak analiz edilmesi gerekir. Ayrıca analiz yapanın da problemi çözme düzlemini ve kendi zihinsel haritasını da değiştirmesi gerekmektedir. 

 

On yedinci yüzyılda filozof René Descartes’in; “Bir aklım olduğunu biliyorum ve bir bedenim olduğunu da biliyorum. Ve her ikisinin tamamen birbirlerinden ayrı olduğunu biliyorum. Ben kendi aklımım. Benim bir bedenim var”  sözleri ile Descartes, “İnsan belleğinde manevi bir kısım da vardır. Bu kısım Yaradan’ın parçasıdır ve ruhu oluşturur. Ruh bedeni sevk ve idare eder” sözleri, bu yaklaşıma değişik bir katkı sağlamanın yanında, çok iyi bir örnektir aynı zamanda. Isaac Newton, bu ayrımı yeni fiziğin temeli olarak almış ve zihinsel ya da psikolojik her şeyi evrene ilişkin yeni fiziksel yasaların dışında tutmuştur. Newton’un fiziğinin yol açtığı ve bugün çoğumuzun düşüncesine hâlâ egemen olan “mekanikçi kültür”, Newton makine kategorilerini insanlara ve insan örgütlerine uygular. Sigmund Freud, ruha hükmeden yasa ve dinamikleri araştırmış ve insan davranışının bütünüyle böylesi yasalar ve bunların erken yaşlardaki etkileşimleri tarafından belirlendiğinde ısrar etmiştir.

 

Adam Smith, piyasa ekonomisine yol gösteren yasa ve ilkeleri araştırmış ve bunlara dayanarak pazardaki davranışları öngörebileceğimizi ve kontrol edebileceğimizi öne sürmüştür. Karl Marx, kapitalizmin ekonomi politiğinin analizini yaparak kapital ve artı değer oluşumu üzerine tezler geliştirip sosyalizme geçişin kaçınılmaz olduğunu varsaymıştır. Yönetim teorisinde mühendis Frederick Taylor, her örgütün temelinin yasa ve ilkelerle sınırlandığında ısrar etmiş ve örgütlerdeki insanların bu yasalara göre davrandığını savunmuştur. Kısaca, bilgisayar kültürümüzün daha modern dilinde söylersek, her şey programlanmıştır.

 

 

Yanıt ve tepki analizi yapılırken davranışların geçmişsel tecrübeleri ile programlanmış olduğunu varsayabiliriz. Yasalar, öngörü, varsayım, kontrol, programlar… Newton fiziği düşünme; mantıksal, akılcı, kurala bağlı düşünmenin bir patlamasıydı. Yüzyılımız kesintisizlik, muğlâklık, öngörülmezlik ve sürprizler yüzyılı… Böylesi bir yüzyılda yaratıcı düşünceler ancak farklı sesler, farklı tutkular, farklı deneyimlerle zenginleştiğinde ve çoğulcu, katılımcı bir anlayış benimsendiğinde gelişecektir.

 

Birey ya da kitleyi yönlendirmede etkileşimli medya (yazılı ve görsel) ile yoğun bir biçimde yapılmaktadır. Bakış açısını değiştirme faaliyetleri pazarda, eğitimde yönlendirilme amacı ile kullanılmaktadır; Hedef kitle ya da birey belirlenirken alışkanlıklar, örfler, adetler ve inançlar hangi olaylara nasıl tepki ya da yanıt verdikleri araştırılarak bulunur. Tepkisel davranışların hangi düşünceden kaynaklandığı, nelere tepki verdiği belirlendiği anda bireyin ya da kitlenin kontrolü ele geçirmek için gerekli ipuçları da elde edilmiş olur. Özellikle radikal ve keskin düşüncelere sahip insanların kontrol edilmesi ve yönlendirilmesinin daha kolay olduğu gözükmektedir. Bilgiye erişimin ve yayınımının yaygınlaştığı günümüzde bireylerin bakış açıları, bir yazı, bir resim, bir film içindeki mesaj ile çok rahat değiştirilmektedir. 

 

Bakış açısı değiştirilecek kişi ile karşılıklı iletişime geçilmesine gerek yoktur. Yönlendirilecek birey ya da kitle uzaktan inandırılır. Bir düşünce, kafamızda durup dururken doğru hale gelmez, karşılaşılan tepkiler ve olaylar yüzünden doğrulaşır. Beyin kontrol edilmeye açık kolay erişilen organdır. Zihinsel haritası kontrol edilecek ve eylemi gerçekleştirecek kitle ya da bireyin aranmasına gerek yoktur. Olta atma yöntemi olarak tanımlanan yöntem ile mesajlar hazırlanır, bir balık ya da balık sürüsü araştırılır. İnternet ve etkileşimli iletişim teknolojileri üzerinden suça yönlendiren insanların sayısında artış gözükmektedir.

 

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; insan zihninin uzaktan kontrol edilebilmesinin dünya için sosyal ve politik etkileri çok fazla olacaktır. Bizler yeni gelişmelere hazır olmalıyız.

 

 

2.3.1.       INTERNET

Bilgisayar ortamında metin, görüntü, video, ses gibi hizmetlerin birliktelikleri internet ortamında sanal medyayı meydana getiren unsurlardır.   Medyanın yeni hizmetler sunmasında, elektronik, bilgisayar ve telekomünikasyon uygulamalarındaki gelişmelerin önemi vurgulanırken; bitlerin iletimi ile dünyamız hızlıca sayısallaşmıştır.  Radyo linkler, uydu bağlantıları ve fiber kablo şebekelerinden oluşan iletişim atmosferi, bütüncül ve dünyayı saran bir doku gibi, bir yerden başka bir yere sürekli sesli, görüntülü ve yazılı bilgileri iletmektedir.  Bilgisayar bellek ortamında güncellenen sıkıştırma yazılımları, iletişim ağlarından kaliteli ve yüksek hızlarda veri iletimine olan gereksinimi karşılamaya devam etmektedir. İnternet erişim ortamı, gerek hız gerekse erişim açısından iletişim gücünün artması ile kitle iletişim araçları arasında önemli bir yere sahip olmuştur.  Tarihsel gelişim sürecinde iletişim hizmetleri, ses iletiminden, görüntü ve veri iletimine, şimdilerde ise mesaj ve gerçek zamanlı hareketli görüntü iletimine doğru çok hızlı değişimler ve dönüşümler yaşamaktadır. Mesaj iletimi dünyada çok büyük bir pazar oluşturmuştur. Özellikle hareket halindeyken kablosuz iletişim teknolojileri üzerinden mesaj iletimi yeni nesil gençlik arasında büyük rağbet görmektedir.

 

Internet erişim ortamında oyun, sohbet odaları ve sosyal paylaşım siteleri sanal yaşamın gerçeklerine dönüşmüştür.  Sosyal paylaşım siteleri üzerinden insanlar birbirleri ile ilgili haberleri, fikirleri ve kültürel değerleri paylaşarak, geleneksel medyayı sanal medyaya dönüştürmüştür. İnsanların sanal medyayı artan bir hızla kullanmaya başlaması ile ürün satın almada nasıl davrandığını araştıranlar, sosyal ağların, marka bilinci oluşturmada, ürün pazarlamada ve pazar araştırmalarında sonsuz fırsatlar olduğunu görmeye başlamıştılar. İnsanların yüz yüze görüşme yerine sanal ortamda daha fazla zaman harcamaya başlamalarının nedenleri üzerine araştırmalar yoğunlaşmaya başlamıştır.  Sosyal ağları kullananların; üretilen ürün, hizmet, kültür ve fikirleri satın almada birbirlerini nasıl etkileyip yönlendirdikleri üzerine detaylı bir çalışmalar da yapılmaktadır.

 

Bilgiyi saklayan, yönlendiren, sıkıştıran, işleyen ve ileten teknolojileri geliştiren insan; düşüncesini, kültürünü ve eserlerini paylaşacağı ve tartışacağı sanal ortamı oluşturmayı başardı. Sanal, gerçek olduğuna inanılan ya da inandırılandır. Sanal ortamlarda oyunlar oynanır, sohbet odalarında muhabbetler edilir ve sosyal erişim sitelerinde haberler, ürünler, hizmetler, fikirler ve kültürel değerler tartışılır, paylaşılır ve hatta satılır.  Bilgisayar üzerinden erişilen sanal ortamlarda gün geçtikçe daha fazla vakit harcayan insanlar gerçek yaşam ihtiyaçlarını da buradan karşılamaya başlamışlardır. Kendilerine ait yeni sanal bir dünya kurarak yaşayan insanoğlunun davranışları da değişim göstermeye başlamıştır. Hatta sanal dünya ile gerçek dünya arasındaki sınırın yok olmaya başladığı da iddia edilmektedir. Öyle ki sanal dünyada arkadaş bularak sosyal ve siyasi düşünce alışverişinde bulunanlar; birbirleriyle tanışıp evlenme gibi ciddi kararlar da alabilmektedirler. Özellikle gençler arasında kullanım değeri bakımından hızlı bir yükseliş gösteren sanal ortam, geleneksel medyayı da potasında eritmeye başlamıştır.

 

Özellikle yalnız yaşamanın olağandışı bir şekilde artması son yılların en büyük sosyal değişimi olmaya başlamıştır. Tek başına yaşamak eskiden insanların ne kadar yalnız olduğunun göstergesiydi. Şimdilerde ise yalnızlığın tanımı değişmiştir. Yalnızlık tek başına yaşayıp yaşamadığımızla değil, kendinizi yalnız hissedip hissetmediğimizle ilgilidir. En büyük yalnızlık, yığınla insan içerisinde, yayana yaşayıp kendinizi yalnız hissetmenizdir. Öte yandan tek başına yaşamak da bir amaca hizmette edebilir. Böylece aslında kendinizi keşfetme fırsatı da sağlanmış olur. Aklımızda tutabileceğimizden çok daha fazla bilginin içinde boğulduğumuz; arama motorlarına ve akıllı telefonlara bağlı hale geldik. Günün büyük bir bölümünü bilgisayar başında geçiren bir insan fazladan ne kadar kelimeyi bellek haznesine katıyor acaba? Artık yüksek bir maaş, güçlü bir iş, güzel bir ev, pahalı kıyafetler mutlu olacağınız anlamına gelmiyor. Uzmanlar psikolojik problemlerin daha çok dar gelirli insanlarda görüldüğünü düşünüyordu. Ancak son yıllarda yapılan araştırmalar bunun tam tersinin doğru olduğunu ortaya koyuyor. Bir kere yeterince yükseldiğinizde zenginliğin psikolojik ve zihinsel sağlığınıza verdiği olumlu etki yok oluyor. Yükseldikçe yalnızlık stresi o kadar artıyor ki başarının verdiği olumlu etkinin önüne geçiyor. Gittikçe yalnızlaşanlar kendi sonlarını hazırlayan örümcek ağını da örmüş olmuyorlar mı?

Mahremiyete saygı ne kadar önemsenmektedir. Kamuya açık alanda yaptıklarımızın özel hayata girmediği kabul edilirdi. Ancak ABD’de bu yıl FBI’ın hiçbir yasal dayanağı olmamasına rağmen bir şüpheliyi GPS sinyalleri ile takip etmesi “kamusal alanda özel hayat” olgusunu kazandırdı. Amerikan mahkemesi FBI’ın bu hareketini anayasaya aykırı buldu ve kamusal alanda yapılan her hareketin devlet tarafından izlenemeyeceğine karar verdi.

Artık doğayı jeolojik ve iklimsel faktörler ile birlikte insanlar da belirliyor. Dünyada bitki örtüsünün bulunduğu alanların yüzde 90’ının üzerinde insanlar yaşıyor. Egzoz dumanları, zehirli atıklar, yapay gübreler ve daha birçok madde çevreyi kirleterek doğayı değiştiriyor. Omurgalı hayvanların 5’te biri yok olma tehdidi altındadır. Nobel ödüllü kimyager Paul Crutzen “Artık ‘insanlar doğaya karşı’ diye bir şey yok, doğaya ne olacağına biz karar veriyoruz” diyor. Gelişmiş ülkelerin nüfusu giderek yaşlanırken yaşlılara özel bir endüstri gelişmeye başlamıştır. Sanallaşan ortama yalnız yaşayanlar için neler yapılacaktır?

 

2.3.2.       SANALLAŞAN MEDYA

Sanal ortamda gerçek zamanlı habercilik giderek geleneksel gazeteciliğin temel ilkelerini kendine uyarlamaktadır.  Yeni ve değişik bir iletişim dünyasında arama motorları, haber siteleri, bloglar ve sosyal erişim siteleri Tahrir Meydanı’ndan Madison Caddesi’ne kadar dünyayı değişimlere dönüştürmeyi zorlamaktadır. Değişim mahlep ağacının kiraz ağacına dönüştürülmesi ise yetişmiş bir ağacın farklı ürüne yönlendirilmesidir. Kaliteli ürüne mi hayır? O halde sosyal medyada kimler ne adına ne için değişimleri zorlamaktadır? Küresel bağlamda dünyanın dönüştürülmesine yardım eden bir güç olarak mı? Ancak ana akım, halktan röportajların ve video görüntülerin erişilebilir tüm kanallar üzerinden yayımlamaktır. Acımasız iş hayatındaki zorluklarla karşı karşıya kalan yeni mezunların derinlemesine gözlemlerini paylaştıkları bir sosyal paylaşım sitesi neleri değiştirecektir?  Sadece siyasal ya da ekonomi anlam taşıyan değil aynı zamanda yönetici davranışlarının ele alındığı hikayeleri ele alarak iş dünyasında üzerinde olumlu bir etki yaratmasının ötesinde dönüşümleri nasıl tetikleyeceğini düşün.  İnterneti yaratıcılığın kalesi olarak anlamlandırmak önemli ve yüreklendirici gelişmelerden biridir. Gece eğlenceleri, video oyunları, yüksek sesli müzik, abur cubur yemeklerden ibaret olan ve büyüyünce ne olacağını bulmaya çalışan gençleri düşündüğünüzde karamsarsızlığa düşebilirsiniz. Geleceğin, olgun, yetişkin, deneyimlerini aktarma potansiyeline sahip bireylerini üretebilmek internet ile nasıl mümkün olacaktır? Dünyada bir milyardan fazla insan aktif olarak Facebook’ta bulunuyor. Twitter’da günlük olarak 250 milyon tweet atılıyor. Kişilerin kendilerini ifade etmeleri yeni bir eğlence anlayışı artık. Her şeye rağmen önemli olan bu istatistikleri benzersiz bir gerçek zamanlı bağlantı, katılım ve bağlılık çağına dönüştürebilmektir. Bireyler ve topluluklar sosyal ağlar ve medya araçları üzerinden giderek daha fazla bir araya geliyor ve giderek daha yoğun bir şekilde ilgi alanlarını ve düşüncelerini paylaşıyorlar. Ve bu sadece haberlere ya da medyaya değil, neredeyse hayatımızın her alanına uygulanıyor. Şirketler sosyal medyayı kullanırken tüketicilerin içgüdülerinden yararlanarak pazarlama anlayışını değiştirmek zorundadırlar.

 

2.3.3.          SANAL ORTAMDA SOSYALLEŞME

Sürekli güncellenen, çoklu kullanıma açık olan, paylaşıma olanak tanıyan sanal medya sürekli yaygınlaşmaktadır. İnsanlar sanal medyada günlük düşüncelerini yazmakta, tartışmakta ve yeni fikirler ortaya koymaktadırlar. Ayrıca kişisel bilgilerinin yanında fotoğraflarını ve videolarını da sanal ortamda paylaşan, iş arayan ve hatta eş arayan günümüz insanları çekinmeden gerçek dünyayı sanal ortamda yaşayabilmektedir. Sanal medya aracılığıyla çok sayıda kişiye ulaşan, eski arkadaşlarını bulup hasret gideren, örgütlenen insanların, sanal olarak birbirleri ile iletişim kurup, sanal olarak sosyalleştikleri de görülmektedir.

 

Medeni olmanın temel kuramı yüz yüze sağlıklı iletişim kurmaktır. Peki insanlar neden etkileşimli iletişimden kaçıp sanal iletişimi tercih etmeye yönelmişlerdir? Duygular, jestler, mimiklerin ifade edilemediği sanal bir ortamda, iletişim kurabilmek için tanımadığı, yüzünü görmediği birisine güvenen insanlarda, bilinmezlere yelken açmayı tetikleyen olgular nelerdir? Yüz yüze ya da birbirlerini tanıyan insanlar arasındaki iletişimin yerini birbirlerini tanımayan insanlar arasındaki iletişimin alması ve çok hızlı yaygınlaşmasının temelinde insanı insan yapan hangi yapısal ve ruhsal faktörler yatmaktadır? Neden birbirlerini tanımayan insanlar birbirleri ile internet olarak adlandırılan sanal ortamda muhabbet etmek istemektedirler?

 

Gerçek yaşamlarında sağlıklı iletişimi koparan, birbirlerini dinlemeyen ve birbirlerini hoş görmeyen insanlar nasıl oluyor da sanal ortamda birbirleri ile sağlıklı iletişim kurabiliyorlar?  Güney Amerika'nın batı sahillerine uzaklığı 3700 kilometre olan Büyük Okyanus’un güney batısındaki Paskalya adasını [Easter Island] Hollandalılar, 1722 yılında keşfettiklerinde adada, sazlardan yapılmış kulübelerde ve mağaralarda yaşayan 3000 kadar yerli ile karşılaştılar. Birbirleriyle sürekli savaşan yerlilerin yamyamlığı içeren bir kültürleri vardı. Adanın kaynakları son derece yetersizdi. Birkaç bitki türü dışında hiç ağaç yoktu. Ada tamamen çıplaktı. Hollandalılar, sömürgeleştirmeye değecek hiç bir şey bulamadılar. Onları şaşırtan, hatta şoke eden olay ise ada sakinlerinin ilkelliği ve barbarlığına karşın, bir dönemin gelişmiş toplumlarına ait kanıtların varlığı idi. Adanın pek çok yerinde, ortalama yüksekliği altı metreyi aşan, yüzlerce dev heykeller ve taştan anıtlar vardı. Anıtın en büyüğü ise 22 metreydi.  Adadaki heykelleri inceleyen antropologlar, adada var olan ilkel toplulukların, volkanik taştan anıtlar oyup bunları bir yerden bir yere taşımak gibi teknolojik açıdan karmaşık bir işi gerçekleştirmelerinin olanaksız olduğu sonucuna vardılar. Hatta 70’li yıllarda bu heykelleri başka dünyadan gelen uzaylıların yaptıklarına inananlar da oldu. Lakin son yıllarda ada yeniden gündeme geldi. Çünkü toprak bilimciler adanın toprağını inceleyip bitki fosillerin polenlerini analiz ettiklerinde, adanın tarihinde var olmuş tüm bitki türlerini belirlediler. Sosyologlar, ada yerlilerini ve inanışlarını incelediler. Genetik bilimciler yerlilerin genlerini artzamanlı incelediler, adada yaşayanların geldikleri köklerindeki benzerlikler ve farklılıklar araştırıldı. Tüm bu araştırmaların sonucunda Paskalya Adası, gizem olmaktan çıkıp, sağlıksız iletişim kurmaktan uzaklaşan insanların doğal çevreyi tahrip ettiklerinde nasıl yamyama dönüştüklerinin en acı örneği oldu. Sağlıklı iletişip kurmayıp çevreyi hızlıca tahrip edenlerin başına neler geleceğinin en acı örneğidir Paskalya Adası.

 

Sanal ortamda, kitlelerle paylaşılması için kişi kendi profilini tanımlar ve paylaşır. Birbirlerinin profillerini eklemesine olanak tanıyan ve sistemdeki her kişinin birbirini görmesini sağlayan web tabanlı hizmetler, sosyal paylaşım siteleri olarak adlandırılmaktadır. Sosyal paylaşım ağları, fotoğraf paylaşım sitelerini, video paylaşım sitelerini, iş sektörü için hazırlanmış profesyonel siteleri vb. içermektedir. Sosyal ağlar günlük hayatın niteliğini artırmakla beraber, kişilerin özel hayatlarını deşifre etmesi nedeniyle eleştiri konusu olmaktadır. Ancak bu durum sosyal ağlara olan ilgiyi azaltmamaktadır. Çünkü zamanlarının çoğunu sanal ortamlarda geçiren gençlerin kullandığı cep telefonu, müzik çalar ve bilgisayar gibi sayısal cihazların boyutları ve ağırlıkları küçülürken yetenekleri sürekli büyüdüğünden onların günlük hayatı da sayısal cihazların rutin parçaları haline gelmiştir. Öte yandan araştırmalar gençlerin gerçekte fazla seçeneklerinin olmadığı ve bir şekilde dijital ortama bağlandıklarını da göstermektedir. Sayısal cihazları kullanarak sayısallaşan ve sanallaşan gençler benzersizdirler ve kendi dünyalarını yaratma dürtüsüne ve olanağına sahiptirler. Bu yüzden önceki nesillerin sahip olamadıkları günlük deneyimlere sahip olmaya başlamışlardır. Sayısallaşan teknoloji yeni özgür iletişim araçları sunarken gençler de kendi deneyimlerini paylaşım şansı bularak, birbirlerini etkilemekte ve hatta birbirlerinin davranışlarını değiştirmektedirler. Ayrıca gençler yeni iletişim araçlarını hayatlarına sokma konusunda da aceleci ve esnektirler. Bu nedenle 1980 sonrası doğanlar, kullandıkları yeni teknoloji bakımından ön saflarda yer almakta ve bilgisayar kuşağı olarak adlandırılmaktadırlar.

 

İnternetin önemi ve insanların sanal medyayı artan bir hızla kullanmaya başlaması nedeniyle özellikle ürün satışlarında davranış değişikliği konularında araştırma yapanlar stratejilerini yeniden gözden geçirmek zorundadırlar. Sosyal ağların, marka bilinci oluşturmada, müşteri bulmada ve pazar araştırmalarında işletmelere sonsuz fırsatlar yaratarak yardımcı olacağı gözükmektedir. Geleceğin reklamlarını tahmin etmek ancak ve ancak internet kullanan yeni nesil gençliğin davranışlarının nasıl değiştirileceğinin anlaşılması ile mümkün olacaktır.  Yeni nesil gençlerin ürün, hizmet, fikir ve kültürel değerler ile ilgili tanıtımları beğenmesi, etkilenmesi, dikkatini çekmesi, onaylaması, içeriğine bakması,  satın alması,  başkalarına tavsiye etmesi, başkalarıyla paylaşması farklı bakış açısını gerekli kılmaktadır.

 

İnternette oluşturulan sanal ortamlar da oyunlar oynanmakta, sohbet odalarında muhabbetler edilmektedir. Sanal ortamda oynanan oyunlardan sanal sebzeler yetiştirilerek gerçek paranın nasıl kazanıldığına ilişkin oyun incelendiğinde kişilerde bağımlılık yapacak davranış değişikliğinin nasıl yapıldığı ilgi çekicidir. Kızımın ders çalışmayı bırakıp bilgisayarda çok fazla zaman harcamaya başladığını fark ettiğimde, onun sanal ortamda sebze yetiştirip satarak para kazanma oyunu oynadığını gördüm.  Eve girer girmez koştu bilgisayarın başına geçti. Ne yapıyorsun diye sorduğumda “domatesleri sulamam lazım, yoksa bütün domateslerim kuruyacak, zarar edeceğim” dedi. Dayanamadım “bilgisayarda domates mi yetiştiriyorsunuz” diye sorduğumda bana bakarak gülümsedi. Anlattıklarını dinlemeye başladığımda şok oldum.  Sebzeler bilgisayarda ekilmekte, büyütülüp satılmakta, para kazanılmakta ve kazanılan para ile araba, ev, uçak satın alınmaktadır. Birde daha çok para kazanırsan daha lüks bir yaşam da kuruyorsunuz. Nerede; internette. Nasıl; sanal.  Oyuna başlarken sana para veriyorlar,  sebze bahçesi satın alıyorsun, pazara bakıyorsun en iyi getiri domateste hemen fideleri satın alıyorsun ve ekiyorsun; sana ne yapacağını bilgisayar söylüyor; “8 saat sonra sulama yapacaksın, eğer 10 saat sonra sularsan domateslerin çürüyecek. Sakın ha sulamayı geciktirme.  Zamanında sularsan domates fidelerin ürün verecek ve sen bu ürünleri satacaksın, 500 altın kazanacaksın. Eğer sulamayı geç yaparsan ya da unutursan hem başlangıç sermayeni hem de üründen elde edeceğin geliri kaybetmiş olacaksın.” Oyunun başında seni oyundan koparmamak ve hırslandırmak için hızlı seviye atlattırma, en iyi çiftçi ödülünü kazandın gibi güdülemeler de yapılmaktadır. Ödül kazandığında bunu arkadaşların ile paylaş komutunu gönderiyor. Kim gönderiyor; sanal ortamdaki yazılım, tamam dediğinde paylaşım sitesinde sana ait haber duvarında, aldığın ödül yayınlanıyor ve bütün arkadaşların görüyor.  Bu arada sanal ortamda olduğunuzu unutmayın.  İlginç öneriler de gelmeye başlıyor; istersen kredi kartından 10TL çekeyim, senin adına domatesleri sulayalım, ya da 20TL çekelim traktör satın al, sebze bahçeni büyütürsün, daha çok ürün ekersin ve daha çok para kazanırsın gibi. Komutlar biter mi; eğer oyuna 5 arkadaşını katarsan senin bahçeni büyütüp, fide vereceğim ve üstüne 500 altın ödül kazanacaksın.  Para kazandın ev, araba, uçak satın alsana diye öneriye dayalı komut ekranda. Kazandığın para ile neler satın alabileceğin, resimli özellikleri ile sana gösterilmektedir. Evi satın aldın, ekranda bir komut evinin etrafına 10 ağaç dikersen 600 altın kazanacaksın. Görev verildikten sonra yerine getirdiğinizde ekranda bravo kazandınız yazısı sürekli tekrarlanmaktadır. Sonra hadi bakayım yeni görevin. Bu görevi yaparsan binlerce altın kazanacaksın, evini değiştirip villa satın alacaksın, uçağını değiştirip jet satın alacaksın. Bakıyorsun bunları almak için aylarca çalışman gerekmektedir. Zahmetli iş sıkılıyorsun, birden ekranda bir yazı kredi kartından 10TL çekeyim sana 100.000 altın vereceğim, hemen villanı satın al. Sürekli  tekrarlan mesajlar; aferin bravo kazandın,  şimdi şu görevi yap bunu yaparsan yine kazanacaksın, istersen 10TL çekeyim, hemen ödülünü kazan, seni haber yapacağım, bütün arkadaşların neler kazandığını görecek… Tüm bu dönüşümde gerçek olan tek şey var; kredi kartından 10TL çekeyim, ödülünü hemen kazan komutu. Bu oyun dünyanın en büyük sosyal paylaşım sitesi Facebook üzerinden oynatılan sanal çiftlik FarmVille ve sanal şehir CityVille gibi oyunlardır. Oyunları oynatan Zynga şirket değerinin 20 milyar dolara çıktığı belirtiliyor. Dikkat edin firma 4 yıllık bir şirket. Mark Pincus tarafından 2007 yılında kurulmuş.  Şirkette 1500 kişi çalışmaktadır.  Zynga, günlük 62 milyon kullanıcıya ulaşıyor. Sadece sanal traktör satışından elde edilen karın 100 milyon doların üzerinde olduğu belirtiliyor. Üstelik şirket halka açılıp 1 milyar dolar toplamayı amaçlıyor. Şirketin ismini çok sevdiği köpeği Zynga’dan esinlenerek koyan ve logosunda da onun silüetini kullanan Mark Pincus, şimdi 20 milyar dolarlık bir şirketi yönetiyor.

 

Yukarıda anlatılan çiftlik oyununda kişilerin temel ihtiyacı olan ödüllendirme, davranış değişikliğine dönüşerek bağımlılık oluşturulmakta ve kişilerin zihinsel yetileri yani beyinleri birilerinin yazdığı yazılım tarafından ele geçirilip yönlendirilmekte ve yönetilmektedir.  Yüz yüze sağlıklı iletişimin yok edildiği günümüz dünyasında başarısızlık ve tatminsizliğe dayalı mutsuzluktan kurtulmak ve takdir edilmek sanal ortamda aranır hale gelmiştir. Oyunda temel kural, komutlar verilmekte, yerine getirilmesi istenmektedir. Yerine getirildiğinde takdir edilmekte ve ödül kazanılmaktadır. Başarmanın getirisi olan iki şey; takdir edilmek ve ödül kazanmaktır.  Bağımlılık yapmak için gerekli olan ise hırslandırmaktır. Her yaptığınızı yazmak, resimlerinizi koymak ve buna birin yorum yazılmasını beklemek özgüven probleminden çok bir nevi kendinizi teşhir etmektir. İnsan tabi ki doğası gereği onay almak, beğenilmek isteyen bir varlıktır.  Ancak burada yanlış olan eleştirilmekten, beğenilmemekten korkanların insanları görmeden konuşabileceği yolları tercih etmek istemeleridir. Konulan resme ve yazılan yazıya yorum yazılması için yalvaran insanlara rastlanmak güncel olgu haline gelmiştir. Aslında sanal medyanın ortaya çıkış amacı ötekileştirmek mi yoksa kendisine benzer olanları bulup, benzemeyenleri elemek mi?

 

2.3.4.       SANAL ORTAMA BAĞIMLILIK

İnternette oyun oynayanlar odadan çıkmaya, hatta su, tuvalet gibi ihtiyaçlarını bile karşılamaya gerek duymuyor. Tüm gün ve gece bilgisayar başından kalkmadan oyundaki karakterini yöneten, hayattan kopuk kişiler haline gelenler, çekingen ve sosyal ortamdan uzak durduklarından sosyal rahatsızlığa sahip olmaktadırlar. İnternet ve gerçek zamanlı oyunları bağımlılık halinde kullanmaktadırlar. Çok uzun süre hiç hareket etmeden aynı pozisyonda oturarak oyun oynamak, hareketi uzun süre kısıtladığından kan akışını engelleyen pıhtılaşmaların oluşmasına neden olduğu ve bunun da ölüme sebebiyet verdiği görülmektedir. Ebeveynler çocuklarının bilgisayar oyunu oynamalarının onlara zarar vereceklerini hiç mi hiç düşünmezler. Onlar için önemli olan çocuklarının gözlerinin önünde olmasıdır. Gençler ise oynadıkları oyunların kendilerini öldüreceğinin farkında bile değiller. Oyunlar, oyun olarak kaldığı sürece zararı olmaz. Ancak hayatın kendisini de oyunlaştırıyorsa, oyunu davranış değişikliğine dönüştürebiliyorsa sonuçları tehlikeli olur. Öte yandan sürekli ekrana bakarak ışığa duyarlı epilepsiye neden olan insanlar, mide bulantısı, görme bozukluğu, baş ağrısı, nefes darlığından şikâyet ederler.  Kırmızı ve beyaz ışığın seri ve güçlü bir şekilde yanıp sönmesi, epilepsiye sebebiyet verebilmektedir. Suyun üzerinde kırılan güçlü güneş ışığı, diskolarda yanıp sönen ışıklar bile epilepsiyi uyandırabilir. Epilepsi hastası olduğunu bilmeyen kişilerde ise ani ışık değişimi, sara nöbetine yol açarak aşırı durumlarda ölümcül neticelere neden olur. Video ve bilgisayar oyunlarındaki ışık efektleri, ender durumlarda çocuk ve gençlerde baş dönmesine ve mide bulantısına yol açabilir.

 

Konsol setinde oyun oynayarak saatler geçirenler ellerini kullanamaz duruma gelmektedirler. Anne ve babalar, çocuklarının bilgisayar ve konsol oyunları nedeniyle bozulan sağlıklarına dikkat etmelidirler. Çocuklara, evde ve okulda el bakım egzersizleri yaptırılmalıdır.

 

Bilgisayar oyunlarında görülen diğer bir davranış değişikliğine neden olan gerçek olgu ise yaşamak için yok et düşüncesinin oyunculara aşılanmasıdır. Hoşgörüden uzak, insan bedenini parçalayan oyun kahramanlarını kendilerine örnek alanların kişilik gelişimleri tehlike altındadır. Özellikle şiddet içerikli oyun ve filmleri izleyen çocuklar, olayların sebep ve neticesini sorgulamamakta, hayatı bir oyun gibi algılamakta, bu durum çocukların sosyal-ailevi ilişkilerini olumsuz yönde etkilemektedir. Belirli politik, organize suçlar ya da terörist gruplar gençleri kendi yanlarına çekmek için bilgisayar oyunlarını kullanmaktadırlar.  Hedef gösterilen kurbanlar öldürüldükçe, oyuncunun puanları artıyor.  Sitelerinde bu tür oyunlara yer veren grupların amaçlarının; gençleri kendi yanlarına çekmek, suça ya da eyleme yönlendirmek olduğu gözükmektedir. Oyunlar ile yönlendirilmiş gençler gerçek silahla eyleme gönderildiklerinde öldürmekten müthiş zevk aldıkları gözlemlenmiştir. Hatta yaraladığında ya da yaralandığında şoke oldukları görülmektedir. Çünkü oynadıkları oyunlarda yaralama ya da yaralanma yoktur, sadece ve sadece öldürme vardır, yok etme vardır.

 

Bilgisayar ve internet kullanımının çocuk ve gençlere sunduğu olumlu getirilerinin yanında, bu kullanımın olumsuz etkilerinin bulunduğu da her zaman göz önünde tutulmalıdır. Yarattığı sanal dünya içinde kaybolan çocuğun gelişimi olumsuz etkilenir ve sosyal yaşamdan kopar. Kişilik gelişimleri de sağlıklı olmaz. Çocukların internette karşılaşabileceği risklerden en riskli olanı, sakıncalı olan cinsel içerikli sitelere girmeleri ve erişkinlerin cinsel tekliflerine maruz kalmalarıdır. Çocuk ve ergenlerin cinsellikle ilgili yayın ve bilgileri internette doğru şekilde öğrenememeleri, sanal yolla cinsel tacize uğramaları, onların ruhlarında ve beyinlerinde tamiri zor hasarlara yol açmaktadır.

 

İnternetin olumsuz kullanım alanları ile ilgili bir durum tespiti yapmak amacıyla yapılan bir çalışmada, internet kullanıcılarının arama motorlarında sorguladıkları anahtar sözcüklerin listelendiği rapora göre en çok arama yapılan cümleler pornografi ile ilişkilidir. Bu tür içeriklere çocukların ve gençlerin erişme olasılığı oldukça yüksektir. Küçük çocuklara karşı cinsel suiistimal olaylarında, çocuklar çevrimiçi sohbet ortamlarında istenmeyen cinsel taleplerle karşılaşmaktadırlar. Küçük yaşta çocukların internet ortamında sohbet programları ile tanıştıkları kişiler tarafından kaçırılıp, suiistimal vakaları bulunmaktadır. Kendisinden yaşça büyük ve kötü niyetli kişilerle ve suç örgütleri ya da diğer sorunlu insanlarla çocuklar, kendi yaşıtlarıymış gibi iletişime katılabilirler. Çocuklara sohbet odalarının, bilgisayarın sokağı olduğu, tıpkı sokakta olduğu gibi, yabancılarla konuşmamaları, onların yanlarına gitmemeleri, aileye ve eve ilişkin bilgi vermemeleri tembihlenmelidir.

 

Bırakın çocukları bu ortamdaki tehditleri tam olarak algılamayan erişkinler de tuzaklara düşmektedirler ve suiistimal edilmektedirler. 60’lı yaşlarda emekli olan bir vatandaş, günlerini geçirmek üzere bilgisayar ve internete bağlanma ile değişen hayatı. Elindeki tüm emekli ikramiyesi bir anda kendi isteği ile yok oldu. Dolandırıldı.

 

2.3.5.            SOSYAL SORUNLARA TEKNİK ÇÖZÜM BULMAK

Radar uçağı tespit ettiğinde uçak savar uçağı nasıl vurur? İkinci dünya savaşının başında İngiliz radarları düşman uçaklarını tespit ettiği halde uçak savarlar uçağı avlayamıyordu.  Neden? Yanıtı yürürken neden düşmeyiz sorusundadır. Birden fazla etki-tepki dairelerinin kesişimi sayesindedir.

 

Kendi kendine yeten, kendi kendini besleyen sistem oluşturmak için sayıların, sayıları artırma mantığından yararlanılır. Telefon sayısının artması; bir telefon hiçbir işe yaramaz, iki telefon iki kişiyi birbirleri ile haberleştirir. Telefon sayısı artmaya başladığında diğerlerinde ihtiyaç ve sahiplenme duygusu oluşturur.

 

Bir hamburger firması 10 kişiyi firmamız web sayfasına üye olmasını sağla size bir hamburger bedava.  Bir hamburger için arkadaşını satılır mı?

 

Sosyal hayatta ilişki kurulacak kişi sayısı 15-16 dır. Doğa tarafından belirlenen arkadaş sayısı, insanın beyin boyutu dahil edildiğinde 150 civarındadır. Sosyal ilişkide arkadaşlık ile röntgencilik arasındaki fark nedir?

 

Sürekli artan bilgi yığını içerisinden bizi ilgilendiren bilgilerden nasıl haberdar olacağız.   Bütün haberler, dedikodular otomatik olarak nasıl ekrana gelecek. Hangi konuda haberdar olmak istediğiniz yaz, sana gelsin. Fikri olan ile finansı olan ortam hazırlama.

 

Kendi eserimiz tarafından esir alınıp tüketilmekten nasıl korunacağız?

 

Teknoloji ve bilim birlikte çalışabilir mi?  1945 yılında “As we may think” Çağrışım yolu ile düşünmek. Genişleyen bilgi evreninden nasıl fayda sağlayacağız? Bilgilerin çakıştığı ve çeliştiği noktaların bulunması gerekir. Arada sırada beynin dikkatinin dağılması konsantre olmaya fayda sağlamaktadır. Günümüz nesil okumak istemiyor. Bilgi edinmek ve aktarmada yeni nesil kitabı angarya olarak görmektedir. İnsanlar sanal dünyada aynı web sayfasında uzun süre kalamıyorlar sıkılıyorlar.  Tilkiler ordan oraya dolaşırlar. Kirpiler ise sorularına aradıkları yanıtlardan yeni sorular üreterek yeni ufuklara yelken açıyorlar. İnternet genç kuşağın davranışını değiştirmektedir. Doğal olarak düşünce tarzı da değişmektedir. Elektronik ve bilgi çağında olayları yaşlıların kriterleri ile değerlendirmek doğru mudur? Daha katılımcı, yaratıcı ve paylaşımcı duygular geliştirilmektedir. Fikir ortaya atılır. Herkes katkı sağlar. Paylaşırlar, beğenirler ya da protesto ederler. Tartışılanlar anlamsız ve ciddi olmayan fikirler de olabilir. Siber kültür ciddiye alınmalıdır. Çünkü yaşadığımız dünyayı doğrudan etkilemektedir.  Gençler internetin güçlerini artırdığını ve cesaretlendirdiğini fark ettiler. Internet ortamında birbirlerini etkilemek için iletişime geçerler. Birbirlerini etkileyecek iletişim ortamları nelerdir?

 

Güney Kore interneti en çok kullanan ülkedir. İnternete dayalı eğitim sistemi oluşturulmuştur.  Çocuklara sorular sorulmakta ve internetten yanıtını bulmaları istenmektedir. İnternet ortamında takım halinde çalışmaları ortak zeka kullanmaları hedeflenmektedir.

 

Internet ortamında küresel zekanın ortaya çıkışına tanık olmaktayız. İnternet eşit koşullarda kendimizi ifade etmemizi sağlar.  Internet gençleri değiştiriyor ve dönüştürüyor. Yeni empati duygusunu geliştiren iletişim biçimleri ortaya çıkmaktadır. Bunların tümü 20 yılda gerçekleştirilmiştir.

 

2.3.6.            SONUÇ

Eğitim, iletişim, eğlence, hizmet, ticaret gibi özellikleri bulunan internetin faydalarını kenara itip sadece zararlarını ön plana çıkarmak, interneti suç ile özdeşleştirmek doğru bir yaklaşım değildir. Zararlı etkilerin en aza indirilmesi için önlemler alınması gerektiği su götürmez bir gerçektir. Günümüzde interneti kullananları faydalı kullanım için bilinçlendirmek daha akıllıca bir yol olacaktır.

 

Birey ya da kitlenin sürü psikolojisi ile davranışlarını kontrol edemez hale getirilmesi ve bilinçsiz hareket etmesi manipülasyon olarak adlandırılmaktadır. Uzaktan isteklendirme, aldatma, dolandırma ve yönlendirme için günümüzde insanlar yoğun olarak savunma boşlukları manipüle edilmektedirler. Kendi bilincini başkasına egemen kılma çabasıdır yapılanlar. Finansal manipülasyon, bilerek ve isteyerek finansal bilgileri yapay şekilde değiştirmek suretiyle yatırımcıları aldatmayı veya dolandırmayı amaçlayan davranışlardır. Bankerlere paralarını kaptıranlar, titan zinciri halkasına katılanlar buna iyi birer örnektir.

 

Kitlenin beynine bilinçaltı korkular yerleştirilmesi, selin önünde kökleri sökülüp, sürüklenen ağaç yığınların oluşturduğu sete benzer. Bu şekilde oluşan set arkadan gelen selin baskısına ne kadar dayanır?  Yıkıldığında vereceği tahribatları düşünün. Taşkınlığa yönelik manipülasyon, bireyin ya da kitlenin beyninde ötekileştirenlerin yabancılaştırılıp düşman haline getirilmesidir. İnandığı ya da inandırıldığı değerler uğruna yaşamını yitirmeyi göze alanların bilincini, başkasına egemen kılma çabasıdır.

 

Aldatmak ya da bilgiyi çarpıtmak amacıyla yapılan telkinlerin (propaganda) etkisinde kalanlar daima odaklı bir pencereden bakarlar. Etkileme ve yönlendirmeye yönelik davranış değişikliği ya da kanaat değişikliği gösterenler istenmeyen ortamlarda başkalarının istediğini yapmaya zorlanarak istismar edilirler. Günümüzde propaganda ile eritme potası bir anlamda öğütme değirmenine dönüştürülmüştür. Propagandaya dayalı aktivitelerin amacı; gerçeklerin gizlenmesi, örtülmesi ve saptırılmasıdır.

 

Kısırdöngü olarak da tanımlanan çelişkiler içeren yasalara, ilkelere ve uygulamalara dikkat edilmesi gerekir.  Karışıklık çıktığında, mevcut kurallar, yöntemler ve yasalar sistemin işleyiş dişlileri arasına girerek takoza dönüşür, sistemin çalışmasını durdurur, problemlerin çözülmesine engel olur. Sistemin işletilmesinden sorumlu olanlar hep bir ağızdan takozların çıkarılmasına izin vermezlerse kısır döngü başlar. Sorgulandığında; üst makam ya da yasalar böyle istiyor, siz denileni yapacaksınız, kurallara uyacaksınız cümleleri ile karşınızdakinin sizde oluşturduğu stresten nasıl zevk aldığını iliklerinize kadar hissedersiniz. En kötüsü de kısır döngü başladığında, bu takozların birer psikopat kılıklı yönetici olarak karşımıza çıkmasıdır; bu durumda problemin çözülmesi kesinlikle mümkün değildir. Sisteme kuş bakışı bakıldığında, takoz oradan çıkarılırsa bile tüm süreçlerde sıralı devreye girecek diğer takozların belirli bir kurallar sin sile sinde birbirleri ile ilintili ve iletişim içerisinde olduğu, işleyişi durdurmak için bekledikleri görülecektir. Diğer taraftan, bu takozlar sistemin alt yapısında gizli dehlizler ve tüneller oluşturur. Takoza dişlilerin arasına sıkıştıranlar, belirlenmiş zümreler için problemleri çözecek alt yapıyı da oluştururlar. Takozlar yerlerinden sökülüp atılmaz ise gizli dehlizler ve tüneller sistemi çökertecektir.

 

İnsan olayları, kimi zaman hiçbir şüpheye kapılmadan doğrudan kabul eder, kimi zaman ise oldukça şüpheli bir şekilde kabul eder. Olaylara şüphe ile yaklaşanlar bazı gizli veya yarı gizli güç odakları, istihbarat servisleri veya süper güçlerin izahı güç olayları organize ettikleri ya da sebep olduklarına inanırlar. Komplo teorileri diye adlandırılan bu izahatlar günümüzde son derece yaygındır. Bu tür yayınlara gösterilen ilgi görsel ve yazılı medyanın desteğiyle çok geniş bir kesimde itibar görmekte adeta meşruiyet ve inandırıcılık kazanmaktadır. Varsayımın bir komplo teorisi sayılmasının nedenlerinden birisi de gerçeklerin saklandığına dair dedikodu üretilmesidir. Çoğu zaman gerçekler saklanır da. Gerçeğin, sorgulamanın önemsenmesi yerine, doğruluğuna baştan inanılan birtakım ön kabullerin ve inançların öne çıkarılmasıdır. Gerçek olması, ön kabullere uygun ise önemsenir, diğer durumlarda ise göz ardı edilir. Karmaşık gerçeklerin içinden, doğruluğuna baştan inanılan bir komplo teorisine uygun düşenleri seçip, bir araya getirip, sonra da bu kadar tesadüf biraz fazla! diyerek zekice yorumlar yapmaya analiz, yapanlara analist denir.  İşin kötü tarafı, gerçekliğin ne olduğunu ortaya çıkarmaya çalışan insanların da, hemen mevcut komplo teorileri içinde bir yere yerleştirilmesidir. Kral çıplak diyenler, başka kralların ajanı, taşeronu, maşası olmakla suçlanırlar.  Zihinsel kalıplar sorgulanarak aşılmaz ise, saygıdeğer bir pozisyonun elde edinilmesi mümkün olmaz.

 

İnsanların davranışlarının hangi türden duygularla yönlendirileceğini anlamak bu gücü kullanmayı arzulayanlar kadar bu güçten kaçınmak isteyenlere de büyük yarar sağlamaktır. Davranış değiştirmede olması gereken gerekli ve yeterli koşul; başardığında takdir edilmek, ödüllendirilmek ve başlamak için cesaretlendirmektir. Hedefe ilerlerken üstesinden gelinemeyecek problemlerin üstesinden gelmek ya da daha büyük hedeflere yönelmek içinde hırslanmak gerekir. Bireyin ya da kitlenin davranışlarını uzaktan kontrol etmek üzere yapılan tüm çalışmaların gizli amacı birey ya da kitlenin bilincini etkileyip, değiştirip yönlendirerek, sorgulamayan, mukayese etmeyen ve beyni olan ama düşünmeyen insan robotlar oluşturmaktır. İnsan robotlar, bireyin kendi iradesi dışında, beyin yıkama seansları, ilaçlar, elektromanyetik dalgalar ve hipnoz etkisiyle başkalarının istediği eylemleri yapanlara verilen isimdir.

 

 

 

 

 

 

2.4.        MAHREMİYETE SALDIRI

Kitle iletişim araçlarındaki gelişmenin toplumun tüm alanlarında yaygınlaşması ve sınırların kalkması özel hayatın dokunulmazlığını tehdit etmeye başlamış ve bu da mahremiyet sorununu gündeme getirmiştir. Küreselleşme ve iletişim alanındaki gelişmeler birey ve toplum arasındaki dengenin değişmesi olarak belirmiştir. Bu iki kavramın insan yaşamıyla doğrudan bağlantılı olması, özellikle son yıllarda teknolojik gelişmelerin toplumsaldan bireye dönüştürülmesinin etkisiyle özel yaşam alanı sınırlarını gitgide daraltmaya başlamıştır. Özel yaşam alanı sınırı denilince ilk akla gelen mahremiyet kavramının, ticari kaygılar, gündemi değiştirmek, kişisel çıkarlar ve insanın doğasında var olan bastırılmış kimi duyguları ortaya çıkartmayı tetiklemesiyle, etik ve ahlaki açıdan anlamı oldukça değişmiştir. Teknolojik gelişme ve küreselleşme sonucu, iletişim kanalları bireyin ya da toplumun özelini günden güne tahrip etmektedir.

 

Hak mahremiyetinin anlamı; kişilik hakkı, özel hayata saygı, kişisel iletişim ve haberleşmenin dokunulmazlığıdır. Özel hayat, bireylerin tüm dış etkilerden ve baskılardan uzak olarak, kendi başına özgürce bir takım faaliyetlerini sürdürdüğü ve dokunulmazlığı bulunan yaşamsal alanıdır. Toplumsal bir varlık olan insan, bir çok faaliyette toplumla birlikte onun bir parçası olarak hareket etse de, her bireye kendi kişiliğini tüm saflığı ile yansıtabileceği bir alanı anayasal özgürlük olarak tanımak temel insan haklarındandır. Devlet, bireyin bu alan içersindeki yaşantısına müdahale etmemeli ve bu alana karşı dışarıdan gelen saldırılara karşı da bireyi korumalıdır.

 

Devletin, diğer bireylerin, kurumların bireysel özgürlüklerdeki sosyolojik ve teknolojik gelişmelere rağmen özel hayata müdahale etmesi artmaktadır. Bu durum artık öyle bir hal almıştır ki, insanoğlunun içinde bulunduğu bu dönem “gözetlenen toplum” kavramı olarak adlandırılmalıdır.

 

İletişim, düşünce ve ifade özgürlüğünün bir uzantısı olmakla birlikte,  özel hayatın sınırları içersinde de yer almaktadır. Bireylerin iletişimin mahremiyeti ilkesi çerçevesinde haberleşme özgürlükleri bulunmaktadır. Burada çatışmaya temel olan düşünce internetin bir kamusal alan sayılıp sayılmaması noktasında toplanmaktadır. Mahremiyetin bir yönüyle kişilik hakları, bir yönüyle iletişim özgürlüğü, bir yanıyla özel hayata saygı kavramlarıyla ilişki içersinde olması mahremiyetin kapsayıcı bir tanımla ortaya konulmasını gerekli kılmıştır. Bu noktada mahremiyet "bireylerin, devletin ve diğer kişilerin müdahalesinden muaf olarak hareket edebileceği, yaşamsal faaliyetlerini sürdürebileceği bir alanın ve kişilik haklarına bağlı olan tüm unsurların bütününe verilen ad" olarak açıklanabilir.

 

Kişisel verilerin korunması, teknolojinin imkanlarının geliştiği bir ortam içerisinde çok daha fazla önem kazanmaktadır. Veri iletim temelli sistemlerin gün geçtikçe gelişmesi ve bu sistemler arasında karşılıklı etkileşimli iletişimin sağlanması ise bilgi paylaşımını ve işlenmesini kolaylaştırmakta, bu durum toplumsal gelişmeye de ivme kazandırmaktadır. Öte yandan verilerin işlenmesi, özellikle bireylerin yalnız kalabilecekleri başka bir deyişle devlet ve diğer kişilerin müdahalesinden muaf olarak yaşamsal faaliyetlerini sürdürdükleri alanın kendilerine bırakılmasını talep etme hakkını sınırlandıracak, bazı durumlarda da imkansız hale getirecek tehlikeleri de beraberinde getirmektedir.

 

Kimsenin özel yaşamına ya da haberleşmesine keyfi olarak karışılamaz, onuruyla oynanamaz ve saldırılamaz. Herkesin, bu tür karışma ve saldırılara karşı yasa tarafından korunma hakkı vardır. Herkes, özel ve aile yaşamına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Elektronik takip iş dünyasında hızla büyüyen bir olgudur. İşverenler şimdi video ile gözetliyorlar; çalışanların telefon görüşmelerini dinliyorlar; çalışanların internet ya da e-posta kayıtlarını inceliyorlar; GPS ile çalışanlarını takip ediyorlar; hard disklerindeki belgeleri karıştırıyorlar; her gün ziyaret ettiğimiz web sitelerini takip ediyorlar.

 

İşin ürünlerinin ve iş süreçlerine ilişkin bilgilerin takip edilmesi meşru görüldükçe, insanların alışkanlıklarının ve çalışanların yaşamlarının takibi de meşrulaşıyor. Teknoloji iş yerinde yaygınlaştıkça giderek daha pervasız oluyor. Kişisel verilerin toplanması ve kullanılması iş yeri gözetiminin bir yan ürünü ve çalışanların özgürlüğünü giderek daha çok tehdit ediyor. Çalışanların mahremiyetini korumak; iş yerine temel adaleti ve saygınlığı geri getirmek için, iş yerindeki elektronik takibi kontrol edecek yasal düzenlemelerin yapılması gerekiyor. İşverenler meşru gördükleri maddi çıkarları nedeniyle takibe başvuruyor olsalar da, bunun çalışanların mahremiyeti üzerinde yıkıcı bir etkisi oluyor. Sanal olarak iş yerinde yaptığımız ya da söylediğimiz her şey işverenler tarafından takip ediliyor.

 

Cep telefonlarının, çağrı cihazlarının ve ev bilgisayarlarının ortaya çıkışı ev ve iş yeri arasındaki geleneksel duvarları hızla yok ediyor. İnsanlar evdeyken işverenleriyle düzenli olarak iletişim halindeler. Kişisel iletişim de giderek daha çok iş yerinde gerçekleştiği anlamı taşıyor. İşverenlerin takip sistemlerinin düzenli olarak kişisel iletişimi kayıt altına aldığı anlamına geliyor. Bu iletişim çoğu zaman çok hassas değil. Fakat kimi zaman mesajlar çok kişisel olabiliyor. Masasında öğle yemeğini yerken eşine romantik bir mesaj atan çalışan yazdıklarının patronu tarafından okunduğunu fark edebilir. Ya da bir çalışanın doktoru için hazırladığı not açığa çıkabilir.

 

İnternet takibi son derece tehditkar olabilir. İnsanlar bugün temel bilgi kaynağı olarak İnternet’e başvuruyor ve hatta iş yeri telefonu ya da e-posta üzerinde paylaşmaya çekineceği bilgileri arayabiliyor. Bu kısmen internet üzerinden yapılan araştırmanın verimliliği ile ilgili. Tecrübesiz biri bile, geleneksel yollarla arandığında saatler hatta günler sürecek bir bilgiye web üzerinden birkaç dakika içinde erişebilir. İnsanlar ayrıca internet üzerindeki araştırmalarında anonim kalabildikleri için bu yolu tercih ediyorlar. Sonuç olarak insanlar hayal edebileceğiniz her konuda en hassas konularda bilgi ya da yardım alabilmek için internet’e başvuruyorlar. Aile içi şiddete maruz kalan kadınlar bilgi, sığınak ya da benzer biçimdeki yardımlar için internet’e bakıyorlar. Bunun yanında, alkol ve uyuşturucu sorunu olanlar, maddi sıkıntıları olanlar, evliliğinde sorun yaşayanlar ya da sağlık konularında bilgi almak isteyenler internet’e bakıyorlar. Web erişiminin izlenmesi, bir işverene çalışanların en hassas problemlerini görebildiği bir pencere açıyor.

 

Bunlar içinde en tehditkar olanı ise video takibi. Bazı kameralar yerindedir. Caddelerdeki,  ve otoparklardaki kameralar özel hayatımıza müdahale etmeden güvenliğimizi sağlarlar. Fakat işverenler kameraları sık sık kabul edilemez yerlere koymaktadırlar. Çok sayıda işveren soyunma odalarına, tuvaletlere ve hatta zaman zaman duşları ayıran bölmelere kamera yerleştiriyorlar. Hiç kimse işte cinsel röntgenciliğe maruz kalmamalıdır.

 

Kurumsal izlemenin yanında takip işini yürüten çalışanlar, kendi zevkleri için çalışma arkadaşlarının mesajlarını okumaktadır. En onur kırıcı olanı da çalışanların ne zaman izlendikleri konusunda bilgisi sahibi olmamasıdır. İşverenlerin çoğu çalışanları bu konu hakkında uyarırken, bir kısmı bunu gereksiz görmektedir. Standart şirket uyarıları ise sadece şirketin her an her şeyi izlemeye hakkı olduğunu belirtmekle sınırlı kalmaktadır. Çalışanlar takip edilenin e-postaları mı, sesli postaları mı, web erişimi mi yoksa hard diskleri mi olduğunu bilememektedirler. Takibin sürekli mi, rast gele mi ya da ihtiyaç duyulduğunda mı gerçekleştiği bilinmemektedir. Hatta izlenip izlenmediklerini bilememektedirler. Böyle bir uyarı hiç uyarmamaktan çok  daha kötüdür. Durum bugün bu kadar kötüyken, gelecekte daha da kötüleşmesi muhtemeldir. Bugün birçok çalışan, evdeki bilgisayarlarını kullanarak işverenleri için çalışmaktadır. Milyonlarca insan evdeki bilgisayarlarını işyeri ağlarına bağlayarak gayri resmi şekilde geceleri ve hafta sonları evden çalışmaktadır. Bu durumda ev bilgisayarları işverenlerin takibine açılmaktadır. İşyeri takip sistemleri geçici olarak ağa bağlanmış ev bilgisayarları da dahil olmak üzere ağdaki tüm bilgisayarları takip etmektedir. Bu da ev bilgisayarımız üzerinden gerçekleşen kişisel iletişimimizin işverenlere açık olacağı anlamına gelmektedir. Ev bilgisayarlarımızdan attığımız kişisel e-postalar kadar mali kayıtlar ve bilgisayarlarımızdaki kişisel bilgiler işverenlere açılacaktır.

 

İşverenler elektronik takibi genellikle verimliliği arttırmak amacıyla uygularlar. Takibin bunu başarıp başaramadığı şüphelidir. Aslında çok fazla takip, çalışanlar üzerinde stres oluşturarak ve çalışanların moralini bozarak verimliliği azaltabilmektedir. İşveren ve çalışan arasındaki güven yüksek bir verimlilik düzeyi için temeldir; gereksiz ve gizli takip bu güvene zarar vermektedir.  Bu işverenlerin çalışanları hakkında elektronik aygıtlarla hiçbir zaman veri toplamayacağı anlamına gelmez. Bu sadece takibe verimlilik artışı niyetiyle başvurulmasının doğru olmayacağı anlamı taşır. Herhangi bir takip programı başlatırken işverenler aşağıdakilere dikkat etmelidirler:

a)          Uygulanması planlanan takip yönteminin verimliliğe nasıl bir katkısı olacağına

b)          Takip programının çalışanlar üzerinde yaratacağı strese

c)           Çalışanların moraline etkisine

d)          Artan verimliliğin artan stresi ve düşen morali dengeleyip dengelemediğine

 

Yöneticiler ve işletmeciler, çalışan sorunlarıyla ilgilenebilmeleri için esaslı bir şekilde eğitilmelidir. Çoğu işte yöneticiler çalışanların hassas sorunlarının üstesinden gelme konusunda yetersiz kalmaktadır. Esaslı bir şekilde eğitilmiş yöneticiler, elektronik takip konusunda oluşan kaygıyı dağıtma konusunda şirketler için en değerli hazinedir. Yönetici personel, yönetmelikler hazırlayıp kaygıları tespit edebilir ve şikayetler üzerine kafa yormanın yanı sıra şirket kaynaklarını israf eden çalışanları da takip ederek bu kişilerle birebir görüşebilir. Elektronik takibin gerekli olup olmadığına dair kurum içi bir değerlendirme yapmak gerekir. Bu açık bir nokta olarak görülebilir; fakat bir çok işletme gerçekten ihtiyaçları olup olmadığını iyice düşünmeden büyük ölçekli elektronik takip mekanizmaları kurmaktadır. Takibi devreye sokmadan önce yönetim çalışanlarla verimlilik sorunları üzerine konuşmalıdır. Çalışanlar alternatif çözüm önerileri getirebilirler. Eğer takip yönünde bir tercih yapıldıysa, çalışanlara, takip programının ve kapsamının kabul edilebilir şekilde tasarlanabilmesi için söz hakkı verilmelidir. Eğer takip gerçekleştirilecekse, kapsamı sadece hedefleneni gerçekleştirecek kadar dar olmalıdır. İşverenler, takip kapsamını sadece iş ile ilgili konularla sınırlı tutmalı, kişisel iletişimi takip etmekten kaçınmalıdırlar. Ayrıca, web erişim yazılımının her bireyin girdiği sitenin izlenmesini gereksiz kılacak şekilde düzenlenmesi gerekir. Takip “vaka temelli” olmalıdır. Bu takibin sadece uygunsuz bir durum yaşandığında devreye sokulması ve ilgili olayla sınırlı kalması anlamına gelir. Eğer bir şirket takip programını uygulamayı seçtiyse, bu konuda gerekli uyarılar yapılmalıdır. Bu uyarı, takip sırasında neyin izlendiğinin ve izlemenin ne zaman gerçekleştiğinin bilgisini içermelidir.

 

İşverenlerin takip programlarını uygulamalarını destekleyen birçok meşru nedenleri vardır. Şirket e-posta sistemlerinin uygunsuz sonuçlar doğurabilecek şekilde kullanıldığı zamanlar olmuştur. İnternet’teki sonsuz enformasyon çalışanları işte aşırı bir şekilde web’de sörf yapmaya sürükleyebilmektedir. İşverenler bu durumlarla baş etmeye gereksinim duyarlar. Fakat hiçbir sınır tanımadan yapıldığında beraberinde ciddi gizlilik ihlallerini de getirmektedir. İnsanlar robot değildir. İş yerinde havayı, sporu, ailelerini ve işle ilgili olmayan birçok şeyi tartışırlar. İşle ilgili olmayan bu konuşmaların çoğu zararsız olmasına rağmen bazısı son derece kişiseldir. Bir çalışan en iyi arkadaşına kocasıyla ilgili problemlerinden ya da çocuğunun uyuşturucu kullandığına dair şüphelerinden bahsedebilir. Çoğu işveren röntgenci değildir. Çoğunlukla da iş performansıyla ilgisi olmayan konular hakkında bilgi sahibi değillerdir. Ancak nadiren kişisel ve iş iletişimini ayırmak konusunda girişimde bulunulur. Bir işveren çalışanının kişisel iletişimini takip etmeden de işlerini verimli ve üretken bir şekilde idare edebilir. Şurası açıktır ki, gizliliği en çok zedeleyen çalışanların duşlarda ve soyunma odalarında gözetlenmesi gibi pratiklerin işle ilgisi yoktur ve açık seçik tacizdir. Çalışanların bu tarz yerlerde son derece yüksek bir gizlilik ve kişisel imtiyaz gereksinimi vardır.

 

2.4.1.       KİMLİK HIRSIZLIĞI

Kimliğinize sahip çıkın! Dünyada giderek büyüyen bir suç alanı: kimlik hırsızlığı. Mektuplarınızı ve özel yazışmalarınızı gizli ve saklı tutun. Başkalarının kimlik bilgilerini çalarak hırsızlık yapan organize suç şebekelerinin yanı sıra kendi başına hareket eden çok sayıda dolandırıcının da kimlik hırsızlığına giriştiği görülmektedir. Başkalarının şahsi bilgilerini çalarken başvurulan yöntemler şunlar:

·           Mektup hırsızlığı: apartmanlarda ortak mektup kutularına dadanan hırsızlar bankanızdan ya da kredi kartı şirketinden gelen mektuplara kolaylıkla ulaşabiliyor.

·           Kuryelere rüşvet: kimi fırsatçılar, kimliğiniz hakkında çok özel bilgiler içeren mektupları para karşılığında kuryelerden satın alabiliyor.

·           Çöp bidonları: hırsızların sıkça başvurduğu bir yöntem; eski faturalarınızı ya da banka ekstrelerini çöpe atmadan evvel iyice bir düşünün.

·           Cüzdan ve çanta karıştıranlar: bazı hırsızlar çantanıza değil, içinde bıraktığınız kimlik bilgilerine göz dikiyor. Çanta ve cüzdanınızı yanınızdan ayırmamakta fayda var.

Uzmanlar, kimlik hırsızlarının eline yeterli bilgi geçtikten sonra sizin adınıza kredi kartı ya da borç para almalarının hiç de zor olmadığını söylüyor. Kredi kartıyla yapılan alışverişlerde kimlik kontrolüne yeterince dikkat edilmemektedir. Konuyla ilgili bir araştırmada, bir kadının çalıntı kredi kartını kullanıyormuş gibi yapan erkekler alışverişte herhangi bir engelle karşılaşmamışlardır.

 

Önlemlerin başında şahsi belgelerin okunmayacak şekilde parçalanması, önemli yazışmaların kilit altında tutulması ve eve gelen mektupların iyi izlenmesi gerekir. Kimlik hırsızlığı en hızlı büyüyen suç alanlarından biridir. Dolandırıcılar bu şekilde başkalarının şahsi hesaplarına giriyor, onlar adına alışverişte bulunuyor, kara para aklıyor ve büyük miktarlarda kredi çekip ortadan kayboluyor. Kimliklerinin çalındığını ya da bu suça maruz kalmış birisini tanıdıklarını söyleyenlerin sayısında artış görülmektedir.

 

2.4.2.       GÖZETLENME

Gözetlenme ve takip edilmekteki amaç gözetleneni, çizilen ideal portreye yaklaştırmak ve tek tipleştirmek olarak algılamak gerekir mi? Sürekli gözetlemenin esas tutulduğu modern bir hapishane tasvir edilmektedir. Bireylere daima otorite tarafından izleniyor oldukları düşüncesi benimsetilerek, bireylerin kendi hareketlerini kontrol altına almaları amaçlanmaktadır. Böylece bireyler sürekli bir denetçinin gözetiminde olduğu hissiyle yaşayarak otoriteye karsı çıkan hareketler yapmaktan kaçınmaktadır. Günümüzde gözetlemenin en belirgin işaretlerinden biri olan kapalı devre kamera sistemleri otobüslere, taksilere telefon kulübelerine, asansörlere kadar girmiştir. Kamusal alanlardaki kameralar mahremiyetle ilgili çekinceleri güvenlik hissinden dolayı azaltmaya başlamıştır.

 

2.4.3.       BİLGİSAYAR SUÇLARI

Internet evrensel haberleşme ağıdır. Telefon hatları, modemler ve yönlendiriciler üzerinden bilgisayarlar birbirleri ile iletişim kurarlar. Dünya çapında milyonlarca internet kullanıcıları bilgileri yaymada ve bilgilere erişmede özgürdürler. Yüksek veri hızlarda çalışan sistemlerin gelişmesi, veriye erişimin yaygınlaşmasını sağlamıştır. Bilgiye evrensel serbest erişim, akıl çağının önemli adımı olan bilgi toplumu oluşturma hizmetine katkıda bulunmaktadır. İnternete erişimin yaygınlaşması iyi çünkü internet dünya çapındadır, laboratuarlar, üniversiteler, müzeler, sanat galerileri, alış veriş merkezleri, toplantı alanları, mesajlaşma, e-posta, telefon ve görüntülü görüşme hizmetleri verilmektedir.  Kötü çünkü internet ayrıca sapıklık,  baştan çıkarma, pornografi ve müstehcenliğin sınırsız bir çukurudur. Dolandırıcılık, kumar, uyuşturucu satışı, gizlice izleme, çalınmış mal satışları gibi suçların internet üzerinde belgeleri bulunmaktadır.

 

Internet suçları sınır tanımaz;

·      Bilgisayar ya da sunuculardaki bilgilere WEB ve e-posta üzerinden izinsiz erişme, silme, değiştirme,

·      Bilgi hırsızlığı,

·      Ekonomik casusluk,  ticari sırların çalınması veya ürün satışlarında kandırma,

·      Uluslararası para aklama, sahtekarlık, Suiistimal, karalama, hakaret,

·      Çocuklara taciz,

·      Tehdit, usanç, izleme, lekeleme,

·      İzinsiz banka hesaplarına girme, para transferi, kredi kart sahtekarlığı,

·      Kimlik bilgilerini ele geçirme,

·      Bilgi savaşı, bilgi kirliliği

·      Pornografi,

·      Kumar,

·      İzin almadan başkalarına ait dokümanı veya bilgiyi yayınlamak gibi suçlar ve suç işleme yöntemlerini öğrenme parmaklarınızın uçlarının tuşlara dokunmasını bekler.

 

Arama motorlarına yazacağınız bir kelime ya da cümle sizleri bambaşka dünyalara ışık hızında yelken açtığınızda, aradığınız belada, fayda da hatta fayda ararken belada orada sizi bekliyor olacaktır. Hatta sizin aramanıza gerek kalmadan sihirli cümleler hayalleriniz olur. Kötü niyetli kişiler bilgisayar kullanıcılarına istenmeyen e-posta göndererek taciz eder. Özellikle ticari e-postalar görüntüsü ile belirli e-posta adreslerine veya herkese gönderilmesi ile sistemleriniz çökertilir. Yasadışı yöntemler ile bilgisayarınızdaki bilgi ele geçirilir. İllegal programlar kullanılarak kendisine ait olmayan mesajlaşmaları izlerler. Unutmayın internet evrenseldir fakat internet suçları da evrenseldir. Özelikle casus yazılımlar kullanılarak verileri ele geçirme ya da izleme günümüzde yaygınlaşmıştır. Mesaj servisleri üzerinden çocuklara yönelik intihara yönlendirme, cinsel istismar, uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını kolaylaştırma, sağlık için tehlikeli madde temini, müstehcenlik, fuhuş, kumar oynanması için yer ve imkan sağlamayı içeren internet siteleri mevcuttur.

 

Bilgisayar suç işlemek için de kullanılır.  Bilgisayar bir suçun hedefidir. Virüsler, bilgi hırsızlığı, endüstriyel casusluk, yazılım korsanlığı, bilgiye erişim, bilgi değiştirme bilgisayarlar üzerinden yapılır. Bilgisayarlarda ağ veya veri sistemleri hedeflenir. Siz fark edemezsizin, suçlular bilgisayarınızda kanıt saklar, dosya ve e-postalarınızı ele geçirirler, silerler, suç unsuru içeren bilgileri sizin bilgisayarınızda saklarlar, ilgisiz dosyalara gömerler ve kodlama ile gizlerler. İzlerini örtmek için kablosuz erişim ve internet erişim odaları kullanırlar. Suçlular kendi bilgisayarlarını kullanmazlar. Günlük hayatta çoğunlukla bilişim ile bilgisayar kelimeleri eş anlam ifade ediyormuş gibi kullanılıyor ise de bu bir yanılgıdan ibarettir. Bilişim kelimesi, bilgisayardan faydalanılarak bilgilerin depolanması, işlenerek başkalarının istifadesine sunulur hale getirilmesi ve iletilmesi faaliyetini ifade eder. Bilgisayar ise bu faaliyetin gerçekleştirilmesinde en önemli etken olan cihazı ifade etmektedir. Bilgisayar suçları ya da bilişim suçları konusunda herkesin ittifak ettiği bir tarif yoksa da en geniş kabul gören tarif bilgileri otomatik işleme tabi tutan veya verilerin nakline yarayan bir sistemde gayri kanuni, gayri ahlaki veya yetki dışı gerçekleştirilen her türlü davranıştır. Tarifinde olduğu gibi bilişim suçlarının tasnifinde de bir birlik yoktur. Konu ile ilgilenen kimi uzmanlar bu kapsama girmesi muhtemel fiilleri saymakla yetinmekte ve gruplara ayırarak tasnife gerek görmemekte, bazı uzmanlar ise bu suçları iki, üç ya da dört ana başlık altında incelemektedir.

 

Bilişim Suçları:

·      Bilgisayarda mevcut olan kaynağa veya herhangi bir değere gayri meşru şekilde ulaşarak transferini etmek, sahtekarlık yapmak,

·      Bilgisayar sistemlerinin çalışmasını engellemek için kasten bilgisayar verilerine girmek, bunları bozmak, silmek, yok etmek.

·      Ticari manada yararlanmak amacı ile bir bilgisayar programının yasal sahibinin haklarını zarara uğratmak. Bilgisayar sistemi sorumlusunun izni olmaksızın, konulmuş olan emniyet tedbirlerini aşmak sureti ile sisteme kasten girerek müdahalede bulunmaktır.

·      Sistemde yer alan ve sır teşkil eden bilgiyi hukuka aykırı olarak elde edip öğrenmek.

·      Başkasına zarar vermek için sistemde bulunan bilgileri kullanmak, nakletmek, çoğaltmak.

·      Başkasına zarar vermek veya kendisine veya başkasına yarar sağlamak maksadı ile sistemi ve unsurlarını tahrip etmek, değiştirmek, silmek, sistemin işlemesine engel olmak, yanlış biçimde işlemesini sağlamak.

·      Sistemi kullanarak kendisi veya başkası lehine hukuka aykırı yarar sağlamak, dolandırıcılık ve sahtecilik yapmaktır.

 

2.4.4.       Elektronik Takip

Lazer, radyo frekans dalgaları, holografi, interferometri, elektromanyetik radyasyon, radyo ve ses dalgaları, uydu, radar, minyatür elektronik robotlar, akıllı toz gibi teknolojileri doğrudan doğruya insanlara yönlendirilmiş görülmez enerjilerdir. Tüm bu kablosuz teknolojiler duvarların, binaların, metallerin, betonların, dağların ve toprağın içerisine girip yayınım yapmaya devam ederler. Yönlendirilmiş enerji kaynaklarını kullanılan teknolojiler üzerinden kurbanlar hedef alınabilir. Yönlendirilmiş enerji kaynakları izler, yerleşir ve hedefe zarar verir. Burada amaç duygu ve davranışları manipüle etmektir. Beyin fonksiyonlarının çalışmasını uyaran, etkileyen ve değiştiren yönlendirilmiş elektromanyetik enerji kaynakları üzerine çalışmalar  da yapılmaktadır.

 

Amaç sayısal profillerden kişilerin davranışlarını öngörebilmektir.  Uzaktan etkilemek ya da etkilenmektir. Ne, niçin, nerede, ne zaman, kiminle,  nasıl sorularına yanıt aranır. Önemli olan nokta her bir sütun bir kişiye ait veri tabanı ise sütunlar arası etkileşimleri bulabilmektir (Eşleştirme, benzerleştirme). Ev alan bir kişinin evi kimden satın aldığı hem kimlik numarasından hem de banka hesaplarından hareketten bulunur. Paralar nereden toplandı? Borç alındımı. Emlak satan kişi parayı ne yaptı ya da yapacak? Yemek parası ödendi. Yemek kaç kişi ile yendi. Kimler oradaydı, amaç nedir? Eşleştirme; alışkanlıklardan kimlik belirleme

 

Gözetleme teknolojileri; Kamera ve davranışsal değişiklik bulan yazılımlar, termal kamera; ısınan her şey aynı zaman kızılötesi ışık yayar. Algılayıcılar. Radyo frekansı kimlik tanıma sistemleri.

 

Elektronik takip de kullanılan araçlar;

-      TC kimlik numarası; Emlak, banka birikimleri ya da borçları, sağlık, sabıka kaydı, maaş

-      Kredi kartı

-      Bilgisayar; Internet (IP - MAC), E-mail, Arama motorları, sohbet odaları, sosyal medya, Alış – Veriş Siteleri

-      Geçiş kartları; iş yerleri, araçlar, kullanılan sistemler, akbil

-      RFID; Yaşamsal sağlık bilgileri

-      Fatura ödemleri

-      Mobil iletişim cihazları; internet, telefon, mesaj, konum, kullanım sıklığı, kullanım süresi

-      Telefon görüşmeleri; konumsal, davranışsal

-      Faturalar; (su, doğalgaz, elektrik, telefon..)  kişi sayısı, konum değişikliği, tatile çıktılar

-      Banka; birikimler

 

Cep telefonu şirketleri, kullanıcılarını günün her saniyesinde nerede olduğunun kaydını tutuyor.  Dizi üstü bilgisayarınız internete bağlandığında IP numarasından nereden, MAC adresinden hangi bilgisayarın ne zaman internet bağlandığının kaydını tutuyor. Arama motorları dolaştığınız WEB sayfalarından ne zaman nerede ne aradığınızın kaydını tutar. Kredi kardınız, nerede ne zaman alış veriş yaptığınızın kaydını tutar. Aynı anda farklı yerlerden alışveriş yapıldığını gördüğünü anda işlemi durdurur.  Geçiş kartlarınız ile aracınızın hangi saatte hangi otobanda yol aldığınızın, hangi köprüden geçtiğinizin, hangi metroya bindiğinizin, şirkete ne zaman giriş yaptığınızın kaydını tutar. TC kimlik numaranız ile banka hesap numaranınız, hesap hareketleriniz, sahip olduğunuz gayri menkullerinizin detayları kayıt altına alınmıştır.

 

Evden çıktınız sokağın başına geldiniz günaydın X bey yeni mağazamız karşıda hizmete girecek diye bir mesaj almanız çok yakında geliyor. Karnınız açıktı, bir mesaj merhaba X, sevdiğiniz yemek karşınızdaki lokantada, bakın görevlimiz size al sallıyor hizmeti çok yakında geliyor.

 

Uyuyorsunuz uyandınız buzdolabın kapısını açtınız meyve bölümünde bir el sevdiğiniz yiyecekleri yerleştiriyor. Size birde el sallıyor hizmeti yakında geliyor.

İşinize gitmek için evden çıktınız, canınız o gün başka bir yoldan gitmek istiyor, tabela size sesleniyor, hayrola yanlış yola saptınız, farkında mısınız hizmeti yakında geliyor.

 

Sosyal paylaşım ve yakınlaşma siteleri yönlendirme yapmak; resimlerden kişilik analizi, bakış açısını bulurum. Oyunlar ile hislerini, hayallerini belirlemek. Sohbet odalarında dertleşerek hayalleri, sıkıntılarını, beklentilerini ve yeteneklerini öğrenmek.

 

 

Elektronik takip özel hayata saldırımıdır? Eğer birileri zarar vermek veya kötülük amacı ile size ait bilgileri yasal olmayan yollardan elde etmek veya çalışmanızı engellemek için elektronik cihazlar kullanıyorsa bu bir elektronik tacizdir.  Anayasa’da, herkes, haberleşme özgürlüğüne sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır, yöntemine uygun olarak verilmiş yargıç kararı olmadıkça haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz demesine rağmen, ne yazık ki, yasal olmayan elektronik ortamda dinlemeler ve izlemeler çok yaygın bir şekilde yapılmaktadır.

 

 

2.4.5.       KRİTİK ALT YAPILARA SİBER SALDIRI

Siber saldırıların hedefi bilgisayar ve iletişim alt yapısının ele geçirilmesidir. Bu yüzden tüm bilgi sistemleri ve kablolama alt yapısı güvenlik altına alınmalı ve sürekli izlenmelidir. Şifreler ve yetkilendirmelere önem verilmelidir. Kilitler sınıflandırılmalı ve yedekleri belirlenen yerlerde saklanmalıdır. Bilgisayar üzerinden yapılan suç oranındaki artış tehdit olarak algılanmak zorundadır. Bu suçlar; bilgisayar ya da sunuculardaki bilgilere izinsiz erişme, silme, değiştirme, bilgi hırsızlığı, ekonomik casusluk, ticari sırların çalınması veya ürün satışlarında kandırma, uluslararası para aklama ve sahtekarlıktır. Suiistimal, karalama, hakaret, çocuklara taciz, tehdit, usanç, izleme, lekeleme, izinsiz banka hesaplarına girme, para transferi, kredi kart sahtekarlığı, kimlik bilgilerini ele geçirme, bilgi savaşı, bilgi kirliliği, pornografi, kumar olarak da sıralanır. İnternet ortamında, suçlar ve suç işleme yöntemlerini öğrenmek parmaklarınızın ucunun tuşlara dokunmasını bekler.

 

Siber savaş:  düşmanı psikolojik olarak çökertmek için bilgisayar kontrolü altındaki sistemlerine izinsiz, gizli ve görünmez olarak internet üzerinden erişmektir. Kontrolü ele geçirerek bilgileri çalmak, değiştirmek, çökertmek ya da yanlış yönlendirmektir. Siber saldırı: dünyanın herhangi bir yerindeki bilgisayar kontrolü altındaki sistemlere internet (sanal) ortamından izinsiz erişip kritik alt yapının yönetimini ele geçirmeye çalışmaktır. Siber saldırının silahları ise internet ortamına bağlı bir bilgisayarın tuşları, bu tuşlara dokunan parmaklar ve yazılımlardır. Siber saldırı ile tüm kritik alt yapılar bir anda yerle bir edilebilmektedir, en güçlü ülke bile hareket edemez hale getirilebilmektedir.

 

Komplo teorileri ya da efsane gibi anlatılan siber savaş senaryoları günümüzde gerçek olmaya başlamıştır. İnternet üzerinden yapılan siber saldırılar artık önemsenmesi gereken ciddi bir tehlikedir. Hava, kara, deniz ve uzaydan sonra savaş artık sanal dünyaya taşınmıştır. Siber ortamdaki aktivasyonlar siber saldırı, siber silahlar, siber savaş ve siber savunma olarak adlandırılmakta, kısaca 4S olarak tanımlanmaktadır. Zamanımızın düşmanı hareketsiz, erişilmez ve ulaşılmazdır. Düşmanlarımız yakınımızda ya da karşımızda olmayacaktır. Görülmez, bilinmez ve anlaşılmaz olduklarından siber saldırılar fiziksel saldırılardan çok daha tehlikelidir. Bilgisayar sistemlerindeki yazılımları ve kodları devre dışı bırakmak, çalmak, yok etmek, bozmak, kendi amaçları doğrultusunda çalıştırmak için yapılan siber saldırılarda artış görülmektedir.

 

Kritik alt yapılar; savunma teknolojileri, elektrik santralleri, rafineriler, ulaşım, telekomünikasyon, bankalar ve hava trafiği kontrol sistemleri ile enerji, gaz, su gibi kaynaklara ilişkin üretim, depolama ve dağıtım şebekeleridir. Kritik alt yapılar ile internet arasındaki kontrol ve denetim bağının gelişmesi ve büyümesinden dolayı korumasızlık ve güvenlik açıkları artmakta, tehlikeli bir biçimde gelecekte daha da artacağı görülmektedir. İnternet üzerinden güçlü bir siber saldırının kritik alt yapılar üzerinde çok ciddi etkileri olacaktır. Özellikle uluslararası tehditlerin önemsenmesi gerekmektedir. Yeni tehditler ve güvenlik açıklarını belirlemek için ihlal ya da saldırı bulma ve yanıt verme ekipleri kullanılarak tehdit algılama mekanizmaları kullanılmalı ve güçlendirilmelidir. Riskleri tanımlama ve etkisini azaltma programlarının geliştirilmesi ve sürekliliğinin devamı desteklenmelidir. Felaketin oluşmasını beklemek tehlikeli bir stratejidir.

 

İletişim ve erişim teknolojilerinin internet ortamında bütünleşmesi, verilerin paket olarak anahtarlanması, veri kaynağına erişim ve veri kaynağından yayınımın serbest olması milyonlarca bilgisayarın birbirleri ile iletişim halinde olmasını sağlamıştır. İnternetin yaygınlaşması ile bilgisayarlara ve kontrol ettiği otomasyon sistemlerine saldırı sayısı ve çeşidi de artmıştır. Bu saldırıları önlemek için kimlik doğrulama, yetkilendirme, anti virüs programları gibi güvenlik çözümleri geliştirilmeye çalışılmaktadır. İnternet ortamından izinsiz erişimleri önlemede kullanılan güvenlik duvarı (firewall) olarak adlandırılan donanım ve yazılımlar ön savunma amaçlıdır. Ancak tamamen güvenli bir savunma aracı değildir ve çoğu zaman aldatmacalar içermektedir. Günümüzde tüm teknolojilere internet ortamından erişim mümkün hale gelmiştir. Kablosuz ortamdan internete erişim teknolojileri yaygın olarak kullanılmaktadır. Kablosuz ortamlarda internete erişmede, havada yayınım yapıldığından işaretin güvenliği, şifreleme ve kodlama ile mümkün olmaktadır. Kablosuz erişimde havada araya girilerek izinsiz bilgi elde etmek ve sistemlere müdahale etmek riskleri bulunmaktadır.

 

İzinsiz veri kaynağına erişimde, internet ortamına bağlı bilgisayar sistemlerinde açık arama ve sızma hedeflenmektedir. Saldırı için hedef sistem aranırken rastgele ya da bilinçli olmak üzere iki yöntemle izinsiz erişim yapılmaya çalışılır. Rastgele erişimde sisteme erişmede açık aranır. Söz gelimi amatör saldırılar olarak adlandırılan kablosuz internet erişim bulup bu sistemler üzerinden internete bağlanmak, internete bağlı bilgisayara izinsiz erişip bilgi çalmak ya da bilgisayara yerleşip etik ve yasal olmayan yazılımları yükleyip buradan yayın yapmak hedeflenir. Profesyonel saldırıda ise hedef sistem ve amaç belirlenmiştir. Ekip çalışması yapılır. Bilgisayara erişim şifreleri elde edilmeye çalışılır. Erişildiğinde kendilerini yetkilendirerek bilgisayar sistemlerinde izinsiz dolaşılmaya başlanılır. Bu durum soygun yapan hırsızlar ile eşdeğerdir. Amatör hırsızlar girdikleri yerlerde ne bulurlar ise onu almaya çalışırlar oysa profesyonel hırsızlar ne aradıklarını, nerede aradıklarını iyi bililer ve hedef ile ilgili önceden çalışma yaparlar. Güvenlik açıklarını bulmak için araştırma yaparlar.

 

Güvenlik açığının giderek artması haberleşme alt yapısı ile internetin birbirlerine olan bağımlılığından kaynaklanmaktadır. Ses, görüntü ve veri haberleşmesi internet üzerinde bütünleşmiştir. Haberleşme teknolojilerinde verinin iletildiği ortamlar ile verinin sıkıştırıldığı, çoğullandığı, anahtarlandığı erişim sistemleri giderek yazılım odaklı ve bilgisayar ağları ile uzaktan yönetilir hale gelmiştir. Laboratuarlar, üniversiteler, bilimsel çalışmalar, ders notları, müzeler, sanat galerileri, alışveriş merkezleri, toplantı alanları, mesajlaşma, e-posta, telefon ve görüntülü görüşme hizmetlerinde sınırsız internet dünya çapındadır. İnternet ayrıca sapıklık, baştan çıkarma, pornografi ve müstehcenliğin dipsiz bir çukurudur. Dolandırıcılık, kumar, uyuşturucu satışı, gizlice izleme, çalınmış mal satışları gibi suçların internet üzerinde belgeleri bulunmaktadır. İnternet suçları; bilgisayardaki veya sunuculardaki bilgilere erişme, silme, değiştirme, çalma (hacking – bilgi hırsızlığı), ekonomik casusluk ile ticari sırların çalınması ve dolandırıcılık, uluslararası para aklama, izinsiz banka hesaplarına girme, para transferi, kredi kart sahtekarlığı ve illegal programlar kullanarak kendisine ait olmayan mesajlaşmaları izleme olarak sıralanır. İnternet evrenseldir fakat internet suçları da evrenseldir. Hem uluslar arası teröristlerin kritik alt yapıya olan ilgileri hem de kritik alt yapılara ait bilgisayar sistemlerine siber saldırılardaki artış arasındaki ilişkiye dikkat edilmelidir.

 

Bilgisayarınız ya da ağ sistemleriniz suç işlerken, işlediği suçla ilgili tüm delilleri üzerinde toplarken siz fark edemezsiniz. Virüs bulma ve izinsiz erişimi engelleyen güvenlik duvarı yazılımınız olduğu halde birileri bilgisayarınıza ya da ağ sisteminize izinsiz yerleşebilir. Bilgisayarınızda her türlü suçu işleyebilir; birilerinin hesabından para çekip, birilerinin hesabına transfer edebilir, porno yayını yapabilir, çocuğunuzu internet mağduru ve kurbanı edebilir, hiç tanımadığınız kurumların bilgisayarına girip gizli şirket bilgilerini çalabilir. Evet bilgisayarınız ya da ağ sistemleriniz buna benzer yüzlerce suçu siz farkında bile olmadan belki şu an işledi ya da işleyecektir. Bu tip saldırıların ardından suçluyu ve suçun kaynağını bulmak neredeyse imkânsızdır. Çünkü hacker’lar izlerini silerler, hatta saldırı, herhangi bir ülkede, virüslü bir bilgisayar üzerinden yapıldığı için masum bir insan kendini bir anda soruşturma altında bulabilir.

 

Soğuk Savaş sırasında Rusya ve ABD’nin karşılıklı casusluk faaliyetleri yaptığı biliniyordu. Moskova, 1982 yılında Kanada’da bir şirketten doğalgaz boru hatlarını kontrol etmek için kullanılan bir yazılımı çalmaya başladı. Bunu fark eden Amerikalılar ise, operasyonu durdurmak yerine yazılımın içine virüs yerleştirdiler. Rusların çaldığı yazılım bir süre sonra virüs tarafından bozuldu, boru hatlarındaki akışı anormal seviyelere çıkartı ve borunun patlamasına neden oldu. Sonuçta o güne kadar uzaydan görülen en büyük (nükleer olmayan) patlama yaşandı. Bu olay tarihe ilk siber saldırı olarak geçti.

 

ABD, 1992 yılında daha savaş başlamadan Irak devletinin tüm telekomünikasyon alt yapı şebekesini bir tuşla çökertmiştir. Oysa Saddam iletişim alt yapısını en son teknoloji ile yenilmek için çok büyük paralar harcamıştı. Hatta o yıllarda dünyadaki en son teknolojik gelişmelerin uygulandığı sayısal haberleşme sistemleri Irak’ta kurulmuştu. Tüm askeri birliklerin birbirleri ile olan iletişimi bir tuşla çökertilmiştir. Hem de çok uzaklardan, bir tuşa basılarak uzaydaki uydu üzerinden bir komut gönderildi ve tüm iletişim sistemlerinin çalışması aynı anda bloke edildi.  2003 yılında ABD Irak'ı işgal etmeyi planlarken Irak Savunma Bakanlığı’nda çalışan binlerce kişi, işgalden hemen önce bilgisayar ekranlarında Amerikan Merkez Komutanlığı’ndan gelen bir mesaj gördüler. Mesajda, “Yakın bir zamanda Irak’ı işgal edebiliriz. Sizlere zarar vermek istemiyoruz. Başınıza bir şey gelmesini istemiyorsanız savaş başladığında evlerinize gidin” diyordu. Birçok kişi hatta askerler bu mesajı ciddiye alıp tankları terk edip evlerine gitti.  ABD böylece Irak tanklarını kolaylıkla imha edebildi.

 

Siber saldırı ve savunma sistemlerinde en güçlü olduğu tahmin edilen ülkelerden biri olan Çin’in, ABD’nin askeri ve Avrupa’nın teknoloji sırlarını elde etmeye çalıştığı iddia edilmektedir. Amerikan askeri araç ve silahlarının üreticisi Lockheed Martin’in gizli bilgilerine eriştiği iddia edilen Çin’in siber istihbarat uzmanlarının, F-35 savaş jetlerinin tüm planlarını ele geçirdikleri iddia edilmektedir.

 

İsrail uçakları, 6 Eylül 2007’de, Türkiye’nin Suriye sınırından 120km içerde bir inşaatı bombaladı. Bir nükleer tesis olduğu zannedilen bina bir gece içinde yerle bir edildi. Suriye’nin ancak sabah haberi oldu. Oysa Rusya’dan satın aldıkları güçlü radarların İsrail uçaklarının hava sahasına girişini görüntülemiş olması gerekirdi. Soruşturmanın ardından İsrail’in Suriye savunma ağına yerleştirdiği bir yazılım radarlardaki görüntüyü her şey normal olarak izlettirdi. Yani İsrail uçaklarının ülke sınırları içinde olduğu anlarda Suriyeli askeri yetkililer tertemiz bir radar görüntüsü izliyorlardı ve dolayısıyla olaysız bir gece yaşadıklarını zannediyorlardı. İsrail bu siber saldırıyı yapmak için; saldırıdan önce Suriye hava savunma sahasına gizlice sokulan insansız hava araçları bozuk sinyal göndererek radarlarda arıza ve karışıklık oluşturdu. Bu sırada İsrail tarafından Suriye hava sahasını denetleyen bilgisayar koduna tuzak kapan yazılımı yerleştirildi. Ağ sisteminin kontrolünü ele geçirmek için kullanılan bu kapan yazılımı radardaki görüntüyü İsrail’in istediği gibi değiştirdi. İsrailli bir ajan, Suriye sınırları içinde internet bağlantısı sağlayan fiber ağ teknolojine izinsiz erişim yaparak radardaki görüntü kontrolünün İsrail’e geçmesini sağladı.

 

Dünyada birçok ülkenin siber saldırı ve savunma sistemlerine özel bütçe ayırdığı ve yoğun çalışmalar yaptıkları bilinmektedir; ABD de gizli bilgilerin bulunduğu ağ sistemlerine girme amaçlı yapılan birkaç ciddi saldırıdan sonra Pentagon ve Ulusal Güvenlik Servisi’nin işbirliği ile siber savaş ve siber istihbarat birimi kurulmuştur. Siber savunma uzmanlarını işe almaya ve eğitmeye başladılar. İsrail askeri istihbarat örgütüne bağlı elektronik istihbarat ünitesi, siber saldırı güvenliğini sağlamak amacıyla özel bir birim kurmuştur. Sanal aleme bağlı olarak işleyen otomasyon sistemlerinin ve finansal kurumların güvenliğini sağlamakla görevlendirilen bu birim, halen ulusal istihbarata bağlı çalışmaktadır. Çin, siber savaş gücünde ABD’den sonra en güçlü ülke olarak görülmektedir. Rusya’da internet ortamından saldırı konusunda uzmanlaşmış çok sayıda profesyonel mühendisin olduğu bilinmektedir. İllegal olarak yazılım geliştirip internet ortamında satan bu mühendisler dünyadaki çok sayıdaki şirketleri mağdur etmişlerdir. İngiltere de Siber Savunma Operasyonları Merkezi adlı birimde İngiliz istihbaratına bağlı binlerce siber casus görev yapmaktadır. İngiltere hükümeti istihbarat bilgilerinin siber saldırılar sonucu dışarı sızmasını engellemek amacıyla bir ekip oluşturmuştur. Kuzey Kore’nin siber saldırı ve savunma gücünü geliştirmek için çoğu askeri akademiden mezun yüzlerce siber korsandan oluşan bir ekip oluşturduğu bilinmektedir. İran’ın siber saldırı ve savunma ordusuna sahip olduğu iddia edilmektedir.

 

Kablosuz mobil algılayıcılar özellikle çevre gözleme, gözetleme, askeri aktiviteleri izleme, akıllı ev uygulamaları ve yardımcı yaşama desteği alanlarında yaygın olarak kullanılmaktadır. Radyo frekansları üzerinden kimlik tanıma sistemleri (RFID) ise ürün tedarik zincirinin işleyiş kalitesinde, otoyol gişeleri, alışveriş merkezleri gibi sürekli yoğunluk problemi olan yerlerde, kimlik ve güvenli geçiş uygulamalarında, takip uygulamalarında (öğrencilere, mahkûmlara, hayvanlara, vb.), envanter yönetimi uygulamalarında başarılı olarak kullanılmaktadır. Bu teknolojiler iş odaklı geliştirildikleri için güvenlik problemi ikinci planda kalmıştır. Kablosuz mobil algılayıcıları; servis dışı bırakılması, trafik yoğunluğu oluşturulması, gizliliğin ihlal edilmesi, fiziksel ataklar gibi birçok saldırıya açıktır. Kablosuz mobil algılayıcı ağlarda saldırılara karşı önlem almak ve güvenlik gereksinimlerini karşılamak için kripto, parola ve şifreleme gibi savunma mekanizmaları kullanır. Fakat işlemci gücü, saklama alanı, enerji sınırlılığından dolayı etkin güvenlik sağlamak kolay değildir. Son yıllarda kaynakları etkin kullanacak, güvenli haberleşebilecek kablosuz mobil algılayıcı ağlar ve RFID sistemler konusunda projeler geliştirilmektedir.

 

Kritik altyapıların korunması ve gelebilecek saldırılara karşı önlemler geliştirilmesi önemsenmelidir. Enerji santralleri, hava limanları, nükleer santraller, barajlar, metrolar, limanlar vb ülke için hayati öneme sahip kritik altyapıların fiziksel ve bilgi güvenliğinin sağlanması, beklenmeyen olaylar karşısında iş sürekliliğinin devam ettirilmesi, felaket planının yapılması ve uygulanması için stratejik projeler geliştirilmelidir. İnternetin yaygın olarak kullanılmaya başlanmasıyla birlikte kötü niyetli internet kullanıcıları, rakipler, diğer ülkeler ya da teröristler kritik altyapılarının bilgi sistemlerine internet üzerinden saldırarak zarar vermeye çalışırlar. Kritik altyapılar dağınık ve karmaşık sistemlerdir. İşletim esnasında bu sistemlerin değişik kısımlarının operatörler tarafından uzaktan gözlenmesi ve kontrol edilmesi istenir. Günümüz ağ teknolojileri uzaktan izleme ve kontrol işlemini mümkün kılmaktadır. Günümüzde endüstriyel komuta kontrol ağlarının gelişmiş hali SCADA (Supervisory Control and Data Acquisiton) olarak adlandırılmaktadır. SCADA sistemleri ağlara ve internete bağlanabilmektedir. Bu bağlantılar; dağınık veri işlemeyi kolaylaştırmasına karşın sistemi internetin güvenlik problemleri ile karşı karşıya bırakmaktadır. Eğer cihazlar internet üzerinde kontrol ediliyor ise SCADA sistemine yapılan bir saldırı tüm sistemi etkileyebilir. Bu saldırı sonucunda fiziksel ve ekonomik kayıplar yanında insanlar, diğer canlılar ve çevre zarar görebilir. Bu yüzden SCADA sistemlerin güvenliğinin birincil öncelikli olması gerekir.

 

Siber saldırılara karşı siber savunma birimleri oluşturulmalıdır. Tankla tüfekle yapılan klasik çatışmaların yerini artık siber savaşlar almaktadır. Konvansiyonel savaşlar, siber silahlar sayesinde daha da kolaylaşmaktadır. Siber saldırılar hayatın her alanını tehdit etmektedir. Askeri saldırı ve savunma sistemlerinin bir parçası haline gelen siber saldırıların nasıl kontrol edileceği önemli bir araştırma alanıdır. Şu anda en çok tartışılan konulardan biri de, siber saldırıların “silahlı saldırı” ile eş değerde tutulup tutulamayacağıdır. Cenevre Sözleşmesi’ni imzalamış ülkelerin, nasıl savaş sırasında sivil hedefleri bombalayamıyorlarsa sivil kurumlara siber saldırıda da bulunmama sözü verilmesi tavsiye edilmektedir. Nükleer silahlanmada olduğu gibi siber silahlanmada da, ülkelere programlarıyla ilgili şeffaf olma mecburiyeti getirilebileceği öngörülmelidir. Siber saldırı gerçekleştikten sonra oluşacak hasarları ve riskleri minimize etmek üzerine çalışmalar yapılmalıdır.

 

Sonuç olarak, bilgi güvenliği; bilgilere izinsiz erişimlerden, kullanımından, ifşa edilmesinden, yok edilmesinden, değiştirilmesinden veya hasar verilmesinden koruma işlemidir. Bilgi güvenliğinde; güvenlik gereklilikleri ve amaçları belirlenmelidir.

 

 

2.4.6.            ELEKTROMANYETİK ENERJİNİN ÇEVRE SAĞLIĞINA OLUMSUZ ETKİSİ

Elektromanyetik yayınım spektrumu; Radyo Dalgalar, Mikro Dalgalar, Kızıl ötesi, Görünen Işık, Mor Ötesi, X-Işınları, Gamma Işınları olarak düşük frekanstan yüksek frekansa göre sıralanır. İyonize radyasyon, elektromanyetik yayınım spektrumunda X ve Gamma ışınlarından başlayan, elektromanyetik dalgalardır. İyonize radyasyon, insan hücrelerinin değişimine neden olduğu, kanser oluşturduğu ve kromozomları değiştirdiği için tehlikelidir. İyonlaşmanın olduğu yayınımların diş dökülmesine, kan kanserine ve sakat doğumlara neden olduğu bilinmektedir. Aynı zamanda X ışınları, Radyum gibi iyonlaşmanın olduğu radyasyonlar kanser tedavisinde kanserli hücreleri öldürmek için kullanılır. Bu ışınları uzaktan yönetmek ve yönlendirmek şu an mümkün olmamaktadır.

 

İyonize olmayan dalgalar ise Ses dalgaları, Radyo dalgaları, Mikrodalga, Kızıl ötesi ışık, Görünen ışık, ve Morötesi ışık olarak sıralanır. İyonize olmayan dalgalar girdikleri dokulara enerjilerini aktararak ısısını arttırır ya da hücre zarlarının çalışma biçimini değiştirirler. Elektromanyetik dalgalar kullanılarak insanların nasıl yönlendirileceği konusundaki çalışmalar, hücre zarlarının verdiği tepkiler üzerine yoğunlaşmıştır.


100KHz ile 10GHz arasındaki radyo frekanslarındaki (RF) elektromanyetik alana maruz kalan vücudun emdiği enerji oranının ölçülmesinde spesifik soğurma oranı (SAR) kullanılır. 70kg ağırlığında bir kişi hareketsiz durumda 80 watta eşdeğer enerji tüketir. Güç yoğunluğu= 80/70=1,2W/Kg. Spor ya da bedensel işlerde bu oran 3 ile 4 kat artmaktadır. Bu mertebelerde elektromanyetik dalgaya maruz kalan organ ve dokuların normal işlevleri ile bu enerjiyi giderebilecekleri ve hasar oluşturmayacağı düşünülmektedir. Standartlar 30 dakika boyunca Elektromanyetik dalgalara maruz kalan doku ve organların sıcaklığının 1 derece artmasını risk olarak belirtmektedir. Bu da 4watt/Kg a karşı düşer. Bu neden ile SAR limitlerinin 10gram dokudaki ortalama değeri 2W/kg olarak kabul edilir. 10GHz in üzerindeki elektromanyetik alanlarda ise mW/cm^2 kullanılır. Elektromanyetik güç yoğunluğuna 6 dakikadan fazla kalınan ortamlarda maruz kalınabilecek güç yoğunluğunun çalışma ortamları için 5mW/cm^2 ve genel ortamlar için 1mW/cm^2 den küçük olması standartlarca önerilmektedir.


Genel kabul mikrodalga ışımanın vücut organlarında emilen enerji ile ilgili olduğudur. Duyarlı organlar; Göz, Baş ve Beyindir. Mikrodalga frekanslarında çalışanların baş ağrısı, göz yorgunluğu, aşırı halsizlik, bitkinlik ve uykusuzluktan şikayet ettikleri raporlanmıştır. Mikrodalganın vücudun sinir sistemini etkilemesi nedeniyle bu rahatsızlıkların oluştuğu söylenebilir. Yüksek gerilim hatları, radar, radyo ve TV vericileri, mobil baz istasyonları gibi telsiz sistemleri elektromanyetik yayınım yaparlar. Bu sistemlerin yaydığı elektromanyetik alana maruz kalan doğal yaşamdaki bitkiler ve hayvanlar elektromanyetik yayınımlardan olumsuz etkilenmektedir.

 

Elektromanyetik dalgaların doğadaki canlıların doğal bağışıklık sistemlerinin zayıflamasına, sağlıklarının bozulmasına, üreme problemlerine sebep olduğu iddia edilmektedir. Arılar, yerin manyetik alanını ve yüzeyin günlük manyetik değişimlerini kullanarak, bulundukları konumları tespit eder ve birbirileriyle haberleşirler. Elektromanyetik radyasyon nedeniyle yok olan arı kolonileri, yolunu şaşıran kuşlar ile ilgili haberleri sık, sık duymaya başladık. Elektromanyetik kirlilik ve beyin sağlığımız elektronik savaşta elektromanyetik unsurlar tarafından cömertçe kullanılmaktadır ve kullanılmaya devam edecektir. Elektromanyetik radyasyon, bütün evreni kuşatan bir enerjidir. Gözümüze çeşitli renkler halinde görünen ışık da elektromanyetik radyasyonun bir parçasıdır.


İnsanların ruh hali dış dünyaya verdiği tepkide kendini ifade eder. Bireyin davranışını kontrol eden beynin fonksiyonel yapısının normal yaşamda nasıl oluştuğu, kendini nasıl kontrol edilebildiği ve hangi durumlarda kontrolsüz hale geldiği, ikna ve telkin edilebilmesinde neleri önemsediği ve neleri önemsemediği de bilinmesi gereken önemli kriterlerdir.  Sorgulamadan ve mukayese etmeden bilgiyi kabullenme baştan beyin kontrolünü başkalarına teslim etmektir. “Amaç bireyin ya da kitlenin, sorgulama ve mukayeseye dayalı savunma mekanizmaları yok edilerek ikna ve telkine açık hale getirilmeleridir.” Görülen ya da yaşanan sessizlik gerçek sessizlik değildir, ne hissettirildiğine ve nasıl hissedildiğine bağlıdır.

 

 

2.5.             KASITLI TEHDİTLER VE FELAKETLER

Tehditler önlem alınmaz ise felaketlere dönüşür. Tehditler doğal ve insan kaynaklı olmak üzere ikiye ayrılır. İnsan kaynaklı kasıtlı tehditler; terörist saldırılar, sabotaj, kışkırtma, ayaklanma, karışıklık,  yağmalama, suikast, kundaklama, yangın, fiziksel saldırı, bomba tehditleri, elektromanyetik parazitler, casusluk, patlamalar, kaçakçılık, uyuşturucu, cinayet, adam kaçırma, soygun, değerlere zarar verme (Vandalizm), çevresel kirlilik (biyolojik, nükleer, kimyasal), su kirliliği olarak sıralanır.

 

2.5.1.       MADDE BAĞIMLILIĞI, HIRSIZLIK, VANDALİZM

Sosyal sorunlara yol açan, zararlı madde kullanımı bireyin beden ve ruh sağlığını, aile, sosyal ve iş uyumunu bozmaktadır.  Zaralı madde alma isteğini durduramama kötü alışkanlıkların konusuna girer. Zaralı madde kullanımının sağlığa zarar verecek şekilde oluşu, enjekte edilen ilaçların neden olduğu hepatit vakaları gibi fiziksel veya ağır alkol tüketimine bağlı olarak görülen ikincil depresif bozukluk dönemleri ruhsal olabilir. Yatıştırıcı maddeler ajitasyon ve aktivite artışına, uyarıcı maddeler sosyal çekilme ve içedönük davranışa neden olur. Pek çok zararlı madde farklı dozlarda farklı etkiler yaratma özelliğine sahiptir. Belirli dozda alındığı zaman sinir sistemine etki ederek, akli, fiziki ve psikolojik dengeyi bozan, toplum içerisinde iktisadi ve sosyal çöküntü meydana getiren, alışkanlık ve bağımlılık yapan, kanunların kullanılmasını, bulundurulmasını ve satışını yasakladığı maddelere uyuşturucu madde denir. Uyuşturucu maddeler tabii ve sentetik olmak üzere ikiye ayrılır.

 

Tabii uyuşturucu maddeler: Afyon ve türevleri; Afyon, Morfin, Eroin ve Kodein,  Kokain ve türevleri; kokain, Crack, Kenevir ve türevleri; Esrar, Marihuana, Reçine Esrar, Likit Esrar, Meskalin.

Sentetik uyuşturucular: Depresantlar; Barbiturat Trankizanlar ve sedatifler,  Anfetaminler; Captagon, Extacy (XTC), Methamfetamin, BUZ (ICE), LSD (Lysergic Asid Diethylamid), Ketamin (Özel k), PCP (Phencyclidine).

 

2.5.2.       TERÖR

Terörün temel amaçları paranoya oluşturmak ve panik çıkarmak, beyin kirliliği ve bilgi kirliliği üretmektir. Gömülü propaganda ile insanların beynini kontrol etmek, saldırıya meyil ve eylem için gizlice gerekli ortamları hazırlamak, yönlendirmek, uygulatmaktır. Kargaşa çıkarmak ve kaos oluşturmaktır. 

 

Terörizmin beslendiği iklimsel ortamlar; yoğun göçlere maruz kalan kentlerdeki varoşlar,kırsal ile kentler arasında yaşamsal uçurumlar, aşırı nüfus artışı, Savaşlar ve iç çatışmalar, mülteci kampları, insan ticareti, kültürel ya da dinsel çeşitliliğe karşı kin ve düşmanlıklardır.

 

Teröristlerin çoğu patlayıcı bombalar geliştirmektedir.  Araba, kamyonet, bisiklet gibi araçlar, koli veya paket gibi mektuplar, bavul, evrak çantası, el çantası, sırt çantası ile elde veya vücutta taşıma, intihar eylemleri – canlı bombalar. Uçak, roket, paraşüt, gemi, tekne ile havadan ya da denizden  saldırıya yönelik bombalar kullanılmaktadır. Mayın, kimyasal, biyolojik, radyolojik ve nükleer malzemeler, kablosuz iletişim araçları ve telefonlar, uzaktan kumandalı bombalama sistemleridir. Terörün hedefleri; bireyler, kritik alt yapılar (enerji, gaz, su) ve dağıtım sistemleri, metro, otobanlar, köprüler, iş ve alışveriş merkezleri, toplantı alanları, limanlar, tren garları, hava limanlarıdır. 

 

Terörist saldırıları önlemek ve kayıpları minimize etmek için stratejiler geliştirilip uygulanması gerekmektedir. Bilinçli toplum, yoksulluk ile mücadele temel strateji olmalıdır.  Tehditlere ilişkin istihbarata yönelik bilgi toplamak ve paylaşmak gerekmektedir. Fiziksel engeller, kurtarma ekipleri ve ekipmanları, akıllı yapılar, binalar ve pencereler, cam kırıkları ve mobilya parçalarından koruyan sistemler, bir taraftan kurşun geçirmeyen, diğer taraftan geçiren laminat cam, duvarları polimer kaplayarak patlama veya deprem durumunda dayanıklılık sağlamak, zemin ve duvarları poly karbon ve karbon fiber kaplayarak patlama şiddetini soğurmak, özel köpüklü yangın söndürme sistemleri, yedekli enerji dağıtım sistemleridir. Örgülü, gergili araç çarpmalarını durduran, çarpma şiddetini soğuran bariyerler, patlama şiddetlerini soğuran konteynırlar, insan vücudu üzerindeki meteryalları bulan görüntüleme sistemleri, göz bebeği taraması ile kimlik tespit etme, saldırılara ve kazalara maruz kalan insan bedenin karşılaşacağı etkileri araştırmak, istatistiksel veri toplamak gibi çözümler üretilmelidir.

 

2.5.3.       SABOTAJ VE YANGIN

Sabotaj ve yangın; kimyasallar ısınma veya statik elektrik, elektrik kontağı, sabotaj, aşırı ısınma, dalgınlık, sigara, teknik servis veya kurulumda yanlışlık veya eksiklik, kazalar, kontrol yetersizliği, savaş, terörizm, kundaklama, deprem, topraklama hataları, yıldırım, arazi bitki örtüsü, gaz veya yanıcı madde sızıntısı, manyetik veya kapasitif indükleme (mobile telefon,  ) Kritik alt yapı, sistemler ve değerlerimiz ile ilgili yenileme çalışması yapılırken,   yangın çıkma riskine karşı itfaiye, dahil her türlü önlem alınmalıdır.

 

 

 

2.5.4.       CASUSLUK, YOLSUZLUK VE EKONOMİK SUÇLAR

Casusluk, düş kırıklığına uğramış çalışanlar, rakipten rüşvet alanlar, temizlik ya da servis ekipleri, endüstriyel köstebekler tarafından yapılır. Şirketler ticari bilgileri çalmak için yalandan rol yaparlar, rakip çalışanını kandırmaya çalışırlar. Öğrenci, gazeteci veya yatırımcı gibi casuslar profesyonel endüstri casusları ve danışmanlarıdır.

 

Ekonomik suçlardan kaynaklanan mali kayıplardan dolayı şirketlerin saygınlığını kaybetme, personelin motivasyonunda azalma ve iş ilişkilerine olumsuz etkiler gibi dolaylı zararlar gördükleri de bir gerçektir. Kişileri ekonomik suç işlemeye yönelten en önemli neden, lüks bir yaşam biçimi sürdürme iş güdüsünü kontrol edememesidir. Ekonomik suçla mücadele, sürekli bir çabadır ve şirketler her zaman tetikte olmalıdır. Sistemlerin denetim etkinliğine karşın, suç işleme dürtüsü olan ve suç işlemeyi haklı gösteren kişiler ya da gruplar her zaman olacaktır. Ekonomik suçu tamamen yok etmek olanaksız olsa da şirketler, sürekli denetimler geliştirmeli, bunları sürekli gözden geçirmeli ve suçun gelişip büyüyebileceği bir ortam yaratmalarını önlemek için, çalışanların bağlılığını artırmalıdırlar. Bir şirkette yolsuzluk yapıldığının hem şirket bazında, hem çalışanlar bazında bir takım işaretleri vardır.

 

İş dünyasında yaygın ekonomik suç türleri rüşvet, muhasebe yolsuzlukları, haksız mal edinimi ve kullanımıdır. Ancak, ekonomik suçlar içinde en yaygın olarak işlenen suç, şirket mallarına yönelik hırsızlıktır. Şirketlerin çoğunda rüşvet istendiği bilinmektedir.  Bir kişinin suç işleyebilmesi için; Kişiyi suç işlemeye yönelten bir dürtü ya da nedenin olması gerekir. Kişiyi suç işlemeye yönelten dürtüleri, fırsatları ve suçları makul kılma yöntemleri sınıflandırıldığında; Suç işleyen kişinin lüks bir yaşam biçimi sürdürme yönünde güçlü bir isteği olması, iradesinin zayıf olması, neyi yanlış yaptığı konusunda farkında olmamasıdır.  Tüketimdeki aşırı artışlar ve kişilerin en son çıkan ürünlere sahip olma isteği gibi etkenlere karşı zayıf olmaları, bireyler üzerinde mali sorunların neden olduğu baskı ve iç denetimlerinin zayıf olması nedeniyle ortaya çıkan suç işleme eğiliminden de kaynaklanabilir.

 

Şirket içinden ya da dışından yapılan ihbarların, suçun ortaya çıkarılmasındaki en büyük etkendir. Suç ne kadar erken ortaya çıkarılırsa, zarar riski azalacak, mali kaybın kurtarılma olasılığı da yükselecektir. Bunun için zayıf alanlar belirlenmeli, risk alanları önceden izlenmeli,  bilgi verenler teşvik edilmeli ve korumak için politikalar geliştirmelidir. Şirketlerin suçla ilgili tutumları sürekli ve etkin bir biçimde duyurulmalıdır. Suçun önlenmesine yönelik denetimlerin sürekli yapılmalıdır. Suç ortaya çıkarıldığında şirket iç soruşturma başlatılmalı, yasal yollara başvurulmalı, üst yönetim bilgilendirilmeli ve şirket dışından uzman denetçilerden yardım istenilmelidir. Asıl suçluya karşı alınan tutum ve yaptırımlar, işten çıkarmadan, adli soruşturmaya ya da dava açılmasına kadar değişmektedir. Şirketlerin asıl suçluya karşı doğrudan bir eylemde bulunma konusundaki isteksizlikleri, diğer çalışanlara, müşterilere, tedarikçilere ve piyasaya yanlış mesaj vermekte ve daha büyük dolaylı etkilere neden olabilmektedir. Ekonomik suçu tamamen yok etmek olanaksız olsa da şirketler, sürekli denetimler geliştirmeli, bunları sürekli gözden geçirmeli ve suçun gelişip büyüyebileceği bir ortam yaratmalarını önlemek için, çalışanların bağlılığını artırmalıdırlar.

 

Genellikle e-posta, telefon ya da mektup yoluyla isimsiz ihbarlar alan şirketlerde tuhaf şeyler olduğunu fark eden patronlar, yolsuzluk araştırma inceleme ekiplerine başvururlar. Araştırma yapan ekipler, suiistimale uğramış şirketlerin ofislerinde ya da onların sağladığı şirketten uzak mekanlarda çalışmalıdır. Öncelikle elde edilen bilgilerle, şirketin alanı ve şüphelenilen kişinin profilini çıkarılır. Sonrasında şüphe çeken alanla ilgili şirketteki işleyişi anlamaya çalışıp, suiistimal şüphesi taşıyabilecek evraklar üzerinde kontroller yapılır. Bu sırada adli bilişim uzmanı, şirket bilgisayarlarında ya da şüphelinin bilgisayarında incelemeler yapıp şüpheli dokümanları araştırır. E-postaları tarayarak, silinmiş dosya ve e-postaları geri çağırarak ipucu olacak bilgilere ulaşılmaya çalışılır. Şüphelinin çalışma arkadaşlarıyla ve gerekirse de şüphelinin kendisi ile görüşerek, bulgular bir rapor haline getirilir.

 

Suiistimaller, en çok nakit ve şirket varlıklarının çalınması, rüşvet almak ya da vermek ve finansal tablolarda oynamalar olarak kendini gösterir. Şirket nakdinin ve varlıklarının çalınması; sahte şirketler kurup, sahte faturalar düzenlemek, yanlış masraf beyanlarında bulunmak, artık çalışılmayan bir satıcıya ödeme yapmak, şirket çeklerini kendi hesabına ciro etmek, var olmayan masraflar için ödeme yapmak gibi pek çok "yanıltıcı yolla" yapılabilmektedir.

 

2008 başında, çalıştığı Societe Generale Bankası’nı 5 milyar euro zarara uğratan Jerome Kerviel, suiistimal yapan çalışanın neden izine çıkamayacağını şu sözlerle anlatıyor: "Yolsuzluk yaptığı için, buradan alıp oraya vermekten izine çıkamıyor. Müşterinin hesabından parayı alıyor, başka bir müşterinin hesabına aktarıyor, yarın müşteri arayıp da benim hesabımda ne kadar var, diye sorduğu zaman orada direkt yakalanacak çünkü. O müşteri direkt sizi arıyor olmalı, o nedenle siz mutlaka orada olmalısınız. O yüzden izine çıkamıyorsunuz. Diğer taraftan patron da sizi ne kadar güzel sürekli çalışan personel olarak görüyor.

 

Aslında yolsuzluk, olacağını yüksek sesle haber veren bir eylemdir. Bir şirkette yolsuzluk yapıldığının hem şirket bazında, hem çalışanlar bazında bir takım işaretleri oluşur. Örneğin bir şirket, satın alımlarını yeterli onay mekanizmaları olmadan yapıyorsa, şirkette karmaşık finansal işlemler yapılıyorsa, özellikle yönetim kademesinde fazla eleman giriş çıkışı oluyorsa, yetkilerin ayrılığı ilkesi uygulanmıyorsa, kasada ve stoklarda sayım farkları çıkıyorsa, bu şirkette suiistimal olması ihtimali yüksektir. Suiistimalin önlenmesinde şirkette açık kapılar yani suiistimal riskleri tespit edilmelidir. Ayrıca, şirket çalışanlarına suiistimal eğitimleri vererek ihbar mekanizmaları oluşturulmalıdır. 

 

 

2.5.5.       ÇEVRE KİRLİLİĞİ

Çevre; insanların değil tüm canlıların karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları fiziki, biyolojik, sosyal, ekonomik ve kültürel ortamdır.

 

Çevre Kirliliği; Bütün canlıların sağlığını olumsuz yönde etkileyen, tüm çevre öğeleri üzerinde yapısal zararlar meydana getiren ve niteliklerini bozan yabancı maddelerin; hava, su ve toprağa yoğun bir şekilde karışması olayıdır. Başlıca kirlilik çeşitleri ise şunlardır: Hava kirliliği, su kirliliği, toprak kirliliği, gürültü kirliliği ve radyoaktif kirlilik. Atmosferde toz, duman, gaz, koku ve saf olmayan su buharı şeklinde bulunabilecek kirleticilerin, insanlar ve diğer canlılar ile eşyaya zarar verebilecek miktarlara yükselmesi,“Hava Kirliliği” olarak nitelenmektedir. Su kirliliği; istenmeyen zararlı maddelerin, suyun niteliğini ölçülebilecek oranda bozmalarını sağlayacak miktar ve yoğunlukta suya karışma olayıdır.

 

Toprak Kirliliği; “Toprağın verim gücünü düşürecek, optimum toprak özelliklerini bozacak her türlü teknik ve ekolojik baskılar ve olaylar”, toprak kirliliği veya toprak kirlenmesi olarak nitelenir. Radyoaktif Kirlenme; Nükleer enerji santralleri, nükleer silâh üreten fabrikalar , radyoaktif madde artıkları radyoaktif kirlenme yaratan başlıca kaynaklardır. Radyoaktif maddeler yaymış oldukları elektronla hava, su, toprak ve bitkilere zarar verir. Gürültü Kirliliği; insanlarda sağlık bakımından geçici bir zaman için veya sürekli olarak zarar meydana getiren sesler” anlaşılır.

 

 

2.5.6.       İŞ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ

Uluslararası Çalışma Örgütünün 155 ve 161 sayılı sözleşmelerine göre iş sağlığı, Çalışanın çalışma ortamını, koşullarını, ilişkilerini ve çevresini, kendisini güdüleyen bir çalışma yürütecek bir biçimde etkileyebildiği; sağlıklı ve güvenli bir üretim ortamının ürünü olan bedensel, ruhsal, toplumsal optimal  (en uygun) iyilik halidir. Her işte çalışan işçilerin Fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden tam iyilik hallerinin kollanması ve geliştirilmesi, Çalışma koşullarından ötürü işçilerin sağlıklarını yitirmelerinin önlenmesi, Çalışma sırasında işçilerin sağlıklarını olumsuz yönde etkileyecek etmenlerden korunmaları, İşçilerin fizyolojik ve psikolojik yapılarına uygun işe yerleştirilmesi ve bunun sürdürülmesidir.

 

Meslek hastalılığı: Sigortalının çalıştığı işin niteliğine göre tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık ile ruhi bunalım halleridir.

 

İş kazası: Çalışma ortamında ortaya çıkan olumsuz koşullardan kaynaklanan bedensel veya ruhsal kayıplara yol açan olaylardır.

 

Kaza: Önceden bilinmeyen veya kontrol dışına çıkan ve çevresine zarar verebilecek nitelikte bulunan bir olay olarak tanımlanır.

 

Günümüzde üretimin en önemli faktörü olan insan, teknolojik gelişmelere paralel olarak, işyerlerinde çeşitli problemlerle karşılaşmaktadır. Bu problemler önce insan sağlığına, sonra işletmeye ait her türlü mala yönelik tehditler oluşturmaktadır. sanayinin bugünkü, gibi gelişmemiş olduğu çağlarda  durum, (İş Güvenliği) haliyle bir problem olarak görülmemiştir. Faaliyet alanlarının artması, işlemlerin karmaşıklaşması, bunların neticesinde tehlikelerin çoğalması, bazı kuralların konulmasını, kanunların çıkarılmasını gerektirmiştir.  İşte bütün bunlardan dolayı konu ile ilgili bilimsel araştırmalar başlamış, tıbbın, tekniğin, diğer bilim dallarının ortak bir çalışma alanı olarak, İş Güvenliği kavramı ortaya çıkmıştır. Hipokrat’ın kurşun zehirlenmesini tespiti ile başlayan alana ait çalışmalar, günümüzde pek çok çalışmanın yanında, sadece meslek hastalıkları ile ilgilenen hastanelerin kurulmasını gerekli hale getirmiştir.  

 

İş Güvenliğinin Tanımı: İş yerlerinde işin yapımı sırasında, sağlığa, işe ve işyerine, zarar verebilecek olan, çeşitli sebeplerden kaynaklanan, olumsuz şartlardan korunmak amacı ile yapılan planlı çalışmaların hepsine İş Güvenliği denir. İş güvenliği kavramında, çalışanların can güvenliği,(yani sağlık)makine araç ve gerecin, işyerinin, çevrenin, üretilen malın güvenliği yer almaktadır. Bu kapsamdan, iş dünyasında çalışan çok sayıda insan, büyük miktarlar tutan malzeme, makine, araç ve gereçler, (yani para) çevre, ekoloji, iş dünyası ile ilgisi olmayan milyonlarca insanın hayatı ve mutluluğu anlaşıldığına göre iş güvenliğinin önemi kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.  Bu nedenle denilebilir ki, bir iş yerinde değil, bir ülkede İş Güvenliği varsa orada sağlık ve mutluluk vardır. İş güvenliği yoksa,can kaybı,sakatlık, hastalık, para ve zaman kaybı vardır..O halde sözün burasında o sloganı hatırlamada fayda vardır. ”önce iş güvenliği.”

 

 

İş Güvenliğinin tanımı ve öneminden anlaşıldığı gibi  amaçları şunlardır:

Çalışanları korumak,

Üretimin güvenliğini korumak,

İşletmenin güvenliğini sağlamak,

Ekolojik çevreye zarar vermemek.

 

İş kazaları: Belli bir zarar ve arızaya sebep olan, umulmayan, beklenmeyen ve planlanmamış olaylardır. Kazalar günlük hayatın çeşitli yerlerinde görülebilirler, iş kazaları, spor kazaları, ev kazaları, trafik kazaları sıkça görülüp duyulanlardır Hepsindeki ortak özellik, beklenilmemeleri, umulmamaları ve planlanmamış olmalarıdır.

 

Kaza Çeşitleri; Kaza sonucu düşmeler, Makinelerin neden olduğu kazalar, Sıcak maddeler, koroziv sıvılar, buhar ve radyasyonla oluşan kazalar, Motorlu taşıt kazaları

 

Kaza sonucu oluşan hasarlar; Yüzeysel travma, deri yüzeyini bozmayan kontüzyon ve çürükler , Yırtık ve yaralar, Eklem ve adale burkulması ve incinmesi, Yabancı cisim yaralanmaları,

Yanıklar

 

Kazaların önlenmesi için işyerinde alınacak pratik tedbirler

·                Çalışma ortamının bütün yönleri ile çalışanlara tanıtılması,

·                Ortamın fiziki şartlarının incelenmesi ve düzeltilmesi, (ısı,nem,gürültü,titreşim,ışın gibi )

·                Zararlı maddelerin değiştirilmesi, (zehirli,hastalık yapıcı, vb.)

·                Gerekli işlemlerin değiştirilmesi, (boya tiner yayan havalı tabanca yerine, havasız tabanca kullanılması)

·                Toz için ıslak yöntemlerin uygulanması,

·                Uygun havalandırma sistemi kullanılması,

·                İşyerinde sürekli bakım ve temizlik yapılması (bozuk makine ve araçların tamiri ve arızalı levhası asılması)

·                Kişisel korunma cihazları kullandırılması (gözlük, maske, eldiven, baret gibi)

·                İşyerinde yangından korunma araç ve gereçleri bulundurulması, ilgili talimatların asılması

·                Basit yaralanmalar için ecza dolabı ve malzemeleri bulundurulması, acil durumlar için çalışanların kan gruplarının önceden emin bir kuruluştan tespit edilmesi

 

 İlk Yardım: Hasta ya da yaralı kişiye, hastalanması veya yaralanmasından hemen sonra doktor gelinceye kadar, hayatını kurtarmak için zamanında ve yerinde yapılan yardıma ilk yardım denir. Yaşamı boyunca insan, ilk yardımı gerektiren durumlarla karşılaşabilir. Zamanında yapılacak basit ve etkili bir ilk yardımla hasta veya yaralının hayatı kurtarılabilir.   Kaza ve ani hastalıklarda, hasta ya da yaralının doktora veya hastaneye sağ olarak götürülebilmesi, bilgili ilk yardımın anında yapılmış olmasına bağlıdır.

 

Teşhis: Teşhis için önce hastanın veya yaralının hikayesi öğrenilir. Sonra belirtiler (semptom) ve bulgular saptanır. Tedavi: Temel ilk yardım kuralları hatırlanarak yaralı ya da hasta için en uygun ilk yardım, zamanında ve zarar vermeden uygulanır.  Taşıma: Teşhis ve Tedavi yapıldıktan sonra gerekli bakım ve muayenesinin yapılacağı sağlık kurumuna uygun koşullar içinde taşınır.

 

Çalışanları iş kazaları ve meslek hastalıklarına karşı koruyarak ruh ve beden bütünlüklerinin sağlanması işçi sağlığı ve iş güvenliğinin temel amacı olmalı; ÖNCE ÜRETİM anlayışı değiştirilmeli, insana saygı temelinde ÖNCE GÜVENLİK anlayışı benimsenmeli ve bunun gerekleri işverenden işçiye kadar üretim sürecinde her kademede görev alanlar tarafından yerine getirilmelidir.

 

 

 

 

2.5.7.       DOĞAL FELAKETLER

Doğal kaynaklı tehditler; iklimsel değişiklikler; çölleşme, kuraklık, sel, çamur akıntısı, heyelan, kar, çığ, buz, don, yıldırım, dolu, fırtınalar, tayfun, kasırga. salgın hastalıklar, yaban hayatta aşırı azalma veya artma, zararlı böcek istilası, volkanik patlama, toz veya kum fırtınaları, deprem, kaynakların kuruması, doğal nedenlerden oluşan yangınlar olarak sıralanır.

 

Depremde yatakların veya sıraların, masaların altına girenler ezilerek ölürler. Yanlarına uzananlar ise şans yakalarlar. Binalar çökerken basitçe çömelen ve korunan kişiler ile masa, araba gibi nesnelerin altına giren kişiler her zaman ezilirler. Binalar yıkılırken, objelerin üzerine düşen tavan ağırlığı veya içerideki mobilyalar bu nesnelere çarparken yanlarında bir boşluk bırakırlar. Bu boşluk 'hayat üçgeni' denilen alandır. Nesne ne kadar büyük ve ne kadar dayanıklı olursa daha az ezilecektir Kediler, köpekler ve bebeklerin hepsi doğal bir şekilde dizlerini ana rahmindeki gibi karınlarına doğru çekerek kıvrılırlar. Deprem anında sizde bu şekilde kıvrılmalısınız. Bu doğal bir güvenlik ve hayatta kalma içgüdüsüdür. Daha küçük bir boşlukta hayatta kalabilirsiniz. Hafifçe ezilecek ama yanında boşluk yaratacak bir kanepe, geniş büyük bir eşyanın yanında durun. Eğer gece yataktayken deprem olursa, basitçe yuvarlanarak yataktan düşün. Yatağın çevresinde güvenli bir boşluk oluşacaktır. Televizyon izlerken deprem olursa ve kolayca kapıdan veya pencereden dışarı kaçmak mümkün değilse, kanepe veya büyük bir koltuğun/sandalyenin yanında cenin pozisyonunda kıvrılarak yere uzanın.

 

Binanın dış duvarlarına yakın yerlerde durun, mümkünse dışına çıkın. Binanın dış çevresinden ne kadar içeride olursanız, çıkış yolunuzun kapanma ihtimali o kadar artacaktır. San Francisco depreminin kurbanlarının hepsi araçlarının içindeydiler. Hepsi öldü. Araçlarının dışına çıkıp, aracın yanına uzanıp veya oturarak kolaylıkla hayatta kalabilirlerdi.  Enkaz halindeki gazete ofislerini ve çok miktarda kağıdın olduğu ofisler dolaşılırken kağıdın sıkışmadığını ve ezilmediğini keşfedildi. Kağıt yığınlarının etrafında geniş boşluklar oluşur. Bina çökerken kapı kirişlerinin altına geçen herkes ölür. Nasıl mı? Eğer kapı kirişlerinin altına geçerseniz ve kapı kirişi öne veya arkaya doğru düşürse inen tavanın altında ezilirsiniz. Eğer kapı kirişi yana doğru yıkılırsa ikiye bölünürsünüz. Her iki durumda da ölürsünüz!

 

Hiçbir zaman merdivenlere gitmeyin, yönelmeyin. Merdivenler ana binadan bağımsız ve ayrı olarak sarsılırlar. Merdivenler ve binanın geri kalanı devamlı olarak birbirlerine çarparlar, ta ki merdivenlerin yıkılışı gerçekleşene kadar. Merdivenlere ulaşan insanlar basamaklar yüzünden yaralanırlar. Korkunç şekilde sakatlanırlar. Bina yıkılmasa dahi, merdivenlerden uzak durun. Merdivenler binanın hasar görmesi en muhtemel kısmıdır. Depremde yıkılmamış olsa dahi, merdivenler bağırarak kaçmaya çalışan insanların aşırı yüklenmesi ile çökebilir. Merdivenler binanın geri kalan kısmı zarar görmemiş olsa dahi her zaman güvenlik açısından kontrolden geçirilmelidir.

 

Ahşap evler deprem anındaki en güvenli yapılardır. Sebebi basittir; ahşap esnektir ve depremin zorlamasıyla hareket eder. Eğer ahşap bina çökerse geniş yaşam boşlukları oluşur. Ayrıca, ahşap binalar daha az yoğunlukta yıkılış ağırlığına sahiptir. Tuğla binalar ayrı tuğla parçalarına ayrılacaklardır. Tuğlalar birçok yaralanmalara sebep olacaktır, ama (beton) bloklardan daha az ezilmiş vücutlar yaratırlar.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

3.          FARKINDALIK YARATMAK

 

Ralph Waldo Emerson’a göre başarı: Akıllı insanların saygısını ve çocukların sevgisini kazanmaktır; dürüst eleştirmenlerin onayını almak; sahte dostların arkadan vurmalarına dayanmaktır; güzeli sevmektir. Herkesteki en iyiyi bulmaktır; karşılık beklemeyi düşünmeden kendiliğinden vermektir; geride ister sağlıklı bir çocuk, ister kurtarılmış bir ruh, ister bir parça yeşil bahçe, ister iyileştiren bir sosyal durum bırakarak dünyanın iyileşmesine katkıda bulunmaktır.  Gönlünce eğlenmek ve gülmektir; Kendinden geçerek şarkı söylemektir. Tek bir kişi olsa bile birinin sizin varlığınızdan ötürü daha rahat nefes aldığını bilmektirHayata farklı yerden bakabilmektir. Kendini başarılı hissettiğin anlar, başkalarının seni başarılı kabul ettiği anlar olmamalı, öfkeni kontrol ettiğin an olmalıdır. Kimseyi rencide etmeden düşündüğünü söyleyebilmektir. Bunları yapabilmek çok zordur hayatta. Öyleyse öfkenizi yönettiğiniz zaman kendinizle gurur duyun. Nihayet bunu da başardık deyin. [Ralph Waldo Emerson, 25 Mayıs 1803 - 27 Nisan 1882,  ABD'li düşünür, yazar.]

 

Fikriniz varsa korkmadan, çekinmeden ve düzgün bir biçimde ifade ettiğinizde fark edilirsiniz.  İşin nasıl geliştiğini üretimden kaynağına kadar büyük resimde görürseniz fark edersiniz. Fark edebilmek için sorgulayıcı ve meraklı olunmalıdır. Hem işi iyi şekilde yapar hem de ortaya tarz koyarsanız güven kazanırsınız.  Şans doğru zamanda doğru yerde olabilmeyi becerebilmektir. Rastlantıların da etkili olduğu unutulmamalıdır. Doğru yerde doğru zamanda fark etmeyi becerebilmek bilinçlenme ile mümkündür. Bu da farkındalık yaratmaktır. Farkındalık, işi yapabilme / yaptırabilme yeteneği kazanmaktır. Değişimleri fark ederek başarıya dönüşebilmektir. Lideri seçmektir. Karar vermede belirleme gücü geliştirmektir. Karşısına çıkan her engeli aşmasını, aşındırmasını ve yıprandırmasını becerebilmektir. Değer verdiğini, önemsediğini hissettirmektir.

 

Farkındalık, işi yapabilme ve yaptırabilme yeteneği kazanmaktır;

Şirketlerinin çok iyi yönetildiği konusunda kendi kendilerini aldatan yöneticiler, çocuklarının ortalamanın üstünde olduğuna inanmaya çalışan anne ve babalar gibi davranırlar. Çünkü şirketlerinin yetenekli kadroları, ilham verici vizyonları vardır. En iyi danışmanlar ile çalışırlar. Şirketin kapısından içeri adımınız attığınız anda vizyonumuz ve misyonumuz diye başlayan kocaman ekranlar sizi karşılar. Tüm bunlara rağmen istenilen sonuçları üretmede şirketler neden başarısız olurlar?  Neden başaramadınız sorusu sorulduğunda en sık açıklama yönetim stratejisinin yanlış olduğudur. Rekabet olduğundan daha çetindir, değişim çok hızlıdır, yatırımcılar acımasızlaşmıştır. Şirketin lideri ve yönetim kadrosu başarmada bu kadar isteklidir de şirketin oluşturduğu bünye başarılı olmak istiyor mu, bunu kimseler düşünmez. Herkes değişimden söz eder. Eyleme dönüşmedikçe değişim bir anlam ifade etmez ki. Başarsızlık enerjiyi bitirir, tekrarı ise yok eder.

 

Yönetim proje ya da yeni bir girişim üzerine karar birliğine çok hızlı varır, sonra ortaya hiçbir şey çıkmaz. Çünkü takip edilmez, sorgulanmaz, izlenmez. Stratejik kelimesi ile cümleler başladı mı üretilen literatürün ardı arkası kesilmez. İş nedir çok detaylı açıklanır, sayfalar dolusu raporlar hazırlanır, sıra işin nasıl yapılacağına geldi mi komutlar havada uçuşmaya başlar. Ürün nasıl pazarlanacak, ürüne hangi biçimsel davranışlar kazandırılacak sorularına yanıt ise merak etmeyin cümleleri başlar, liderin kendini tanımlamasına dönüşür. O bu iş için yaratılmıştır. O olduğu sürece hiçbir şeyi dert etmeye gerek yoktur. Adamın elinde sihirli bir değnek olduğunu düşünmeye başlarsınız. Süreçlerde karşılaşılacak sorunlar ile nasıl baş edilecek, ne nasıl değiştirilecek, neye nasıl dönüştürülecek soruları hep liderin kendisi ile başlar. Peki diğerleri ne yapacak?

 

Lider zirvede duracak, ayrıntılardan muaf olacak gibi düşünceler pek çok kişinin liderlik özlemiyle yanıp tutuşmasına neden olmaktadır. Bu şekilde düşünmek bir yanılgıdır, hem de ağır hasar yaratacak bir yanılgı. Lider herkesin yanıtlaması gereken soruları soracak; tartışma sürecini başlatıp, doğru yönetecek dengelemeler yapacak ve sağlıklı sonlandıracak kişidir. Lider zekice sorular soracak bilgiye sahip olmalıdır. Zamanın belirli bir kısmını çalışanlarına ayıran lider uçurumları daha iyi görebilme şansını elde eder. Çalışanı ve operasyonlar ile yakından ve yoğun bir şekilde ilgilenen lider iletişim kurar, gerçekleri bilir, ayrıntılara hakimdir, yaptığı işten heyecan duyar, sonuç alma konusunda tutkuludur. Belirlenen toleranslardan sapmalar oluşup oluşmadığına bakanlar sürekli gelişimi hedefleyen süreçlerde acımasız bir gerçeği arama peşindedirler. Arzulanan ile ortaya çıkacak sonuçlar arasındaki uçurumu saptayabilme yeteneği, organizasyondaki kültürün bir parçası olmak zorundadır. Yoğun bir odaklanma, sürekli sorgulama ve zekice düşünme gerektirir.

 

Şirketin çalışanları, operasyon süreçleri, alt yapısı ve stratejileri bir bütünlük kazanırsa organizasyon yapısı kalp gibi çalışamaya başlar. Şirketin çalışanları olmadan, onların alın teri olmadan başarı elde edilebilir mi? Alın teri işi yapabilme zevkini yakalayabilmektir, karşısındakini anlayabilmektir, karşılıklı etkileşimdir, yükümlülük altına girmektir.

 

 

 

 

Farkındalık, değişimleri fark etmektir;

Pazara hâkim olmada ilk hareket edenler önde olur yaklaşımı günümüzde anlamını yitirmiştir. Rekabet üstünlüğü sağlamada, geleceğe ilişkin öngörüde bulunmak değişimin sinyallerini taşımaktadır. Bu değişim, müşterinin gerçek ihtiyaçlarına odaklanmanın ötesinde, müşterinin hayallerindeki ihtiyaçlarını alışılmış yolların dışında karşılayacak iş kavramlarını geliştirmeyi gerekli kılmaktadır. Sürekli boyut ve anlam değiştiren yıkıcı ve yırtıcı olarak adlandırılan günümüz rekabet ortamı, işletmelerin pazarlarda sürdürülebilir üstünlük sağlamalarını zorlaştırmıştır.  Sanal ortam olarak adlandırılan, kuralları ve sınırları belirsiz internetin yaygınlaşması, işletmeleri göçer ürünler ile yarışmaya zorlamaktadır. Pazarlama anlayışına ait tüm değişkenleri kökten etkileyen internet kavramı, mekân kavramını ortadan kaldırmıştır. Mal, hizmet, fikir ve kültürel değerlerin tanıtımında, satışında ve dağıtımında sanal ortam yoğun olarak kullanılmaktadır. Bilgi teknolojilerindeki gelişmeler rakip ile aradaki mesafeyi bir tuşa dokunma süresine indirgemiştir. İnternetin dünyanın herhangi bir yerindeki mağazayı hızlıca rakip yapmasından dolayı şirketlerin korunma duvarları kendi kendilerini boğan tuzaklara dönüşmüştür. Böylesi bir sanal ortamda çok sayıda rakiplerle sürdürülen rekabet yarışında başarılı olmak, iyi olmanın ötesinde değişimleri fark etme ve farklı olmayı becerebilme ile mümkündür.

 

Rekabetin çok şiddetli olduğu ve müşteri sadakatinin azaldığı iş dünyasında, işletmelerin basit ve durağan bir ortamda varlıklarını sürdürebilme olanakları kalmamıştır. Birileri çok hızlı yükselen birer değer haline gelirken, diğerleri beklemedikleri bir anda tüm avantajlarını kaybetmelerinin temel nedeni, ani değişimlerin oluşturduğu belirsizlik ortamlarıdır. Bu belirsizlik ortamlarında klasik nitelikteki yöneticilik girişimleriyle, istenilen sonuçlarda başarmak gittikçe zorlaşmaktadır. Kendilerine ait ve kararlı olduğuna inandıkları bir ortamda, iş organizasyonlarının varlıklarını sürdürebilme ve rekabete dayalı üstünlük sağlayabilme olanakları azalmıştır.

 

Farkındalık, karar vermede belirleme gücü geliştirmektir;

Karar vermede belirleme gücü, yönetim kademesinin sorumluluğunda olmasından dolayı, yöneticilerde stratejik bilincin oluşmasını engelleyen faktörlerin detaylı olarak incelenmesi gerekmektedir. Nerede, nasıl tepki vereceği kestirilemeyen rekabet ortamındaki çatışmalara bağımlı olarak kişilik çekişmeleri de gittikçe daha karmaşık boyutlar kazanmaktadır. Etik değerlerin yok sayılması, ihanet ve yabancılaşma duygularını tetikler. Hırs ve ihtiras peşinde koşanlar, saldırganlık güdülerini besleyen açgözlülük ile sahiplenme duygularının esiri olurlar. Özellikle iş dünyasında, kontrol edilemeyen hatalı davranışlar, geri dönüşü olmayan yıkımlara neden olmaktadır. Sahip oldukları gücün manasını özümsemeyen liderler çok hızlı değişerek yaptıklarının yanlış olduğunu asla kabul etmeyen zorbalara dönüşürler. Çalışanın şirketine olan bağlılığının duygusal maliyetinin sanıldığından çok daha yüksek olmasından dolayı işinden ayrılan çalışan aslında şirketini değil, liderini terk eder. Terk etme sadece şirketten ayrılma olarak tanımlanmamalıdır. Çalışma isteği kaybolmuş çalışanlarından bihaber lider nasıl başarılı olur?

 

Öte yandan sağlıklı davranışların oluşumunda, çevrenin, ailelerin ve okulların kalitesizleştikleri ve yetersiz kaldıkları görülmektedir. Araştırmadan, anlama gereği duymadan takıntılı önyargı ile saldırgan davranış sergileyen liderler kimlerdir. Uzaydan gelmediler, geldikleri kaynağın özelliklerinden farklı davranış sergileyebilirler mi?  Liderleri narsistik muamelesi yaparak kontrol edemedikleri içsel egolarını tatmin etmeye hangi dürtüler yöneltmektedir.  Ayrımcılık yapılarak kendilerini geliştirmiş yetenekler dışlanmaktadır. Yöneticiler oynadıkları kurnazca ve ahlaksızca oyunları ve harcadıkları enerjilerini etik değerleri önemseyerek geleceği planlamada ve fırsatları keşfetmede kullanmaları gerekmektedir. Yönetenden beklenen, diğerlerinin egosunu ezmek ve yenmek değil, iletişimde dinlemek, anlamak, hissetmek, farklı düşüncelere, kültürlere saygı gösterip gelişimlerine katkıda bulunarak başarıya birlikte yönlenmek olmalıdır.

 

İşi yöneten, uygun kişileri seçip işe alan, süreçleri kararları ile kontrol eden makam yönetimdir. Çalışanların eğitilmesini sağlayan, motive eden, performanslarını ölçen, denetleyen, şirkete bağlılıklarını sağlayan da onlar olmalıdır.  Bu nedenle bir şeyler değişmiyorsa, kötüye gidiyorsa bunun sorumluluğu çalışanlarda değil, yöneticilerin kendilerinde aranması gerekmektedir. İşlerini kaybetme korkusu ile ses çıkaramayan çalışanlar ile onları korkutarak disiplin sağlamaya çalışan yöneticiler kendi korku imparatorluklarını kurmuş olurlar. İşsiz kalmaktan korkan bir çalışandan, görüş ve düşüncelerini dürüstçe söylemesi beklenir mi? Hislerini, nefretini gizleyen çalışanlar ile değişimler fark edilerek dönüşüm sağlanabilir mi?  Korku imparatorluğunun amacı gizli bir sindirme ve tasfiye operasyonudur. Yalakaların ve hırsızların cirit attığı her türlü kurnazca ve ahlaksızca oyunların oynandığı bir organizasyona dönüşümdür.  Yetersizlikler fark edilmesin diye güç erk oyununu sevenlerin oynadığı etik olmayan bir oyundur bu. Yetersiz eğitim ve kişilik özelliğine sahip olan yöneticiler doğal olarak herkesin kendisinden çekinmesini, ne istenirse yapılmasını ister.

 

Farkındalık, ekibin bireyi olabilmeyi becerebilmek, lideri seçebilmektir;

Felaketlerin neden olduğu anlık şokun ardından organize olabilmeyi, lideri seçebilmeyi, mevcut kaynakları bir araya getirerek iyi işleyen düzeni yeniden, hızlıca kurabilmeyi becerebilmek ekip olmanın temel kuralıdır. Bunları yapabilecek ekip yeteneği geliştirildi mi sorusuna yanıtınız evet ise krizin çıkmasından daha da önemlisi bu dur işte. Ekip olabilmek için denge oyununda geleceği kestirmek, öngörüde bulunmak ve açık görüş sahibi olmak gerekir. Hedefe ilerlerken üstesinden gelinemeyecek problemlerin üstesinden gelmek ya da daha büyük hedeflere yönelmek içinde hırs önemsenmelidir. İnsanın şedit olması için haksız yere çok örselenmesi yerine başarıldığında takdir edilmesi ve başlamak için cesaretlendirilmesi gerekir. İnsan kalitesi, kendini savunurken ya da hücum ederken ortaya koyacağı davranış değişikliğinde kendini ifade eder. “Savaş Sanatı” kitabında Sun Tzu; “Su karşısına çıkan her engeli aşmasını, aşındırmasını ve yıprandırmasını bilir” der.

 

Değişimleri ve belirsizlikleri kestiremeyen liderler, kendi kendilerine korku, kuşku ve endişe oluştururlar. Aslında liderler yalnız insanlardır. Çoğunlukla çevrelerinde güvenebilecekleri hiç kimsenin olmadığına inanırlar. Oysa örgütsel güvenin oluşturulmasında anahtar kişiler yine onlardır. Öneminin azalacağı ve otoritesinin sarsılacağı korkusuna kapılır. Her şeyden şüphelenir. Çalışanın kendisine verilen bir işin sorumluluğu onda doyum sağlayacağını en iyi lideri bilmelidir. Göstereceği çaba ile başarma bireyin kendisine olan güven duygusunu geliştirir, işine daha çok motive olur.  Güven; korkmadan, çekinmeden, kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusudur.  Çalışanların en çok ihtiyaç duyduğu an yöneticisinin sözüne güven duyup duymayacakları andır, oda yönetimin verdiği sözün ne kadarının arkasında durduğuna bağlıdır.  Lider tarafından verilmek istenen mesaj çalışanlara doğru şekilde iletilmelidir. Lider, çalışanları ile dolaylı ve kademeli iletişim kurmak yerine özellikle çöküş süreci başladığında doğrudan iletişime geçmelidir.

 

Lider ve ekibi başkalarının görmedikleri fırsatları görüp rakibi şaşırtmak için anlaşılmaz, rakibin enerjisi tükenirken kendi enerjisini koruma beceresi kazanmak için de bilinmez olmayı becermesi gerekir. Başkalarının bilmediğini bilmek üstün zekâ, başkalarının görmediğini görmek ise parlak zekâdır. İlk kazananlar üstün ve parlak zekâlardır. Ekip yönetiminde zekâ, güven, insancıllık, cesaret ve disiplin birlikte uygulanmalıdır;

  • Zekâ, belirsizliği ve değişimi fark etme yeteneğidir.
  • Güven, duyguyu motive etmektir.
  • İnsancıllık, insanların zaaflarını bilerek hoşgörü geliştirmektir.
  • Cesaret, başarıya ulaştıracak fırsatların yakalanmasıdır.
  • Disiplin ise kargaşayı önler, hedefe odaklar.

 

Sadece zekâ isyandır. Sadece insanca davranmak zayıflıktır. Sadece itimat aptallıktır. Sadece cesaret şiddettir. Sadece aşırı disiplin zalimliktir. Önyargıların, zaafların ve takıntıların peşine düşenler kendilerini felakete sürüklerler. Unutulmamalıdır ki insanlar kontrol edemedikleri zayıflıklarının ve zaaflarının kurbanı olurlar.

 

Daha fazla verim alabilmek için yönlendirmenin nasıl yapılacağını çok iyi bilmek duygu yönetimidir. İnsanların hangi türden duygularla yönlendirileceğini anlamak bu gücü kullanmayı arzulayanlar kadar bu güçten kaçınmak isteyenlere de büyük yarar sağlar.  Farklılıkların ve değişimlerin yönetilmesi önemsenmelidir. Herkesin her şeyi kopyalayabileceği bir dünyada tek gerçek üstünlük yaratıcı düşünceler geliştirme becerisidir. Yenilik için geçmişte örülmüş koruma duvarlarını, düşünce yapısını yıkarak değiştirmek gerekir.  Korku ile oluşturulmuş disiplinli, kontrollü ortamlar en modern araştırma ve geliştirme merkezleri kurulsa bile yaratıcılığın filizlenmesine izin vermeyecektir. Değişen koşullara kendilerini dönüştürebilenler ayakta kalırken direnenler devre dışı kalacaktır.

 

Süreç, bir araya geldiklerinde değer oluşturacak faaliyetleri ifade etmektedir. Süreçlerde verimli olanı ararken ham maddeden üretime, işçilikten satın alınan ve üretilen tüm parçalara, ürünü üreten tüm bileşenlerde kalite için fark yaratmak amaçlanır.

 

 

3.1.             ÇÖKÜŞ SÜRECİNDE YÖNETİM

Bir gün Kanuni Sultan Süleyman, Hocası Yahya Efendiye bir hatt-ı şerif gönderir ve; “Osmanoğullarının akıbeti ne olacak? diye sorar. Hatt-ı şerifi okuyan Yahya Efendi eline kalem ile kâğıdı alıp; “ Neme gerek.” diye iri harflerle yazıp Kanuni’ye gönderir. Kanuni, Yahya Efendiden gelen mektubu okuduğunda hayretler içinde kalır. Bu sözün manasını anlamak için Yahya Efendinin dergâhına gelir. Yahya Efendiye; “Gizlemeyip, sualime cevap veriniz. Biz de ona göre hareket edelim.” der. Yahya Efendi bunun üzerine; “Biz cevap verdik. Bu sözümüzü anlayamamana şaşarız.” der. Kanuni; “Nasıl?” deyince, Yahya Efendi; “Zulüm, haksızlık yayılsa, işitenler de; “Neme gerek.” dese ve onu önlemeye çalışmasalar, sonra koyunu kurt değil de çoban yese, bilenler de bunu söylemeyip gizlese, fakirler, muhtaçlar, gariplerin feryadı göklere çıkıp bunları taşlardan başkası işitmese, işte o zaman felakettir. Neslinin o zaman yok olmasından korkulur. Hazinelerin boşalır. Askerin itaat etmez olur ve yolundan gitmezler. Yok olmak mukadderdir” der.

 

16. yüzyıl ortalarında Avrupa ve Osmanlıda aşırı nüfus artışları meydana gelmiştir. Hindistan ticaret yolunun yön değiştirmesi, yeni kıtaların keşfi ile sömürgeciliğin artması neticesinde Osmanlı Devleti'nde ekonomik ve toplumsal bunalım baş göstermiştir. Bu yüzyıldan itibaren adım adım Osmanlı devletinde çöküş başlamıştır. Çöküşü başlatan nedenler sıralandığında;

·           Avrupa da başlayan reform hareketleri, aydınlanma çağı ve sanayi devrimi tam olarak algılanmamıştır.

·           Anadolu ve Akdeniz üzerinden geçen uluslararası ticaret yolları coğrafi keşifler sonucunda yön değiştirmiştir. Osmanlı devleti ticaret yollarının kendi topraklarından geçtiği dönemlerde sağladığı kazancı yitirmiştir.

·           Uzun süren savaşlar ve fetihlerin durmasıyla ganimet gelirleri ortadan kalkmıştır.

·           Avrupa da tüfekli piyade askerliğin gelişmesi Osmanlı ordusuna hızlıca uygulanmamıştır.

·           Devlet, gereksinim duyduğu geliri sağlayabilmek için sürekli vergileri artırmıştır.

·           Vergileri ödemekte güçlük çeken köylüler topraklarını terk etmişler, kasaba ve kentlere iş için göç etmişlerdir.

·           Geçim yolu bulamayanlar ise eşkıyalığa başlamış ya da eşkıyaya katılmıştır.

·           Kaçak ihracat artmıştır. Buna bağlı olarak iç piyasada karaborsa ile ürün fiyatlarında kontrol edilemez artışlar oluşmuştur.

 

Yukarıda sıralanan nedenlerden dolayı, gelirleri hızlıca azalan Osmanlı devleti paraya olan gereksinmesini gidermek için vergi gelirlerinin toplanması işini mültezim denilen kişilere vermeye başladı. Mültezimler kanunun emrettiğinden daha çok vergi toplamaya girişince köylüler topraklarını terk ettiler. Toprağını bırakıp işsiz kalan köylülere levent denildi. Leventler iş bulmak için kasabalara akın ettiler. Toprak düzeninin bozulması nedeniyle Osmanlı eyalet ordusundaki tımarlı sipahilerin yerine eyalet yöneticileri, beylerbeyi ve sancakbeylerinin hizmetinde çalışan, ücretli askerler olan sekbanlardan oluşturulmaya başlandı. Savaş sırasında düzenli aylık alan sekbanlar barış zamanında aylıksız kalınca eşkıyalığa başladılar. Köylülerin yoksullaşması köylü çocuklarının (suhte) medreselere dolmasına yol açtı. Medrese bitirmelerine karşın iş bulamayan öğrenciler Bursa, Bolu ve Samsun yörelerinde büyük ayaklanmalar başlattılar. Celali ayaklanması olarak bilinen bu hareketler Anadolu'da ilk medrese öğrencilerinin toplu olarak yol kesip, köy basıp eşkıyalık yapmalarıyla başladı. Daha sonra levent ve sekban ayaklanmaları yaygınlaştı. Bu arada Osmanlı Devleti'nin yerel yöneticileri de leventleri çevrelerinde toplayarak halktan yolsuz olarak vergi toplamaya ve zulmetmeye başladılar.


III. Murad (1574-95), III Mehmed (1595-1603) ve I. Ahmed (1603-17) çıkardıkları adalet fermanları ile köylünün soyguncu, yönetici ve memurlara karşı silahla mücadele etmelerini istedi. Celali ayaklanmaları, Osmanlı toprak düzenini büyük ölçüde değiştirdi. Ağır vergiler yüzünden ya da “Büyük Kaçgun” sırasında yerlerinden olan çiftçilerin toprakları mültezimlerin ya da yerel yöneticilerin eline geçti. Vergiler yüzünden borca giren köylüler, işledikleri toprakları sonunda tefecilere kaptırdılar. Osmanlı toprak düzeninin bel kemiği olan tımar sistemi bozuldu. Büyük nüfus hareketleri ortaya çıktı ve kentlere büyük göçler oldu. Tarımsal üretim geriledi ve kıtlık, tarım ürünleri fiyatlarının yükselmesine yol açtı. On binlerce insan yaşamını yitirdi ve pek çok yerleşim yeri yıkıma uğradı. 16. yüzyılın ortasından 17.yüzyılın ortasına kadar süren bu ayaklanmalar ve soygunlar yüzünden insanlar köylerine hapis oldular. Kasabalara gidemediler. Bu ayaklanmalar yüzünden bugün bile sıkıntısını çektiğimiz kültürel ve sosyal dengesizlikler meydana gelmiştir (yakın akraba evlilikleri, kimlik değişimleri, örf ve adetlerdeki tutarsızlıklar).

 

Oysa Osmanlı devletinin temel felsefesi; yönetimin tamamen Türk ve Müslümanlardan oluşması, kaynakların eşit paylaşılması ve adalet önünde herkesin hakkına saygı gösterilmesidir. Şikayetlerin hızlı ve doğru yanıtlanması, arşivlemenin çok iyi organize edilmesi, ayrımcılık yapılamaması da önemli değerlerdir. Hak aramalara hızlı yanıt verilmesi ve problemlere hızlı ve adil çözüm üretmede kurumlar oluşturulmuştur.  Osmanlı sisteminin en önemli özelliği sürekli yetenekli ve kabiliyetli insanların aranması, bulunduğunda eğitilerek stratejik görevler verilmesi önemsenmiştir. Bu sistemde hata yapanlar bedelini ağır öderlerdi.  En küçük haksızlıklar ve yanlışlıklar araştırılıp suç işleyenler hemen cezalandırılırdı. Makamda yükselirken çok yoğun rekabet yaşanırdı. İşleri hızlandıran çözümler de geliştirilmişti.


Çöküş sürecinde yönetim anlayışının çerçevesini çizerken Osmanlı Devletinin çöküş sürecini araştırdığımda karşıma yukarıda detaylı biçimde anlatılan tarihsel gerçekler ile karşılaştım. Kanuni, Yahya Efendiye " Osmanlı devleti nasıl çöker" diye sorduğunda aldığı yanıt neden önemsenmedi? Ayaklanmaların başladığı yıllarda, yönetimde bulunanlar sorunlarının nedenlerini neden detaylı biçimde analiz edip, problemi çözemediler? Eğer üzerinde düşünülseydi, bu uyarıcı bir sinyal olabilirdi. Ama dünyanın en büyük, en zengin ve en başarılı devletine, kendini değiştir, yoksa çökeceksiniz diyebilir miydiniz? Deseydiniz de o yıllarda herkes buna gülerdi. İster Roma imparatorluğu, ister komünist devlet sistemi, isterse Osmanlı devleti olsun, tarih, bütün büyük kurumların gücünün bir gün tükendiğini ispatlamıştır. Galiba, insan ruhu büyük olmayı başardığında kendinden hoşnut olmanın verdiği bir rehavete kapılıyor. Yaratıcılık ve gelişmeye eşlik eden başlangıç dinamizmi, yerini durgunluğa bırakıyor. Başlangıçta değişim için duyulan güçlü istek, bütün veriler dünyanın değiştiğini haykırsa bile, statükoyu korumak için duyulan aynı güçteki istekle yer değiştiriyor. Dünya bu hastalığın örnekleriyle dolu. Avrupalılar yeni kıtalar keşfederken, aydınlanma çağını başlatırken, matematiksel formüller ve teoriler üretirken Osmanlı yöneticiler neredeydi? Devletin gelişmesini durduran faktörler nelerdi? Batı kapitalist sisteme dönüşürken değişimler tam olarak fark edilmemiş ya da önemsenmemiştir. Belki yüzlerce açıklama bulunabilir. Ama gerçekte nedeni değil, sadece gelişmenin durduğunu biliyoruz. Ve buna "duraklama ve gerileme devri" diyoruz. Osmanlı devletinin gerileme süreci, aslında onun silkinmesinin müjdecisi de olabilirdi. Su götürmez bir felaketten başka, hangi dürtü o zamanki yönetimi derin uykusundan uyandırarak, onu yeni bir yolda cesaretle hareket etmeye sevk edebilirdi ki? Yönetim eleştiri ateşine tutulduğunda; eleştirenler çılgın bir baş belası olarak görüldü. İşler korktukları ölçüde kötülememişti. Uyanmaları için güçlerinin sürekli olarak düştüğü bir iki yüz yıl daha geçmesi gerekiyordu.

 

Sorunları doğru algılamadıkları ve değişen dünyanın uyarılarına kulak vermedikleri için, stratejik üstünlükleri olan alanlarda yoğunlaşarak rekabetçi avantajlar yaratmak yerine farklılaşmaya gittiler ve yeni savaşları açmak için sürekli enerjilerini harcamak durumunda kaldılar. Kötü performans, başarısızlıklar ve sorunlar olağanüstü düzeye ulaşınca, felaketin önüne geçebilmek için sürekli tepe-yönetimi tasfiye etmeye başladılar. Bu olaylar tarihte darbeler olarak bilinir. Eski yönetim ile birlikte ona sadık olduğuna inandıkları tüm yönetici kadrosu da değiştirildiğinde, yüzyıllarca oluşmuş tecrübe ve deneyim yok edilmiştir. Devleti yönetenler, gelişme ve değişim yerine kabuğuna çekilmeyi ve sahip olduğu üne güvenmeyi tercih ettiklerinden farklı bir değişim sürecine girildi, ama bu değişim büyümek yerine, kendi içine çekilip küçülmek, tutuculaşmak ve risk almamak yönünde olmuştur. Yaşamın değişmeyen tek özelliğinin değişim olmasına karşın, yönetimin değişim karşısındaki tavrı, daha çok, direnme yönünde olmuştur. İşi araştırma yapmak olan komitelerin varlığına rağmen, ortada ciddi araştırmaları ve uzun vadeli projeler yoktu. Duyabilecek en kötü haber, sorunu araştırmak üzere bir komitenin görevlendirilmesiydi. Bu tür komiteler, devlette askeri ceza koğuşu olarak görüldü. Dış dünyanın etkilerinden kendilerini soyutlamış yöneticiler, dünyada ve kendi toplumunda oluşmaya başlayan değişime gözlerini kapatmayı sonuna kadar sürdürdüler. Avrupa da yeni kıtaların keşfedilmesi, aydınlanma çağının başlaması, matematiksel formüller ve teorilerin geliştirilmesi gibi değişimlerin Osmanlı devletinin geleceğini nasıl etkileyeceği görülmedi, yönetimin oluşturduğu sığınakta yaratılan hayaller pekiştirilerek, problemlerin yüzeysel çözümüne devam edildi. Global anlayışı engelleyen şeyde, zaten, kuşaktan kuşağa aktarılan bu dar görüşlülüğün devletin içe dönük eğilimlerinde etkili olmasıdır. Devletin doğasında oluşturulan dar görüşlülük çöküşün nedenleri hakkında sayısız ipuçları vermektedir.


Sonuç olarak başarı yönetimi şımarttığında, oluşan kültür de yozlaşmaya başlar. Osmanlı devletinin sahip olduğu kültürünün düşüşüne yol açan nedenler oldukça karmaşıktır. Bu gerilemeden sadece yöneticileri sorumlu tutmak doğru olamayabilir de. Yönetimlerin gerçekten başarısız olduğu da doğrudur. Ama, esas suçluyu, devlet kültürünün altında aramak daha gerçekçi olacaktır. Kanımca, dünyanın en büyük imparatorluğu olan Osmanlı devleti bir durgunluk devresi geçirmeye mahkum idi ise, krizlerin patlak verdiği yıllarda daha iyiye gitmek için daha şanslı olduklarını söylemek de mantıksız olmaz. Her şeyden önce, krizde olduklarını kabul etmeleri ve değişim için gerekli ivedilik duygusu ve cesarete sahip olmaları gerekiyordu. Dünyada oluşan değişimleri görmeyen, çözümsüzlüğü çözüm olarak gören, ortak akıl paydasında bütünleşmeyen, ayrımcılık yapan, hırs ve ihtirasları kontrol edilemeyen bir yönetim, bayır aşağı inen, nasıl duracağı ve vereceği hasarların ne olacağı belli olmayan freni patlamış bir kamyona benzer. Diğer taraftan ordunun sürekli yönetime etkin müdahalesi 16. yüzyıldan günümüze kadar devam etmiştir. Ordunun sürekli müdahalesinden rahatsız olan yönetimin uyguladıkları yöntem ise ya orduyu zayıf düşürmek ya da tasfiye etmek şeklinde olmuştur.


Kriz oluşmadan ya da oluştuğunda sağlıklı çözümler üretmeyen bir yönetim anlayışının uygulayacağı yönetim tarzı taşkınlaşmış, kontrol edilemez boyutlarda ihtiras ve hırsların esiri olmuş, ayrımcı ve tasfiyeye yönelik güç kullanmaktır. Taşkınlaşmış yönetim; siyasal çöküntü içerisine girip sağlıklı politikalar üretmeyen, taktiksel planlar geliştirmeyen, beceriksiz kadrolardan oluşmuş, yapıcı eleştirilere ve haklı eylemlere hoşgörüsüz yaklaşan, ayrımcılık sergileyen bir anlayıştır. Stratejik olarak bu yaklaşım doğru ise ayrımcılığa maruz kalmış, sahip oldukları kontrolün ellerden gitmesi olasılığı belirlenmiş olan dışlanmış grupların ortak hareket edecekleri illegal ve etik olmayan alanlarda belirlenmiş olur. Dışlanmış güçlerin, taşkınlaşan ve kontrol edilmeyen yönetime karşı verecekleri yanıt ise bellidir ve tekdir. Yıkıma yönelik intikam almaktır. Yıkıma yönelik intikam duygusu ile yüklenmiş dışlanmış gruplar çok hızlı bir araya gelir ve organize olurlar. Bu güçlerin beklentileri arasındaki uçurum derin ve kendi aralarında kabul edilemez olsa bile aralarındaki hesaplaşmayı ve elde edecekleri kazanımları paylaşmayı yıkımdan sonraya bırakırlar. Bu aşamadan sonra problemlerin çözümüne katkısı beklense bile bu gruplar, aksine davranış geliştirerek çöküş sürecini hızlandırırlar. Ezilen, can ve mallarını kaybeden her zaman halk daha doğrusu tebaaları olur.


Geçmişten ders almayan, boyut ve anlam değiştirerek gelişen olaylara kalıcı çözüm üretemeyen yönetim anlayışı her zaman olacaktır. Sağlıklı işleyen sistemin temel kuralı; taşkınlaşan hırs ve ihtirasları frenleyen ve oluşmasına izin vermeyen alt yapının oluşturulmasıdır. İster devletler olsun ister ise kurumlar büyüyüp güçlendiklerinde ya da sıkıntılı dönemlere girdiklerinde dışlanmış gruplar çöküş sürecini başlatan unsurlar olarak ortaya çıkmaktadırlar. Bu unsurlar iş etiğini yitirdikleri anda soruşturmadan kaçmak için kendilerine özel alanlar yaratırlar. Ekip çalışması ve iletişime yıkıcı bir darbe vuran bu unsurlar dürüstlük dışı çalışmaları ile değişimlerin değerlendirilmesi sürecine de zarar verirler. Adaletsizlik ve haksızlıkların insanları sistemin dışına iten çok önemli bir kriter olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır. Tarih göstermiştir ki, büyük imparatorluklar derinden sarsılınca yıkılmaları kaçınılmazdır.

 

NOT: Yahya Efendi, Beşiktaş ile Ortaköy arasında bugün de Yahya Efendi Tekkesi adıyla anılan türbesi bulunan şeyhülislamdır. Yahya Efendi, Trabzon Kadısı Ömer Efendi’nin oğludur ve Kanuni Sultan Süleyman ile aynı günlerde doğar (1494 - H.900) . Hatta minik şehzadeyi Yahya Efendi’nin annesi Afife Hanım emzirir. Bundan dolayı Kanuni Sultan Süleyman'ın süt kardeşidir ve onun saltanatı boyunca danıştığı kişi olur.

 

3.1.1.       RİSK

Üretilen değerlere katkı vererek anlam kazandıran bileşenler ve bunların faaliyetlerinin detaylandırıldığı iş süreçlerini olumsuz etkileyecek olası vakalar risk olarak adlandırılmaktadır. Değişiklikleri, hataları bulmaya yönelik emare, belirti ya iz aranması için risklerin yönetilmesi gerekir.  Riskler savunmasızlık anında başımıza gelebilecek kötülükler olarak algılanmamalı, iyi yönetilirse fırsatları keşfetmek olduğu da bilinmelidir. Riskler gerçekleşen olumsuzluklar değildir, gerçekleştiğinde zaten krizdir, kargaşadır, beladır. Öngörüler doğru çıkar ve iyi yönetilirse fırsattır, güce dönüşmedir. Risklerin etkin bir şekilde yönetilebilmesi için finans, alt yapı, insan kaynakları, bilgi, birikim ve tecrübe olarak sıralanan varlıkların korunması için gerekli önlemelerin alınması gerekir. Belirsizlikler ve riskler gelecekle ilgilidir. Tahminde bulunmak zordur. Önemli olan olduğunda verilecek yanıtların hazır olmasıdır. Yetersiz ya da eksik bilgi ve belgeye dayalı yanıt verme süreçleri çok tehlikelidir. Şirkete duyulan güveni azaltır, itibarı zedeler.

 

Karşılaşılabilecek Riskler;

a)    Tanımlanmış ve emareleri belirlemeye başladığında yanıtları hazır olan riskler ortaya çıkmaya başladığında önceden hazırlanan çözümler uygulanmalıdır. İş süreçlerine katkı veren bileşenlerin uygulamalara verecekleri tepkiler dikkatlice izlenmeli, oluşabilecek olumsuzluklara hızlı çözümler üretilerek denetim altına alınmaya çaba gösterilmelidir. 

b)   Tanımlanmış ve emareleri belirlemeye başladığında yanıtları hazır olan riskler ile uğraşılırken, fark edilmeden ortaya çıkan arta kalan riskler önemsenmediklerinden baş belası olurlar. Herkes tanımlanmış riske odaklandığından savunmasızlık boşluğunda gözden kaçarak ortaya çıkar. Arta kalan riskleri önlemede iç kontrol sistemlerindeki zayıflıklara dikkat edilmelidir.

c)    Satın alma sürecinde oluşabilecek riskler, ihtiyaç duyulan kaliteli malın alınmaması, piyasa değerinden çok yüksek fiyatla alınması, malın zamanında teslim edilmemesi, ödemenin yapılmaması, satın alımı yapan personelin menfaat sağlaması, malın garantisinin olmaması, vs. olarak sıralanır. Satın alınacak ürün ya da hizmetin teknik özellikleri detaylı belirlenmemesi ve garantisi olduğu halde üretici firmanın iflas etmesi gibi risklere karşı da hazırlıklı olunması gerekir. 

d)   Hedefi gerçekleştirmeye yönelik operasyonda karşılaşılacak kaza ve doğal afetler, hatalar, ihmaller, gecikmeler, yolsuzluklar, verimlilik kayıpları hedefe erişmeyi sekteye uğratacak riskler olarak tanımlanır.

e)   Kötü çalışma şartları ve ortamı, taciz, ayrımcılık, sabotaj, şiddet, hırsızlık, kazalar, davalar, zaaflar, bağımlılık yapan alışkanlıklar ve devamsızlık olarak sıralanan davranışsal riskler ise verimlilik kaybına neden olur.

 

Risklerin yönetilmesinde riskler ile belirsizlikler arasındaki ayrımın çok iyi tanımlanması gerekir. İş süreçlerine katkı veren bileşenlerde olma olasılığı tanımlanmış ya da emarelere dayalı hissetme yeteneği geliştirilmişse risk, bilinmeyen durumlarda ise belirsizlik söz konusudur. Gelecekle ilgili olumlu ya da olumsuz bilinmeyenler belirsizliklerdir. Belirsizlik ya da risklere karşı alınan önlemler olumlu ise fırsattır,  olumsuz olursa tehdittir.  Riske yanıt verme noktasında, karar alma sorumluluğunu taşıyanların daima doğru karar vereceklerini düşünmek gerçekçi bir yaklaşım değildir. Ancak toplanan bilgiler dikkate alınarak en iyi kararın verilmesini beklemek bir haktır. Başarı şansını yakalamak risklerin ne zaman, nerede, nasıl algıladığına ve karşılık verilecek yanıtın ne olduğuna bağlıdır.  Başarı sansının artırılması için iş süreçlerine katkı vererek anlam kazandıran bileşenlerin kalitesi ve davranışları sürekli sorgulanmalıdır. Süreçlerde değişiklik, hata ya da belirsizlikler aranmalı ve verilecek yanıtlar hazırlanmalıdır. 

 

İş süreçleri ve süreçlere katkı veren bileşenler sorgulanırken sürekli sorulması gereken sorular;

·         En hassas ya da en zayıf iş süreçleri ve bu süreçlere katkı veren bileşenler nelerdir?

·         Risk krize dönüştüğünde alternatif varlıklara sahip miyiz? 

·         Kontrolsüz ve denetimsiz iş süreçleri ve bileşenler nelerdir?

·         Hangi riskler itibarı zedeleyecek reklâma yol açabilir?

 

Risklerin minimize edilmesinde eğitim ve sağlıklı iletişim önemsenmelidir. Aniden ortaya çıkabilecek riskler için düzenli raporlama ile birlikte izleme sistemleri oluşturulmalıdır. İş süreçlerine katkı veren bileşenler risk yönetiminde işin parçası olarak görülmelidir. Riskleri keşfetmek için beyin fırtınasına yönelik ekip seansları düzenlenmelidir. İş süreçlerinin içerdiği riskler, bir yerlerde saklanır, sinsidir, zayıf anı bekler. Dikkatlice sorgulandığında bulunabilme olasılığı çok yüksektir. Riski krize dönüştürmeyi beceren yöneticiden duyulacak cümleler; haberim yoktu, o işin o saatte yapılacağı bana söylenmemişti, kimin yaptığını bilmiyorum, siz biliyorsun sanıyordum şeklinde sıralanacaktır.  Kriz oluşup denetim altına alındıktan sonra “bir daha olmasın, gerekenleri yapın, yoksa hepinizi işten kovarım” cümlesinin temelinde ise olaylar ile ilgili hiçbir şeyden haberdar olmadığı mesajı yatmaktadır. Ters giden bir şeyler görüldüğünde ya da emareleri ortaya çıkmaya başladığında tersliklerin kaynağı çok yönlü olarak araştırılmalıdır. Risklerin krize dönüşmesi istenmiyorsa sağlıklı bir iletişim ortamı oluşturulmalıdır. Sağlıklı iletişim ortamın oluşmasına engel olanlar tasfiye edilmelidir. Çalışanlar ile üst yönetim arasında iletişimin sağlıklı bir şekilde devam edip etmediği sürekli kontrol edilmelidir.

 

Risk yönetiminde değişimleri benimseyip, planlı bir yanıt vermeden, bir oyun tarzıyla onu yenmeye çalışmak ekibi başarısızlığa götürür. Değişimleri durdurmak ile uğraşmaktansa, geliştirilen taktikle yanıt vermek daha doğrusudur. Üstelik değişimleri durdurmak yetmeyebilir çoğu zaman. Setin yıkılmasını önlemek için sete destek vermek ve seti sürekli yükseltmek riskleri önlemede yeterli ve doğru bir yaklaşım değildir. Seti besleyen taşkın suların yönünün de değiştirilmesi gerekir. Aynı anda hem set desteklenir hem de sete gelen taşkın suların yönü değiştirilebilirse işte o zaman riske karşı başarı elde edilmiş olur. Riskleri yönetirken tüm aşamalarında kendi oyununuzu kendi taktiğinizle oynayarak kazanabilirsiniz. Sorunları konuşmak yerine sen ben kavgası yapılması riskleri yönetecek lidere fayda sağlamaz. Cepheden kazanma yerine katkı verenler ile bütünleşmeye çalışmak, onları dönüştürebilmeyi başarmak önemsenmelidir. Riskleri yönetenler tehditleri ve fırsatları her zaman bir arada düşünmelidir. Fırsatları görmek için olumlu risklere odaklanmak önemsenmelidir. Olumlu da olsa risk her zaman tehditleri içeriğinden sorumluluk almak gerekir. Önemli olan neyi ne kadar riske satın alabilme gücünüz ve öngörünüz olduğudur.  Bu yüzden riskler derecelendirilmeli ve maliyet tablosu hazırlanmalıdır. Maliyeti düşük oldan ile yüksek olana sıralanıp önemine göre derecelendirilmelidir. Zaman bütçeyi yönettiğinden büyük dereceli risk ile düşük dereceli risklere aynı zaman ayrılmamalıdır.  Riske verilecek yanıtın hazır olması projeye değer katar. Tehditleri önlemek, olumsuz etkilerini en aza indirmek iş süreçlerinde kritik öneme sahip anahtar işlerdir.

 

Tehditlerle baş mücadele ederken riskten kaçınma, riski azaltma ve riski kabul etme seçeneklerinden birisi kullanılır. Riskin önlenmesinde riskin nasıl karşılanacağının belirlenmesi iş süreçlerinde ve süreçlere katkı veren bileşenlerde hangi düzenlemelerin yapılacağının belirlenmesi demektir. Süreçleri izleme kayıtlarının tutulması mükemmel bir iletişim aracıdır. Geç fark edilen risklerin maliyeti süreye bağlı olarak katlanarak büyür. Projenin tamamlanmasına doğru meydana gelen risklerin maliyeti de çok fazladır. Projenin risk olaylarını, proje başlamadan önce belirlemek ve bu muhtemel risklerin karşılıklarını hazırlamak ihtiyatlı ve mantıklı olacaktır. Kaçırılmaması gereken hataları yakalamada, izleme ve denetleme süreçleri geliştirilmelidir.

 

Riskleri karşılamak için bütçe rezervleri tanımlanmalıdır. Rezerv bütçeleri, öngörülemeyen ve olası teknik riskleri de karşılayabilmelidir. Risk yönetimi sürecinde tetikleyici olayları, değişimleri, hataları  izlemek ve gözlem yapmak risk kontrolünün en önemli unsurudur. Riskler krize dönüştüğünde, sağlık sorunları yaşanabilir, çalışanlar işlerini kaybedebilirler. İş süreçleri de etkilenir; makine, sigorta maliyetleri artar. Riskleri kontrol etmek için işyerindeki riskler değerlendirilirken; iş süreçlerinin ve süreçleri anlamlandıran bileşenlerin ne kadar tehlike adlında olduğu değerlendirilmeli ve alınacak önlemler belirlenmelidir. Bulgular kayıt edilip, sağlıklı iletişim temelinde paylaşılmalıdır. Bulgulara ilişkin değerlendirmeler sürekli gözden geçirilmeli ve gerekli güncellemeler yapılmalıdır. Süreçlere ilişkin sağlık ve güvenlik politikası oluşturulmalıdır.  

 

Stratejik risk bulma ve önlemeye yönelik uygulama planları, iş süreçler ile birlikte risklere hazırlanma süreçleri olarak hazırlanmalıdır. Riske hazırlanma süreçleri;

a)    Risk aranır; olasılığı, etkisi ve seviyelerini belirlemek için süreçler ve tüm bileşenler sorgulanır. Olabilme ihtimaline karşı derecelendirme yapılır.

b)   Risk bulunduğunda yapılacak kontroller belirlenir, incelenir, seviyesi ve etkisi değerlendirilir.

c)    Kontrol edilebilir seviyesi kabul edilebilir ise izlenir, sürekli gözden geçirilir. Şiddetinde artma ya da azalma olup olmadığını belirlemek için çevrim içi izleme süreçleri geliştirilir.

d)   Kontrol seviyesi kontrol edilemez sevide ise risk yönetim süreci başlatılır.

 

Risk yönetim sürecinde;

a)        Risk kabul edilecek mi, etkisi azaltılacak mı  ya da uzak mı durulacak karar verilir.

b)        Hangi metoda karar verilmiş ise maliyet analizi yapılır. Uygulanacak iyileştirme önerileri değerlendirilerek, risk karşı alınacak riske yanıt verme süreci belirlenmiş olur.

c)         Risk yanıt verme sürecinin nasıl uygulanacağı belirlenir. Uygulanır, vereceği tepki izlenir, gözden geçirilir. 

 

Verilen kararlar, belirsizliği riske dönüştürmediği sürece doğrudur.  İş süreçlerine katkı verenlerin hata yapmanın kabul edilebilir, ancak hatayı gizlemenin kabul edilemez olduğunu bilmelidir. Bu nedenle bileşenler kendilerinde ya da çevrelerindeki diğer bileşenlerde değişikliği bulacak şekilde düzenlenmelidir. Çalışanlar hata, değişim ve belirsizlik bulma konularında eğitilmeli, teşvik edilmeli ve cesaretlendirilmelidir.  İş süreçlerinde ve süreçlere katkı veren fonksiyonlarda değişimleri kıyaslayarak ölçme uygulamaları geliştirilmeli ve uygulanmalıdır. Riskleri belirleme ve ölçmede önemsenmesi gereken değişimin kaynakları; proje kapsamının değişmesi, ihtiyatlı davranma planının uygulanmaması, proje ekibi tarafından önerilen hatalı süreçler olarak sıralanır.

 

Değişim izleme süreçlerinde; karşılaşılacak değişiklikler tanımlanmalıdır. Karşılaşılacak değişimlerin proje çizelgesi ve bütçe üzerindeki beklenen etkilerinin listelenmelidir. Değişiklikler sürekli gözden geçirilmeli, maliyet hesapları yapılmalıdır. Çelişkilere ve uygunsuzluklara odaklanılmalıdır. Değişikliklerden etkilenecek iş süreçlerine katkı veren bileşenler bilgilendirilmelidir. Değişikliğin uygulanması için görev paylaşımı yapılmalıdır. Bütçe planlaması hazırlanmalı ve uygulamaya alınan değişiklikler takip edilmelidir.

 

Değişimleri izleme sistemi, keyfi değişikliklerin uygulanmasını engeller. Değişikliklerin maliyetini belirler. Ölçümlerinin güvenilirliğini test eder.  Tecrübe ve birikim kazandırır. Bütçe rezervlerine ayrılan fonların kullanımını takip eder.  Sorumluluklara açıklık getirir ve detaylandırır. Riskin emareleri fark edilip hazırlan yanıt uygulama başladığında, uygulanan yöntemin iş süreçlerini ve fonksiyonlarını nasıl etkilediğini izler.  Etkinin faydası olup olmadığını gösterir. Süreçlerde ve süreçleri anlamlandıran fonksiyonlarda değişim aramayı sürekli hale getirir.   Değişim izleme sistemi, ham madde, üretim süreci, işçilik türleri, satın alınan ve üretilen tüm parçalar dahil olmak üzere, ürünün üretilmesine katkı veren tüm fonksiyonlarında hata arar. Süreç izleme yönetiminin özü risk yönetimidir. Risk yönetimi tepkisel değil önleyici bir yaklaşımdır. Projenin amacına ulaşması olasılığını artırır. Projenin değişen durumlar karşısında dayanma esnekliğini artırır.

 

 

3.1.2.       KRİZ

Kriz durumunda oluşacak panik, bendini yıkan nehir gibidir. Bendini yıkan nehir ile savaşılırsa onun önünde dağılıp gidilir. Buna direnmenin  momenti denir. Günlük yaşantımızda, kuvvetin en çok karşılaştığımız etkilerinden biri de kuvvetin döndürme etkisidir. Kuvvetin, cisimleri belirli bir noktaya ya da belirli bir eksen etrafında döndürebilme etkisine "moment" denir. Bu nedenle, kuvvetin cisme kazandıracağı momentin büyüklüğü, kuvvetin büyüklüğü ile kuvvetin cismin döndürme eksenine olan uzaklığının çarpımına eşittir.

 

Krizde bel bağlanan tüm hizmetler çöküverdiğinde tek dayanak kalır geriye; o da ekip olma duygusudur. Ekip içerisinde herkesin birinci değil son sıraya kendini koyduğu, beraber çalışırken doğal liderlerin önünü açabildiği bu durum krizde kök salmış en önemli düşünce şeklidir. Bir anlık şokun ardından hemen organize olmak, takım liderlerini seçmek, kaynakları bir havuzda toplamak güç birliğinin en güzel ifadesidir. Gayet iyi işleyen bir düzen kurulmalıdır. Kriz anında her şey devasa boyutlarda olur,  bir felaketten daha büyük daha korkutucu, üstelik insan yapımı başka bir şey daha olabilir mi dersiniz? Yine de ekip olma duygusu ile krizler sırasında kaynaklarınızı bir araya getirebilir, ayakta kalmak için birbirinize yardımcı olabilirsiniz. Hatta krizin olmasından  daha büyük olanı da budur işte. Öğrenen organizasyon bağlamında ekip olunduğunuzu hissettiğiniz andan itibaren kriz çıktığında kısa süreli şok ve paniğin ardından organize olup liderinizi seçersiniz, bir araya gelip iyi işleyen kendi düzeninizi kurarsınız. 

 

Bir işletmede iş süreçlerinin sekteye uğramasına veya istikrarın bozulmasına yol açan planlanmamış, beklenmeyen değişikliklerin meydana gelmesine kriz denir. Kriz fark edilmeden kontrol dışı ortaya çıkar, büyüyerek, kontrol edilmesi zorlaşan boyutlar kazanarak ciddi sonuçlara yol açabilir. İş yapma süreçlerinde oluşacak beklenmedik değişikliklerin meydana gelmesini önlemek, geciktirmek ve kaçınılmaz durumlarda etkisini azaltmak için kriz yönetimi uygulanır. Soğukkanlılıkla ve metodik düşünme, sağduyuyla değerlendirme ve ders çıkarma alışkanlığı ve kültürü olan bilimin ve teknolojinin sınırlarını irdeleyen çalışanlar ile kriz yönetilir. 

 

Krizin olmadığı dönemde alınacak tedbirlerle, işletme krize karşı hazır hale gelmesi sağlanmalıdır. Heredot, “Büyük işler çoğunlukla büyük riskler altında yapılmıştır.” der.  Önemli olan kriz anında rotadan sapılmamalıdır. Asıl görev ve amaç unutulmamalıdır. Buna en güzel örnek, bir yolcu uçağının neden düştüğünü araştıran uzmanlar raporlarına yazdıkları son cümlede gizlidir. “Pilot asıl görev ve amacını unuttuğu için uçak düşmüştür.” Havada arızalandığında pilotun amacı uçağı uçurmaya devam etmek ve asil görevi ise en yakın havaalanına uçağı indirmektir.  Pilot bunları yapmak yerine arızanın nedeni araştırmış ve süreç içerisinde arızayı bulup, onarma derdine düşen pilot panik ortamında uçağın düşmesine neden olmuştur.

 

Kriz başladığında işletmenin konu ile ilgili paydaşlarının iletişimde olması gerekir. Bir kriz ortamında, paydaşlara doğru, güncel ve detaylı bilgi vermek büyük önem taşımaktadır.  Bu durumda iletişim kanalları doğru ve detaylı bilgilerle dolduramaz ise, başkaları sizin yerine doldurabilir ki, bu da krizin kontrol dışına çıkarak yönetilemez bir hal almasına neden olur.  Kriz anında çalışanlar mevcut durum hakkında tam ve doğru bir şekilde bilgilendirilmelidir. Yine bu dönemlerde ortaya çıkabilecek motivasyon düşüklüğü ve buna bağlı olarak da üretim düşüklüğüne karşı hazırlıklı olmak gerekir. Çalışanların birlikte hareket ederek kurumu kurtarmaya çalışmaları, krizden birlikte çıkabilmenin yollarını aramaları da çok önemlidir.  Kriz anında yapılması gereken ilk iş süreci, hızlı bir şekilde hasar tespitinin yapılması gerekir. Krizin yarattığı ve yaratabileceği hasarın tespiti; krizin yönetimine zaman, para ve insan kaynağı olarak ayrılacak kaynağın en etkin ve verimli şekilde planlanmasını sağlayacaktır. Krizde sessiz kalmak ya da yavaş hareket etmek olumsuz algılanıp, itibar kaybına neden olabilir.

 

Eğer birileri yönetimden önce davranıp, krizi haber yaparsa, şirketin iletişim politikası başarısız olur ve kriz artık onun elinden kaçmıştır. Böyle bir iletişim operasyonunu yönetmek için, şirketin krizin kaynağına hakim olup olmadığını süratle ortaya çıkarması gerekir. Bir diğer alternatif krizin sebebi ise kaynağı bilinmiyorsa "Biz de anlayamadık, araştırıyoruz" demektir. Krizin yönünü değiştirmeye çalışmak, konuyu saptırmak, karşı saldırıya geçmek ve krizin rakibin işine geldiğini ima etmek krizi yönetemediğiniz imajı verir. 

 

Krizle Başa Çıkamamanın Altında Yatan Faktörler;

·         Gelişmelere direnç gösterme, dar çerçevede kalma, değişimlere kapalı olmak.

·         Hazırlık yapılmaması, tedbirsizlik, senaryo eksikliği

·         Çalışanların tecrübe eksikliği, geçmişi analiz edememe

·         Altyapı eksikliği, dar olanaklar, destek eksikliği

·         Ölçeklendirme ya da başa çıkacak gücü bulamama sorunu

·         Değişimlerin ve gelişmelerin hızını takip edememe olarak sıralanır.

 

Kriz Çeşitleri;

·      Ekonomik Krizler; satış-maliyet fiyatlarının tespitinde kur değişimleri, krediler ve faizlerdeki değişim, vade farklarının takibinde alacakların yaratacağı krizler, Borçların yaratacağı krizler.

·      Ham madde, ürün ve servis sorunları; temin, denetim ve stoklama, kalite.

·      Enerji yetersizliği; jeneratör, UPS, güneş, rüzgar gibi farklı enerji kaynaklarının olmadığı durumlarda elektrik kesintileri. Depolama sorunundan dolayı yakıt sıkıntısı.

·      Çalışanların yaratacağı krizler;  organizasyon değişimleri, kalitesizlik,  kariyer planlaması. İletişim ve sorumluluk paylaşımında eksiklikler. Grevler,  dışarıda başka bir şirkette üretme, ayrılan ya da emekli olmuş çalışanların organizasyonun önceden yapılmaması.

·      Tabii afetler ve kazalar; doğal afetler, ilk yardım ekiplerinde yetersiz eğitim, periyodik kontrol yapılmaması, sigorta yapılmaması, stratejik çalışanlar için yedekleme olmaması.

·      Bilgi teknolojilerinde sistem çökmeleri ve virüsler için güvenlik duvarı olmaması, depolama ve yedekleme yapılmaması.

·      Rekabet; Teknolojik değişimleri izlemede araştırma, geliştirme ve eğitime gereken önemin verilmemesi. Bilgi hırsızlığına karşı yetkilendirme, sınırlandırma ve gizlilik sözleşmelerinin olmaması.  Kalite ve fiyat değişimlerinde haksız rekabet ile mücadele edilmemesi.   Karalamalara karşı medya ilişkileri ve hukuk işlerinin devreye sokulmaması

·      Politik krizler

·      Teröre karşı güvenlik güçleri ile ilişkiler ve özel güvenliğin olmaması.

 

Proaktif çalışanlar, yeni liderlerin ihtiyaç duyduğu, işini kendi işi gibi benimseyen, görev tanımının sınırlarını aşmaya hazır, yaptığı işi daha iyi yapabilmek için değişimi zorlayan ve katma değer üreten kişilerdir. Kiriz yönetiminde insan faktörü önemli olacağından, mücadele edecek ekip için eleman seçerken reaktif ve proaktif kişilik özellikleri çok iyi analiz edilmelidir. Reaktif kişiler aksiyona geçmeden önce yeteri kadar bilgi edinmeye çalışırlar. Ancak kendilerinden yardım istendiğinde harekete geçerler.  Çok fazla çözümleme yaptıkları ve sorumluluğu başkalarının yüklenmesini bekledikleri için işleri yavaşlatırlar. Proaktif kişiler ise inisiyatif alırlar, aksiyon adamıdırlar, gelecekle ilgili planlar yaparlar.  Önce harekete geçer, sonra sorular sorarlar. Çözümleme ve planlama safhalarına fazla önem vermedikleri için hata yapabilirler. Karar verme ve inisiyatif alma özellikleri gelişmiştir.

 

 

3.1.3.       KAOS

Kaos, karmaşıklık, düzensizlik ve belirsizlik demektir. Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelere bağlı olarak bilgiyi yaymanın ve bilgiye erişmenin konuma bağlı olmadan hızlandığı, rekabetin çok şiddetli olduğu ve müşteri sadakatinin azaldığı günümüz iş dünyasında, organizasyonların basit ve durağan bir ortamda varlıklarını sürdürebilme olanakları kalmamıştır. Değişim ve dönüşümün sarsıcı etkilerinin hızlı ve yoğun olarak yaşandığı günümüz dünyasında birileri beklemedikleri bir anda tüm avantajlarını kaybederken, diğerleri birer yükselen değer haline gelmektedirler. Tüm bunların temel nedeni, aniden karşılaşılan farklı ve değişik belirsizliklerdir.

 

Önemsenmeyen ya da dikkate alınmayan küçücük bir belirsizlik, düzensizlik ya da karışıklık, öylesine büyük ve istenmeyen sonuçlara neden olur ki etkileri beklenilmeyen bir anda çok büyük sonuçlar meydana getirir. Başlangıç durumuna hassas bağımlılık ile ifade edilen “kelebek etkisi” Amazonlarda bir kelebeğin kanat çırpmasıyla havada oluşacak dalgaların dünyanın bir diğer ucunda kasırgaya neden olması olarak adlandırılmıştır. Tüm kaotik yapılanmalar kendi içerisinde bir düzensizliğe sahiptir. Düzenli gibi görünen, fakat içsel kaotik yapıda olan parçalar bir araya geldiğinde kontrol edilemeyen ve denetlenemeyen kaos meydana getirirler.

 

Geleneksel düzen içerisinde yönetim, daha çok analiz, öngörü ve kontrol üzerine yoğunlaşmaktadır. Geleneksel yönetim düşüncesine göre kaos, kötü ve istenmeyen bir durumdur.  Düzenlenmiş sistemin adeta bir makine dişlisi gibi işlemesi ve çalışanların faaliyetleri kontrol altında tutularak üretkenliğin arttırılması istenir. Sürekli kontrol altında tutulan çalışanların, farklı davranış ve düşünce sergilemelerine tahammül edilemez. Ortada bir ihlal ya da işlenmiş bir suç var ise nedeninin detaylı araştırılmasına gerek duyulmaz. Yönetenlere göre en küçük hata ya da ihlal karışıklığa neden olacağından araştırmaya gerek duyulmadan en ağır şekilde cezalandırılmalı ki çalışan düşünmemeli, sorgulamamalı, itiraz etmemelidir. Bilgiye erişimin kolaylaştığı ve yaygınlaştığı günümüzde, bilgisayar kontrollü makinelerin artışı ile çalışanlar makine dişlisi olmaktan ziyade bilginin kavranmasına dayalı yaratıcı düşünceyi davranışlarına yansıtmaya başlamışlardır. Beden gücü ve el emeği ile çalışanların yerini mecburiyetten ve ihtiyaçtan düşünen kişiler almaya başlamıştır.  Doğrusal orantı metodunu kendi mevcudiyetlerinin teminatı gibi gören yöneticiler bu durumu tam olarak algılayamadıklarından kaosu kendileri oluşturmaya başlamıştır. Bu nedenle tüm geleneksel yönetim düşüncelerinin altında yatan kontrol edilebilirlik varsayımı günümüzde geçerliliğini yitirmiştir.  Düzenin çok yoğun olarak yaşandığı bir yerde, doğallığın yaşanabilmesi adına yaşamın varlığından söz edilemez. Bu katılık beraberinde donuk yapıları, hiyerarşik yönetimi, farklılıktan yoksunluğu getirmektedir. Bu tür organizasyonlar çevrelerindeki değişikliklere uyum sağlamada başarılı olamazlar. Fakat diğer taraftan tamamen düzensiz yapının olduğu bir yerde de hayat yoktur.

 

Yaşam her zaman belirli düzeyde bir dengeyi gerektirmektedir. Ne aşırı düzen, ne de aşırı düzensizlik tek başına organizasyonlar için uygun olmadığından varlığı sürdürmek için ikisi arasında en uygun noktanın bulunması gerekir.  Kaos yönetilirken, geleceği kurmak ve kurtarmak amacı ile bireyler kendi düşüncelerini ortaya koymada, yenilikçi düşünce üretmede ve yeni modeller geliştirmede özgür olmalıdır.  Kaos yönetiminde çalışanlar arasında güçlü bağ kurulması, bilgiye erişim  ve paylaşım kanallarının açık olması gerekir.  Proje odaklı takım çalışmalarında farklı gruplardaki çalışanlar bir araya getirilerek; kontrole dayanan yasalar şeklinde değil, çeşitliliğe izin verilerek, yenilikçi ve yaratıcı güçlü temel değerlerin oluşması sağlanmalıdır.

 

Etkileşim içerisinde yer alan kişi ve birimler birlikte hareket ederler, her unsur diğerini etkiler ya da etkilenir. Bütün yaşayan sistemlerde gelecek olasılıklarının geçmişteki başarılardan çıkarıldığı göz önüne alınırsa, yeni olasılıklar ve fırsatlar sistemin kendi içerisinde ortaya çıkacaktır. Sistem içindeki her şey sürekli olarak bir değişim süreci içerisindedir. Kaos yönetimi, sistemi oluşturan parçaların davranışlarının sürekli olarak değişiklik göstermesine dayanır. Yönetim de davranışlarını devamlı olarak ve süratli bir şekilde değiştirme durumundadır. Kaos her zaman karşılıklı etki tepki yerleşmesiyle ortaya çıkar. Sistemde belirli dalgalanmaların ardından nelerin ortaya çıkabileceğini önceden bilmek için çalışanların gelişen her yeni duruma uyumunu sağlayan eğitimleri ve yeni becerileri edinmeleri gerekir. İnsanlar arasındaki sağlıklı iletişim ve birbirleri arasındaki uyum konusundaki değişimler bir bütün olan sistemi değiştirecek ve sistem kendini organize ederek yeni bir denge noktasına ulaşacaktır. İçinde yaşadığımız kaos dünyasında yöneticiler, çalışanlarını kaosun neden olduğu güvensizlik ile yüksek performans arasındaki gerginlikten kurtararak orijinal davranışsal değişimleri benimsetmeli, olumlu çabalarını sürekli ve düzenli olarak ödüllendirerek olumsuz reaksiyonlarını çok defa bekleyerek kabul etmek ile devamlı bir iletişim modelini işler duruma getirmelidirler. Yönetici, karışıklık ve değişim baskısı karşısında çözümsüzlüğü önlemede, rekabeti korumada, yeterli esneklik ve yenilenmeyle örgüte hizmet eder. Yeniyi tercih ederek, yeni yönergeleri planlayarak sistemleri yeniden tasarlamak, paradoks yaratmayı, gerilim ve endişeleri yatıştırmak için güçlü araçları kullanmak, bugünün yöneticisinin özellikleri olmalıdır.

 

Günümüz iş dünyası kaotik bir hal almıştır ve içinde bulunulan çevrede yaşamın sürdürebilmesi için çalışanların güçlendirilerek katılımın ve örgüt esnekliğinin sağlanması gerekir.  Çalışanların eğitilmesi ve elde tutulması gereklidir. Teşvikli ücret sistemi uygulanmalıdır. Çalışanlara iş garantisi sağlanmalıdır. Çalışanların kabul edilebilir bir performans aralığı içinde iş garantisine sahip oldukları duygusu hissettirilmelidir. Etkin liderlik optimal düzeyde karışıklığa müsamaha gösteren kontrolü, rehberliği, önderliği ve değişimi içeren tarzı geliştirilmelidir.  Doğru şeyleri ölçen basit ana destek sistemler vasıtası ile kontrol sağlanmalıdır. Örgütün başarısı için müşterilerde istek ve heves yaratılması yoluyla örgütün ürün ile hizmetlerine olan talebin arttırılması öngörülmektedir. Örgüt içerisinde tüm birimler ve bu birimlerdeki bireyler tarafından piyasa yeniliklerinin süratle izlenmesi gerekir. Yeniliklerin uygulanması için yepyeni bir ürün geliştirmek yerine müşterinin istekleri doğrultusunda mevcut ürünlerin güncelleştirilmesi daha doğrudur. Diğer organizasyonların başarı ve başarısızlık deneyimlerinden yararlanmak, buluşları teşvik etmek ve mutlaka ödüllendirmek, etkin bir tanıtım ve pazarlama stratejisi oluşturmak önemsenmelidir.

 

Düzensizlik kaostur; Evrendeki her madde maksimum düzensizliğe eğilimlidir. Kaosu yaratan; iş süreçlerinin kendine özgü hedefleridir, belirsizlikleridir, zamanıdır, süresidir, bütçesidir ve paydaşlarıdır. Kaosu yönetmek, hedeflere, kaynaklara, sürece ve oluşan çıktılara çok yönlü bakabilmeyi gerektirir. Projeler için de bu ihtiyaç aynı şekilde geçerlidir. Projenin velveleli seyrinde, kaynak durumlarının, paydaş etkileşimlerinin, çıktı kalitesinin, bütçedeki sapmaların, takvimdeki kaymaların sürekli olarak takip edilmesi, risklerin gözlenmesi, tehditlerin ve fırsatların analizinin yapılması gerekmektedir.  Yönetmen Sydney Pollack’ ın Akbabanın Üç Günü filminde en namlı, en stratejik, en deneyimli, en organize ajanlar ve kiralık adamları bir çaylağın hesabını görememişlerdir. Filmdeki ajanlardan biri filmin bir yerinde, bu başarısızlığı şöyle izah etmektedir. “ Adamı bir türlü ele geçiremiyoruz. Çünkü bizim kurallarımıza göre hareket etse, neleri yapıp neleri yapamayacağımızı biliriz. Oysa bu adam hiçbir kurala uymuyor. Ne zaman ne yapacağı hiç belli değil, olmayacak yerlerde olmayacak işler yapıyor.” Küçük bir problemi çözemiyorsanız, problemi büyüterek ve kaosu kendiniz oluşturun emin olun ki probleme bir çözüm mutlaka bulunacaktır.

 

 

3.1.4.       PANİK

Panik bendini kıran, setin ardında toplanmış suya benzer. Korktuklarında insanlar kontrolsüz hareket ederek ya panikler ya da şoke olurlar. Bu iki davranış bazen sıralı da olabilmektedir. Önce şoke girip sonra hızlıca oradan uzaklaşmak istenebilmektedir.  Panik davranış,  tehlikeli ortamda bilinçsiz bir şekilde hayatta kalabilme mücadelesi verilmesidir. Yanan bir binada panikleyen birisi pencereden dışarı atlarsa diğerlerinin de onu takip ettikleri görülmüştür. Adrenalinin kontrolsüz akışı stres oluşturduğundan anlık tetiklenmek beden ve zihin için sağlıklı değildir. Bu nedenle muhtemel panik oluşturacak ortamlar çok iyi analiz edilmeli ve panik durumlarına karşı tatbikat yaptırılmalıdır.  Panik kaçışta kapıya yönelmeden dolayı kapı önünde yığılma ve tıkanıklıklar oluşacaktır. Bu nedenle dışarıdan kapı önünde sıkışanların çekilip alınması gerekmektedir. Dışarı çıkanların kapı önünde duraksadıkları, tepkisiz kaldıkları, dondukları ve tutukluluk davranışı sergiledikleri görülmektedir. O noktada hareketler yönlendirilmelidir.

 

Manipülasyon şartlandırmadan farklıdır ve psikolojik teknikler kullanarak hedef kişi ya da kitlede davranış veya kanaat değişikliği yaratmayı içermektedir. Korku manipülasyonu paniklemeyi çok hızlı tetiklemektedir. Panik davranış sergileyenlerin, sesi gür çıkanın verdiği komutlara itaat ettikleri görülmektedir. Çünkü sorgulama ve muhakeme yetenekleri geçici olarak ortadan kalkar ve telkine açık hale gelirler. İnsanlar panik durumunda ilk önce canlarını kurtarmaya ve güvenli bir yere erişmeye çalışırlar. Temel güdü, ne pahasına olursa olsun canın kurtarılmasıdır.

 

Renk, ısı, ışık, akustik, gürültü, görünüm gibi ortamdaki ani değişiklikler paniği tetikleyen önemli faktörlerdir. En kritik ortamlar, kargaşa çıktığında, metro, sinema, konser salonu, gece kulüpleri gibi kapalı ya da çevrimsel alanlardır. Molotof kokteyle yangın çıkarılırsa, ne yaparsınız? Kalabalık ortamda kargaşa çıkarsa nasıl davranırsın? Bu gibi sorulara karşı önceden hazırlık yapılması gerekir. Öncelikle bu gibi olayların çıktığında sakin ve soğukkanlı olunması gerektiği konusunda psikolojik olarak hazırlık yapılmalıdır. Psikolojik hazırlık hayata tutunmadır. Hangi ortamda ne tür panik çıkabileceği, panik halinde hayatta kalabilmenin nasıl mümkün olacağı konusunda fikir yürütülmeli, beyin fırtınası yapılmalıdır. Panik halinde birey ya da kitle yüksek sesle komut veren liderini dinler, o ne derse onu yapar. Kriz durumlarında liderler yatıştırıcı rol oynamalıdır. Panik ortamında koşmak kartopu gibi yuvarlanma etkisi yapar.  Koşarak yığınlaşan durumlarda panikleyenler hem miktar hem de yıkıcılık yönünden büyüyecekleri her zaman göz önünde bulundurulmalıdır. Bu durumda kalabalık bölünmelidir. Onların önünde koşanlar bölmeyi yaparken sesli komutlar vermelidir.

 

Panik davranışı, korku oluşturduğundan, korku ağaçların köklerinin topraksız kalması gibidir. Akan sel içerisinde hareket etmeye başlayan ağaçların verecekleri zararlar ve yıkıcı etkisi çok büyük olacaktır. Riskler krize dönüşmeye başladığında insanlar önceden bilgilendirilerek panik davranışının biçimlenmesinin önüne geçilebilir. Panik ortam oluştuğunda insanların çıkışlara nasıl yönlendirileceği önceden belirlenmelidir. Kapalı alanlarda panik durumundan insanları haberdar etmeden tahliye edilmeleri bazı durumlarda gerekli olmaktadır. Bazı insanlarda panik halinde kaçmak yerine sığınmak ya da sevdiklerini kurtarmak için onlara doğru yöneldikleri görülmektedir. Bir davranış biçimi olarak panik halinde insanlar şuursuz ve yıkıcı hareket etmektedirler. Yaradılış özelliklerinden dolayı insanlar hangi kriz ortamlarında hangi davranışı sergileyecekleri benzerlik göstermektedir. Bunlar bilindiğinde gerekli hazırlık yapıldığında birey ya da gruplar kendilerini koruyabilir ya da panikleyenler istenilen şekilde yönlendirilebilir.

 

 

3.2.             LİDERLİK

Lider, güven ve dürüstlük ortamında ekibi için gerekli motivasyonu ve disiplini sağlar, ekip başarısını özendirir. Hedefe giden yol haritası ve yöntemleri bilir, bilgi toplar.

 

Otorite karar verme ve başkalarının davranışlarını yönlendirme hakkıdır.  Otoriteye sahip olunması, verilen emirlere uyulup uyulmadığı ile belirlenir. Şekilsel olarak otorite, bir güç gösterimidir. Gücün uygulanış şekli ve yaptırımı ise kuvveti temsil eder.

 

Güç kaynakları;

·           Zorlayıcı güç; çalışanları korkutan her şeydir.

·           Yasal güç; yöneticinin, çalışanların davranışlarını etkileme hakkına sahip olduğu güçtür.

·           Ödüllendirilen güç; ücret artışı sağlama, terfi ettirme, daha fazla sorumluluk verme, daha iyi iş verme, statüyü değiştirme, övme vs. gibi çalışanların ödüllendirildiği güçtür.

·           Benzeşim ve karizmatik güç; yöneticinin sahip olduğu kişisel özellikler ve davranışları ile çalışanlara ilham verdiği güçtür.

·           Uzmanlık gücü; çalışanlar tarafından bir yöneticinin, bilgili veya tecrübeli olarak algılandığı güçtür. Uzmanlık gücü, çalışanların kolaylıkla etkilendiği güçtür.

 

Ekip içerisinde kişiler çeşitli yol ve metotlarla birbirlerini etkilemek çabası içindedirler. Güç kazanma çabaları güç mücadelesini oluşturur. Yöneticilerin güçlerini daha fazla artırmak ve örgüt içi politikada daha başarılı olabilmek için çeşitli yanlış yollara başvurmaktadırlar. Tümüyle kendi kendini yöneten takımlar kendi üyelerini de seçebilmekte, aynı zamanda her bir üyenin başarı durumuna ilişkin performans değerlendirme de yapabilmektedirler. Sanal takımlar aracılığıyla bireyler günümüzde belirli mekan, program ve kuruluşlara bağlılık taşımaksızın elektronik haberleşme ortamında bir çalışma anlayışına sahip olmaktadırlar. Genel olarak bu süreç ses, video ve konferans alternatiflerini de kapsayan gelişmelerle desteklenmekte, tüm bunlara cep telefonları ile sağlanan sınırsız iletişim imkanı ve internet aracılığıyla uzaktan karşılıklı etkileşimli bilgi ağı da eklenince sanal takımlar ortaya çıkmaktadır. Sanal takımlar örgütlerde çalışanların görüşme olanağının bulunmadığı durumlarda maliyet verimliliği, hızlı iletişim sağlama ve duygusal etmenlerden çok gerçekler üzerinde karar almaya imkan sağlama gibi bir takım avantajlara sahiptirler. Teknolojik, ekonomik, politik ve sosyo-kültürel değişimlerinin hızı arttıkça kurumsal güç olarak liderlerin bir değişim temsilcisi olarak önemi artmaktadır.

 

3.2.1.       İRADE KONTROLÜ

İrade kontrolü, özdenetime dayanan kendini terbiye ve motive etme yeteneğidir. Arzuları, tutkuları, doyumu ve dürtüleri kontrol edip yönlendirebilme, irade olarak adlandırılan temel duygusal beceridir. Duygusal zihin, akılcı zihinden çok daha hızlıdır ve bir an bile durup ne yaptığını gözden geçirmeden eyleme atılır, ölçülü ve analitik düşünmeye izin vermez.

 

Beyin sürekli öğrenen bir organdır. Duygusal becerileri düzeltmede gerçek duygularını fark edebilen kişiler yaşamlarını daha iyi yönetebilirler. Duygularını yönetebilmeyi başaranlar, yaşamın tatsız sürprizleriyle karşılaştıktan sonra kendini toparlayabilir, kendini denetleyebilir, fevri davranışlarını zapt edebilir, kendini yatıştırabilir ve doyumu erteleyebilirler. İlişkileri yürütebilmek başkalarının duygularını idare etme becerisidir.

 

 

 

Duygu bileşenleri;

·      Öfke; Hiddet, hakaret, içerleme, kızma, tükenme, sinirlenme, hınç, kin, rahatsızlık, alınganlık, düşmanlık, patolojik olduğunda nefret ve şiddet.

·      Üzüntü; Acı, keder, neşesizlik, melankoli, kendine acıma, yalnızlık, can sıkıntısı, umutsuzluk, kasvet ve patolojik olduğunda depresyon.

·      Korku; Kaygı, tasa, huzursuzluk, çekinme, ürkme, dehşet, kuruntu, şüphe, hayret, vicdan azabı, çekinme ve patolojik olduğunda fobi ve panik.

·      Zevk; Mutluluk, coşku, rahatlama, tatmin, haz, sevinç, eğlenme, gurur, heyecan, hoşnutluk ve en uç noktada mani.

·      Sevgi; Dostluk, güven, yakın ilgi, sadakat, hayranlık, aşk, kabul görme, iyilik, sadakat, muhabbet.

·      Şaşkınlık; Şok, hayret, afallama, merak.

·      İğrenme; Tiksinme, aşağılama, hor görme, küçümseme, itici bulma, hoşlanmama, nefret etme.

·      Utanma; Üzülme, küçük düşme, suçluluk, mahcubiyet, hayal kırıklığı, pişmanlık, küçük düşme.

 

Genelde birçok duygunun bileşimini aynı anda yaşarız. En temel psikolojik beceri dürtülere karşı gelebilmek, dürtüyü geciktirebilmektir. Dürtülerini iyi frenleyememe ileride suç işleme olasılığının göstergesidir. Duygusal zeka açısından umutlu olmak, zorlu engeller veya yenilgiler karşısında bunaltıcı kaygıya ve teslimiyetçi bir tutuma yenik düşmemek anlamına gelir. Ne istediğini, ne hissettiğini, istek ve duygularının neler olduğunu söyleyebilmek kadar karşısındakinin de ne istediğini, ne hissettiğini ve nedenleri ile ilgili anladıklarını algılayabilmek de önemlidir.

 

İrade kontrolü; başarmak için sorunu çözmeyi kabul etmektir, güçlü ve zayıf yanların bilinmesidir, duygularını yönetmesi, kaygılarla, öfkeyle baş etmesidir, sorumluluk üstlenmektir, empati, yapmak, dinlemeyi ve sormayı bilmektir, anlaşmazlıkların çözümünde uzlaşmaktır, öfkeli ya da saldırgan olmadan kendini ortaya koymayı öğrenmektir.

 

İrade kontrolü, açıkça anlaşılır taleplerde bulunarak, eleştiriye olumlu bir şekilde tepki verilerek, olumsuz etkilere direnerek, başkalarını dinleyerek ve yardımcı olarak, olumlu akran grupları içinde yer alarak davranışsal beceriler öğrenilir ve geliştirilir. Bir kararın düşünceden mi, duygudan mı kaynaklandığını bilmek, hareketleri incelemek ve sonuçlarını bilmek, kişisel karar vermedir.İletişim; duygular hakkında etkili bir şekilde konuşabilmek, iyi bir dinleyici ve sorgulayıcı olabilmek, bir başkasının yaptıkları ya da söyledikleriyle kendi tepkilerini ya da yargılarını ayırt edebilmek, suçlamak yerine kendini ifade edebilmektir.  Kişisel sorumluluk; kararların ve hareketlerin sonuçlarını görmek, taahhütlerini yerine getirmektir. Endişe ve duygularını öfkelenmeden ya da saldırganlaşmadan ifade etmek kendini öne sürmedir.

 

Bir güdü ya da güdüsel davranıştan söz edilebilmesi için aynı zamanda davranışın bir hedefe ya da hedeflere yönelmesi gerekir. Güdülenme (motivasyon), hem çekici hem de engelleyici bir konudur. Kişiyi harekete geçiren güdü gizlidir. Güdülenme durumu davranışa, davranış hedefe öncülük eder. Hedefe ulaşıldığında ise güdü geçici olarak giderilir. Güdü iç ve dış uyarıcılar tarafından uyandırılıp davranışı harekete geçiren bir etkendir. Dürtü, fizyolojik bir ihtiyacın psikolojik sonucunun neden olduğu rahatsızlık, gerginlik durumudur. Freud’a göre insanların kendilerini rahatsız eden düşünce, istek ve güdülerini bilinç dışına iterek unutmaya çalışmalarına bastırma adı verilir.  Unutulmak için bilinç dışına itilen düşünce ve güdüler var olmaya devam ederler ve biz farkında olmadan davranışlarımızı etkilerler. Güdüsel davranışlarımıza çoğu kez değişik duygular eşlik eder. Bir amacımıza ulaşmamız bizde sevinç ve mutluluk duyguları uyandırır.

 

Özgüven kazanma süreci, yaşamın önemli zorlukları ile başa çıkma gücüne sahip ve mutlu olmaya layık bir kişi olma deneyimidir. Kendine güvenmeyen, kendi kendine yetmeyen, kendi kendini aşamayan bireylerin ve toplumların başarılı olması asla mümkün değildir. Kişinin olduğu gibi toplumlarında özgüvene ihtiyaçları vardır. Sadece olumsuzu görmek ve buna odaklanmak, olumsuzu büyütüp olumluyu küçümsemek, duyguları olduğu gibi kabul etmek, aşırı mükemmel olma, bende bir sorun var, başarısızım ve bu benim suçum gibi olumsuz düşünceler özgüven eksikliğine neden olur.

Özgüven duygusu doğuştan kazanılan bir şey değil, özgüven öğrenilir!  Hayatta her şey her zaman istediğimiz gibi olmuyor. Bazen inişler ve çıkışlar yaşamak doğal. Ama nedense, iniş durumlarında hep kendimizi suçlu hissederiz. Bu konuda yalnız değiliz! Çünkü özgüven eksikliği yaşayan kişiler, yaşanan sorunlar karşısında sürekli olarak kendilerini suçlu görürler. Kötü giden her şeyin sorumlusunun siz olmadığınızı aklınıza iyice yerleştirmeniz gerekiyor. Peşin fikirli olmayın! Bir olumsuzluk karşısında, hemen tüm sorumluluğu omuzlarınıza yükleyeceğinize, öncelikle şöyle bir düşünün: "Bu durum karşısında benim rolüm ne?" Sürekli bir şeyleri kaçıracağımızı zannedip, kafamızı olumsuz düşüncelerle meşgul ederiz. Tabii bu durum, hayatımızın tamamen stres içinde geçmesine neden olur. İnsanların söylediklerini "harfiyen" yerine getirmek zorunda değilsiniz. Hayat sizin! Bu hayata istediğiniz gibi yön vermek için de vaktiniz var. Hiçbir şey için aceleci davranmayın. Kararlarınızı sakin düşünerek alın.

 

İş yaşamında başarılı olmak için kişinin kendisine güven duyması şarttır. Ne zaman birisi bize baksa, kendimizi hemen huzursuz hissederiz. Yoğun ilgi ve dikkat, insanın cesaretini kırabilir. Bu da ya başarısız olursam gibi korkular yaratır. Kendine güvenle, kendini beğenmek sürekli birbirine karıştırılır. Oysa ikisinin arasında büyük fark var. Güven, insanın her durumda kendisine inanabileceğini bilmesidir. Kendini beğenmede ise, aslında özgüvenimiz eksik olsa da, çevremize özgüveni yüksek biri gibi gözükürüz. Her insan başarılı olmak ister. Fakat sürekli başaramayacağım gibi bir duygunun içine hapsolursak, gerçekten de hiçbir zaman başarılı olamayız. Hepimizin başına ara sıra gülünç durumlar gelebilir. Bu, herkesin bizi alaya alacağı anlamına gelmez. Önemli olan, gülüp geçebilmektir. İçimizde çoğu zaman incitilme korkusu taşırız. Fakat bu düşünceyle, özgüven duygunuzu yitirirsiniz. İnsanların sizi kırmasından korkuyorsanız, bu sorununuzun üstesinden gelmelisiniz. Reddedilme korkusu tarzındaki düşünceler, bizim içe kapanık bir hal almamıza neden olur. Başarılı ilişkiler içine giremeyiz. Yaptığımız şeylerin toplum tarafından onaylanmaması gibi korkular yaşayabiliriz. Doğal olarak bu durum da özgüven eksikliğine neden olur. İstenmeyen sonuçlarla karşılaşma korkusu yüzünden birçoğumuz riskli işlere bir türlü giremeyiz. Böyle bir duygu, özgüven eksikliği ve psikolojik sorun yaratır.

 

 

3.2.2.       SORUMLULUK

Sorumluluk, kişinin davranışından veya yetkisinden kaynaklanan ya da kaynaklanacak olan bir olayın sonucunu üstlenmesidir. Sorumluluk, kişinin öğrendiği tutum ve beceriler ile ortaya çıkar. Yaşamsal gerçeklerden kaçanlar sorumlu davranış göstermezler. Bir konuda aldığımız kararlar neler yapacağımız ya da yapmayacağımız ile ilgilidir. Kararlar alınırken ve uygulanırken alınan sorumluluk kararların sonuçlarına yüklenme olarak kendini göstermek zorundadır. Karar alınırken gösterilen kararsız davranışlar, çelişkileri de beraberinde getirmektedir.

 

Çoğu zaman gerçek ile algılarımız birbirinden farklıdır. Bizimle ilgilenen insanların olumlu ya da olumsuz davranışlarını anımsadığımızda kendi önyargılarımıza inanırız. İnsanlar yaşamlarını sürdürürken ait olma duygusu ile bir yerlerde köklenme güvencesini pekiştirirler. İnsanın kendini toplumda birey olarak ifade etmesi, toplumda bir yer edinerek kökleşmesi bağımlı bir özgürlük kavramıyla ifade edilebilir. İnsanın yaşam biçiminin ve deneyiminin özünde yatan bir başka yanı da

kendi dışındaki dünyayla ilgili olma, yalnızlıktan kaçınma ihtiyacı. Tıpkı fiziksel açlığın ölümle sonuçlanması gibi, kendini bütünüyle yalnız ve yalıtılmış hissetmek de ruhsal parçalanmaya yol açar.

Davranışları ile dış dünyayı kontrol etmek için sergiledikleri çaba insanların, kendi yaşamlarının kontrolünü kendi ellerinde tutmak istemelerinden kaynaklanmaktadır. İnsanların beklentileri ile yaşadıkları arasında anlamlı bir örtüşme var ise mutludurlar. Beklentileri gerçekleşmekten uzak ise o zaman çatışma ve doğal olarak mutsuzluk baş gösterir.

 

İşyerinde ise çalışanlar işe başladıklarında işleri ile ilgili ön düşünceleri vardır. İşyerinde karşılaştıkları düşünceleriyle örtüşmüyorsa, çalışanlarda kontrolü kaybettikleri hissi uyanır, bu da umutsuzluğu, ardından da güvensizliği beraberinde getirir. Böylece ortaya özgüveni olmayan bir çalışan çıkar. İşyerinde kimlik kazanma ile ilgili süreçlerde; çalışanlar negatif etmenler tarafından etkilenmeye başlarsa, kendine olan güveni azalır ve kimliği konusunda başkalarına daha fazla inanmaya başlar. Başarısızlık kimliği olarak ele alınabilecek bu yapıya sahip çalışanlarda katı davranışlar ve umarsızlık düzeyi oldukça yüksektir. Oysa sorumlu davranışlar oluşturmanın amacı, güvenilir bir kişilik yaratabilmektir. Gerçekte insanlar istemedikleri bir şeyi yapmak istemezler. Sevinci de, kızgınlığı da insanlar seçerler. Sorumluluk, kişinin sahip olduğu duygu ve düşüncesine dayanan eylemleri arasında bir eşgüdüm ve disiplin sağlama sürecidir. Bu nedenle çalışanların davranışlarını seçmelerinde ve uygulamalarında özgürce karar vermeleri ve sonuçlarından da sorumlu olmaları sağlanmalıdır.  Otoriteye olan inancın sevgi ve saygı ile bütünleşerek ortaya çıkması, çalışanlara tanınan özgürlük ile mümkündür. Özgürlük kesinlikle sınırsız özgürlük değildir. Özgürlüğü sonsuz bir sınırsızlık olarak kabul edenler aslında başıbozukluğu da kendi elleri ile yaratmış olurlar. Bir işyerinde sorumlu davranış geliştirme, ancak bir otorite figürü altında birleşebilir. Otorite, otoriter davranış değildir. Gerçekte otoriter davranış sergileyen kişiler, otorite sahibi olmayan insanlardır. Duygu ya da düşüncenin ifadesi olan eylem yerine getirilirken gösterilen takdir edilmeye yönelik saygı, çalışanın kendisini daha iyi tanımasına ve yeteneklerinin gelişmesine katkı sağlar. Saygı ancak destek verenlerin birlikteliğinde gerçek anlam kazanır.  İnsan, seçme özgürlüğüne sahip ise seçtiğinin sorumluluğunu da almalıdır.

 

Sorumluluk alma davranışı geliştirilmemesi, sorumluluğu bir başkasının üzerine atma dürtüsünü oluşturur. Çatışmada sıyırmak için sorumluluğu üzerine atmaya çalıştığımız öteki, biz ve üzerinde anlaşılamadığımız konu vardır. Çalışanda sorumluluk geliştirmede saygı, çözüm arama ve duyarlılık önemlidir. Sorumluluk sahibi kişiler, başkalarına olduğu ölçüde kendilerine karşı sorumluluklarını dengeli olarak yerine getirenlerdir.  Çalışanda sorumlu davranış geliştirebilmek için ekip olma duygusu ve düşüncesine dayalı mücadele etmeyi bir davranış kalıbı haline getirilmesi ile mümkündür. Çalışanı itaatkar yapabilmek için inanılmaz zaman ve enerji harcanır, aynı anda ondan yaratıcı düşünebilen kişiler olmasını da bekler. Çalışanın işletmenin stratejik hedeflerinin gerçekleştirilmesine yönelik etkinliklerde sorumluluk alması ve bunu yerine getirmesi gerektirir. Bu sorumluluk kapsamında süreçlerini planlaması, zaman tablosuna oturtulması, değerlendirme ölçütlerinin oluşturulması, öğrenen değerlendirmelerine yer verilmesi ve ekip çalışma kurallarının ortaya konulması gerekmektedir. Yönetim, iş süreçlerinde öncelikle çalışanın gereksinimleri ile ilintili olan davranışlarının ilişkisini anlamalı, ardından çalışanın bireysel gereksinmelerini karşılamaya çalışmalıdır. İstekli çalışma davranışı oluşturulacak ekibin gereksinimlerini karşılayacak yöntemlerin uygulamaya sokulması gerekir.  Bu da, güvenli bir ortamın yaratılmasına yardım eden davranışsal standartları oluşturmaya ve geliştirmeye yönelik öğrenen merkezli yöntemler kullanmayı gerekli kılar.

 

Sorumluluğa dayalı yönetim yaklaşımı, her çalışanın çeşitli gelişim aşamalarından geçtiği ilkesine dayandırılmıştır. Bu gelişim aşamaları çalışanın sergilediği davranışları, tavırları, yeterlikleri, fiziksel özellikleri belirlemektedir. Çalışanın işinde istekli olabilmesi, sağlıklı birer ekip üyesi olmasının sağlanması için yönetim her çalışana koşulsuz birer saygı, güvenlik ve ait olma duygusunu sağlamak zorundadır. Çalışanların iyi yetişmiş olmalarında temel ilke, onların yaşamsal sorunlarına çözümler bulmaktır. Onların yaşamsal sorunlarına çözüm bulunduğunda, onlarda işletmenin yaşamsal sorunlara çözüm bulacaktır. Bu nedenle öğrenilmiş davranışlar içinde, sorun çözme yeterliklerinin geliştirilmesine destek sağlanmalıdır. Çalışanlara gelişimleri boyunca karşılaşacakları sorunları inceleme ve çözmeleri öğretilmelidir. Bu yönde onlara yaratıcı ve bağımsız bir biçimde keşfetme, amaçlarını belirleme ve geliştirme, kendilerine saygı ve kuvvetli benlik kavramı geliştirmeleri konusunda fırsat verilmelidir.  Sorumluluk sahibi çalışanlar, davranışlarının sonuçlarını kabul eder ve kurallara uyarlar. Eşitlik, değer verme, karar verme süreçlerine katılım, davranışların sonuçlarının kabulü gibi sorumluluklara iş programlarında yer verilmeli ve öğretilmelidir. Sorumlu çalışanlar kendilerinden güdümlü ve istekli çalışanlardır.

 

Sorumlu davranış gösterme yeterliği kazandırmada temel ölçütlerden birsi olarak yönetimin çalışanı ödüllendirmesinde izlediği yaklaşımdır. Çalışanda sorumluluk davranışının geliştirilmesi için; çalışanlarının güven ve benlik duygularına ilişkin gereksinimlerinin karşılanması; çalışanlarına iş ortamında özgür biçimde davranma becerisinin kazandırılması; çalışanların iş davranış standart ve kurallarının geliştirilmesi ile ilgili kararlara katılımı sağlanması; çalışanlara kendi davranışlarının doğurduğu sonuçları yaşamalarına izin verilmesi gerekli görülmektedir. Yönetim, çalışanların benlik saygılarına zarar vermeyi önlemek düşüncesiyle, onların yanlış davranışlarını düzeltmekten kaçınmamalıdır. Yönetim işyeri içinde gösterdikleri davranışlarla ile çalışanlara yol gösterici olmalıdır. Yönetim, çalışanların akla uygun - rasyonel, ruhsal ve öz benliklerine saygı göstermelidirler. Bütün bunlara karşın, yönetim çalışanlara sorumlu davranış kazandırmada, dışsal ödüllendirmeden kaçınmalı, içsel ödüllendirmeyi ve psikolojik olarak içerebilecekleri bir iş yeri ortamı sağlamalıdır.

 

Mal, hizmet, fikir ve kültürel değerler üretmeye yönelik iş süreçleri geliştirmede, yöneticinin yapılandırmacı rolü işin nasıl yapılacağını çalışanlara aktarmak ve çalışanların yanlışlarını düzeltmek değildir. Çalışanın düşünme yolları geliştirmesine yardımcı olmak ve öğrenmelerini etkin kılmak yapılandırmacı yöneticinin temel görevidir. Etkin olmak yalnızca fiziksel olarak hareket halinde olmak demek değildir; çalışanların bilişsel açıdan etkin olması yani düşünmesi, eleştirmesi, sorgulaması, ön bilgilerini harekete geçirerek yeni anlamlar oluşturması anlamına gelir. Yönetici çalışanın öğrenme yaşantılarını düzenlemek ve etkin katılımı sağlamak için onların bakış açısı, ilgi ve gereksinimlerinden yola çıkmalıdır.

 

Yapılandırmacı yaklaşımda, çalışanlar iş süreçleri yönetiminde geleneksel yaklaşıma göre, daha fazla rol üstlenmesi ve daha fazla sorumluluk alması gerekir. Geleneksel iş yerlerinde yönetici genellikle işin en önündedir ve işi sürekli kontrol eder. Yapılandırmacı işletmelerde ise yönetici çalışanları gözlemleyen ve daha çok dinlemeyi tercih eden kişidir. Yapılandırmacı iş ortamlarında bazı çalışanlar aniden ve neredeyse tamamını üstlendikleri sorumlulukla ne yapacaklarını şaşırmaktadır. Bu sorunun üstesinden gelmek için rehberli ya da bilişsel çıraklık yaklaşımları kullanılmalı ve sorumluluk süreç içerisinde çalışanlara bırakılmalıdır.  Yapılandırmacı iş programında tümden gelim yaklaşımı kullanılmakta, içerik temel kavram ve ilkeler etrafında yapılandırılmaktadır. Çalışanlar önce bütünü görmekte, daha sonra ayrıntılı ve derinlemesine incelemeler yapmaktadır.

 

Yapılandırmacı yaklaşımda iş sürecindeki etkinlikler sadece yönetici tarafından belirlenmez, yönetici ve çalışanlar etkinliklere birlikte karar verirler. Ayrıca bu etkinlikler özgündür ve alanla ilgili problemleri içermektedir. Yapılandırmacı iş programında değerlendirme, yönetici ve çalışanlarla birlikte planlanan ve yürütülen bir süreçtir. Değerlendirme işin sonunda yer almaz, iş süreci ile birlikte devam eder. Sonuç olarak, yapılandırmacı iş kuramı iş programının tüm öğelerini etkilemekte ve yönetici merkezli yaklaşımlardan oldukça farklı ve öğreneni etkin kılan bir iş yapısı sunmaktadır Yerinde ve zamanında konuşma, dili akıcı ve etkili kullanma, ses tonunu ayarlama, duyguları kontrol etme ve eleştiriye açık olma davranışları bir araya geldiği kişisel sorumluluklar etkinlilik kazanır.  İş ortamında düzenleme yapma, çalışanları güdüleme, hazır bulunuşluk düzeyine uygun davranma, iş ortamını uygun ve yerinde kullanma ve uygun yöntem seçme davranışlarının yer aldığı süreçte ilgili sorumluluklar kapsamında da görülmektedir. Aynı zamanda; içeriği anlamlı biçimde sunma, geribildirim verme, özetleme, içeriği sunarken zamanı etkin kullanma ve içerikle ilgili otorite olduğunu gösterme davranışlarından oluşan içerikle ilgili sorumluluklar takımlarda ön plana çıkarılmalıdır. Yönetme yönetilme süreci içinde, çalışanlara iş sorumluluğu kazandıracak araştırma, iş verme, proje oluşturma gibi etkinliklere daha sık yer verilmelidir. Yönetici yetiştirme programları içinde akran öğretimi etkinliklerine sıkça yer verilmelidir. Çalışanlar takım çalışması ile ilgili etkinliklere katılması konusunda yüreklendirmeli ve gerekli ortamlar hazırlanmalıdır. Yönetici yetiştirmeye yönelik programlarda iş içi etkinliklere yer vermekten çok etkinlik içinde iş anlayışına ağırlık verilmesi gereklidir. Yönetici adayı böylece yaparak ve yaşayarak öğrenme olanağına daha fazla kavuşabilir. Yönetim ile ilgili kural, ilke ve stratejiler hakkında yönetici adayları ayrıntılı olarak bilinçlendirilmelidir. İş süreçlerinde dışsal beklendik ödüller yerine içsel beklenmedik ödüller verilmelidir. Yöneticinin farklı sorumluluk alanlarının düzeylerini ölçen yeni araştırmalar desenlenmelidir.

 

3.2.3.       ETİK DEĞERLER

İnsanlara sorumluluk yükleme, bilgi ve becerilerini gösterme olanakları verildiğinde görevlerinde daha etkin ve kontrollü olurlar. İnsanlar sonuçlar üzerinde etkili olduklarını bildiklerinde kendilerini önemli ve gerekli hissederler. Sonuçta bireysel sorunlar takımın çözeceği ortak sorunu olur. İşe bağlılık yaratmada çalışanların yetenek ve katkılarına saygı duyan, insani değerler derinden inanan, mükemmelliği, risk almayı ve yaratıcılığı geliştiren bir ortam yaratacak liderler istemektedirler. Ekip olmanın en önemli yönü, başkalarına sağlıklı yaklaşmayı sağlayan sağlıklı iletişim ilkesidir. Bunun anlamı, kendi varlığının bilincini ortaya koymak için başkasını kendi yerine, kendisini de başkasının yerine koymaktır (empati). Bireylerarası ilişki ve iletişimin sadece bilgi paylaşımını içermediği aynı zamanda bireylerin birbirlerini daha iyi anlama, dayanışma, işbirliği sağlama gibi yüksek amaçları da içerdiğini göstermesi bakımından önemlidir. Etkisiz ve olumsuz mesajlar, çalışanlar arasında sorunlara yol açabilir. Açık bir iletişim ortamında ise bu tür sorunlar kolayca çözümlenebilir. Lider organizasyon açısından vazgeçilmez nitelikte olan bilgileri toplar, bunları işler ve çalışanlara iletir.

 

Güven, yapıştırıcı işleve sahiptir ve uzun sürede kazanılmasına rağmen kısa sürede kaybedilebilir bir özellik gösterir. Güven bir kişinin karakter, kabiliyet ve gücüne veya bir şeyin gerçekliğine karşı temin edilen inanç olarak tanımlanabilir. Takımlardaki güven ortamının varlığı aynı zamanda organizasyonun amaçlarına ve hedeflerine ulaşmak için sadakat ve bağlılığı teşvik eden bir yöne de sahiptir. Güven ve motivasyon olgusu liderlik açısından değerlendirildiğinde çalışanların liderleri açık, adil, dürüst ve kendilerini dinlemeye hazır kişiler olarak görmeleri ile başlayacaktır. Bu anlamda lider kararlı ve en zor durumlarda dahi fikirlerine sahip çıkan kişiler olmak zorundadırlar. Bu süreçte yaratılan duyarlılık aynı zamanda bireylerin lidere olan güvenlerini arttıracağı gibi çalışanlar arası güven kavramının da gelişmesine önemli katkılar sağlayacaktır.

 

Osmanlı döneminin önemli kurumu Ahiliğin en önemli özelliklerinden biri iş yapma ahlakı olarak tanımlanmıştır ve ünlü sosyolog Weber de, kapitalizmin gelişmesini belirli bir dünya görüşü olarak protestan etiğine bağlamıştır. Bütün bunlar, “doğru nedir?” sorusuna yanıt vermenin yanı sıra, “doğru iş nasıl yapılır” sorusuna yanıt olarak etik tartışmasının derin bir geçmişi olduğunu göstermektedir. Etik kurallardan söz edildiği zaman yalan söylememek, başkalarının hakkına saygı göstermek, verdiği sözleri tutmak ve sözleşmelere sadık kalmak, başkalarını tehlikeden korumak, ihtiyacı olanlara yardım etmek, adil olmak gibi ahlaki davranış kurallarının akla geldiğini görmekteyiz. Etik nedir sorusuna verilen yanıtları doğal, dini ve sözleşmeye dayalı yaklaşımlar olarak kategorize edilir. Etik kurallara uygun davranmamak kısa vadede daha cazip görünmesine rağmen, orta ve uzun vadede itibarı korumak önemli olduğundan paydaşların bundan kötü şekilde etkileneceklerini sezgisel olarak fark etmiş olmaları gerekir.


Etik kurallara uygun davranış, bireylerin iç muhasebesine bırakılması ve kurallara uyulmaması durumunda ise uymayan kişinin bu dünyada ya da ölümden sonra, hukuksal otorite ya da Allah tarafından cezalandırılacağını öngörmeleridir. Dolayısıyla, insanlar iyi insan olmak istemeleri ya da cezalandırılmaktan korktukları için, etik kurallara uygun davranacaklarıdır. Toplumu kontrol eden ve kurallara aykırı davrananları cezalandırarak bireylerin içgüdülerinin gereği olarak her şeyin kontrol edilerek insanların birbirine zarar vermelerini engelleyen devlet kavramını da bu yaklaşıma dahil edebilir. İnsanlar etik kurallara uygun davranacaklardır, çünkü davranmazlarsa karşılaşacakları ceza, etik davranmamanın getirileriyle karşılaştırılamayacak kadar şiddetli olacaktır. Böylelikle bireyler mesleki sosyalizasyonları sürecinde otoriteye uygun davranmayı öğreneceklerdir. Öte yandan, toplumda diğer bireyler vardır ve birimiz diğerlerinin ne karar vereceğini bilmemektedir. Dolayısıyla durum tipik bir Tutuklunun İkilemi durumudur ve birey diğerlerinin de etik kurallara uymayacağını varsayarak etik kurallara uymayacaktır. Etik kurallara uymanın getirisinin az, diğerlerinin de uyup uymayacaklarının belirsiz olması nedeniyle, hiç kimse kurallara uymak için istek göstermeyecektir. Eğer birisiyle iş yapıyorsanız ve o kişinin size yalan söylediğini fark ederseniz, ikinci kez ya iş yapmazsınız ya da iş yaparken dikkatli olursunuz. Söz konusu aktörün bu oyunbozan yaklaşımı her iş yapışınızda tekrarlanırsa bir süre sonra siz de bu aktörle iş yaparken kurallara uygun davranma konusunda hassas olmazsınız. Durumu daha da genellersek, bu aktör her iş yaptığı kimseyle “oyunbozan” stratejisi izliyorsa, doğal olarak belirli sayıda işten sonra kimsenin “işbirliği” yapmak istemeyeceği bir oyuncu haline gelecektir. Çünkü insanlar öğrenirler ve başlangıçta “oyunbozanlık” yaparak elde ettiği karlar, orta ve uzun vadede eriyecek ve oyunun sonunda “oyunbozan” oyuncu diğer karma strateji izleyen oyuncularla karşılaştırıldığında çok da karlı çıkmadığını görecektir. Konuya etik kurallara uyma sorunsalıyla yaklaşırsak, etik kurallara uymayan oyuncu orta ve uzun vadede, uymamış olmanın getirilerini kaybedecektir. İşbirliğinin Evrimi çerçevesinden yaklaşıldığında, etik kurallara uymak, bir ahlaki zorunluluk değil, stratejik araştırmaların çıkarınadır.


Şirketler kendileri için vardır ve sahipleri hissedarlardır. Bu hissedarlar kar amacıyla şirketlere yatırım yaparlar. Şirket yöneticileri karlarını arttırmalı ve bu hissedarların beklentilerini tatmin etmelidirler, yoksa “ahlaksızlık” yapmış olurlar. Bu bakış açısından, karlarını maksimize edilmeye çalışılan alanın sınırları sadece yasalardır. Stratejik araştırmalarda tüketicilerin etik davranan şirketlerin ürünlerinin tercih ettiğini göstermektedir.


Günümüz toplumlarında bireylerin toplumdan koptuklarını, komşularıyla, dinsel ya da toplumsal cemaatleriyle girdikleri etkileşimleri gitgide azalttıklarını ve bunun da çok önemli bir faktör olan “sosyal sermayenin” eridiğini belirten uzmanlara göre, sosyal sermayedeki bu erimeyi engellemenin yolu, bireylerin birbirleriyle etkileşime girmelerini sağlamaktır. Normlar ve güven gibi karşılıklı karlılık için işbirliğini ve eşgüdümü sağlayacak bir kavram olarak tanımlanan sosyal sermaye, yaratıcılığı ve ekonomik gücü güdümler. Bir şirketin ticari faaliyeti sırasında gözetmesi gerektiği paydaşları; hisse senedi sahipleri, çalışanlar, müşteriler, iş ortakları, yerel cemaatler, çevre olarak sıralanır. Araştırma stratejileri belirlenirken “benim paydaşlarım kim, bu paydaşlarım alacağım aksiyonlardan nasıl etkilenirler ve paydaşlarımın benden beklentileri nelerdir?” sorularını yanıtlamasında fayda vardır. Bu yanıtları verdikten sonra, araştırmanın etik kuralları ya da Kantçı bir deyimle daha yüksek kazanç elde etmeye dayanan prensipler belirlenecektir.


Bilgi manipüle edilebilir. Veriyi kimden topladığınız, nasıl topladığınız, nasıl işlediğiniz ve nasıl raporladığınız da önem taşımaktadır. Stratejik araştırmada etik prensiplerin sınırları çizilirken paydaşlara getireceği kazanç için yapılacak aldatmanın maliyetinin çok iyi hesaplanması gerekir. Manipülasyon yapmanın etik kurallara uymamak olduğunu göz önünde tutarsak, etik kurallara uymamanın getirisi, faydacı bakış açısından son derece cazip olacaktır. Şirketler kısa vadeli çıkarlarını korumak için oyunbozanlık yaptıklarında, unutulmaması gerekin stratejik nokta, oyunun tek bir defa oynanmadığı hemen hemen herkes tarafından bilinmesidir. Manipülasyon yapılmış olduğu duyulduğunda, müşteriler veriler konusunda şüphe duyacaklardır. Bilginin yayılma hızı düşünüldüğünde kurumsal itibarınızın müşteriler nezdinde yerle bir olması çok uzun sürmeyecektir. Stratejik araştırma yapılırken; İşbirliğine gidilen kaynak kişilerin, sorulan sorulara doğru yanıtlar vermeleri son derece önemlidir. Araştırma süresince, etik kurallara uymak bir norm olarak başlangıçta belirlenmeli ve belgelenmelidir. Araştırma süresince karşılaşılacak etik sorunların neler olabileceğinin önceden öngörülmesi yerine, yapılacakların ve prensiplerin listesi oluşturulmalıdır. Prensipler listesini hazırlarken erdemli insan olmanın gerekliliğinin yanı sıra, paydaşların kimler olduğu, ne bekledikleri ve “işbirliği” normu çerçevesinde öncelikleri belirlenmelidir. Böylelikle, aksiyonların sonuçları hakkında iyi ya da kötü bir fikir oluşacaktır. İnsanların iyi niyetinden daha iyi bir kontrol mekanizmasını tesis etmenin bilinmesinden dolayı etik kuralların sadece dayatmalarla değil, aynı zamanda kurallara tabi olan insanların gönüllü işbirliğiyle yürütülebileceğidir.

 

 

3.2.4.       POZİTİF ETKİ VE PRAGMATİK (YARARLI, ÇIKARCI)  DÜŞÜNCE

Negatif etki içsel ya da dışsal nedenlerden kaynaklanabilir. Kişinin yaşamında, sürekli yinelenen hastalıklar, yaşamın kısır döngüye takılması, şansızlık, işlerin sürekli ters gitmesi, sonuçlanmayan işler, sürekli düşmanlıklar, huzursuzluk ve mutsuzluk, halsizlik ve sorunlu insanlarla birlikte olmaktan rahatsız olma gibi bazı olumsuzluklar görünür.. Eğer negatif etki içsel nedenlerden kaynaklanıyorsa bilinç düzeyinizi değiştirirseniz bu etkiden kurtulabilirsiniz. Dışsal nedenlerden kaynaklanıyorsa ve negatif etkiyi size yönlendiren kişi bunu bilinçsizce yapıyorsa bu durumdan kurtulmak biraz daha fazla çalışma isteyecektir. Ancak bir kişinin bilinçli negatif etki yönlendirmesi ile karşı karşıya iseniz durum biraz daha karışıktır. Bu durumda kendinizi korumanız ve bu kişiye karşı etkili bir savunma mekanizması geliştirmeniz gereklidir. Negatif duygular tahmin ettiğiniz gibi nefret, öfke, korku, kıskançlık, üzüntü gibi çoğunlukla istemediğimiz, beğenmediğimiz hatta hissetmekten çoğu zaman kaçtığımız duygulardır.

 

Kendisini doyurmadan sürekli vermek, adeta kendisi için değil de etrafındaki kişiler için yaşamak, kendinden çok onları düşünmek kendisiyle ilgili şeyleri hep ikinci üçüncü planlara atmak sağlıklı bir davranış şekli değildir. Üstelik fedakarlık ve cömertlikle karıştırmamalıdır, verici olduğu için hep el üstünde tutulan kişiler tarafından istenilmez hale gelir. Çünkü etrafındaki kişilerin ona olan saygısı kaybolmuştur. Bir insana saygı duyabilmek için, o kişinin kendisine değer verdiğini, kendisini sevdiğini görmeniz, hissetmeniz gerekir. Bir insanın ilgi alanı, hayalleri, arzuları ölçüsünde değeri katlanarak artar, saygıyı her daim muhafaza eder. Kurak bir toprak çiçek açabilir mi? Evet açar, eğer istenirse, gerçekten yürekten istenirse, sevgiyle beslenirse açar.

 

Pragmatik düşünce çözümsüzlük değildir, çözmeye yönelik düşünce geliştirmektir.  Pragmatik metotta, faydalı olan aynı zamanda doğrudur. O halde doğruluğun ölçütü faydadır. Bilimde, felsefede, teolojide (din bilim) hiçbir şey kesin ve değişmez değildir. Bu nedenle, insan ve doğayı konu alan kuramların anlamları, yalnızca onların problemleri çözme kapasitelerinde aranmalıdır. Eğer, bir kuram problemi çözemiyor, pratik yaşam için bir farklılık yaratmıyorsa, o kuramdan vazgeçilmelidir. O halde, bir kuramın geçerliliği ise yararlılığıyla belirlenir.

 

 

3.2.5.       KATILIMCI ORTAK AKIL

Öğrenen Organizasyonda karşımızdakinin ve kendimizin düşünsel modelini anlama, ortak vizyon, bireysel gelişme, takım halinde öğrenme ve sistem düşüncesi geliştirmedir. Çalışanların birbirleriyle sağlıklı iletişim kurmalarını, birbirlerini dinlemeyi, anlamayı, önyargılardan arınmayı öğrenmelerini sağlamaktır. Takım halinde bir araya gelindiğinde ekibin öğrenmesi bireyin öğrenmesinden daha fazla etkili olabilmektedir. Ekip bir araya geldiğinde çalışmaya başlamadan önce herkesin birbirinin hatırını sorması bile sağlıklı iletişime başlanıldığını gösterir. Ekibin tüm çalışmalarını takip eden yönetim, ekibin önü tıkandığında onlara destek olabilmelidir. Organizasyon çalışmalarında paylaşmayı öğrenmek önemlidir.  Projeler tamamlandıktan sonra hangi aşamalardan geçtiğini, neler öğrenildiğini, hangi zorluklarla karşılaşıldığını, bireylere ne kattığını konuşmak, paylaşmak için toplantılar yapılmalıdır.

 

Kurumun geleceğini etkileyecek ve geleceğinden etkilenecek çalışanların fikirlerinden yararlanılarak oluşturulan problem çözmeye odaklı katılımcı akıl uygulaması, şirketin karar alma biçiminde etkin rol almaktadır. Alınacak bir karara, uygulanacak bir stratejiye, paydaşların katkıda bulunduğu problem çözmeye odaklı katılımcı akıl uygulanması ile katılımcı yönetim oluşturulur. Yöneticilerden, çalışanlara kadar herkesin bir araya gelip fikirlerini özgürce söylemeleri, birbirlerini etkilemeleri ve ikna etmeleri, saygıya dayanan güven ortamında aradaki güç mesafesini ortadan kaldırarak sorunla alakalı, sorunu yaratan ve sorundan etkilenen insanların çözüm süreçlerine entegre edilmesi sağlanır. Amaç çalışanlara, çözümde düşünce üreterek başarıya katkıda bulun felsefesini öğretmektir. Ortak sorunlara birlikte çözüm bulmayı, daha iyiye ulaşmayı, gelişmek için neler yapılması gerektiğini birlikte belirlemeyi ve ortak hedefler seçmeyi sağlayan bir çalışma düzenidir. Kızma, bağırma ve her kafadan bir ses çıkmasına izin vermeden diyalog ile problem çözümü detaylandırılarak, uygulamaya yönelik etkili bir iletişimin sağlanması ile bir vizyon geliştirilir. Hedefe odaklı katılımcı akıl ile geleceği tasarlarken ve stratejileri hayata geçirirken, vizyona (yönlenmeyi) ve misyona (ana görevi) ilişkin projeler geliştirilmelidir. Bu uygulamada kovulma korkusu olmadan, patronlarla profesyoneller arasında, yönetenlerle yönetilenler arasındaki mesafe kısalır.

 

Proje yönetiminde başarılı lider, işini en iyi bilen ekibe sahip olandır. Günümüzde artık tek lider yok, herkes uzman olduğu konunun lideridir. Çalışanlar pınar gibidir. Pınarlar kurutulur ya da su setin ardına kadar getirilemez ise, setin kapağı açılsa da ne yapılabilir ki? Pınarlardan sete erişecek suyun sürekli akması için gerekenleri yapmak kadar, suyun birikmesi için tüm pınarların birlikte setin ardına yönlendirilmesi de gerekir.

 

 

3.2.6.       EKİBİN BİREYİ OLABİLMEYİ BECERME

Ekip içerisinde herhangi bir birey, ekibin liderini ya da diğer bir ekip bireyini küçümser ise ekip kavramından bahsedilmez. Odak kaybolur. Sinerji yok olur. Görmemezlikten gelindiğinde yanıt iş süreçlerinin sabote edilmesi olarak kendini gösterir. Değiştirmeye çalışmak bu dünyada, özellikle şu günlerde başarıya ulaşılması imkansızdır.

 

Ekip çalışmalarının yer aldığı örgütlerde temel unsur, başarıya yönelik geliştirilen örgütlenme süreçleridir. Hedefi doğru belirleyen ekip üyeleri, etkileşimli iletişim tabanında problemlere hızlı ve etkili çözümler üretebilmeyi beceren yapı oluşturmalıdır. Birey temelli olmaktan ekip temelli bir karaktere sahip olmak için çalışanların karar alma süreçlerine katılma isteklerinin bir sonucu olarak karar alma yetkisinin ve sorumluluğunun takıma verilmesi gerekir.  Ekip çalışması; çalışanların bilgi, beceri, yetenek ve yaratıcılık güçlerini hedeflerin gerçekleştirilmesine yönlendirilmesidir. Ekip birbirlerinin eksikliklerini tamamlar, birlikte büyümeyi öğrenir, enerjik ve meraklı olma duygularını geliştirir. Başarı tanımlanan görevleri sürekli öğrenerek, uzmanlaşarak ve güncelleyerek hedefe odaklanıp sorunlara bütünleşik çözümler üretilmesi ile mümkün olur.

 

Başarmada nasıl bir ekip olunması gerektiğinin en güzel örneği Anka kuşunun hikayesinde gizlidir; Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı olan Anka kuşu, Bilgi Ağacı'nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş. Kuşlar böyle bir bilge kuşun varlığına inanır ve zora düştüklerinde onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Anka kuşunu bekler dururlarmış. Ne var ki, Anka kuşu ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler. Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Anka kuşunun kanadından bir tüy bulmuş. Anka kuşunun var olduğunu anlayan tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte onun huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler. Ancak Anka kuşunun yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı'nın tepesindeymiş. Oraya varmak için yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş. Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. Yorulanlar, geri dönenler ve düşenler olmuş. Güle olan aşkını unutamayan bülbül geri dönmüş,  papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş (oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılır), kartal yükseklerdeki krallığını bırakamamış, baykuş yıkıntılarını özlemiş, balıkçıl kuşu bataklığını. Vadiler üzerinde uçtukça sayıları gittikçe azalmış. Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi "şaşkınlık" ve sonuncusu Yedinci Vadi yok oluşta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş... Kaf Dağı'na vardıklarında geriye sadece otuz kuş kalmış. Anka kuşunun yuvasını bulunca öğrenmişler ki; "ANKA - Otuz Kuş" demekmiş. Onlar zaten Anka Kuşu olmuşlar. Problemlerimizi çözsün diye Anka'yı beklemekten vazgeçerek, şaşkınlık ve yok oluşu da yaşadıktan sonra bile uçmayı sürdürerek, kendi küllerimiz üzerinden yeniden doğabilmek için, her birimiz birer Anka olmayı göze almadıkça bataklığımızda, tüneklerimizde ve kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayacağız.

 

Ekip sinerjisi takımı bireylerden daha güçlü yapar, farklılıkları ve fırsatları bulmada etkili fikirler üretilmesini sağlar. Bireylerin bağlılık duygularının gelişimine katkıda bulunur. İş tatmini ve örgütsel bağlılık duygularının gelişmesini sağlar, Çalışanları liderlik ve yaratıcılık yeteneklerinin ortaya çıkması konusunda teşvik eder. Kararlarda kalitenin arttırılması ve problem çözümlemeyi kolaylaştırır. Stratejik amaç ve hedeflere olan bağlılığı arttırır.

 

Ekip olmanın temelinde, görüş ve düşüncelerini serbestçe ifade eden, alternatifleri değerlendiren ve birbirine güvenen insanların daha fazla katma değer ortaya koymaları yer almaktadır.  Amaçlara ulaşma engellenmediği ve sorunlara çözümsüzlük körüklemediği sürece, sağlıklı çatışma alanı yapıcı bir karakter kazanabilir. Grup içerisinde çatışma ya da karışıklığın çıkması iyi gözlenmelidir. Belirli kişilerin ön plana çıkıp egemenlik alanı oluşturmasına kesinlikle izin verilmemelidir. Ben ve diğerleri olarak davranış sergileyenler,  ayrımcılık yapanlar, dinlemeden ret edenler, ön yargılılar gruptan uzaklaştırılmalıdır. Takımlar aktif olarak hep birlikte çalışma sorumluluğunu hisseden, bunu özümseyen üyelerden oluşturulmalıdır. Yetki ve sorumluluğun denkliği esasına göre ortak karar verme aynı zamanda ortak sorumluluğu da beraberinde getirmektedir. Süreçte ortak karar verme çabası çalışanların kendi yaratıcılıklarını ortaya koymalarını ve düşünce ufuklarını geliştirmelerini sağlar. Yetkilendirme sayesinde çalışanlar üzerinde çalıştıkları işler konusunda ortak sorumluluk ve ortak karar verme haklarına sahiptirler. Takımda çalışanlar takıma ait olma duygusu ve ortak amaçların gerçekleştirilmesi niyeti ile bir araya gelmekte, farklı takım kültürü, iş yapma biçimleri ve ilişkiler ağı geliştirmektedirler. Takım adeta kuralları, normları, prensipleri ve değerleri olan küçük boyutlu bir örgütsel ilişkiler ağını oluşturmaktadır. Paylaşılan sorumluluk ağı bireyi daha fazla örgüt ortamının bir parçası yapmaktadır. Takım üyelerinin kendi aralarında yer alan ilişkileri saygı, sorumluluk, sevgi, güven, paylaşma ve yardımlaşma zemini üzerine kurulmalıdır. Takımsal hedeflerin gerçekleştirilmesinde, sadakat sürekli göz önünde bulundurulmalıdır. Bireylerin çalışma ve işi başarma güdülerinin arttırılması konusunda sadece parasal ihtiyaçların giderilmesi yeterli değildir.

 Başarıya yönelik ekip olabilme adımları;

·           Ekibi oluşturacak bireylerin birbirlerine destek olmayı öğrenmek, İttifak yapmayı becermek.

·           Problemlere karşı mücadele yöntemleri geliştirmek,

·           Kader ortaklığı yapmak, dayanışmayı pekiştirmek,

·           Kaynaşıp, birbirinin içine girip, bir olmak, ayrı gayrı olmayan bir yapıya dönüşmek, Etrafa biz biriz, beraberiz mesajını vermek.

·           Her durumda ekibe cesaretini kaybetme gücünü aşılamak gerekir.

 

Ekip yönetiminde zekâ, güven, insancıllık, cesaret ve disiplin birlikte uygulanmalıdır;

·           Zekâ, belirsizliği ve değişimi fark etme yeteneğidir.

·           Güven, duyguyu motive etmektir.

·           İnsancıllık, insanların zaaflarını bilerek hoşgörü geliştirmektir.

·           Cesaret, başarıya ulaştıracak fırsatların yakalanmasıdır.

·           Disiplin ise kargaşayı önler, hedefe odaklar.

 

Sadece zekâ isyandır. Sadece insanca davranmak zayıflıktır. Sadece itimat aptallıktır. Sadece cesaret şiddettir. Sadece aşırı disiplin zalimliktir. Önyargıların, zaafların ve takıntıların peşine düşenler kendilerini felakete sürüklerler. Unutulmamalıdır ki insanlar kontrol edemedikleri zayıflıklarının ve zaaflarının kurbanı olurlar.  Daha fazla verim alabilmek için yönlendirmenin nasıl yapılacağını çok iyi bilmek duygu yönetimidir. İnsanların hangi türden duygularla yönlendirileceğini anlamak bu gücü kullanmayı arzulayanlar kadar bu güçten kaçınmak isteyenlere de büyük yarar sağlar.  Farklılıkların ve değişimlerin yönetilmesi önemsenmelidir. Derin bilgi ile sıkıntı düzene, tehlike güvene, yok olma var olmaya, bela başarıya döndürülebilmelidir.  Teknolojik üstünlük ve zenginlik bir organizasyonu ayakta tutmak için yeterli değildir. Herkesin her şeyi kopyalayabileceği bir dünyada tek gerçek üstünlük yaratıcı düşünceler geliştirme becerisidir. Yenilik için geçmişte örülmüş koruma duvarlarını, düşünce yapısını yıkarak değiştirmek gerekir.  Korku ile oluşturulmuş disiplinli, kontrollü ortamlar en modern araştırma ve geliştirme merkezleri kurulsa bile yaratıcılığın filizlenmesine izin vermeyecektir. Değişen koşullara kendilerini dönüştürebilenler ayakta kalırken direnenler devre dışı kalacaktır.

 

Süreç, bir araya geldiklerinde değer oluşturacak faaliyetleri ifade etmektedir. Süreçlerde verimli olanı ararken ham maddeden üretime, işçilikten satın alınan ve üretilen tüm parçalara, ürünü üreten tüm bileşenlerde kalite için fark yaratmak amaçlanır. Öğrenen organizasyon bağlamında, anlık şokun ardından organize olabilmek, lideri seçebilmek, mevcut kaynakları bir araya getirerek iyi işleyen düzeni kurabilmek, ekip olmanın temel kuralıdır. Organizasyonuz da bunları yapabilecek ekip yeteneği geliştirildi mi sorusuna yanıtınız evet ise krizin çıkmasından daha da önemlisi bu dur işte. İnsanın şedit olması için haksız yere çok örselenmesi gerekir. Başarıldığında takdir edilmek ve ödüllendirilmekten önce başlamak için cesaretlendirmek gerekir. Ekip olabilmek için denge oyununda geleceği kestirmek, öngörüde bulunmak ve açık görüş sahibi olmak gerekir. Hedefe ilerlerken üstesinden gelinemeyecek problemlerin üstesinden gelmek ya da daha büyük hedeflere yönelmek içinde hırs önemsenmelidir. İnsan kalitesi, kendini savunurken ya da hücum ederken ortaya koyacağı davranış değişikliğinde kendini ifade eder.

 

Küçük organizmalar organize olup organ gibi davranmaya ve organlardan da hisseden canlılar gibi davranmayı nasıl öğrendiler, hiç düşündünüz mü? Organizmalar su içerisinde hareket ederken beslenmeyi açlık hissiyle algılarlar. Önceleri besin bulma rast gele tesadüfidir. Besin bulma hareketlerinde organizma avını ararken av da olabilmektedir. Bir organizmanın diğer bir organizmanın besin bulması ile besin olması arasındaki farkı dalga titreşimlerden uzaktan algılaması değişiklikleri sınıflandırması ile başlamıştır.  Bu aşamada belirsizliklerin sayısı oldukça fazladır.

·           Av olmak hata yapmanın bedelimidir? 

·           Belirsizliklerin tam olarak analiz edilmemesi midir?

·           Tesadüfi midir? 

·           Hastalık veya sakatlanma gibi fiziksel farklılıkların olumsuza dönmesi midir?

 

Değişiklikler sınıflandırılırken doğruluğu artırmada daha fazla bilgiye ihtiyacını olduğunu fark ederek eksik bilgiyi fark etmesi araştırma yapmaya yönelik aklı geliştirmiştir. Daha büyük av bulduğunda onu avlayamaması,  birlikte dolaşırken sürekli av olma risklerinin artması, birlikte dolaşanları korkutarak panikletmeleri, buldukları avların kaçışını önlemek için ekip olmayı becermeyi öğrendiler.

Ekip olmayı becermek problem çözmeye odaklı aklın gelişmesini sağladı.  Zaman içerisinde birlikte dolaşarak hem av olmadıklarını hem de buldukları avı paylaşırken iş bölümü yapılmasını öğrenerek süreç yönetmeye yönelik aklı geliştirdiler. Daha büyük avları avlamada iş bölümü yapacaklarını planlamaya başladıklarında ise problem çözmeye yönelik katılımcı akıl geliştirdiler. Görev paylaşımında organizmalar üstlendikleri görevde başarılı olmak ve en iyisini yapmada uzmanlaşarak organ gibi davranmaya başladılar. Problem çözmeye yönelik işin fonksiyonlarının paylaşımı ile organlar oluşturuldu. Organların birlikte hareket etmesinden bütünlük yani vücut meydana geldi. Vücudu meydana getiren organların birbirlerini hissetmeleri, görev paylaşımları, izleme, yönetme fonksiyonlarını yerine getirmesi için lider beyni oluşturdular. Başarıya giden yolda ekip olma ve ekiplerin birbirlerini çok iyi hissetmeleri ve algılamaları hedefe yönelik katılımcı akıl ile mümkün olduğunu fark ettiler. Fırsatları yakalamada ve farklı olmada ya da farklılığı bulmada başarılı olmanın temel kuralı takım olarak mükemmelliği gerçekleştirmeyi öğrendiklerinde kalite gücünü fark eden aklı geliştirdiler. Fırsatları yakalamada farklı olmak gerektiğini hissettiler.

 

Ekip olabilmek, aynı anda tek bir noktaya odaklanabilmektir. Kız kardeşime sordum; sen Karataş dağın tepesinde ben ise Bey dağının. Elimizde hiçbir iletişim cihazı, flama yok, benim nereye baktığımı hissedip aynı yere bakman gerekse nereye bakardın? Yanıt babamın mezarına dedi. İşte dedim ekip olmak bu. Farklı dağların tepelerinde aynı noktaya bakmayı becerebilmek, odaklanmanın ta kendisidir.  Kazanmanın imkansız olduğu durumlar ile karşılaşmada önemli olan başarıya odaklanmak, zor olanın karşısına çıkabilme cesaretini göstermektir. Oysa günümüzde yan yana insanlar farklı yönlere bakarken, farklı teperlerdeki insanların aynı noktaya odaklanmaları nasıl sağlanacaktır?

 

 

3.2.7.       STRATEJİK YÖNETİM

Strateji, hedefe erişmek için planlar geliştirmektir, izlenecek yolu bilmektir. Stratejik yönetim ise hedefe ilerlerken riskleri bulan ve önleyen kararlar ve faaliyetler bütünüdür. Stratejik yönetimin amacı, şirkete rekabet üstünlüğü sağlamak için rakipleri ile arasındaki farklılıkları belirlemek, eksik yönlere göre önlemler almak ve güçlü olduğu alanlarda yetkinlik kazanmasının devamın sağlamaktır. Geleceği kazanmak, stratejik araştırma ve planlama ile mümkündür. Tüm dünyada hızlı teknolojik değişim, yeni oluşan pazarlar, müşteri sadakatinin azalması ve beklentilerinin değişmesi gibi nedenler sonucu ortaya çıkan şaşkınlıklar vadisinde hedefe giden doğru rota nasıl belirlenecektir?  Artan ezici rekabet karşısında, şirketin ve paydaşların geleceğini yok oluşa sürüklememek için rotadan sapmak zaruri ise buna ne kadar izin verilecektir. Sapmanın yok olmaya dönüşmesi nasıl önlenecektir? Bu ve buna benzer soruları yanıtlamak ve kötü günlerde kullanılmak üzere yönetici;

·        Hedefi tanımlar. (Vizyon)

·        Hedefe erişmede kararlı olduğunu gösterir. (Misyon)

·        Riskleri bulacak ve etkilerini minimize edecek kararlar ve faaliyetleri belirler. (Stratejiler)

·        Planları hazırlar. (Aksiyonlar)

 

İş akış süreçlerinin nasıl yapılacağının detaylandırılmasına proje denir.  İş akışında risk yönetimidir. İş süreçleri sağlıklı yönetilmediğinde, özellikle bilgi akışı durdurulduğunda sistem panik halinde kaosa sürüklenir. Başarının garantisi disiplindir, ortak dili konuşmaktır, öğrenmektir ve beceri kazanmaktır. Birbirleri ile iletişim ve etkileşim içerisinde yürütülen iş akış süreçlerinin yönetim metodolojisine program adı verilir. Yönetimde başarı, iş süreçlerinin sistematik bir şekilde planlanması, belirlenen süre ve maliyette hedeflenen kalitede tamamlanması, bilgi, beceri ve araçların çalışmalarda başarılı bir şekilde kullanılması ile mümkündür. İş süreçleri yönetiminde işveren, çalışanlar, çevre, tedarikçiler, işbirliği yapılan firmalar, teknik destek veya danışmanlık hizmetleri alınan firmalar, sigorta ve maliye gibi stratejik iş ortaklarımıza paydaşlar denir. Paydaşlar ile ilişkilerin iyi yönetilmesi, değişimlerde ve sapmalarda ipuçlarının geri dönüşü olarak kendini gösterecektir. Başarıya ulaşmada sağlıklı iletişim kurabilen bir takıma sahip olmanın yanı sıra referanslarda çok önemlidir. Yaptığınız iş bir tiyatro oyunu ise referansınız paydaşlarınızdır. Ortak görüş oluştururken, sorunlara birlikte çözüm ararken, daha iyiye ulaşmak için yapılacaklar belirlenirken, problem çözmeye odaklı katılımcı akıl denilen çalışma düzeni kurulmalıdır.


Proje uygulama aşamasında kriz çıktığında, riskler daha önceden görüldüğü halde önemsenmediği anlaşılırsa geliştirilen çözümsüzlükler panik ve karamsarlığa neden olur. Panik ortamında karşılıklı suçlamalar ve birbirlerine haber vermeden uygulamalar geliştirilir. Yüz yüze gelip birbirlerini dinlemek yerine herkes kendine göre sorunlara çözüm aramaya yönelir. Çalışanlar arasında dedikodu artmaya ve tavır değişiklikleri kendini göstermeye başlar. Adamlarım adamları ile ayrımcılık oluşturulur. Birbirlerini dışlamaya başlayan yönetim kademesinde, tüm mantıksal anlatımlar ve uygulamalar geçerliliğini yitirir. Yapılması gereken hedefin ve amacın unutulmamasıdır. Stratejik yönetim, gelecekte varılmak istenen hedefleri ve bu hedefe nasıl erişileceğini gösteren süreçleri analiz eder. Gerçek amaç riskler ve krizlerde dahil hiçbir zaman unutulmamalıdır. Düşen uçak ile hazırlanan raporu okumaya başladığımda, özet kısmında “pilot asıl amacını unuttuğu için uçak düşmüştür” yazıyordu. Yazının devamında özetle; havada uçan bir uçağın motorları birden bire durur. Pilot eline talimatları ve arızaların neler olabileceği dokümanları alır, başlar motorlar havada neden durur diye araştırmaya, orada yazan talimatlara göre motoru tekrar çalıştırmak için denemeler yapar. Didinir, çalıştıramaz, yeniden dener. Birden bire uçak yere çakılır. Pilotun birinci dereceden asıl amacı, motorlar durduğunda uçağı en yakın havalimanına süzülerek indirmeye çalışmaktır. Diğerleri de önemlidir ama öncelikte ikincildir, üçüncüldür.  Her ne olursa olsun gerçek amacın ne olduğu asla unutulmamalıdır.

 

Yönetim, hedefe ulaşmak ve rekabet ortamında rakipler ile mücadele etmek için etkili stratejileri araştırır, geliştirir, planlar, uygular ve kontrol eder. Stratejiler araştırılırken amaç, kapsam ve tanımların NE olduğu, EĞER olursa, iş akışının NASIL yürütüleceği, hangi ekip, hangi kaynak belirlemede KİMLERİN olacağı, hangi sürecin NE ZAMAN devreye gireceği ve gereksinimlerin NEREDE olduğu sorularına yanıt aranmalıdır.

 

Sorulara yanıt aranırken; sahip olunan güçlü ve zayıf yönlerin neler olduğu araştırılırken, fırsatlar ve tehlikeleri görmek için rakipler ile mukayese edilerek durum tespiti yapılır. Faaliyetler planlanır, uygulanır ve denetlenir. Pazarda kalma, pazardan çekilme, diğer şirketlerle birleşme gibi konularda sadece duygusal değil akılcı karar verilir. Taktikler belirlenir ve uygulanır. Hedefe ulaşmada ekip çalışması önemsenir. Problemlerin belirlenmesi ve çözülmesinde, istatistiksel süreç yönetimi tekniklerinden yararlanılır. İç ve dış durum değerlendirilmesine yönelik analizler yapılarak alınan kararlarda ortak amaç, ilke ve ortak değerler ortaya konur. Paydaşlar ile işbirliği yapılır. Denetimde, uygulama sonuçları gözden geçirilerek planlamada gereken değişiklikler yapılır.
Şirketler, rekabetçi ortamda ayakta kalabilmek, geleceğe hazırlanmak için değişimleri bulan sistemlere ve süreçlere dönüşümü yapılandırmalıdır. Yarının şirketinde, çalışanların şirketlerine bağlılığını karşılıklı saygı ve kararlarda şeffaflıkla sağlayabiliriz, onları satın aldığımızı sanarak değil.

 

Türkiye gibi sıcakkanlı toplumlar, batılıdan daha duygusal olduğu için, ilişkilerde soğukkanlı, profesyonel, mantığa dayalı bir ilişki kurulmasında zorluklar yaşanmaktadır. İş görenler birbirleri ile profesyonel ilişkinin ötesinde sıcak kişisel ilgi geliştirmektedirler. Yönetim profesyonellik ötesi sadakat ve fedakârlık beklemektedir. Huzursuz olup ayrılarak başka şirkete geçen çalışanın anlaşılmaması; bizi sattı diye algılaması duygusallığın bir sonucudur. Geçinemeyen eşlerin medeni bir şekilde boşanmayı becerememesi gibi, şirketlerde de çalışanlar profesyonelce yollarını ayırmayı kolay beceremiyorlar. Türkiye’de faaliyet gösteren yabancı şirketlerde – yöneticilerin ve çalışanların çoğunun Türk olmasına rağmen - daha az sorun çıktığı görülmektedir. Şirket içi ilişkilerde toplumsal kültür kadar, şirketin yönetimsel kültürünün de etkili olduğu görülmektedir. Karşılıklı olarak profesyonellik ötesi duygusal beklentiler, hayal kırıklığına, küskünlüğe sebep olabilmektedir.  Empati yapamayanlar birbirlerini anlayamazlar. İki taraf da kıymetinin bilinmediğini, karşı tarafın kendisine haksızlık yaptığını düşünür. Sağlıklı bir yapı oluşturulması için yönetim kendini tarafsız ve bilimsel bir gözle tahlil etmelidir. Profesyonel yönetim kuramların ve özgün modellerin oluşturulmasına şiddetle ihtiyaçları vardır.

 

Planlama, iş akış süreçlerini tanımlar, disipline eder. Riskleri oluşturan değişimlerin, belirsizliklerin krize dönüşmeden nasıl bulunacağını tanımlar. Her ne sebepten olursa olsun kriz ya da kaos ile karşılaşıldığında yok oluşa sürüklenmeden var olmaya dönüşümün kuralların işaret eder.  Stratejik planlama ise hedefe yönlendirmeyi tanımlar. İş süreçlerinde, iç ve dış rakiplere ilişkin fırsatların ve tehditlerin incelenip güçlü ve zayıf yönlerin kıyaslanarak belirlenmesi stratejik planlama ile mümkündür.

Mal, hizmet, fikir ya da kültür olarak üretilecek değerlerin hammaddeden üretime, satılmasından müşteri memnuniyetinin izlenmesine kadar tanımlanan işlere iş süreçlerin denir. İş süreçlerinde planlanan aktivitelerin performanslarını izlemek,  gözden geçirmek, potansiyel riskleri bulmak ve etkilerini düşürerek tekrarlanma olasılığını azaltmak için yapılanlar ise  iş süreç yönetimi olarak adlandırılır.

 

Stratejik planlama geliştirilirken; süreçlere ve elde edilecek sonuçlara odaklanma sağlanmalıdır.  Süreçler düzenli olarak gözden geçirilmeli, değişimler aranarak riskler bulunmalıdır. Gerçekleşebilecek gerçekçi bir gelecek resmedilmelidir. Şirket kendisini tanımlarken, neyi niçin yaptığını değerlendirirken, şekillendirirken, temel kararları ve eylemleri üretirken, kaliteli yönetim sürecinde disiplini önemsemelidir. İzlenmede, değerlendirilmede ve denetlenmede hesap verme sorumluluğu oluşturulmalıdır. Tüm paydaşların ortak çaba ve desteği ile katılımcı bir yaklaşım sergilenmelidir. Şirketin yapı ve ihtiyaçlarına göre uyum sağlayan şablon değil esnek bir yönetim aracı oluşturulmalıdır.

 

 

Stratejik planlama, şirketin dört temel soruyu cevaplandırmasına yardımcı olur:

·      Durum analizi ile “Neredeyiz?” sorusuna yanıt aranır.

·      “Nereye gitmek istiyoruz?” sorusuna yanıt ile şirketin hedefi belirlenir.

·      Hedefe ulaşmak için kullanılacak yöntemler için “Gitmek istediğimiz yere nasıl ulaşacağız?” sorusu yanıtlanır. 

·      Değerlendirme sürecinde “Başarımızı nasıl takip eder ve değerlendiririz?” sorusu yanıtlanır.

Stratejik planlama; kurumsal kültür ve kimliğin gelişimine ve güçlendirilmesine destek olur.

 

 

3.2.8.       BELİRLEME GÜCÜ

Belirleme gücü karar verme iradesidir. Belirleme gücündeki kalite, hazırlanan planlar kadar planların uygulanmasında gösterilen performans da kendini ifade eder. Bu nedenle karar verme iradesi doğrudan doğruya yönetimin davranışını ve bakış açısını gösterir. Planlamada yapılacak en ciddi hata; belirleme gücü olarak adlandırılan karar verme iradesinin zayıf olmasıdır.  Diğer bir tanımla yönetimin sahip olduğu güç unsurlarının yetersiz olması ya da hiç olmamasıdır.

 

Belirleme gücündeki en kritik unsur ise yönetim ile çalışanlar arasındaki meşruiyettir. Ortak değerler çerçevesinde çalışanlar hedefe yönlendirilirken, belirleme gücü terazinin denge ibresi gibidir. Yönetimin otoriter eğilimi, dengesiz güç kullanımında aratarak kendini gösterirse, tehdit etmek ve korkutmak süreklilik göstermeye başlarsa, sistemin karar verme iradesi de tehlikeli sulara taşınmış olur. Tehlikeli sulara taşınmak; bulanık suda balık avlayan balıkçı teknesinin suyun içinde pusu kurmuş leopara doğru yol almasıdır, açık denizlerde dev dalgalara doğru sürüklenmesidir.  Özellikle çalışanları tehdit etmeye yönelik bilgi toplayanlar özendirilirse,  muhbir olarak adlandırılan bu unsurlar zaman içerisinde tehlikeli bir biçimde kuvvetlenmeye başlar. Süreç içerisinde, denetim ve kontrol amaç oluşturulan bu tür grupların tasfiye edilmeleri de imkânsız hale gelir. Çalışanların haklarına, hukuklarına ve beyin güçlerine karşı ihlaller artması, birlikte var olma ile hedef arasında aşılmayacak uçurumların oluşmasına neden olur.

 

Çalışanlar ile yönetim arasındaki var olma ilişkisinin en önemli boyutu güven unsurudur. Kendi çalışanlarına güvenmeyen bir yönetim hedefe yönelen ibreyi sabit tutmakta zorlanır. İbreyi kararsız hale getiren değişimleri bulmakta güçlük çeker. Sahip olunan potansiyeli motive edecek taktik hedefler geliştiremez. Sistemi hedefe taşıyacak uygun araçları doğru bir zamanlama ile devreye sokamaz.

 

Karar verme mekanizması çalışanlarına tamamen yabancılaşırsa, sistemi hedefe yönlendirme yeteneği kaybolur. Hedefe yönlenmede belirleme gücünün harekete geçirilmesi, çalışanlara güven ile gerçek bir anlam kazanır. Planlaması ve karar verme iradesi yeterince güçlü ve tutarlı devreye girmeyen organizasyonlar belirleme gücü oluşturamaz. Karar verme iradesinin belirleme gücü oluşturma kararlılığını belirleyen önemli parametrelerinden biri de gelecekte yönetici olması olası unsurların önceden belirlenip karar verme mekanizmasına dönüştürülmesidir.  Eğitim, tecrübe ve deneyim ile bilinç kazanmaya başlayan kendi iç potansiyelin, karar verme iradesi tarafından fark edilmemesi, küçümsenmesi ve dışlanması çalışanların yönetimden uzaklaşmasına neden olur. Statükocu yönetim anlayışı, her zaman güvenmekten çok kendine bağımlı adamlarını arar. Gelecekte yönetici olacak potansiyelin dışlanması, ayrımcılığa ve psikolojik şiddete maruz bırakılarak yıpratılması, motivasyonun yok edilmesi, sistem kültürü oluşmasını tamamen yok eder. Sistem kültürü; eğitim, tecrübe, güven ve disiplin ile oluşturulan, çevrelerine bir güç olarak varlıklarını gösteren değerdir. Var olmak istiyorsan kendine ait kültürün olmak zorundadır. Adaletsizlik ve haksızlıkların insanları sistemin dışına iten çok önemli bir kıstas olduğu unutulmamalıdır. Kendi komutanlarını yaratamayan bir ordu anlamını yitirir.  


Belirleme gücü oluşturulurken; iş süreçlerinin çok iyi analiz edilmesi ve yorumlanması gerekir. Resmin tümünde detayları oluşturan farklılıkların ve fırsatların fark edilebilmesi ancak ve ancak kendine güvenen yetenekli insanların etkili bir iletişim tabanında hedefe yönlendirilmeleri ile mümkün olabilir. Analiz edilen iş süreçlerine ait parçaların bir bütün halinde yorumlanması, bütünden tekrar anlamlı parçalara dönülmesi ile mümkündür. Unutulmamalıdır ki krizin görünen yüzü, buzdağının su üstünde kalan parçası gibidir. Buzdağının görünen parçasından derinlemesine yargılara ulaşmak ne derece güç ise olguların görünen yönlerinden kalıcı sonuçlara ulaşmak da o derece güçtür. Bunalım oluşturacak alanlar, barındırdıkları kriterler ve kavramsal araçları ile açıklanır.

 

Değişimlerin merkezinde, kenarında ya da dışında ama mutlaka etki alanı içinde bulunan yönetimin kriz esnasındaki davranışları, etkili bir konjonktür ile ivme kazanarak ortaya çıkmalıdır. Aracın devri arttığında oluşan yüksek gerilimin, elektrik sistemine zarar vermesini konjonktür nasıl önlüyor ise kriz anında oluşacak paniği önlemede de yönetimin oluşturacağı belirleme gücü aynı işlevi yapmalıdır.


Krize giden süreçte yönetimin göstereceği hatalı davranışlar incelenirken;

·           Kendi etki alanlarını sınırlayarak, belirlenmiş tavırlar sergilerler, sistemin istikrara kavuşmasını beklerler ve ihtiyaçları ertelerler.

·           Potansiyellerini kontrol altında tutarak, var oluş alanlarını korumaya çalışırlar. Böylece kaos ortamında oluşabilecek anafora kapılmayacaklarına inanırlar.

·           Sahip oldukları güç unsurlarını anlamlandırmadan, tanımlandırmadan, kendi kendilerine oluşturdukları girdabın etki alana kapılarak kimlik problemi oluştururlar.

·           Ekibi ile yabancılaşıp var oluş alanlarından koparak, kısa zamanda diğer var oluş alanlarına ulaşmaya çalıştıklarından karşılaşacakları anaforlara kapılarak çok sayıda çevrimsel döngüler oluşturmaya başlarlar.  Kendilerini ve paydaşlarını yok oluşa sürüklerler.

·           Potansiyellerini güce dönüştürmeye çabalarlar. Özgüvene sahip psikolojik güçlerini kullanarak risk unsurlarını fırsatlara dönüştürmeye çalışırlar. Ekibi ile geleceğe doğru bir yürüyüşe çıkmış olmanın kararlığı içindedirler. Kendi bünyelerindeki etkin unsurları gerektiği anda, gerektiği şekilde kullanarak kaostan kozmiğe geçişin aktörleri olmayı hedeflerler. 

 

Belirleme gücü; sahip olunan kültür ile bilincin kaynaşıp bütünleşerek, bir güç unsuru olarak ortaya çıkarmasıdır;

  • Bilinç; karar verme iradesidir.
  • Kültür; eğitim, tecrübe, güven ve disiplin ile oluşturulan birikimlerin var olma gücü ile bir potada eritilmesidir.
  • Var olma Gücü; sistemin konumu (mevkii), sermayesi, sahip olduğu teknolojileri ve çalışanların toplamıdır.

 

Stratejik planlama temelinde çalışanları ile hedefe yönelmiş yönetim iradesinin etkili belirleme gücüne sahip olması güvene dayalı karar verme iradesini oluşturan bilinç ile mümkündür; bilinç sıfır ise belirleme gücü yok demektir.  Bilinç negatif ise belirleme gücüz yok etme gücüne dönüşür. Sistem ne kadar güçlü olursa olsun eğer bilinç oluşturulamıyorsa hedeflenen yön, süreç içerisinde yok oluşa dönecektir. Yönetimin kalitesini oluşturan karar verme iradesi ile planlama terazinin kefeleri gibidirler. Denge bozulursa, başarma inancı zayıflar ve başta çalışanlarda olmak üzere paydaşlarda ve müşterilerde düş kırıklığı meydana gelir. Stratejik plan hazırlamada yönetimin etkin belirleme gücüne sahip olması, çalışanları ile birlikte planlanan hedefe doğru kararlı bir şekilde ilerlemesini sağlar.

 

Belirleme gücünün yönünü ve değerini belirleyen tek parametre ise stratejik planlama temelinde, yönetim iradesinin sahip olacağı stratejik bilinçtir. Stratejik bilinç;

  • Kriz oluşmadan riskleri bulma ve önleme yeteneğidir.
  • Kriz anında oluşacak kaotik anaforlardan sistemi uzak tutacak ve uzaklaştıracak konumu (mevkii)  tesis etme ve eylem planı hazırlamadır.
  • Kriz oluştuğunda etkisini önceden karşılayacak savunma sınırını oluşturmadır.
  • Bütün mücadeleye rağmen sistem kaotik anafora kapılmışsa, değişimi yeniden doğuşa dönüştürecek olan yönetimin belirleme gücüdür.


Akhaialılar’ın (Akalılar) hükümdarı Philippoemenis hakkında tarihçilerin yaptıkları övgülerden biride, savaş yönetme teknikleri üzerine geliştirdiği stratejiler üzerinedir; Bir savaşta ordunun başına gelebilecek bütün durumları, önceden komutanları ile görüşür, onların düşüncelerini alır, kendi düşüncelerini de anlatarak stratejik düşünceler geliştirirmiş. Bu sayede, ordularını yönetirken hiç bir zaman çaresini bulamayacak bir güçlükle karşılaşmamış.

 

Akıllı bir yönetici de kötü günlerinde yararlanmak için önceden stratejik bilinç geliştirdiğinde, bir gün talihi yaver gitmez ise, onun doğuracağı güçlüklere karşı hazırlıklı olur. Geleceği kazanmak için bilinç oluşturarak, araştırarak, planlama yaparak çalışanların başarıya yönlendirilmesi ile mümkündür.

 

Yönetimin artan ezici rekabet karşısında, şirketin ve paydaşların geleceğini yok oluşa sürüklememek için stratejik düşünmek, stratejik planlar hazırlayıp, stratejik kararlar alırken;

  • Geleceğe yönelik gerçekleştirilebilir hedefleri,
  • Hedefe erişmeye yönelik görev ve kararlılık ifadesini,
  • Hedefe ulaşılacağı yol haritalarını ve izlenecek güzergâhları paydaşlar ile birlikte ortak akıl paydasında hazırlamasıdır.

 

Başarılı lider, işini en iyi bilen ekip ile çalışandır. Günümüzde artık tek lider yoktur, herkes uzman olduğu konunun lideridir. Çalışanlar pınar gibidir. Pınarlar kurutulur ya da setin ardına yönlendirilmezlerse setin kapağı açıldığında neyi görebilirsiniz?  Bir işletmenin önüne çıkan farklılıkları görmesi ve fırsatları hissedip kullanabilmesi ancak ve ancak yetenekli insanların etkili bir iletişim tabanında yönetilmesi ile mümkündür. Çalışanların yetenek ve katkılarına saygı duyan, insani değerlere derinden inanan, mükemmelliği, risk almayı ve yaratıcılığı geliştiren liderler aranmaktadır. 

Bilinçli yönetenden beklenen, diğerlerinin egosunu ezmek ve yenmek değil, iletişimde dinlemek, anlamak, hissetmek, farklı düşüncelere, kültürlere saygı gösterip gelişimlerine katkıda bulunarak başarıya yönlendirmek olmalıdır.  Uçmayı bilmeden yükselenlere her şey çok küçük görünür. 

 

Rakipler ile geçmişten gelen çok yoğun hesaplaşma ve rekabet süreçleri yaşanmakta, geleceğe yönelikte sürekli değişime uğrayarak yaşanmaya da devam edecektir. Gelecekteki stratejik ve taktiksel hedefler ele alınırken tecrübe, konum, kültür, psikolojik etkiler, politika, ekonomi ve güvenliğe yönelik tüm parametreler geniş perspektifte analiz edilmelidir. Tecrübe sürekli yorumlanmalı ve stratejik planlamada yeni bir eksene oturtulmalıdır. Mevcut konumda avantaj ve dezavantajları belirlemek için tecrübelerin seyrindeki değişimlerin doğru bir biçimde başarıya dönüştürülmesinin ortaya konulması gerekir. Ani stratejik sıçramaların barındırdığı riskleri dengeleyecek tek unsur taktik geliştirmeye yönelik stratejik bilinç oluşturmaktır. Stratejik planlamada belirleme gücü ve kabiliyetinin azalması ciddi bir bunalımın oluşmasına neden olacağı unutulmamalıdır.

 

 

3.2.9.       EYLEM PLANI

İş süreçlerini gerçekleme aşamalarında, sorumlulukların zaman planlamasında detaylandırıldığı bir eylem planı hazırlanmalıdır. Sorumluluklar, planlamadan etütlere, hammaddeden üretime, üretimden satışa, kalite kontrolden müşteri memnuniyetine, iş görenlerden yönetime bütünü oluşturan organizasyonun organizmalarını kapsar. Eylem planı, organizasyonun belirlenen stratejik amaç ve hedeflere ulaşmasını sağlamak üzere, iş süreçlerini gerçekleştirme aşamalarında hayata geçirilecek faaliyet ve projeleri içermektedir. Eylem planında öncelik, hedeflere paralel olacak şekilde düzenlenmelidir. Planlanan zaman dilimlerinde gerçekleştirilecek eylemlerle ilgili açıklamalar, iş görenler ve iş süreçlerinin tarihleri ve sürelerine ilişkin bilgiler yer almaktadır. Eyleme planı hazırlanırken öncelik iş ahlakına, çevre koruma bilincine, ilk yardım bilgisine, el becerisine ve mesleki bilgiye sahip iş görenlerin organize edilmesindedir.

 

İş güvenliği ve işçi sağlığına ilişkin eylem planları hazırlanırken; İş ve işçi güvenliğinde işe uygun iş elbisesi seçilmeli, ilk yardım malzemeleri bulundurulmalıdır.  Çevre kirliliğini önleyici tedbirler alınmalıdır. Atıklar, geri dönüşümü olabilecek mesleki atıklar ve geri dönüşümü olmayan zararlı mesleki atıklar olarak sınıflandırılmalı ve depolanmalıdır. 

 

İş disiplini içerisinde, işyeri çalışma koşulları ve normlarına uygun çalışanlar tutum ve davranışlar ile dürüst, çalışkan, çevre korumaya karşı duyarlı ve dikkatli olmalıdır.  Çalışma şekli ve saatleri organize edilmelidir. İş görenler detaylara özen göstermeli ve sorumluluk sahibi olmalıdır.  Güler yüzlü, insan ilişkilerine özen göstermeli, sabırlı ve soğukkanlı, temiz olmaya özen göstermeli ve yeniliklere açık olmalıdır. Çalışanlar araştırma, ekip içinde çalışma, el becerisi, ikna, iletişim, karar verme, öğretme, öğrenme, problem çözme, dinleme ve kayıt tutma gibi yeteneklere sahip olacak şekilde donatılmalıdırlar.  Kaliteye dikkat etmeliler, kararlı, planlı ve organize olmalılar ve zamanı iyi kullanmalıdırlar.

 

Alan tespiti (Keşif) yapılırken alanın fiziki detaylarına dikkat edilmelidir. Projeye göre alanın enerji besleme noktaları belirlenmelidir. Haberleşme tesisatı çalışma prensiplerine göre sistemin yerleşim planı doğrulanmalıdır. Alanın malzeme nakil noktaları belirlenmelidir.  Malzeme hazırlığı yapılırken malzeme listesi incelenmeli, kaliteye dikkat edilerek malzeme temin edilmeli, listeye göre malzemelerin son kontrolü yapılmalıdır.

 

Riskler ve riske tepki yöntemleri ekip olma anlayışı geliştirilmelidir.  Elektrik, su, gaz gibi tesisatlardan kaynaklanabilecek riskler sürekli gözden geçirilmeli, değişimler izlenmelidir. Çalışanlar risklerin neden olacağı tehlikelere karşı uyarılmalıdır. Risklere ve oluştuğunda krizlere karşı organizasyon yeteneği geliştirmek için çalışma ekibi içerisinde koordine sağlanmalı, yapılan işe göre güvenlik teçhizatları kullanılmalıdır.  Sorunsuz çalışma ortamı, uygun aydınlatma koşulları sağlanmalıdır.

 

Dokümantasyonlar, servis formları, ürün teslim alma ya da ürün teslim etme belgeleri, sistem test raporları, garanti belgelerinin nasıl doldurulacağı çok iyi bilinmelidir. Sisteme ait diyagramlar ve sistem yapılandırmaları, haritalar, kanallar ve kablo güzergâhları, yer altı odaları gibi alt yapıya ilişkin projeler hazırlanmalıdır. Tedarik ve ihale dokümanları, yönetmenlikler ve kanunlar, mesleğe ilişkin yasal düzenlemeler, yayınlar ve kataloglar temin edilmelidir.

 

Malzemelerin ve hizmetlerin, hazırlanan liste doğrultusunda, birim fiyatı esas alarak mali analiz yapılmalı ve maliyet hakkında üst yönetim bilgilendirilmelidir. Planlama, malzeme kataloglarına göre kullanılacak araç gereç ve ekipmanlar, işlerin öncelik sıralamasına göre yapılmalıdır. Üst yönetim ikna edilerek doğru bir şekilde onayı alınmalıdır. Satın alınacak hizmetler tanımlanmalıdır. Aktivitelerin bütçeleri ve maliyetleri hesaplanmalı, finans döngü tabloları hazırlanmalıdır.

 

 Lojistik ve nakliye işlerinde kent yerleşim planını kullanarak ulaşım güzergâhı hazırlanmalı, gerekli izinler alınmalıdır.  Malzemeyi nakledilirken güvenlik tedbirleri alınmalı, malzemeler sistemli bir şekilde araçlara yüklenmeli, sevk irsaliyesi düzenlenmelidir.

 

Tahmini iş bitim süresi ve montaj değişiklikleri üst yönetime raporlanmalıdır.  İş süreçleri gerçekleme aşamalarında içerikler, kaynaklar, aktiviteler arasındaki ilişkiler, programlar ve başlangıç-bitiş süre tahminleri tanımlanmalıdır. İş planı ve zaman çizelgesi, etkinlik süre tahminleri hazırlanmalıdır.  Kaynak planlaması, lojistik, tedarik, sipariş, temin ve teslim tarihleri, sevk irsaliyesi düzenleme öğrenilmelidir.

 

Ekip sorumlulukları ve yetkilendirmeler çok iyi organize edilmelidir.  Kontrol, izleme ve raporlamada kıstasların neler olacağı belirlenmelidir. İşyerine ait araç, gereç ve ekipmanları itinalı kullanılmalıdır. İşçilik (maaş, sigorta, stopaj), ulaşım, konaklama ve yemek giderleri, vergiler gibi giderler detaylandırılmalıdır. Eğitimler düzenlenmelidir. Müşteri ile etkili iletişim yapılamalıdır.  Tüm iş süreçlere ilişkin veri tabanı hazırlanmalıdır.  Yükleniciler, taşeronlar, idare ya da işveren, ekipman ve malzeme sağlayıcılar, danışmanlar ile sözleşmeler imzalanmalıdır.

 

Temel mesleki bilgiler öğrenilmelidir; Bilgisayar, elektronik, elektrik, elektrik tesisatı ve elektrik malzeme, ısı ve ışık, mesleki terimler; Fizik, kimya, matematik; Ölçme; Yabancı dil; Teknik resim; Standartlar; Hata ve alarm mesajları; Arızalar; Testler; Soğutma ve ısıtma sistemleri; Yedek malzeme; Topraklama; Paratoner.

 

Atık depolama, çevre koruma ve düzenleme, ilk yardım, iş güvenliği önlemleri, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri gibi destek bilgilendirme önemsenmelidir.

 

 

 

 

3.2.10.    İŞ SÜREÇLERİ YÖNETİMİ     

Mal, hizmet, fikir ya da kültür değerlerini üretmek için planlanan aktivitelerin performanslarını izlemek,  potansiyel riskleri ve değişimleri bulmak ve etkilerini düşürerek tekrarlanma olasılığını azaltmak için yapılanlar iş süreçleri yönetimi olarak adlandırılır. İş süreçleri yönetiminde, değişimleri görmek için, oluşabilecek sorunlar ve sapmaların değişen değerleri izlenmeli ve sürekli analiz edilmelidir. Hedefe ilerlerken aşılması imkânsız engeller ile karşılaşıldığında rotadan sapmamada ısrar etmek ya da değişimlere direnmek yerine dönüşerek fırsatlara yönelmek önemsenmelidir.

 

 

İş süreçleri uygulama aşamasında değişimlere neden olabilecek faktörler;

·           Rekabetin detaylı analiz edilememesi,

·           Kültürel farklılıkların ayrımcılığa dönüştürülmesi, 

·           Yönetim desteğinin olmaması,

·           Hatalı tanımlanmış hedefler ve ihtiyaçlar,

·           Katılımda eksiklikler,

·           Yetersiz ve etkisiz planlama,

·           Risk yönetiminin planlanmaması olarak sıralanır.

 

İş süreçleri uygulama aşamasında sapmalara neden olabilecek faktörler;

·           Maliyet planlamasında sapmalar, 

·           Süreçleri kontrol ve izleme aşamasında aksaklıklar,

·           Ekip içindeki sorunlar,

·           Fizibilite ve değerlendirme aşamasında unutulanlar,

·           Enformasyon sistemindeki tıkanıklıklar,

·           Kapasite ayarlamasında sorunlar,

·           Ekonomik konjonktürdeki olumsuzluklar (özellikle enflasyon), 

·           Hedeflerin gerçekçi koyulmaması,

·           Kısıtlı kaynaklar,

·           Yetersiz stoklar,

·           Bürokratik engeller olarak sıralanır.

 

İş süreçleri uygulama aşamasında karşılaşılacak değişimler ve sapmalar ile baş edebilmek için yaratıcı, kontrol ve denetim yetkisine sahip yönetimler oluşturulmalıdır. Ekibinden sorumlu olan lider, yöneticilikten çok yönlendirme yapmalı, ekibi motive etmeli ve onlara yol göstermelidir. Ekibindeki her üyenin yaptığı işe yönelik güncel bilgilerle donatılması gerekir. Eğitim ile sadece kişilerin gerekli ve yeterli bilgiye sahip olmalarının ötesinde aynı dilden konuşmaları da sağlamalıdır.

 

İş süreçlerinin uygulama aşamasında sorun çıktığında, lider ile toplantı düzenlenmeli, beyin fırtınası yapılmalı, ortak akıl üretme temelinde herkes çekinmeden düşüncesini açıklamalıdır. Tüm ekibin görüş birliğinde çözümler üretmesi önemsenmelidir. Çalışanlar, bilgi paylaşımı ve sağlıklı iletişim kurmanın gerekliliğine inanmalıdır.   Tecrübe ve deneyimlerin paylaşılması ekibe güç verecektir. Çalışanlar arası ilişkilerin hızlıca sıcak yakınlaşmaya dönüşmesi; sorgulamada ve araştırmada yanlış yanıtların alınmasına neden olacağı göz önünde bulundurulmalıdır. Ekip izlenmeli uyumsuzlar ve problem çıkaranlar ayıklanmalıdır. Cezada işten kovma veya kovulma birinci öncelik olmamalı, kişinin ders alması önemsenmelidir. Takdir edilmenin çalışanlara yüksek isteklendirme sağladığı unutulmamalıdır. Ekip yönetiminde görev listesi hazırlanmalı, kaynakların planlanması yapılmalı, faaliyetler izlenmelidir. Çalışanlar arasında müsaade edilecek çatışma ve yetkilendirme sınırlarına bağlı olarak iş tanımları doğru yapılmalıdır.  Çalışanlarda yönetimin desteği hissi oluşturulmazsa, heyecan kaybolur ve önemsenmediği duygusu oluşur. Hedef belirsiz olursa izlenecek yol da yok olur.

 

Çevre ve iş güvenliği ile birlikte çalışanların yemek, ulaşım ve konaklama hizmetlerinin kaliteli ve ayrımcılık yapılmadan sağlanması gerekir. Kontrol, denetim ve izlemenin yanı sıra tüm süreçlere ilişkin toplanan bilgiler mukayese edilerek, analizler yapılarak ihlaller ve tehditler araştırmalıdır. İhlaller ya da tehditler algılandığında erken uyarı ve acil müdahale süreçlerinde risk ve sonrasında kriz yönetimi başlatılmalıdır. İhlal, sapma, suç unsuru, adli delil bulma gibi fonksiyonlar iş akışının denetiminde stratejik öneme sahiptir. Kriz ve risk oluşmadan fark edilebilmesi için raporlama ve istatistiksel veri tabanı oluşturulması gerekir.

 

Maliyet, teknik performans, iş zamanda diliminde birlikte izlenmelidir. Bitmesi gereken aktivitelerin şu anki durumu gelecekteki aktiviteleri nasıl etkiler, doğrular, yanlışlar, ihtiyaçlar nelerdir sorularına yanıt aranırken iş programı geliştirilmelidir. Planlanan ve gerçekleşen aktivitelerin başlama/bitiş tarihleri, planlanan programdan sapmalar ve projeye etkileri belirmelidir. İş program yardımı ile aşamalardan gelen kalite göstergeleri takip edilmelidir. Planlanan işlerle gerçekleşenler maliyet, başlangıç ve bitiş tarihleriyle karşılaştırılmalıdır. Gerçekleşen harcamalardan projeyi tamamlanmak için gerekli bütçe tahmini yapılmalıdır. Herhangi bir sapmanın diğer görevleri nasıl etkileyeceğine ilişkin öngörülerde bulunmak gerekir. Gecikme ya da plandan sapma olduğunda, bekleyen görevleri gözden geçirilerek, süreçlerdeki diğer görevlerde nasıl bir etki yaratacağı belirlenmelidir. Ek ayarlamalar gerekip gerekmediğine karar verilmelidir.

 

İş süreçleri uygulama aşamasına geldiğinde, bilginin doğru toplanması sağlanmalıdır. Durum raporları, güncellemeler, finansal analizler, planlanan maliyetlerle gerçekleşenlerin ve bunlar arasındaki farkların ölçümleri sürekli yapılmalıdır. İş süreçleri yönetiminde amaç, performans, zaman, maliyet ve kapsam bileşenlerinin izlenmesi ve risklerin önceden belirlenmesidir.

 

 

3.2.11.    TEHDİT VE FIRSATLARI BELİRLEME

İşletmenin güçlü ve zayıf yönleri doğru belirlenirse, oluşabilecek fırsatlar ve tehditler de çabuk fark edilir. Güçlü yönler amaca ulaşmada başarıyı, zayıf yönler ise aşılması gereken problemleri gösterir. Belirlenecek güçlü yönler hedeflere, zayıf yönler ise tedbirlere ışık tutar. Önce güçlü ve zayıf yönler ortaya konulmalı, sonra da rakipler karşısındaki durum kıyaslanarak bulunmalıdır. Pazardaki fırsatlar ve tehditler doğru tespit edilmelidir.  Organizasyonda iç ve dış durumların değerlendirilmesinde SWOT Analizi, kullanılır.  SWOT İngilizce Strength (güçlü yönler), Weakness (zayıf yönler), Opportunity (fırsatlar), Threat (Tehdit ve tehlikeler) kelimelerinin baş harflerinin birleştirilmesinden oluşur.

 

Güçlü ve zayıf yönler belirlenirken göz önünde bulundurulması gereken hususlar;

a)        Personel değişikliklerinin neden olacağı yetki çatışmaları çok dikkatli izlenip değerlendirilmelidir.

b)        Paydaşların, organizasyon kültürüne katkı sağlayacak, yetkinlikleri ve deneyimleri belirlenir.

c)         Organizasyonun kültür seviyesi saptanır.

d)        Teknolojik alt yapı ve çalışanların teknolojiyi kullanma düzeyinden teknoloji indeksi elde edilir. 

e)        Mali kaynaklar, bütçe, malzeme dökümü ve diğer varlıklardan mali durum tanımlanır.

f)         Ekonomik, politik, çevresel, teknolojik gelişmelerin rekabete yönelik etkileri saptanır.

g)        Dünya ve ülkedeki değişimler, gelişmeler, eğilimler ve sorunlar arasında kuruluşun faaliyet alanını yakından ilgilendiren kritik konuların şirketi nasıl ve ne yönde etkileyeceği sürekli izlenmelidir.

h)        Şirketin karşılaşabileceği riskler ve belirsizlikler sistematik olarak takip edilmeli ve raporlar hazırlanmalıdır.

i)          İş süreçlerinde uygulama aşamaları tamamlandığında, sonuçların amaç ve hedeflere tutarlılığı ve uygunluğu değerlendirilmelidir. 

 

İzleme ve değerlendirme faaliyetleri sonucunda elde edilen bilgiler kullanılarak, var olan plan gözden geçirilir. Hedeflenen ve elde edilen sonuçlar karşılaştırılarak hesap verme sorumluluğu oluşturulmalıdır. Başarı performansının ölçülmesi ve değerlendirilmesinde amaca uygun doğru, tutarlı bilgiler elde etmek için;

a)             Kullanılacak hammaddeler, ürünler, yedek parçalar, enerji, su, yakıt gibi tüm ihtiyaçların temin edileceği kaynaklar ve bunların nakliyesi, depolama yerleri, teslim süreleri ve maliyetleri temin edilecek kaynağın yerlimi ya da yabancı ülkeden mi olacağı,

b)             Teknoloji ve mühendislik seçiminde alternatif teknolojiler, üretim süreçleri, teslim tarihleri ve gelecekteki olası gelişimleri,

c)              Makineler, donanımlar ve hizmet araçlarının yedek parçaları, bakım onarım araçları ve gereçleri, çevre koruma donanımları,

d)             Yer seçiminde çevresel etkiler ve çevre koruma önlemlerinin proje maliyetine etkisi,

e)             Arazi hazırlamada inşaat işleri, çevre düzenlemesinde kullanılacak inşaat malzemeleri ve inşaat işleri,

f)              İş kazası oluşturacak risklere karşı alınacak güvenlik tedbirleri,

g)             İnsan gücü gereksinimleri, sağlaması gereken nitelik düzeyleri ve yıllık insan kaynakları maliyetleri hesaplanırken ücret ve maaşları ile birlikte ilave yükleri,

h)             Tesis, mali, üretim, satış ve idari organizasyonlar,

i)               İş süreçleri uygulama aşamalarında önerilen zamanlamada ve maliyetlerde gerçekleştirilme biçimleri belirlenirken hazırlanan etüt programları,

j)               Finansman tabloları, finans kaynakları, sermaye yapısı, finansman planlaması ve finansal oranları,

k)             Proje iş akışında mali değerlendirme yapılırken ilk yatırım, işletme-bakım-onarım –yenileme harcamaları belirlenmeli, analiz edilmeli ve tanımlanmalıdır.

 

İş süreçleri uygulama aşamalarını olumsuz etkileyecek harcamalar belirlenmeli, yatırım başlangıcından sonuna kadar ekonomik analizler zaman periyodunda sıralanıp (fayda-masraf) farkları hesaplanarak para akış tablosu oluşturulmalıdır. Para akış analizin doğru yorumlanabilmesi için bütçe analiz periyodu boyunca harcanan para akışının, belirlenen oranlara göre yatırımın ilk başlangıç tarihine indirgenerek toplamlarının alınması suretiyle net bugünkü değer hesaplanmalıdır. Projenin ticari analiz hazırlama etütlerinde, net bugünkü değer, iç karlılık oranı, fayda-maliyet oranı, geri ödeme süresi, basit karlılık oranı, başa baş noktası, duyarlılık analizi, katma değer etkisi, net döviz kazancı, istihdam etkisi gibi temel hesaplamalar yapılmalı ve işletme dönemi gider - gelir raporları hazırlanmalıdır. Toplam yatırım tutarı hesaplanmasında etütler yapılırken sabit sermaye yatırımı, işletme sermayesi ve yatırımın zamana dağılımı hesaplanmalıdır.  Sermaye girdilerin elde edilebilmesi için gerekli sabit ve aylık giderler hesaplanmalıdır.

 

 

3.2.12.    PAYDAŞLAR – MENFAAT SAHİPLERİ

Paydaşlar davranışları ile organizasyonu etkileyen ve etkilenen iç ve dış kişi, grup veya kurumlardır; çalışanlar, yatırımcılar, kurucu sermayedarlar,  hissedarlar, müşteriler, tedarikçiler, iş ortakları, kamu kurum ve kuruluşları, bankalar ve finans kuruluşları, sendikalar, danışmanlar, sigorta ve maliye, kısaca tekneden ekmek yiyen ve yiyecek olanlardır. Faaliyetleri etkin bir şekilde gerçekleştirirken, engellerin belirlenip giderilmesi için stratejiler geliştirmede paydaşların birbirleriyle olan ilişkileri ve olası çıkar çatışmaları doğru tespit edilmelidir. Kuruluşun güçlü ve zayıf yönleri hakkında paydaşlardan fikir edinilmesi, paydaşların hangi aşamada katkı sağlayacağının tespit edilmesi, paydaşların görüş, öneri ve beklentilerinin stratejik planlama sürecine dahil edilmesi, planın bu kesimlerce sahiplenilmesi başarılı olma şansını arttıracaktır.

 

Faaliyetlerin yerine getirilmesinde katkısı olanlar, yönlendirenler, ürünlerini ya da hizmetlerini kullananlar, etkilenenler, etkileyenler, kısaca sınıflandırılmış beklentileri olanlar ile ilişkiler dürüstlük temelinde doğru kurulmalıdır. Paydaşların, işletmenin faaliyetlerini etkileme gücü ile faaliyetlerinden etkilenme derecesi doğru analiz edilmelidir. Paydaş görüşleri alınmasına karar verildiğinde mülakat, anket, toplantı gibi uygulanacak yöntem belirlenirken görüşülecek kişi sayısı, erişilebilirlik, önem sırası ve etkisi gibi etkenler göz önünde bulundurulmalıdır. Şirket üzerindeki etkisi güçlü olan paydaşlar ile yüz yüze görüşme yapılmalı, bu kesimlerle olan iletişimin güçlendirilmesinde etkili olacaktır. Görüşülecek kişi sayısının yüksek olduğu durumlarda ise anket uygulanması daha uygun olabilir. Paydaşların hangi faaliyetleri ve hizmetleri önemsedikleri, geliştirilmesi gereken uygulamalar ve beklentiler gibi konularda detaylı görüşlerinin alınması gerekir.

 

İstatistiksel verilerin analiz edilmesinde, raporlanmasında paydaşların aldatılmasının önlenmesi gerekir. 2008 yılında tüm dünyada yaşanan ekonomik kriz, analistlerin oynadığı kurnaz ve ahlaksızca oyunlar yüzünden çıkmıştır. Bu oyunu oynayanlar kendi şirketlerini, devletlerini ve hatta bankaları istatistiksel oyunlar ile kandırmışlardır. Daha fazla kar demek daha fazla prim demek olduğundan paydaşların bir kısmı da bu sanal oyunlarda yerlerini almışlardır. İstatistiksel veri analizi yapanlar, konularında uzman profesyoneller tarafından titizlikle denetmelidir.

 

 

 

 

3.3.             DUYGULARIN YÖNETİMİ

Günümüz rekabet koşullarında kişilik çekişmeleri gittikçe daha karmaşık boyutlar kazanmaktadır. Hırs ve ihtiras peşinde koşanlar, saldırganlık güdülerini besleyen açgözlülük ve sahiplenme duygularının esiri olmuşlardır. İhanet ve yabancılaşma duygularının saldırıya dönüşmesi ise etik değerlerin önemsenmemesinden kaynaklanmaktadır. Hayali kaprislere ve ihtiras taşkınlıklarına esir olmuş, gözleri ile etrafındakileri ateşlendiren, ses tonu ve el hareketleri ile sinirleri oynatan kişilikler, rakip gördüklerini düşman olarak algılayıp giriştikleri çatışmayı savaşa dönüştürmeyi alışkanlık haline getirmişlerdir. Sayıklama karşısında humma, öfke karşısında kudurma ne ise hayaller görerek kendinden geçen, rüyaları gerçek, düşündüklerini de keramet sananlar, bütün suçları kendileri gibi düşünmemekten ibaret olanları darağacına hiç çekinmeden gönderen yargıç gibidirler. Nasıl bir düşmanlıktır ki böyle hırçınlaştırır, hoyratlaştırır insanları? Nasıl bir kindarlıktır ki rakip gördükleri ve istemedikleri insanların öz saygısını yok ederek hükmetmek ve dediklerini yaptırmada kullanırlar sahip oldukları ayrıcalıkları? Ne yazık ki geri dönüşü olmayan ya da geri döndürmeye cesareti olmayan insanlar nedense hep çatışarak alırlar hınçlarını. Böyle yapmakla içlerindeki ateşi söndürdüklerini sanırlar ve anlayamazlar ki, kendi kontrollerinde oluşan durumların sorumluluğunu yıkıma atmaktır yaptıkları.


Gittikçe yaygınlaşan çarpık kişilik anlayışına dayalı düşmanlıklar ve çatışmalar ile nasıl baş edeceğiz? Savaşmadan, çatışmadan zaferi nasıl kazanacağız? Tüm bu soruların yanıtı rekabet psikolojilerinin iyi analiz edilip rakiplere karşı üstünlük kazanmanın yollarının çok iyi bilinmesinden geçmektedir. Karşısındaki kişiliği düşman olarak algılayıp düşman olarak görenler ile çatışmaya girmeden önce nedenlerini görüp, ortaya çıkmadan yok etmek ve savaşmadan rakibi yenmek en büyük ustalıktır. Rakibi düşman gibi görüp saldırmak yerine aldatmacalar ile stratejilerini ve planlarını çatışma başlamadan ele geçirip bozmak gerekir. Üstesinden gelinmeyecek koşullara direnmek yerine, geçilmezle karşılaşıldığında değişmek; geçilmezi geçilir kılar. Zafer kazandıran, öngörülmeyen akılcılık ve izi algılanmayan hareket tarzlarıdır. Başkalarının görmedikleri fırsatları görüp rakibi şaşırtmak için anlaşılmaz, rakibin enerjisi tükenirken kendi enerjisini koruma beceresi kazanmak için de bilinmez olmak gerekir. Başkalarının bilmediğini bilmek üstün zeka, başkalarının görmediğini görmek ise parlak zekadır. İlk kazananlar üstün ve parlak zekalardır. Çünkü sadece onlar kazanılması imkansız olan durumlarda geri çekilerek savunma yaparlar. Rakipleri için direnmeleri imkansız olan durumları oluşturur ve saldırıya geçerler.

 

Rakibin saldırmayacağını düşünmekten çok saldıramayacağı konumda bulunmak en üstün meziyettir. En iyi ikinci meziyet rakip güçlerin birleşmesini engellemektir. Üçüncüsü ise rakibe taarruzda bulunmaktır. En kötü meziyet ise korunan alanı kuşatıp saldırmaktır. Savaşı, ancak ne zaman savaşılıp ne zaman savaşılamayacağını bilen kazanır. Zihinsel hazırlığı olmayan güç, zaferi garanti etmek için yeterli değildir. Kendini ve rakibini iyi tanıyorsan zafer asla tehlikede değildir. Çatışmaya girme planları yapılırken ilk düşünülecek husus tehlikelerin sonuçları ve yok olma olasılıkları olmalıdır. Önce dezavantajlar incelenmeli, o zaman avantajlar daha kolay anlaşılır. Rakip izlenirken haber alma ve ön hazırlıklar önceden yapılırsa şans yanınızdadır. Rakibin stratejik planları ele geçirilirken casuslar iyi organize edilmelidir. Rakip bölgesindeki insanlar arasından seçilenlere mahalli casus, rakibin bulunduğu yer içinden seçilenlere iç casus, yakalanan rakip casuslarının iki taraflı çalıştırılanlarına devşirme casus, gerçek olmayan bilgileri rakibe sızdıranlara ölü casus denir. Bu nedenle rakibin stratejik planları ve hedefleri detaylı araştırılmalıdır.


Başarıya ulaşmada uyum, konum, çevre, liderlik ve disiplin faktörleri detaylı irdelenmeli, sorumluluklar çok iyi analiz edilmelidir. Yönetimde başarılı lider, değişimleri takip eden ve işini en iyi bilen ekibe sahip olandır. Günümüzde artık tek lider yok, herkes uzman olduğu işinin lideridir. Ekip planları değil görevlerini çok iyi bilmeli, sonuç başarılı ise gösterilmelidir. Sıkıntılı ise ekibe hiçbir şey söylenmemelidir. Lider ekibine kendi çocukları gibi muamele ederse hedeflenen amaca ulaşmak için ekibindeki herkes mücadeleye seve seve atılacaklardır. Özgüven temelinde birlikte düşünerek, değişimleri, farklılıkları ve fırsatları birlikte keşfederek hedefe birlikte yönlenmek önemsenmelidir. Diğerlerinin egosunu ezmek ve yenmek değil, iletişimde dinlemek, anlamak, hissetmek, farklı düşüncelere ve kültürlere saygı gösterip gelişimlerine katkıda bulunarak başarıya yönlendirmek hedeflenmelidir. Ekipteki her bir birey pınar gibidir. Pınarlar kurutulur ya da setin ardına yönlendirilemez ise setin kapağı açılsa da ne yapılabilir ki? Ekiptekilere iyilik, itimat ve adalet duyguları ile davranılırsa liderlerine isteyerek itaat ederler ve onunla özdeşleşirler. Zorluklar neşeyle karşılanıp, başarı ve sorunların çözümünün paylaşılması becerilirse ekip işine sadık olur ve liderini sonuna kadar takip eder.


Ekip yönetiminde zeka, güven, insancıllık, cesaret ve disiplin birlikte uygulanmalıdır. Zeka, planlama ve değişim yeteneği geliştirir. Güven, uygulanacak ceza ve ödül konusunda itimat kazandırır. İnsancıllık, insanların zaaflarını bilerek sevme tutkusu geliştirir. Cesaret, zafere ulaştıracak fırsatların yakalanmasını sağlar. Disiplin ise kargaşayı önler. Sadece zeka isyandır. Sadece insanca davranmak zayıflıktır. Sadece itimat aptallıktır. Sadece cesaret şiddettir. Sadece aşırı disiplin zalimliktir. Yenilgiden korunmayı ve kazanma fırsatını rakibin kendisi verir. Enerji; gerilmiş yay, kararsa okun atılmasıdır. Çalışılmış düzensizlik disiplinin, çalışılmış korku cesaretin, çalışılmış zayıflık güçlü olmanın hazırlayıcısıdır. Akıllı savaşçı kendi kararını rakibe kabul ettirir, rakibin kendi kararını zorlamasına izin vermez. Duygu yönetiminde beş hata felaket getirir; dikkatsiz cesaret yok olmaya, korkaklık esir düşmeye, acelecilik hakaret görmeye, aşırı şeref düşkünlüğü utanmaya, aşırı zaaflar endişe ve tereddüde götürür. Çok fazla ödül rakip kaynaklarının tükendiğini, çok fazla ceza ise aşırı sıkıntı koşullarının varlığını belirtir. Rakibi bildiğiniz kadar kendinizi de biliyorsanız, zafer konusunda şüpheniz olmasın.


Çatışmanın yapılacağı konumların stratejik özellikleri çok iyi irdelenmelidir. Karışık konum, güç sahibi olunmak için çatışılan alandır. Yakın konum, düşmanın güç sahibi olduğu sınırlardır. İhtilaflı konum, ele geçirilecek tarafa üstünlük ya da avantaj sağlayacak alandır. Açık konum, çatışan tarafların ortak kullandığı alandır. Anahtar konum birden fazla rakibin oyun oynadığı alandır. Zor ya da ciddi konum, savunulan alandır. Ölümcül ya da ümitsiz konum, tehlikeli ve kuşatılıp pusu kurulmuş alandır. Karşı tarafın ustalığı, kuvvetlerinin birleşmesi engellenerek yok edilir. Kurnazlık ve gizlilik ile anlaşılmaz ve bilinmez olunmayı öğrenip rakibin kaderini elde tutmak için sır tutma ve hatalı yönlendirme taktikleri geliştirilmelidir. Önyargıların, zaafların ve takıntıların peşine düşenler kendilerini felakete sürüklerler. Unutulmamalıdır ki insanlar kontrol edemedikleri zayıflıklarının ve zaaflarının kurbanı olurlar. Akıllı bir rakip tarafından kullanılacak zaaflar; özgüven eksikliği, saplantı bozukluğu, aşırı istek, aşırı öfke ve aşırı duygusallıktır.


Çatışmaya girilmesi zaruri ise öncelikle rakibin gücü, ortam koşulları ve hedefleri iyi analiz edilmelidir. Rakip kızıştırılıp gücü ve hareket kabiliyeti test edilmeli, saldırıya zorlanıp reaksiyonları ortaya çıkartılmalı, kuvvetli ve zayıf noktaları belirlenmelidir. Gerçek durum rakipten saklanmalıdır. Yenilmenin olanaksız olduğu yerde konumlanmalı, rakibin ayağına gidilmemeli, hazırlanmış ortamda ve koşullarda çatışmaya zorlanılmalıdır. Karşılaşıldığı anda gerekli düzenlemeler ve ayarlanmalar çok iyi planlanmalıdır. Korunması ihmal edilmiş alanlardan vurmak için açıklar aranmalıdır. Düşmanın açığı buluncaya kadar yeni gelin gibi çekingen olunmalı, açığı bulunduğu anda kaplan gibi saldırılmalıdır. Çatışmalı alanlarda çıngıraklı yılana benzemeye çalışmalıdır. Kolayca vurulabilecek konuma gelmesi için manevra, uyumluluk ve taktik değişikliği ile rakibin psikolojisi etkilenmelidir. İyi usta iz bırakmaz. Planlama gizli, saldırı çabuk olmalıdır. Duruş belirsiz, hamleler öngörülmez olunca, hamleye hazırlık yapmakta imkansızlaşır. Manevralar rakipten saklanmalıdır. Unutulmamalıdır ki, zafer ne yapıldığını bilmeyen rakibin hatalı taktikleri sayesinde gelecektir. Taktikler sürekli gözden geçirilmeli ve gerekli değişiklikler hızlıca uygulamaya sokulmalıdır. Çatışmada, kazanma kapısını aralamak için duygular, hareketler, amaçlar rakipten gizlenmelidir. Rakipteki düzensizliği ve kargaşayı, sükunetle beklemek inisiyatif kullanma sanatıdır. “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” atasözü önemsenmeli ve stratejik planlar uygulamaya sokulurken rakibe tatlı sözlerle yaklaşılmalı ve iyilikler yapılmalıdır. Şaşırtmacalar ve aldatmacalar ile çatışma için en güçlü olunduğu durumlarda, güçsüz olunduğu gösterilmeli, kuvvetler harekete geçirilirken, hareketsizmiş gibi durulmalıdır. Rakibe yaklaşıldığında, uzakta olunduğu izlenimi verilmeli, uzakta olunduğunda ise rakibin burnunun dibinde olunduğu rakibe inandırılmalıdır. Rakibin durumu anlamasına izin verilmemelidir aksi taktirde mutlaka bir taktik hazırlığına girişecektir. Hazırlıksız ve zayıf olunduğunu gören rakip fazla hazırlanma gereği duymadan saldırıya geçecektir. Rakibin düzeni bozulduğunda, adamları ile arasına nifak sokulmalı ve hemen saldırıya geçilmelidir. Rakip kendi içinde karışıklık çıkartan kişilerle uğraşırken ne olduğunu bile anlamadan esir düşer. Rakibin kaynakları ve adamları çalınırsa uzun süreli çatışmalarda sıkıntı çekilmez.


Kendilerine güvenleri olmayıp etik değerleri önemsemeyenler yetersizdirler ve sürekli saldırıya uğrama tehdidi altında yaşadıklarını düşünürler. Nasıl olsa saldıracaklar, önce ben saldırayım duygusu ile doğrudan saldırıya geçerek önleyici saldırganlık davranışı sergilerler. Eziklik, yalnızlık ve dışlanmışlık duygusu ile beslenip geliştiklerinden yapıcı ve naif görünseler de her eleştiriyi kişisel saldırı olarak algılar ve eleştirenleri hain ilan ederek saldırıya geçerler. Rakip önleyici saldırgan davranış sergiliyor ise sinirlendirilerek her şeyi ve herkesi yok sayması sağlanmalıdır. “İnsanlar eninde sonunda sanıldıkları kişiliğe dönüşür” der Sezar. Doğrudan saldırıp üstün gelmeye çalışmaktan çok, planlı geri çekilme yöntemleri ile rakibin kanatları arasındaki denge bozulmalı, öfkesi ve kızgınlığı kendine yöneltilmelidir. Sinirlendirilen rakip öfkeye kapılır, aceleci davranır ve orijinal stratejisini terk eder. Öfkelenip kızmaya başlayan rakip, aşağılanarak daha çok kızdırılıp morali iyice bozulursa, düzensiz şekilde saldırıya geçer. Kızıştırılıp öfkelendirilen rakibin ölesiye savaşmaması için kaçışın olanaklı olduğu noktalara doğru sürülmeli ve karşısında kızgın bir boğa gibi durulmalıdır. Bunalmış rakip zorlanmamalıdır. Saldırı konusunda ne kadar sabırsız olunursa olunsun, nehri geçmeye hazırlanan ya da bataklığa sürüklenen rakibe asla saldırılmamalıdır. Ölümle karşı karşıya olan bir askerin beceremeyeceği iş yoktur. İnsan doğası gereği zora düşmedikçe yeteneklerini sonuna kadar kullanamaz. Rakibin açığı yok, uyumlu ve güçlü ise değişiklikler takip edilerek uzak durulmalıdır. Savaşma arzusu kuvvetli rakibe saldırı ertelenmelidir.


Uzun süreli çatışmalar ya da tetikte beklemeler insanları odaklanmadan gevşemeye, yüksek alarmdan komaya geçirdiği için fayda getirmez. İnsan vücudu sürekli stres altında çalışmak üzere tasarlanmış değildir. Sürekli aşırı uyarı yorgunluk ile sonuçlanır. Habersiz ve hazırlıksız yakalanma riskini artırır. Adrenalinin kontrolsüz akışı stres oluşturduğundan tetikte beklemek beden ve zihin için sağlıklı değildir. Düşman izlenirken bir planlama sürecinde taktikler geliştirilmelidir. Potansiyel tehditleri gözlemlemek, tanımlamak ve önlemek için gerekli tedbirler alınmalıdır. Tehdit algılandığında alarm durumuna geçilmeli, kontrol edilip değerlendirilmeli ve yanlış alarm olduğu anlaşıldığında ise normal duruma geçilmelidir. Ani bir saldırı ile karşılaşıldığında panik ve şok durumundan dolayı hazırlıksız yakalanmamak için odaklı bilinçlenmeye dayalı duyarlılık seviyeleri geliştirilmelidir. Tehdidi tanımlamaya yönelik durumsal farkındalık tüm ekip tarafından önemsenmelidir. Tecrübeye dayalı olarak geliştirilen durumsal farkındalık, bilinçaltında tehlikenin ince belirtilerini fark eder. İhtiyatlı zamanlarda belirli alanlardaki farkındalık düzeyi yükseltilmelidir. Durumsal farkındalık ile tehditlere ilişkin belirtileri fark etmede, düzenlenmiş ve ayarlanmış tanıdık ortam ile rahat ve aynı zamanda çevresindeki davranışlarda olası tehlikeleri arayan defansif ortam önemsenmelidir. Farkındalık düzeyini paranoyak duruma dönüştürmemek için son derece yorucu ve stresli odaklı ortam, yüksek adrenalin içeren uyarıcı ortam ve paniği tetikleyen komada ortamların oluşması süreklilik kazanmamalıdır. Denetimler önemsenmelidir. Güven temelinde tüm ekip birbirini denetleyerek bütünleşir felsefesi geliştirilmelidir. Unutmayın denetleyip, denetlenmezseniz çürürsünüz. İnsanların birbirlerine olan güvenlerinin yok olmaması, ekip içi huzursuzluk ve kargaşa çıkmaması için denetimin açık bulmaya ya da karalamaya dönüşmesine izin verilmemelidir.


Daha fazla verim alabilmek için yönlendirmenin nasıl yapılacağını çok iyi bilmek duygu yönetimidir. İnsanların hangi türden duygularla yönlendirileceğini anlamak bu gücü kullanmayı arzulayanlar kadar bu güçten kaçınmak isteyenlere de büyük yarar sağlar. Büyük çabalardan sonra başarmak, başarı sayılmaz; hareket oluştuktan sonra hissedip anlamak, anlamak sayılmaz; gördükten sonra bilmek, bilmek sayılmaz. Zaferi kutlayanların gözünü kan bürür ve bu tür insanların kimseye faydası olmaz. Öfkeli, aç gözlü, kızgın ve öç alma peşinde olanlar kaybetmeye mahkumdurlar. Çatışmada usta olan sinirlenmeyendir. Akıllı olan kazanır, cahil olan kazanmak için çatışır. Başarılı olan akan su gibidir; her engeli aşar, aşındırır ve yıpratır. Elindeki gücü akılsızca kullananlar, düzeni bozanlar, ortalığı karıştıranlar kendilerini yok edecek tuzağı kendi kendilerine hazırlamış olurlar.


Düşmanı çatışmadan yenmek en büyük ustalıktır. Duygusal olmaktan çok akılcı bir yaklaşım sergileyebilmek için çatışma psikolojisi ve nedenlerini çok iyi bilip rakibin her hareketi derhal algılanmalı ve her olasılığa uygun manevra geliştirilmelidir. Farklılıkların ve değişimlerin yönetilmesi önemsenmelidir. Güçlü davranış sergilenerek beden tarafından zorlanmadan önce beden eğitilmeli, zihin tarafından idare edilmeden önce zihin hazırlanmalı, tuzağa düşmeden tuzaklar boşa çıkartılmalı, görevlerin baskısı altında kalmadan görevler yerine getirilmelidir. Derin bilgi ile sıkıntı düzene, tehlike güvene, yok olma var olmaya, bela başarıya döndürülebilmelidir.

 

 

3.3.1.       STRES YÖNETİMİ

Ani öfke patlamaları, sürekli kızgınlık, yalnızlık, umutsuzluk, çaresizlik, engellenmişlik, güceniklik, şüphecilik, cesaretsizlik ve can sıkıntısı olarak görülen tükenme belirtileri stresi oluşturur. Stres, vücudun dengesini bozar ve kişiyi endişeye iter.

 

Stres azaltmada uygulanması gerekli teknikler;

·         Bedenle İlgili Teknikler: Yoğun nefes alma, derin gevşeme, fizik egzersizleri.

·         Zihinsel Teknikler: Olaylara yaklaşma tarzımızın düzlemsel değişimi, yeniden yapılandırma.

·         Davranışçı Teknikler: Kişilik davranış biçimini değiştirme, problem çözme, etkili iletişim becerileri geliştirme, zaman yönetimi.

 

İş stresi; çalışanlar, özellikle de yöneticiler üzerinde fizyolojik ve psikolojik zararlara yol açabilir ve onların sağlığını olumsuz yönde etkileyebilir. Aynı zamanda çalışanların birinde görülen stres diğer çalışanları de etkiler.  Bireyin bedenini olumsuz etkileyen çalışma ortamının aşırı sıcak veya soğuk olması, aydınlatmanın yeterli olmaması ve aşırı gürültü gibi dışsal ortam faktörler fiziksel stres oluşturur.  İşletmelerdeki fiziksel çevreden kaynaklanan stres araştırıldığında, psikolojik olarak mide ve cilt hastalıklarına neden olduğu, fizyolojik olarak da iş kazalarının ve devamsızlık oranlarının arttığı ortaya çıkmıştır. Performansın fiziksel etmenlerden etkilendiği görülmektedir.

 

Kişi, henüz ortada olumsuz bir şey yokken korkunç bir şeyin ya da istemediği bir şeyin çok yakında gerçekleşeceğini düşünmeye başlaması kendisinde duygusal stres başlatır. Kişinin başarısız olacağını düşünmesi ya da sevdiği birinin öleceğini düşünmesi de birer stres kaynağıdır.  Düşüncenin olabilme ihtimali de vardır, olmama ihtimali de.  Sezgiler de duygusal strese neden olabilir. Birey eğer gerçekleşme olasılığı yüksek olan bir olayı kendisi için olumsuz veya zararlı olarak değerlendirirse duygusal strese girer. İstenmeyen olayların yaklaşmasından dolayı kişi strese girer. Mesela, aybaşında ev sahibinin arayacağını düşünen kişi strese girer. Bireyler içinde bulundukları durumdan sonraki zaman diliminde ne olacağını bilmek isterler. Eğer birey gelecek için kaygı taşıyorsa, bu kaygı stres yaratır. Etkileşim de duygusal stresin bir nedenidir. İşyerinde insanlar bir arada olarak diğer kişilerle görüşmek, sorunlarını paylaşmak isterler. Yorgun bir halde işinden çıkıp eve dinlenmek için giden birey evde misafirle karşılaşırsa, bu onda stres yaratır. Bireyin çalıştığı yerden aldığı ücret eğer ihtiyaçlarını karşılamıyorsa bu onu strese iter. Kişinin hayatında aile fertlerinin birisinin ölümü, boşanma, hastalık, hamilelik, cinsel güçlükler, çocukların asiliği, ev değiştirme, yıllık izin, uyuma bozuklukları gibi sorunlar stres yaratabilir. Demografik ve algısal değişkenler diye adlandırılan kişinin yaşı, cinsiyeti, eğitimi ve fiziksel durumu onun algılamasını etkiler. İşe ilk girilen zamanlarda çalışanlarda stres oldukça fazladır. Bu stres ilk günlerin belirsizliğinden ve yenilgiye uğrayabilme korkusundan kaynaklanır.  

 

Kişiye aşırı bir rol yüklenmişse bu onun niteliksel ve niceliksel olarak zorlandığını hissetmesiyle ortaya çıkar. Birey yeteneklerini yeterince kullanamaz ise bu onu strese sokar. Alt düzeyde çalışanlar rol belirsizliği ve aşırı iş yükünden, üst düzey çalışanlar ise fazla iş yükü ve rol çatışması nedeniyle strese girerler.  Çalışanlar yöneticilerin kendilerine güvenmediğini hissederlerse sorumluluklarını yerine getirecek kadar bağımsızlıkları olmadığını düşünürler.  Aynı zamanda da çalışana sınırsız bağımsızlık ve sorumluluk verilirse, bu da stres yaratır. Mesela hava kontrol sorumluları kalp hastalıklarına daha sık yakalanırlar.  Çalışanlar arası aşırı rekabet çalışanlar için örgütü yaşanmaz hale getirir. İş yerinde her birey için planlanmış olan kariyer planlanması da bireye stres yaratır. Terfi ve ödüllendirme kararlarını verirken rasyonel – akla uygun - kriterler yoksa iş gören kariyer konusunda adil davranılmadığını düşünür. Stresli durumlarda genellikle kişinin performansı azalır. Başarıyı sadece stres etkilemez. Hastalık, yorgunluk gibi çevresel ve kişisel faktörler de bireyin performansını arttırır ya da azaltır. Yüksek seviyede stresi yaşayan yönetici öfke, endişe, depresyon, sinirlilik ve sıkıntıyı yaşayabilir. Bunların çalışanlara etkisi ise, duygusallık, kendisine saygının azalması, çevresi ile olumsuz ilişki, amirine kızgınlık, olaylara zihinsel olarak kendisini verememe, karar almada zorlanma, iş tatminsizliği gibi bir dizi istenmeyen davranışsal sonuçlar yönetici yıpranmalarına neden olabilir.

 

Kaçma, saldırganlık, içe kapanma, alkol ve sigara bağımlılığı, kötü beslenme stresle baş etmede “etkisiz yollar” olarak görülür. Görmezlikten gelme, sorunlarının sebebi olarak başkalarını suçlama, inkar ve bastırma gibi tutumlar ise “kendini aldatmaya yönelik tutumlar” olarak tanımlanır. Hiç tepki göstermeyerek yaşanan sıkıntıyı içte biriktirmek de normal zamanlarda önemli olmayan herhangi bir olayı hiç beklenmedik bir anda strese dönüştürebilir. Stresle baş etmenin en etkin yolu kişinin kendisiyle olumlu diyalog kurması ve sorunları tartışabilmesinden geçer. Stres, kısa dönemde kalp hızının artması, kan basıncının fırlaması, sinirlerin bozulması, tahammülsüzleşme ve verimliliğin düşmesine neden olur. Ancak olumsuz düzeyde ve uzun süre yaşandığında kişilik değişikliği ve yaşam düzeninin bozulması gibi sonuçlara götürebilir. İnsanlar geçmişte yaşadıkları olumsuzlukları düşündüklerinde o anı adeta tekrar yaşarlar, üzerinde yorum yaparlar ve yeniden stresli bir yapıya ulaşırlar. Buna karşılık geçmişte yaşanan olumlu zamanları hayal etmek unutulan hazları yeniden yaşamak ve rahatlamak için bir yoldur. Hayal kurma bazen gelecekte özlenen ve gerçekleştirilebilecek davranışları da içerebilir. Egzersiz ve beden hareketleri stresin etkilerinden fiziksel etkinlikle kurtulma, bir rahatlama sağlama için başvurulan, sakinleştirici sonuç yaratan yöntemlerdendir. Birey stres azaltıcı strateji olarak güvendiği iş arkadaşlarıyla yakın ilişki kurabilir, ihtiyaç duyduğunda onlarla dertlerini paylaşabilir, onlardan destek alabilir ve böylece stresle başa çıkabilir. Yalnızlık, sorunları paylaşamama kendisi stres kaynağı olduğu gibi, mevcut stresi de arttırır. Gülmenin de büyük terapi değeri vardır. Şakalara, hayata ve kendinize gülmek, bireysel stresi başka bir bakış açısıyla görmeyi sağlar. Kahkaha duygusal ve zihinsel ihtiyaçları karşılamakla kalmaz, vücudun sağlığını arttıran olumlu kimyasal değişiklikler de yaratır.

 

Çalışanlar arasındaki çatışmayı azaltmak ve örgütsel rolleri belirgin hale getirmek gerekir. Bir işletmede ortaya çıkan rol çatışması ve belirsizlikler belli başlı bireysel stres üretim kaynaklarıdır. İyi ve açık bir kariyer planı yapmak, bu konuda çalışanlara danışmanlık yapmak gerekir. Eğer işletmede yükselme ve ilerleme basamakları belirli ise ve kişiler tarafından kavranırsa çalışanlar kendilerini istedikleri hedeflere göre yetiştirmeye çalışacaklar, ara sıra yöneticilerinden tavsiye isteyeceklerdir. Çalışan yapacağı çalışmalar sonunda geleceğinin ne olacağını bilirse daha az olumsuz stres yaşayacaktır.

 

 

3.3.2.       ÖFKE KONTROLÜ

"Öfkesini kontrol edemeyen insanlar, çöp kamyonu gibidir. Kızgınlıklarını, öfkelerini, hayal kırıklıklarını biriktirirler ve içleri çöp dolu olarak dolaşırlar. Doldukça çöplerini boşaltacak bir yerlere ihtiyaç duyarlar. Böyle bir çöp kamyonu ile karşılaştığınızda, durumu kişiselleştirmeyin. Sadece gülümseyin, onlar için iyi şeyler temenni edin ve yolunuza devam edin. Onlara ait çöpleri alıp evinize, işyerinize veya sokaktaki diğer insanlara dağıtmayın." Çekişmelerin veya kazanmak için verilen mücadelelerin, yok etmeye dönüşmesinin temel nedeni, emek sarf etmeden kazanılan başarı hikayelerinin efsaneleşerek artmasından kaynaklanmaktadır. Sanallaşan günümüz insanları farklı olanları, kendileri gibi düşünmeyenleri hiç çekinmeden darağacına gönderen yargıç gibi davranmayı alışkanlık haline getirmişlerdir. Bunları görüp de öfkelenmemek mümkün mü?

 

Öfke uygun ifade edildiğinde, son derece sağlıklı ve doğal bir duygudur. Ancak kontrolden çıkıp da yıkıcı hale dönüşürse iş hayatında, kişisel ilişkilerde ve genel olarak yaşam kalitesinde sorunlara yol açar. Öfke kaynaklarının çok iyi belirlenmesi gerekir. Neden öfkelenirsiniz; verilen sözler yerine getirilmemiştir, haklarınız gasp edilmiştir, planlı kasti davranışlara maruz kalmışsınızdır, sizi mutsuz edecek olaylardan bahsedilmiştir ya da isteklerde bulunulmuştur. İftira atılmış ya da suçlanmışsınızdır. Sözlü veya fiziksel saldırıya uğramışsınızdır.  Suçlu olduklarını bildikleri halde inkar etmişlerdir. Hem de suratınıza bakıp sırıtarak.

 

Neden öfkelenirler; eğer siz yukarıda anlatılanları yapmadıysanız, varlığınızdan rahatsız olmuşlardır. Gelecekteki çıkarlarını ya da oyunlarını bozmuşsunuzdur. Sorgulamak istemişsinizdir. Sizi hep kendilerinden aşağıda ve fırçalanacak kişiler olarak görmek istemişlerdir, azarlamak hedeflenmiştir. Doğal olarak bu durumlar onları öfkelendirirken, sizde ya stres ya da öfke oluşturacaktır.

 

Öfkeyi kontrol etmek için iletişimde saygılı, içten, değer ve güven verici, dinleme ve anlama odaklı, empatiye dayalı davranış geliştirilmelidir. Empati en basit anlamıyla bir insanın kendisini karşısındaki insanın yerine koyarak onun duygu ve düşüncelerini doğru olarak hissetmesidir. Anlamak için dinleyen, konuşmayı kesmeyen, kendisini karşınızdakinin yerine koyan, soru soran, probleme odaklanan, doğrudan yargılamayan, anladığını geri bildirimlerle hissettiren, saygılı davrananlar öfke kontrolünü etkin uyguluyor demektir. Öfkeyi saldırganlıkla değil de sözel olarak ifade etmek için problemin karşımızdakine onu incitmeyecek bir şekilde aktarılması gerekir.

 

Öfkeyi bastırmak, kızgınlığı içinde tutup, onu düşünmemeye çalışmak ve dikkati daha olumlu bir şeylere yönlendirmek bazen işe yarasa da sürekli olarak denenmesi sağlıklı değildir. Doğru ifade edilmeyen ya da bastırılan öfke, kaygı ve depresyona yol açar. Kişiler arası ilişkileri bozabileceği gibi, zihinsel ve fiziksel problemlere de yol açar. Öfke yaşanıldığında kişinin kendisini sakinleştirmeye çalışması, nefes alıp verişleri ve kalp atış hızının kontrol edilmesiyle fizyolojik olarak sakinleşip, içindeki öfke duygusunu hafifletmelidir. Öfke, çok hafif bir tepkiden hiddete kadar farklı yoğunlukta yaşanan bir duygudur. Diğer duygular gibi fizyolojik ve biyolojik değişmelerle birlikte kendini hissettirir. Dinlemeyi biliyorsak, vücudumuz bize öfkeli olduğumuz konusunda bilgi verir; stres ve gerginlik başlar, enerjiyi arttıran adrenalin salgısı artar, nefes alıp verme sıklaşır, kalp atışları hızlanır, kan basıncı artar, vücut ve zihin “savaş ya da kaç” tepkisi için hazırlanır.

 

Kızgınlık duygusunun boşaltılması, sorunu çözmede hiçbir yararı olmaz. Kızgınlığı neyin tetiklediğini, kişi kendini kontrol ederek bulmalıdır. Kızgınlığa yol açan insanları, olayları yok edemezsiniz, onlardan kaçamazsınız, onları değiştiremezsiniz. Yapabileceğiniz tek şey sizi öfkelendiren insanlar ya da olaylar karşısında gösterdiğiniz tepkilerinizi kontrol ederek, kendinizi kaybetmeden öfkenizi kontrol etmenizdir. Öfkenin taşmasının önlenmesi için derin nefes alınmalı, sakinleştirici durum ve manzaralar zihinde hayal edilip canlandırılmalıdır. Derin nefes alırken, kendi kendinizi telkin etmeye çalışmalısınız. Karşılaşacağınız gergin ortamlarda uygulamak için önceden pratik yapın. Öfkeli insanlar düşüncelerini küfrederek, bağırıp çağırarak ifade etme eğilimindedirler. Kızıldığında, olaylar istenmeden abartılı ve çarpıtılmış olarak algılanır. Öfkenizin hangi düşünceyle arttığını ya da azaldığını belirlemelisiniz.

 

Bazen öfke yaşamdaki gerçek ve kaçınılmaz sorunlardan kaynaklanıyor olabilir. Düzeltilmeyecek bir durum söz konusu ise, çözüm için uğraşmak yerine, yapılacak en iyi şey sorunla yüzleşmektir. İnsanın eleştirildiği zaman savunmaya geçmesi doğaldır, ama siz de saldırıya geçip savaşmayın. Onun yerine söylenenlerin altında yatanı bulmaya, asıl söylenmek isteneni bulmaya çalışın. O ortamdan biraz uzaklaşıp rahatlayın. Öfkesi çok yoğun olan kişilerin davranışlarının altındaki temel mesaj, “Her şey benim istediğim gibi olmalı!” dır. Öfkeli insanlar kendilerini ahlaken haklı ve doğru olduklarına inandırırlar. Planlarının değiştirilmesine ya da engellenmesine yol açan her türlü olay ve durum, dayanılmaz bir aşağılanma olarak algılanır. Öfkeyi yok edemezsiniz, tüm çabalarınıza rağmen sizi öfkelendirecek olaylar da olacaktır. Yaşam her zaman için engellerle, acılarla, kayıplarla ve diğer insanlardan beklemediğiniz davranışlar ile dolu olacaktır. Bu olguyu değiştiremeyiz ama olayların bizi etkileme biçimini değiştirebiliriz. Kızgınlık ve öfke tepkilerimizi kontrol ederek, uzun vadede onların bizi daha da mutsuz kılmasını önleyebiliriz. Karşınızdaki kişi öfkelendiğinde sakinleştirme yöntemleri geliştirin; Öfkelenen kişinin sizi dinlemediğini, kızgınlık ve asabiyet göstererek saldırmaya niyetli olduğunu hissettiğinizde ortamı değiştirecek farklı davranışlarda bulunun.

 

Amaca yönelik öfkelendirme ile karşılaştığınızda, karşınızdaki sizin yapacağınız davranışı çok iyi bildiğinden sonucunu da çok iyi bilmekte ve elde edeceği kazanımların da farkındadır. İstediğiniz kadar kendinizi hazırlayın bir eylem planı geliştirin, sizi öfke seline dönüştürecek davranışlar her zaman her yerde ve beklemediğiniz, ummadığınız bir anda karşınıza çıkacaktır. Düşmanlık bir tür çözümlenmemiş öfkedir.  “Düşmanını yenmenin en iyi yolu onu kendine arkadaş etmektir.” der ABRAHAM LINCOLN. Düşman gibi görüldüğünüzü hissettiğinizde öfkelenmek yerine aldatmacalar ile stratejilerini ve planlarını ele geçirip bozmak gerekir. Üstesinden gelinmeyecek koşullara direnmek yerine, geçilmezle karşılaşıldığında değişmek; geçilmezi geçilir kılar. Zafer kazandıran, öngörülmeyen akılcılık ve izi algılanmayan hareket tarzlarıdır. Öfke sağlıklı bir şekilde yönetilmez ve kontrol edilmez ise kine dönüşür. Çatışma ve saldırı olarak kendini gösterecek olan kini kontrol etmek veya yönetmek imkansızdır. Kin kurulmuş bomba gibidir. “Nezaketiniz bizi zor ve şiddetten daha kolaylıkla nezakete zorlar”, der SHAKESPEAR.

 

 

 

 

 

 

3.4.             İLETİŞİM

Markalar dünyasında yaşıyoruz. Marka demek para demektir. Şık giyinmek, bakımlı gözükmek için çok paraya ihtiyaç yoktur. Her insan kanmaya ve kandırılmaya hazırdır. Eğer bir süre sonra dostluk ve güven gelecekse kandırılmak güzeldir de.

 

İletişim için kıyaslayın;

  • Ulaşılmaz ile yakın olanı
  • Mesafeli olan ile içten olanı
  • Sentetik olan ile hakiki olanı

 

Hayatı bir oyun olarak algılamak, rolü ezber edip unutmak, tedirgin olunacak bir durum olmasa gerek, rolünü unutsan da eninde sonunda içine düşüp oyunu oynamaktır yaşamak.

 

İletişim karşılıklı sorgulama ve kıyaslama ile başlarken; karşındakinde aradıkların;

  • Mütevazi
  • Uysal,
  • Kapris ve gıcıklık yapmayan, işi yokuşa sürmeyen
  • Kendini bilen, gerçek
  • Gerçek ve kendini bilenlerin küçük egoları da olur.

Egonu kişisel hayatına sokarsan batarsın, bitersin. Mükemmelliği kafana takarsan yandın her şeyi mükemmel istersin, o da seni başka şeyleri tecrübe etmekten alı koyar.Hayatımızı görüntümüzü olduğu gibi değişimleri ile taşımak gerek. Değişirken bambaşka yaratığa dönüşmenin anlamı yoktur.

 

 

3.4.1.       SAĞLIKLI İLETİŞİM

Konuşurken;

  • Cümleleri tekrarlama
  • Uzatma
  • Şişkinlikler oluşturma; ana konudan sapma geri dönmede zorlanma
  • Çatallanmalar

 

Etkili iletişimde ne söylediğiniz değil nasıl söylediğiniz önemlidir. İletişim sürecinin amacı anlaşılmaktır. Kişiler arası ilişkilerde, en önemli faktör dinleme becerisidir. İletişimde canlı, neşeli, enerjik bir ses tonu, konuşmanın akıcılığı ve güler yüz, insanlar üzerinde olumlu etki bırakır. İnsanların yüz yüze kurdukları ilişkide,  kelimeler ve ses tonundan daha önemlisi beden dili etkin önem taşımaktadır. 

 

Yanlış dinlemede, kişi dış görünüşüyle dinliyormuş gibi görünür, ancak iç dünyası bambaşka bir yerdedir. Konuşan kişinin söylediklerinden sadece kendilerini ilgilendirenleri duyar, diğer söylenenleri dinlemez. Duygusal yönden saplantılı kişilerin dinlerken her söyleneni kendilerine yönelmiş bir saldırı sayarak, hemen karşı saldırıya veya savunmaya geçerler. Seslerini hiç çıkarmadan dinlediklerinden karşıdakini zor duruma düşürecek tuzak ararlar. Kelimelerin sözcük anlamlarında veya kendilerince olan anlamlarında gezinerek yüzeysel dinlerler. Toplantılarda birbirlerini dinleme yerine kendi varlıklarını ispat etmeye çalışırlar.  Öğüt verme, çözüm getirme, yönlendirme gibi yanlış iletişim davranışları karşıdaki kişide baskı ve suçluluk duyguları uyandırır. Kişiler kendilerini anlaşılmamış hissetmeleri durumunda savunmaya geçerler, sinirlenirler veya öfkeli cevaplar verirler.  Anlaşılmadan teselli edilen kişide küçümsenme duygusu oluşur.

 

Dinleyen kişi ile göz teması kurularak söylenenlerin anlaşılıp anlaşılmadığı kontrol edildiğinde, dinleyen kişiden beklediğiniz önerilere uyumlu yanıt verme ihtimalini arttırır. Etkin dinleme ile kişiler yargılanmadıklarını hissettiklerinden söylemeyi düşündüklerinden daha fazlasını söylerler, temelde yatan esas sorunun farkına varırlar, sorunlara çözüm bulmada katkı sağlarlar. Dinleme için en önemli kural, yargılamadan önce sözün ve konuşmanın tamamını duymaktır. Ön yargılarımız, eleştiriye kapalı olmamız ve karşı tarafın yargılayıcı tutumu dinlememizi engelleyebilir.  İyi bir dinleyici olmanın temeli susmayı becerebilmektir. Karşınızdakinin sözünü kesmeden, kendisini ifade etmesine olanak verin. Öfke ve olumsuz duygularınızı kontrol edin, kızgın bir insan çoğunlukla karşısındakini yanlış anlar ve kendini güç durumda bırakacak tepkiler verir. Soru sorun, soru sormak konuşan kişiye ilgi duyduğunuzu gösterir ve onu konuşmayı sürdürmek konusunda cesaretlendirir. Yargılayıcı olmayın, eleştirici ve tartışmacı bir tutum, konuşanı savunucu olmaya yöneltir ve öfkelendirir.

 

Çoğu zaman düşüncelerinizi karşı tarafa anlatmaya çalıştıkça, kendinizi tartışmalı ve rahatsız edici bir ortamın içerisinden kurtaramazsınız. Herkes yapacağı ve yapmayacağı konularda ısrar eder. Ortak bir çözüm bulmanın yerini bir savaş hali alır. Hiddet ve küskünlüğün sonunda genellikle haklı görüşler dikkate alınmadan, diğer tarafın kesin isteklerine boyun eğildiği ya da sonuçlanmadan gergin sonlandığı görülür. Her zaman nazik olmak, çözüm yolu değildir. Nazik bir tartışma yolu izleyerek olabilecek zararları önlemeyi ummak, karşı tarafı dost gibi görüp bir anlaşmaya varmak için önerilerde bulunmak, ödün vermek, karşı tarafa güvenmek ve yüzleşmeyi önlemek için gerektiğinde geri çekilmek sizi çok tehlikeli duruma düşürebilir. Belki de her şeyinizi kaybedersiniz.

 

Fikirler, karşınızdakini ikna etme ve onları yanıtlama üzerine değil, ortak çıkarlar üzerinde toplanmalıdır. Baskı karşısında karar vermeye çalışmak görüş alanını daraltır. Tartışma sonucunda insanlar kızabilir, üzülebilir, korkabilir, düşmanca hisler edinebilir, kırılabilir ve gücenebilirler. Dünyayı kendi açılarından görenler kendi görüşlerini gerçekler ile karıştırırlar. İnsan problemleri sezgi, heyecan ve iletişim üçgeninde dolaşır. Sezgide karşı tarafın düşündüklerini anlamak, problemi çözmenizde yeterli olmaz. Problem ve farklılık onların düşündükleridir. Durumu karşı tarafın gördüğü açıdan görmeyi becerin. Karşınızdakilerin görüşlerini anlamak onlarla ayni fikirde olmak anlamına gelmez, çelişki alanını daraltmanıza, aynı zamanda kendi çıkarlarınızı geliştirmenize yardım eder.

 

Korku öfkeyi, öfke de tartışmayı çok çabuk çıkmaza sokar veya büsbütün koparır. Kendinizin ve karşınızdakilerin öfkelerini ve korkularını tanıyın ve anlayın. Açıklanmış öfke ve korkunun verdiği ağırlıktan kurtulan insanlar, probleme daha istekle sarılacaktır. Dertlerini başkalarına anlatanlar duygusal bir rahatlık duyarlar. Heyecanlı patlamalara tepki göstermeyin. Tartışma, bir karara ulaşmak için yapılan bir iletişim şeklidir. Karşı taraf sizi, sizde karşı tarafı duymuyorsanız, iletişim kopmuştur. Birinin söylediklerini diğeri ters yorumlayabilir. Dinlemek, karşı tarafın düşüncelerini anlamanızı, heyecanlarını hissetmenizi ve onların söylemeye çalıştıklarını duymanızı sağlar. Dikkatle dinler ve arada konuşmacının sözünü kesip, söylediklerinizi doğru anladım mı şeklinde kısa süreli konuşursanız karşı taraf, zaman öldürmediğini, laf olsun diye konuşmadığını anlayacaktır. Üçüncü kişilerin hükmedici ve kışkırtıcı etkilerini azaltmak için, karşı tarafla özel ve gizli iletişim kurmak yararlı olur. Önemli kararlar odada iki kişiden fazlası bulunmadığı zamanlarda alınır. Karşı taraf hakkında değil kendi hakkınızda konuşun. Karşı tarafı şahsen tanımak size gerçekten yardımcı olur. Rakiplerinizle masanın aynı tarafına oturun, fikirler üzerinde değil çıkarlar üzerinde tartışın.  En güçlü çıkarlar güvence, ekonomik varlık, ait olma duygusu, saygı, kendi yaşamını kontrol gibi temel beşeri ihtiyaçlardır. Nereden geldiğiniz hakkında konuşmak yerine, hangi noktaya varmak istediğiniz hakkında konuşursanız çıkarlarınızı daha iyi kollamış olursunuz.

 

Toplantılar bilgi alışverişinde bulunmak, sorunları çözmek, sorumluluğu paylaşmak ve tüm faaliyetleri uyumlu bir tarzda sürdürebilmek ve işbirliğini geliştirmek amacıyla yapılır. Toplantı aynı zamanda sahnede rol kesme alanıdır.

 

Toplantıda rollerin çok iyi analiz edilmesi gerekir;

·           Toplantıyı engelleyen rol; Başkalarının düşüncelerine, dinlemeden, kıyaslamadan saldırgan bir tavırla karşı çıkar, eleştirir ve küçümser. İnatla itiraz eder,  ret eder. Konuyla ilgisi olmayan kişisel tecrübelerini ortaya koyar. Baskı yaparak konuşur, toplantı yönetimini ele geçirmeye çalışır. Kayıtsız, soğukkanlı ve sinsidir. Rahatsız olduğunu hissettirir, yok saymak için sırf tartışma olsun diye taraf tutar.

·           Toplantıyı destekleyen rol: Tartışmalar için yeni ya da farklı fikirler öne sürer. Sorunlara olumlu yaklaşır. Konuyla ilgili başkalarının düşüncelerini, önerilerini dinler. Anlam ve mantık araştırır. Tartışmayı gözden geçirir. Konuyu toparlar.

·           Toplantıyı kaynaştıran roller: Olumsuzlukları gidermek için, toplantıya ara verilmesini ister. Gerilimi azaltmak için şakalar yapar. Farklılıkları ve anlaşmazlıkları ortadan kaldırmak için arabuluculuk yapar. Başkalarını över ve destekler. Dostça davranır, cesaret verir. Tartışmaya herkesin katılmasını sağlamak için teşvik eder.

 

Toplantı yönetiminde toplantının amacına ulaşması ve karara varılması için katılanlar olumlu rollere yöneltilmeli ve bir sonuca varılması sağlanmalıdır.

 

Birçok toplantıda, toplantıya katılanlar tarafından, psikolojik oyunlar diye adlandırılan çeşitli oyunlar oynanır;

·           Ne müthiş bir insanım oyunu: Kişinin daima iyi, başarılı, hatasız görülmesi için durmadan, gece gündüz çalıştığını ifade etmesidir. Kişi yaptığı işleri olağanüstü bir başarı olarak mucize gibi gösterir. Bütün zorluk ve tehlikelerin nasıl başarıyla atlatıldığı anlatılır. Adeta,"Benden iyisi yok" der. Öte yandan sorunları başarıyla halının altına iter ve saklar.

·           Suçlama oyunları: Yıkıcı ve risklidir. İnceden inceye öyle eleştirir ki, olumlu hiçbir görülmez. Tıpkı yaralı birini izleyen çakal gibi, hata yakalamaya çalışır.

·           Acındırma oyunları: Toplantılarda zavallılı oyunu oynayanlar bir tilkiden farksızdır. Kendini korumak için acınacak durumda olduğunu gösterir ki, ona saldırmak veya vurmak insanca olmaz. Ama fırsatını buldu mu tüm kinini boşaltır.

 

Toplantı yapmadan önce toplantının amacını iyi saptayın ve toplantı gündemini hazırlayarak önceden ilgililere dağıtın. Toplantıya katılanlar toplantının biteceği zamanı bilsinler. Toplantıda zıtlıkları, tartışmaları en aza indirmek ve ilgiyi azaltmak istiyorsanız geniş alanda toplantı yapın. Toplantılara daima size destek olacak kişilerle katılın. Özellikle, toplantıda size gerekli bilgi ve belgeleri verecek olan uzman veya danışmanınızı ya da yardımcınızı yanınıza alın. Toplantılara daima hazırlıklı gelin. Bir toplantıya katılacağınız zaman kimlerin katılacağını önceden öğrenin. Oturacağınız yeri iyi seçebilmek ve olumlu bir etki bırakabilmek için erken gelin ama ilk gelen de olmayın. Toplantının başkanı sizin amiriniz ise, ona yakın oturun. Değilse çok yaklaşmayın. Toplantının resmi yöneticisi yoksa kontrolü ele alacak bir yere oturun. Masanın ortası daima egemenlik noktasıdır. Toplantı başkanı iseniz, etkili ve güçlü olmak ve egemenlik kurmak için daima önde ve yüksekte oturun. Diğerleri geldiğinde onları hazır ve canlı karşılayın.

 

Toplantı sırasında gündemden uzaklaşmayın. Toplantıda rapor okutmayın, kimse ilgilenmez, dinlemez ve etkilenmez. Önemli noktaları en çok iki sayfalık bir özet halinde sunun ve zamanı tartışmaya ayırın. Raporu önceden katılanlara dağıtın. Toplantıda konuşulanları dikkatle dinleyin, not alarak dinlediğinizi de açıkça belli edin. Toplantıda yan konulara sapılmasını, başka konuların ortaya atılmasını, kesintilere gidilmesini önleyin. Toplantıda oynanan oyunlara ve katılanların rollerine dikkat edin. Kaba davranmaktan kaçının, çünkü herkes mağdur olanı tutar. Toplantıya katılanların görüş ve önerilerini alın, değerlendirmenizi yapın. Alınan kararların uygulamasını takip ve kontrol edilmelidir.

 

 

3.4.2.            BEDEN DİLİ

İletişim, bir düşüncenin mesaj, kelime, el, yüz ve beden hareketleri, resimler ve diyagramlar gibi semboller ile iletilmesidir. Yüz ve bedenle yapılanlar sözsüz iletişim dili olarak adlandırılır. Sözsüz iletişim, bilgi, düşünce, tutum ve duyguların beden dili ile sözel olmayan şekilde iletilmesidir. Toplantı güçlü ve zayıf noktaların belirlenmesi amacını taşımalıdır. Toplantıya katılanlarda bu durumun farkında olmalıdırlar. Toplantılardaki sağlıksız iletişimin nedeni toplantıya katılanlar mesajı önemsememe, kendini kaptırma, birbirlerini dinlememe ve sözlerini kesme ortamda gerginleşme, ya da kendini gösterme isteği ön plana çıkmış olabilir. Toplantı ortamında, ekip ve lider arasında etkili iletişim esastır. Lider ve ekibi oluşturanlar arasındaki mesaj alışverişinde belli miktarlarda tekrarlamalar söz konusudur. Başarılı bir toplantı, lider ve ekibi arasındaki doğru ve etkili iletişimlere bağlıdır. Lider ve ekibi arasındaki sözsüz iletişim geliştirilmesi hava kontrolü ve pilotlar arasında, spor karşılaşmalarında antrenör ile sporcular arasında, borsa çalışanları arasında, reklamlarda izleyicilere verilen iletişim mesajlarının çok iyi irdelenmesi ekibe fayda sağlayacaktır.

 

Saklanan kişilikte, gerçek ya da maskeli bakış açısı, beden dilinde kara kutu olarak adlandırılır.  İnsan diliyle çok kolay, bedeniyle ise çok zor yalan söyler. Yalan söyleyen birinin belirli bir süre sonra göz temasından kaçtığı, ses tonunda hissedilir ölçüde değişimlerin ortaya çıktığı iddia edilmektedir. Beden dilini tanımlayan hareketler, kişiliği tanımlayan mesajlar verir. Beden dilini samimiyet duygusu ile birlikte uygularsanız, toplumda dikkat çeken bir kişiliğe kavuşabilirsiniz. Aksi durumda sırıtırsınız, komik duruma düşerseniz. Davranış, konuşma, gülümseme ve vücut dili birbirinden ayrı hareket etmeye başlarsa palyaçoya benzersiniz.

 

Konuşmaya başladığınız anda dinleyicileriniz de sizi değerlendirmeye başlar. Henüz siz ağzınızı bile açmadan hakkınızda tahminler yapılır, kişisel deneyimleri ve ön yargılarıyla çoktan artı ve eksi puanlar verilmiş olur. İletişimde ilk izlenim çok önemlidir, hiçbir zaman ikinci bir fırsatınız olmayacaktır. İnsanın dostluğunu göstermesinin çok basit bir yolu gülümsemektir. Gülümseyerek burada sizler ile birlikte olmaktan çok mutluyum mesajı verilmiş olur. Beden dilini kontrol etmeniz, karşı tarafa kendine güvenen bilinçli bir imaj verecektir. Eğer içinizdeki panik duygusu kendisini, ayaklarınızda ve ellerinizde gösterirse, dinleyicileriniz bu durumdan rahatsızlık duyar ve o andan itibaren görüşlerinize güvenleri kalmaz. Size inanmazlar, iyi dinlemezler ve söylediklerinizi kolayca unuturlar. Eğer kendinizden emin görünür ve kendinize inanırsanız, dinleyicilerinizde güven uyandırır ve ne söyleyeceğinizi merakla beklerler. Dinleyici, konuşmacının güvenini onun yüz hatlarından, bakışından ve hareketlerinden sezer. Konuşmacıda görülecek ve sezilecek en küçük zaaf, dinleyici ve konuşmacı arasındaki bağı koparır.

 

Göz teması dinleyici ile iletişimde çok önemlidir. Göz teması otoriteyi de sergiler. Güçlü insanlar, göz teması kurar. Göz temasıyla ilgimizi, aşkımızı, hoşnutsuzluğumuzu, sıkıntımızı, kibrimizi hatta öfkemizi gösteririz. Kısaca duygularımızı gözlerimizle ifade ederiz. Surat asmaktan sakının, unutmayın kendinizi gergin hissetmeniz karşınızdakini hatası değildir. Eller üzerindeki hiçbir aksesuar ile oynamayın, yüze, saça, ceplere, sıraya, masaya dokunmayın. Sandalyenin arkasına, notlara, konuşma kürsüsünün yanına tutunmayın. Elleriniz vücudun herhangi bir yerini kaşımamalıdır.  Eller vücudun arkasında, ceplerde, bacakta, kolları birbirine kavuşturarak veya üzerlerine oturarak saklanmamalıdır. Elleriniz dinleyicileri işaret etmemelidir.

 

Eğer iyi bir konuşmacı olmak istiyorsanız dinleyicilerinizin önünde pozisyon ve vücudun duruşu ile tamamen görünecek bir şekilde durmayı öğrenmelisiniz. Her zaman, görünmenizi kısıtlayacak bütün engellerin önünde durun. Ayakta durmak size otorite kazandırır; düzgün nefes almanızı, sesinizi kullanmanızı ve daha iyi bir göz teması kurmanızı sağlar. El ve kol hareketleri yapabilmek için daha çok yeriniz olur. Oturmak göz temasınızı azaltır, notlarınıza bakma eğiliminizi artırır, dinleyicileriniz sizi görmeyebilir, sizi masada bulunan malzemelerle oynamaya teşvik eder.

 

Konuşmaya başlamadan endişelerinizi, korkularınızı tanımlayın ve düşüncenizi ona kapamayın.  Bu duygularla biraz zaman geçiriniz. Böyle korkunç deneyim karşısında kendinizi nasıl hissedeceğinizi, ne kadar kötü duruma düşeceğinizi, neler yapabileceğinizi, neler söyleyebileceğinizi, nasıl yaşayabileceğinizi düşündüğünüzde sinirlerinizi kontrol etmekte bir hayli yol almış olacaksınız. Korkuyu ve heyecanı yenmenin bir yolu da konuşmacının kendine güven duymasıdır. Konuşmacının güven duygusuna sahip olması için konuşmasını iyi yapılandırmış olması, konu ile ilgili hazırlık yapmış, görsel araçlarını konuşma taslağını veya bilgi kartlarının iyi hazırlanmış olması gerekir.

 

Konuşurken bir şeyleri saklayanlar genellikle gözlerine, kulaklarına, dudaklarına daha sıkça dokunurlar. Yüzlerini elleriyle örtenler, genelde kendi söylediklerinden emin olmayanlardır. Elleri belinde ayakta duran bir kişi nedensiz de olsa kavga çıkarmaya hazırdır. Karşınızda bacak bacak üstüne atmış biri varsa ve de üstteki bacağını sallıyorsa, bu onun sıkıntıdan ölmek üzere olduğunu gösterir. Derhal espri patlatmaya başlayın. Başını iki elinin arasına alma, gözleri aşağıya doğru bakma da sıkılmanın göstergesidir. Hemen konu değiştirin. Kollarını göğüs hizasında kavuşturmuş kişinin savunmasız halde olduğunu anlayabilirsiniz. Ona kabul ettirmek istediğiniz her ne varsa hemen harekete geçin. Çenesini tutan bir kişi büyük bir olasılıkla kafasında değişik değerlendirmeler yapıyordur. Bu durumda sizi dikkatle dinleyemeyeceğine göre, ona çok önemli meselelerden söz etmeyin. Burna hafif dokunma veya hafifçe ovma; geri çevirme, şüphe, yalan söyleme anlamına gelir. Karşınızda ellerini ovuşturan kişinin sizden bir beklentisi var demektir. Bu beklentiyi tahmin etmeniz pek de zor olmayacaktır. Eğer olumlu cevap veremeyecekseniz ortamdan hemen sıvışın. Otururken hafif kaykılmış, ellerini başının arkasında birleştirmiş, bacak bacak üstüne atmış bir kişi kendine güvendiğini ve karşısındakine üstünlük tasladığını gösterir. Eğer gıcık olduğunuz biriyse zekice sataşmalarla bu özgüveni bir anda ortadan kaldırabilirsiniz. Yana hafif eğilmiş baş anlatılana ilgi gösterildiğini ifade eder. Bu durumu iyi değerlendirin, konuşmanızı sürdürüp ortamın keyfini çıkarın.  Çenesine hafif hafif vuran birinin bir karar verme aşamasında olduğunu anlayabilirsiniz. Hakkınızda hayırlı olmayacaksa onu bu düşüncelerden uzaklaştırmak için dikkat dağıtıcı hareketler yapın.

                                               

Niyet edilmemiş yüz ve beden ifadelerine ise duygusal ifade adı verilmektedir. İnsanların yüzlerinde aniden korku veya hayret ifadesi belirmesi, duygusal yüz ifadelerine örnektir. Bu tür ifadeler niyet edilmeden yapıldıkları için, sözlü anlatımdan farklıdırlar. Yüzümüzdeki ifade, el ve vücudumuzun duruşu ve göz temasımız sözsüz iletişimde önemli bir yer tutar. Başı “ evet hayır “ anlamında sallamak, kaşları “ hayır” anlamında kaldırmak tıpkı sözlü ifadeler gibi anlam taşır. Karşımızdakinin omzunu tutma, elini sıkma, koluna girme gibi bedensel temaslar da karşımızdakine mesajlar verir. İnsanlar, kendi çevrelerinde mekan kullanma yoluyla iletişimde bulunurlar. Başka insanlara olan uzaklığımızı ayarlayarak, onlara uzak ya da yakın durarak bir takım mesajlar iletiriz. Sevdiklerimize yakın durmayı tercih ederken, daha az samimi olduklarımızla aramızda biraz daha fazla mesafe bulunmasına dikkat eder, hiç tanımadıklarımıza daha uzak dururuz.

 

Ellerin dört temel bölgesi vardır; parmak, avuç içi, kenarı ve üstü. Avuç içini göstermek, dostça, barışçıl bir yaklaşımdır. Avuç kenarı, keskin ve seri ifadeler içerir. Reddetme, kabul etmeme durumunda elin yanı kılıç veya karate darbesi gibi kullanılır. Elin tersi canlılığı gösterir. Bazen saldırgan ve düşmanca olabilir. Her İki El de Başın Arkasında hareketi kendilerine güveni veya bir konuda kendilerini baskın ya da üstün hisseden kişilere özgü bir harekettir. Bu hareketi aynı zamanda her şeyi bilenler kullanır ve çoğu kişi bu hareketi sinir bozucu bulur. Bir konuşma veya görüşmeyi sona erdirme arzusunu gösteren hazır olma hareketleri her iki el de dizlerin üzerinde olarak öne eğilme veya her iki elle de sandalyeyi kavrayarak öne eğilmedir. Bir konuşma sırasında bu hareketlerden biriyle karşılaşmanız durumunda öncülüğü ele alıp konuşmayı sizin bitirmeniz daha akıllıca olabilir.

 

Egemenlik alanında insanlar, kendi çevrelerinde oluşturdukları mesafeler yoluyla da iletişimde bulunurlar. Karşılıklı konuşan kişiler arasındaki mesafe, konuşan kişilerin samimiyet düzeyini gösterir. Sokakta yürürken tanımadığımız birisi, 5cm. kadar yanınıza yaklaşıp size adres sormak isterse, ne yaparsınız? Başkalarıyla aramıza koyduğumuz uzaklık, onlara karşı duygularımızla ilgilidir ve onlarla ilişkilerimiz hakkında bazı şeyler gösterir. Bu uzaklığa egemenlik alanı denir.  Dört ana bölgesi vardır; mahrem, kişisel, sosyal ve genel alan (ortak bölge).  Mahrem alanı sevmek, teselli etmek, korumak ve kutlamak gibi eylemlerde kullanılır. Kazanılmış bir alandır. Genelde bize yakın olma hakkına sahip kişiler girebilir. Duygusal yakınlaşmayı gerektirir. Bazı durumlarda fiziksel yakınlık olmadan, ( asansörde) yakınlaşma zorunlu olur, Bu insanı tedirgin eder. Mahrem alana ancak hak kazananlar girebilir.

 

Kişisel alan genellikle iki arkadaşın konuşurken korudukları mesafedir. Bir kokteylde birbirini tanıyanlar bu mesafeyi korurlar.  Sosyal alan iş hayatında sosyal alanın baş koruyucusu, çalışma masasıdır. Karşılıklı oturan iki kişi arasına yaklaşık 2 metrelik bir mesafeyi koyar. Partideki davetliler, dairesel bir sosyal alan oluştururlar. İnsanların arasındaki mesafe, değişik mesajlar verir.  Genel alan 3 metreden daha fazla bir alanı kapsar. İlgilenmek istemediğimiz yabancılarla aramıza koyduğumuz bir alandır. Lobide asansör bekleyenler, duraktaki insanların aralarına koydukları mesafe buna örnektir.

 

İşaret dili, el hareketlerinin ve yüz mimiklerinin kullanılmasıyla oluşan görsel bir dildir. Verilmek istenen mesaj sadece el hareketleri ile değil, aynı zamanda baş, vücut hareketi ve yüz ifadesi ile de verilir. Yukarı doğru başı bir kez kaldırma ya da sağa sola baş sallama günlük yaşamda hayır, olmaz demek yerine sıkça kullandığımız harekettir. Kafanın öne doğru uzatılması ve kaşların kaldırılması ile yüzün, karşıdakinden cevap bekler gibi soru sorar konuma gelmesiyle yapılır. Üzgün yüz ifadesi dudakları büzerek yapılır. Yüz ifadesi içermeden yukarı aşağı baş sallama onaylamak için kullanırız. Gülümsemede baş hareketi içermez, yüz ifadesi gülme şeklini alır. Parmaklar, yüz, dudak, vücut hareketleri ve bunların kombinasyonları kullanılarak insanlar arasında iletişimi sağlamada işaret dili alfabesi kullanılır. İlk defa 16. yüzyılda İtalyan doktor Jerome Cardan tarafından geliştirilmiştir, bugüne gelene kadar büyük bir değişim geçirerek insanlığın hizmetine sunulmuştur. İşaret dili alfabesi sözlü dil alfabesinden tamamen farklıdır.

 

Dudak okuma becerisini geliştirmeye yönelik etkinlikler, sözel iletişim sırasında işitme engelli birini, konuşmacının dudak, yüz ve mimiklerine bakarak konuşulanı anlayabilir hale getirmek için, yapılan etkinliklerdir. Dudak okuma sırasında görme duyusu ile birlikte işitme duyusundan da yararlanılır. Konuşan (kaynak), iletilen (mesaj), dudaktan okuyan (alıcı) ve ortam faktörleri dudaktan okuma sürecinin gerçekleşebilmesinde etkin değişkenlerdir. İşaret dili tercümanı, Başbakanla en ilginç anısını Eskişehir deki mitingde yaşamış. Miting sırasında işitme engelli bir grubun Başbakana el salladığını fark eden tercüman, Erdoğan’a İşitme engelliler size el sallıyorlar. Onlara karşılık verirseniz çok sevinirler. diye hatırlatmış. Başbakan kalabalığın arasındaki gruba yönelerek işaret diliyle Sizi seviyorum deyince işitme engelliler uzun süre Erdoğan’ı alkışlamıştır. İşitme engellilerin yanı sıra su altında anlaşabilmek için dalgıçlar, borsa çalışanları, spor antrenörleri de işaret dili kullanırlar.

 

 

3.4.3.            YÜZLEŞME

Aldatıldığını ya da yalan söylendiğini fark edip terk etmeyi ya da sonlandırmayı göze alacaksan, yüzleşmeyi bileceksiniz.  İnsanları farklı görmek onların farklı olduğu ya da değiştiği anlamına gelmemelidir. Olgu tamamen sizin bakış açınızdır. “İndiremeyeceğin eşeği dama çıkarma der” atalarımız. Yüzleşmenin başarısız sonlanması, ya da kavgayla, kırıcı sonlanmasının temel nedeni taraflardan birinin komutları dikte etmeye başlaması neden olur.

 

Yüzleşme;  hesap ödeme ya da hesap ödettirmedir. Hesap ödemekte, ödettirmekte bir bedeldir. Tamamlandığında ilk iş yaraları sarmak ve acıları dindirmek olmalıdır. Psikolojik terapi önemsenmelidir. Durumun kontrol altında olduğu ve gücün koruduğu etrafa inandırılmalıdır. Felaketin karşısında nasıl dik durulacağı, karşılaştığında ekibin tavrı belirleyici olur. Dik durup duramayacağını ekibe baktığında o an öğrenirsin.

 

Yüzleşmede gerçek sorgulanarak öğrenilir. Korktuğun an kaybettiğin andır. Panik tüm iletişim kanallarını yok eder, tüm çözümleri çözümsüzlüğe dönüştürür, tüm çıkış yolları kilitler. Kimseyi suçlamadan ekibinle doğru duruşu göstermen gerekmektedir.

 

Donup Kalma

Bir futbolcu, bir kulübe transfer olur. Ondan beklenen gol atmasıdır. Haftalar geçer ne beklenen gol nede performans ortaya konamaz. Futbolcu için kale gittikçe küçülürken, teknik direktör ona olan inancını kaybeder, taraftar ıslıklamaya başlar. 

 

Sporcuların endişelerinin üstünden gelmeleri ve kendilerine güvenmeleri için izlendiklerinin bilinmesi gerekir. Futbolcular her zaman mikroskop altındadırlar ve genç insanlardır. İşin sırrı doğal yeteneklerde saklıdır. Bunu geri kazanabilmek için o yetenekleri kazandıkları günlere geri dönebilmeleri ve eğlendikleri günleri hatırlamaları gerekmektedir. Messi  her türlü oyun ortamında başarılı goller atar?

 

Eleştiriler karşısında yıkılmak yerine motive olacak yetenekler kazanılmalıdır. Bu durumlarda derin düşüncelere dalmak doğru bir yaklaşım değildir.

 

Bilinç Altı Hatayı Düzeltmek

Hayatta, başımıza ne gelirse gelsin sorumlusu olup, olmadığımızı takıntı haline getiririz. Bahane bulur, mazeret üretir, suçu başkasına atıp kaçarız. Birileri ile tartıştığımızda, sorunu çözemediğimizde çıkmaza gireriz. Bu sorunları beyinden nasıl silip atacağız. Çünkü her şey beyinde kayıtlı, unutmak mümkün değil, hatırlatacak, görüntülerin ve seslerin binlercesi etrafımızda uçuşmaktadır. Kayıtlar kendini hatırlatmak için bahane arar durur. Sürekli tekrarlanan hatırlatmalar. Bu iş için Dr. Hew Len, tekrarlanan hatırlamalar için “özür dilerim, her neyse benim yüzümden oluyor, seni seviyorum, teşekkür ederim beni affet” cümlelerinin tekrar edilmesini istemektedir.  “Bilinçaltımdaki hangi hatıradan dolayı bunu yaşadığımı biliyorum ya da bilmiyorum, bunları bana hatırlattığın ve yaşattığın için teşekkür ederim ve affımı istiyorum.” Böylece hem beyinden hem de yaradan dan özür dilemenin kişiyi huzursuz  eden hatırlatmaların önüne geçileceğini iddia eder Dr. Hew Len. Bunu yapmakla başımıza gelen ve bizi sürekli huzursuz eden hatırlatmaların sorumlusunun kendimiz olduğunu kabul ederiz. Direnmememiz gerektiğini bize hatırlatır. Çünkü direnirsek tekrarlanacak hatırlatmalar sıradalar, gelmek için sabırsızlanıp dururlar. Hatırlandığında, benim hatam dendiğinde sakinleşmiş oluruz. Sakinleşmek işlerin yoluna gireceğinin, problemin çözüleceğinin belirtisidir. Hatalarımız ile barışık yaşamamız gerektiğine kendimizi inandırmamız gerekir. Sürekli tekrarlamak beyni yönlendirmenin en önemli yöntemidir. Bakış açısını değiştirmenin temel kuramıdır.

 

3.5.          KARAR VERME YETENEĞİ GELİŞTİRME

“Algılamak öğrenmektir.”

Gelecekte karşılaşılması olası değişiklikler, tuzaklar ve belirsizlikler hakkında yorumlar yapılırken, geçmişte elde edilen deneyimlere dayalı yorumlar ve sorgulamalar yapılır. Karar vermek; risk satın alarak seçim yapmak olduğuna göre yorumlar ve sorgulamalar yapılırken kazanım ve kayıpların toplam değerine nasıl bakılacağı önemsenir. Karar verme sadece ve sadece kazanmak üzerine olursa, kayıpların etkisi her zaman beklenilenden çok daha yıkıcı olacaktır. Günümüzde kritik alt yapıları uzaktan izleyen, yöneten ve tehditleri erken belirleyen algılayıcıların sayısında, çeşidinde ve konumsal dağınıklığında yoğun artış görülmektedir. Bilgiyi sayısallaştırıp veriye dönüştüren, toplayan, sınıflandıran, birleştiren ve kıyaslama yapan algılayıcıların ortak değerlendirme ile doğru karar vermesinin nasıl yapılacağının iyi anlaşılması için, insan ve hayvanların bu işlevleri nasıl yaptığının çok iyi araştırılması gerekmektedir.

 

Yapay sinir ağları, insan beyninin bilgiyi nasıl işlediği mantığını araştıran, biyolojik sinir sistemine benzer sinir hücreleri nöronlar içerir ve bu nöronlar çeşitli şekillerde birbirlerine bağlanarak iletişim ağını oluştururlar.  Bilgisayarın temel matematiğini geliştiren Macar asıllı matematikçi John Von Neumann’ın kurduğu mimariye göre bilgisayarın işlemcisi ve belleği ayrıdır.  İşlemci ve bellek arasında bilgi iletişim yolları vardır.   İşlemcinin işlem yapma hızı ile veri iletim yolarının veriyi okuma ve yazma hızları bilgisayarın kapasitesini belirler. Fakat insan beyni bilgisayardan farklıdır ve Von Neumann mimarisi ile çalışmaz. Beynimizdeki nöronlar (10 milyar) ve bağlantı noktaları (Synapses – 10 trilyon) paralel çalışır. Bu nedenle beyin sürekli öğrenen bir yapıya sahiptir.

 

Baykuşlar bir farenin ayak sesini 1km öteden algılar. Filler çok uzaklardan gelen sismik sinyalleri hisseder. Yaban arıları yuvalarını tahrip edebilecek tehditleri önceden fark ederek, topluca saldırıya geçerler ve düşmanlarını kilometrelerce kovalarlar.  Bu hayvanların bilgiyi birbirleri ile paylaştıkları da gözlenmiştir.  Bunlara benzer yüzlerce örnek verebiliriz, burada önemli olan, hayvanların bu yetenekleri nasıl kazandıkları ve nasıl algıladıklarıdır.

 

Öte yandan çevremizde oluşan ve periyodik olarak tekrarlanan olaylardan geleceğe yönelik kestirim yapma binlerce yıldır insanlar tarafından yapılmaktadır.  Bilgiyi sayısallaştırıp veriye dönüştüren, toplayan, sınıflandıran, birleştiren ve kıyaslama yapan algılayıcıların ortak değerlendirme ile doğru karar vermesinin nasıl yapılacağının iyi anlaşılması için, insan ve hayvanların bu işlevleri nasıl yaptığının çok iyi araştırılması gerekmektedir.

 

3.5.1.       AKIL OYUNLARI

Karar verenlerin diğer düşüncelerle uyumlu ya da rekabet halinde olduğu durumları modelleyen bir yaklaşım olması bu kuramın en temel özelliğidir.

 

Oyun kuramının geleneksel uygulamaları bu oyunlarda —bireylerin davranışlarını değiştirmek istemediği— denge bulmaya çalışır. Bu fikri gerçekleştirmek üzere birçok denge kavramları en ünlüsü Nash dengesi geliştirilmiştir. Bu denge kavramları uygulama alanına göre farklı amaçlara sahiptir, fakat genel olarak uyuşurlar ve iç içe geçmişlerdir. Bu yöntemler eleştiriden uzak değildir ve bazı özel denge kavramlarının uygunluğu, dengenin tümden uygunluğu ve genel olarak matematiksel modellerin faydaları üzerine tartışmalar sürmektedir.

 

Oyun kuramı ve kişilerin riske karşı tutumları incelenirken fayda beklentilerinin karar üzerindeki etkisi göz ardı edilememelidir. Ekibin problemleri çözerken çalışma arkadaşları ile ilişkileri, iyileştirme ve birbirlerini yönlendirme sorumluluğu önemli faktördür. Bir işletmede, girdiler işlenerek çıktılara dönüştürülür. Girdilerin işlenme süreci tedarikçiden başlayarak müşteriye kadar olan tüm aşamalarda ortaya çıkar. Etkileşimli karar verirken ortaya çıkan sorunların çözülmesinde oyun kuramının kuralları geçerli olmaktadır. Etkileşimli karar vermede, ekip içerisindeki her bir kişinin ödemesi gereken bedel ve elde edilecek fayda kararlarına yansır. Karar vericiler bir ekibin oyunculardır. Seçimleri diğer kişilerin tercihlerine bağlı olarak farklılık gösterir. Bu durumda taraflar davranış biçimleri ile ilgili olarak birtakım kurallar üzerine anlaşmayı tercih edebilirler. Dolayısıyla her karar bir risk içerdiğinden etkileşimli karar ortamında ya da çatışma altında karar verme durumunda ekip üyelerinin riske karşı tutumları önem kazanmaktadır.

 

Oyunların çoğu karşılıklı etkileşim ve rekabet içerisindedir.  Oyuncu oyundaki diğer oyunculardan üstün olmak için çabalar ve başarısı diğerlerinin ve kendinin seçimlerine bağlıdır.  Birinin kazancının ötekinin zararına olacağı yarışmaları çözümlemek için geliştirilen oyun teorileri birçok kıstasa dayanır ve etkileşim alanları detaylı incelenmelidir. Akıl oyunları kuramının en temel özelliği karar verenlerin düşüncelerini ve rekabet halindeki sosyal durumlarını modelleyen bir yaklaşımdır. Amaç size önerilen fayda modelinin siz vereceği zararı sorgulayarak bulmaktır. Bir fareye; “eğer bulunduğun delikten çıkıp yandaki deliğe girersen sana büyük bir kalıp kaşar peynir verilecektir” denir. Fare sorgulamaya başlar;  “mesafe çok küçük, rüşvet aşırı ve abartılı büyük, bu işte bir puştluk olmalıdır” der. Çıkar paylaşımlarına dayanan günümüz ilişkilerinde paylaşma oranları, ilk başta kabul edilse bile süreç içerisinde taraflar sorgulamaya başlar. Bu da paylaşımcılar arasında çatışma meydana getirir.

 

Birden fazla sığınağın bulunduğu bir savaş alanında bir askerin tepesinde daireler çizen uçağın içerisinde bomba bırakmak için fırsat kollayan bir pilot düşünün. Normalde asker çevredeki en sağlam görünüşlü sığınağı seçmesi ve orada saklanması gerekir. Aynı anda pilot da askerin en iyi sığınağı seçeceğini düşünerek orayı bombalamak isteyecektir. Bunu bilen asker o denli sağlam görünmeyen ikinci sığınağı seçmesi gerekmez mi? Eğer ikisi de çok akıllıysa, olasılıklara dayanan stratejiler izlerler. Örneğin asker çevredeki çeşitli sığınaklar arasında ona en fazla kurtulma şansı verecek özelliklere sahip olanları arar, bundan sonra nereye saklanacağını belirlemek için yazı-tura atar ya da gelişigüzel sayılardan oluşan bir liste kullanır. Pilot da askeri vurma şansı en yüksek düzeyde olduğu sığınağı belirlemek için benzer biçimde olasılıklardan yararlanır. Bu saçma gelebilir ama ikisi de akılcı davranabiliyorsa yapacakları budur. Doğal olarak asker hareketlerini gizlemezse pilotun işi kolaylaşır, buna karşılık pilot da nereyi bombalamayı tasarladığını askere sezdirmemeye çalışmalıdır.

 

Karar verme, karar vericilerin alternatifleri arasından birini tercih ederken, problemleri tanımlanması ve çözüm alternatifleri arasından seçim yapma sürecidir. Karar verme çoğunlukla problem çözmeyle ilişkili olmaktadır. İşletme ve diğer alanlardaki, çatışan amaçları olan iki ya da daha fazla karar vericinin yer aldığı karar verme problemleri çoğunlukla oyun teorisinden faydalanılarak çözümlenmektedir. Oyun kuramı, insanların karar verirken etkileşim içinde oldukları ile giriştikleri çatışma ve işbirliğinin modellendiği bir yaklaşımdır.  Oyun, gerçek bir işletme probleminin ya da durumunun özet biçiminde modellenmesiyle ortaya çıkmaktadır.  Günlük hayatta patron, sevgili ya da ülkeyi yönetenler sizi yönlendirmeye çalıştığını görürsünüz. Önerdikleri seçeneklerden biri kesinlikle sizin için daha parlak göründüğüdür. Seçeneklerden birine karar verdiğinizde yeni bir oyun çıkar ve böylelikle kısa bir süre sonra akılcı seçiminizin sizi aslında hiçbir zaman istememiş olduğunuz bir yere götürdüğünü ve tuzağa düşürdüğünü anlarsınız. Bu noktaya gelmemek için yapacağınız şey arada bir beklenmedik biçimde davranmaktır. En çekici görünen seçeneklerden uzak durduğunuz zaman kaybettiğiniz şeylerin karşılığında daha az zarara uğrayabilirsiniz. Doğal olarak hedefiniz sadece beklenmedik biçimde davranmak değil, bunu belli bir olasılık stratejisine uygun olarak yapabilmektir.

 

Fayda fonksiyonu ile her kazanç değerine bir reel sayı atanır ve fayda değerleri olarak adlandırılan bu değerler karar vericinin tercihlerini ve riske karşı tutumunu yansıtır. Karar verici, alternatifler arasından beklenen faydası en yüksek olanı tercih edecektir. Günümüz rekabet koşullarında daha etkin kararların verilmesinde rasyonel karar verme sürecinin izlenmesi ve çeşitli karar verme modellerinin kullanılması bir gereklilik olmaktan çok bir zorunluluk haline gelmiştir. Oyunu bilmek kazanmayı garantilemez, strateji seçim, etkileme konusunda düşünme yapısı kazandırır. 

 

Oyun, oyuna katılanların çatışma altında amaçlarını elde etmeye çalışırken birbirlerini engellemeye çalıştıkları bir ortamda oynanabilir. Oyun teorisindeki ünlü 'Nash dengesine' adını veren dahi matematikçinin yaşamının 'denge' üzerine kurulduğunu söylemek zordur. 1928 doğumlu Nash, elektrik mühendisi bir baba ve İngilizce öğretmeni bir annenin ansiklopediler okuyarak büyüyen oğlu. 1948'de kendini Princeton'da matematik öğrencisi olarak buldu. O dönemde Princeton, matematik ve fizik bilimlerinin merkeziydi. Dünyanın en iyi matematikçileri, fizikçileri, mantıkçıları oradaydı. Nash doğuştan rekabetçi bir insandı. Hemen, daha ilk günden başlayarak herkesle iddialaşmaya dayalı bütün problemleri çözmeye başladı. Oyun teorisi ile ilgilenmeye başlamasının nedeni matematik dalında henüz çözülmemiş çok sayıda problemin mevcut olmasıydı. Bu yeni matematik dalının kurucusu John Von Neumann'dı. Macaristan Yahudisi bir zengin ailenin çocuğu olan dahi matematikçi, 1928 yılında yayımladığı bir makalesiyle bu yeni matematik dalını kurmuştu. Genel olarak oyunları; toplamı sıfır olan oyunlar ve toplamı sıfır olmayan oyunlar diye ikiye ayırmak mümkündür. Örneğin futbol, toplamı sıfır olan bir oyundur. Bir takım diğerini 1-0 yendiğinde, diğer takım da 0-1 yenilmiş oluyor. Yenilgi ile yenginin toplamı sıfır. Benzer biçimde poker de toplamı sıfır olan bir oyundur. Oyuna giren para miktarının toplamı, kazanan ve kaybeden oyuncuların önündeki para miktarının toplamına eşit, yani sonuç sıfırdır. Von Neumann'ın 1928'deki makalesi ve daha sonra Norveçli iktisatçı Morgensten'le birlikte 1943'te yayımladıkları kitap, toplamı sıfır olan oyunlar meselesini büyük ölçüde çözüyor ama toplamı sıfır olmayan oyunları çözmüyordu.

 

Princeton'dan yine dünyaca ünlü Massachusett Teknoloji Enstitütüsü'ne (MIT) geçen Nash, burada fizikçi Alicia ile tanışıp evleniyor. Nash'in geçmişte de zaman zaman işaretler vermiş olan dengesizlikleri Alicia'nın hamile olduğu 1959 yılında iyice ciddileşiyor ve kendisine paranoid şizofreni teşhisi konur. MIT'den istifa eden ve bir süre hastaneye yatan Nash, tedavisi sırasında dahi matematiğe katkılarını sürdürüyor. Nash, 1960'ların sonuna doğru 'sakinleşiyor' ve kendi ifadesiyle nefret ettiği psikolojik tedaviden uzak durabilecek bir sağlık durumuna kavuşuyor. Neyse ki, hastalıkta-sağlıkta dur durak bilmeyen çalışmalarının meyvesini, oyun teorisi üzerine yaptığı çalışmalar sayesinde 1994 yılında (teorilerini geliştiren Harsanyi ve Selten ile beraber) Nobel'e layık görülerek bir ölçüde alıyor. Ancak anlaşılan o ki, Nobel heyeti, hastalığının bir döneminde kendisine uzaylıların gazeteler aracılığı ile mesaj gönderdiklerini ileri süren Nash'e ödülü verip vermemek konusunda epey tereddüt etmişlerdir.

 

Bugün bildiğimiz anlamıyla oyun teorisi, aslında iki teoreme dayanır. Bunlar, Von Neumann'ın 1928 tarihli minimum-maksimum teoremi ile Nash'e Nobel kazandıran 1950 tarihli denge teoremi. Pek çok kişi, Nash'in teoreminin aslında Von Neumann'ın teoreminin genelleştirilmiş hali olduğunu söyler ki bunlara Nash'ın kendisi de dahildir. Ama gerçekte Nash, çok ayrı noktalara ulaşır. Von Neumann'ın teoremi, tam rekabeti ifade eden toplamı sıfır olan oyunlarla ilgilidir. Oysa Nash, oyuncuların kendi aralarında işbirliği yaptıkları ve yapmadıkları oyunlar arasına ciddi bir mesafe koyar. Von Neumann'ın teoreminin gerçek hayatla pek bir ilgisi yoktur. Oysa Nash'in teoremi, tamamen gerçek hayatı izaha yöneliktir. Bu sayede Nash'in teoremi siyasetten ekonomiye, biyolojiden başka alanlara kadar pek çok yerde uygulamaya girmiştir.

 

John Forbes Nash Jr., gündelik hayatımızı en çok etkileyen matematiksel buluşa imzasını atan adam ve hala yaşıyor ve ders veriyor. John Forbes Nash Jr. -dahi matematikçi, rasyonel davranış teorisinin mucidi, düşünen makineyi öngören adamdır.  1959 Mayısı'nın sıcak bir öğleden sonrasıydı. Nash köşedeki sallanan sandalyedeydi, özensiz giyinmişti, üstünde kemersiz bir pantolon ve naylon bir tişört vardır. Yüzü ifadesizdir. Gözünü karşısında oturan Harvard profesörü George Mackey'in sol ayağının önündeki bir noktaya dikmişti, zaman zaman saçlarını eliyle taramak dışında hareket etmiyordu. Ziyaretçi uzun süren sessizlikten rahatsız olmuştu, ayağa kalktı, odanın kilitli kapısına yöneldi, belki bilinçsizce. Kibar kalmaya çalışarak konuşmaya başladı. 'Nasıl?' diyordu. 'Nasıl, bir matematikçi olarak, hayatını akla ve mantıki kanıtlamaya adamış biri olarak nasıl uzaylıların sana mesaj gönderdiğine inanabilirsin? Nasıl? Nasıl inanabilirsin uzaylıların seni dünyayı kurtarman için işe aldığına? Nasıl, nasıl?'  Nash kafasını kaldırır, gözünü kırpmadan Mackey'e bakar ve konuşur: “Çünkü uzaylılarla ilgili fikirler, aklıma matematikle ilgili fikirlerin geldiği biçimde geldi. Ben de onları ciddiye alıyorum” dedi.

 

Nash’ın modellemeye dayalı olan oyun teorisi, diğer oyuncunun hareketlerini hesaba katma bağlamında satranç/strateji çağrışımları taşıyor. Hem rekabetçi, hem işbirliğine dayalı davranışları modelleyebilmesi oyun teorisinin en önemli katkılarından birisidir. Örneğin, stratejik yönetim dalı için konuşacak olursak, oyun teorisi, firma davranışlarının daha iyi anlaşılmasına katkı sağlar. Mevcut diğer yöntemler ile birlikte tamamlayıcı bir rol üstlenir. Nash'in kendisine Nobel de getiren önemli katkısı ise işbirliğine dayalı olan ya da olmayan oyunlar arasındaki farkı ortaya koyarak, işbirliğine dayalı olmayan oyunlarda dengeye nasıl varılacağı üzerine önemli yaklaşımlar geliştirmiştir. Oyun teorisinin özünü uluslararası işletme derslerinde kullanılan çok bilinen bir örnekten hareketle açıklanması mümkündür.

 

Bu oyun, uçak üretim piyasasına hakim iki şirketin, yani Boeing ve Airbus şirketlerinin, yeni bir uçak piyasaya sürme kararlarının aslında diğer şirketin vereceği karara oldukça bağımlı olduğu gerçeğinden yola çıkar. Eğer yeni bir uçak tipini üretme kararını Airbus ilk verir ve Boeing üretmez ise, başarı durumunda Airbus önemli bir avantaj elde edecektir. Tam tersi bir senaryoda ise Boeing'in avantajı söz konusudur. Her ikisi de aynı uçak tipini üretir ise yeterince kâr edemeyecekler, her ikisi de üretmez ise göreceli durumları sabit kalacaktır. Bu örneği daha da ilginç kılan nokta, devletin müdahalesinin oyunun bütün kurallarını değiştirebileceği gerçeğidir. Örneğin, Avrupa Birliği'nin Airbus'a vereceği bir sübvansiyon, miktarın büyüklüğüne bağlı olarak, Boeing üretime girsin ya da girmesin, Airbus için üretime geçmeyi her durumda cazip kılabilir. Her ne kadar, araştırmacılar söz konusu sübvansiyonun miktarını belirlemenin zorluğu, bu örnekte ABD'nin de Boeing'e bir sübvansiyon vermesi durumunda ortaya çıkabilecek olası bir ticaret savaşı riski gibi tehlikelere işaret etseler de, bu durum devletin firmaların göreceli rekabet pozisyonlarını etkilemedeki rolünün çarpıcı bir örneği olarak literatürdeki yerini almıştır.

 

Oyun teorisinin birbirleriyle iletişimleri bulunmayan iki tutsağın suçlarını itiraf etmeleri ya da etmemeleri durumunda ortaya çıkabilecek sonuçların modellendiği klasik örneğinden tutun da, 1962 Küba füze krizi uygulaması ve OPEC üretim kısıtlamalarının modellenmesine dek uzanan, yaşamın içinden pek çok ünlü uygulama örnekleri olduğunu da belirtelim. Tutuklunun Açmazı (Mahkum Teoremi), Oyunlar Teorisi, esas olarak iki teorem üstüne kurulu. Bunlardan birincisini, yani minimum - maksimum teoremi adıyla bilinen teoremi, geçen yüzyılın bir başka önemli matematikçisi John Von Neuman geliştirdi. İkincisi ve çok daha önemlisini ise Nash geliştirdi. Buna da 'Nash Dengesi' denir. Nash dengesiyle ilgili teorem hemen dönemin en iyi beyinleri tarafından test edildi. Bu testlerden biri için geliştirilen 'oyun'lardan birinin adı 'Tutuklunun açmazıydı. Bu oyunu, Nash'in doktora hocası Al Tucker icat etmişti. Oyun şöyleydi: Aynı suçtan ötürü iki kişi tutuklanır ve ayrı ayrı odalarda sorgulanır. Her tutukluya üç seçenek verilir:  İtiraf etmek, Ötekini suçlamak, Sessiz kalmak. Tutuklu açısından en iyi seçenek itiraf etmektir. Eğer öteki tutuklu da itiraf ederse, en azından çok ağır bir ceza almaktan kurtulacaktır, yok öteki sessiz kalırsa yegâne tanık olarak cezadan da kurtulabilecektir. Yani, itiraf 'baskın strateji'dir. Ama işe bakın ki, eğer birlikte olsalar, ya da işbirliği yapabilseler, her iki tutuklu da kendi iyilikleri için sessiz kalacaktır. Yani, işbirliksiz (non-cooperative) oyundaki baskın (dominant) strateji ile işbirlikli oyundaki baskın strateji birbirinden epey farklıydı. 'Tutuklunun açmazı' oyunu, Nash'in denge kavramıyla çelişiyordu. Çünkü Nash, her oyuncunun kendi en iyi stratejisini izleyeceğini, çünkü öteki oyuncuların da öyle yapacağını varsayar. Oysa oyun bunun illa ki böyle olmayacağını gösteriyordu. Bilindiği gibi sıfır ya da sabit toplamlı olmayan oyunlarda her oyuncunun ayrı ayrı kazancı vardır diğer bir ifadeyle oyuncuların kazanç ve kayıpları birbirine eşit değildir dolayısıyla toplamları da sıfır ya da sabit bir sayıya eşit değildir. Bu tür oyunlar sıfır toplamlı oyunlara dönüştürülemez.

 

Sovyetler Birliği ile Amerika arasında o zamanlar en hızlı zamanlarını yaşayan silahlanma yarışı, 'Tutuklunun açmazına gösterilebilecek en iyi örnek aslında. İki ulus da, eğer işbirliği yapsalar ve yarışı bıraksalar kendileri için çok daha iyi olacaktı. Ama her ikisi için de baskın strateji sonuna kadar silahlanmaktı.

 

Evet, Oyunlar Teorisi, sadece ekonomide değil, pek çok alanda kullanılmaktadır. İkinci Dünya Savaşı, tarihte bilim adamlarının en çok doğrudan katkıda bulunduğu savaştır. Sadece matematikçilerin ve fizikçilerin değil bütün bilim dallarının katkısı gerekti savaşı kazanmaya. Bilim savaşın sonucunu değiştirdiği gibi savaş da bilimin kaderini ve ilerlemesini değiştirip yönlendirdi. O yılların mantığını da iyi anlamak gerekir. Matematik her şeydir, her sorunun cevabıdır o yılların inancında. Yeterince iyi hesaplarsanız, her şeyi matematiksel olarak izah edebilirsiniz yani. Oyunlar Teorisi'nin Nash tarafından 1950'lerin başlarında tamamlanmasıyla birlikte bu son inanç iyice yerleşti.

 

Oyunlar Teorisi, askeri konulardan sosyal bilimlere, ekonomiden biyolojiye kadar pek çok alanda uygulandı. Nash, teorisinin bir bölümünü yaz aylarında çalıştığı RAND şirketinde tamamladı. RAND, Amerikan ordusunun bilimsel araştırma ihtiyacını karşılamak üzere silah üreticileri tarafından kurdurulmuş bir bilim şirketiydi. O yılların atmosferi, RAND'in hâlâ kendini koruyan gücü ve ilişkileri, Nash'in ve diğer matematikçilerin katkıları sadece bilim dünyasını değil edebiyat ve sinemayı da etkiledi.

 

Nash Dengesi

Poker tarzı oyunlardaki kısır bir döngü gibi uzayıp giden fikir yürütme biçimini Nash bir döngü olmaktan çıkartıp bir kare gibi düşünmeyi önerdi. Nash'ın önerisi tam olarak şuydu: Bütün oyuncuların kendine göre en yüksek kazancı getirecek bir stratejisi var ama bu 'dominant strateji' oyundaki yegane oyuncu o olmadığı için uygulanamaz, o yüzden de bir 'denge' durumuna razı olunur. Şimdi okuyunca çok basit gözüktüğüne eminim ama bu, gerçekten büyük bir fikri sıçramayı ifade ediyordu ve bu sıçramayı bulan insan da bir 'dâhi'ydi.  Nash dengesi stratejisi bir oyuncunun karşısındaki oyuncunun oynayacağını düşündüğü stratejiye karşı kendisi açısından en iyi strateji. Nash dengesi stratejisi seçildiğinde de kimse o dengeden başka bir yere gitmek istemiyor. İşte Nash ağır matematik kullanarak, böyle bir dengenin çoğu şartlarda mevcut olduğunu ispat ederek, Von Neumann'ın yaklaşımını genelleştirmiş, çözüm üretmiş ve denge kavramını yerleştirmişti. Böylece de oyun teorisinin bir sürü alanda kullanımının yolunu açmış ve Nobel'i hak etmişti. Bugün Nash dengesi ekonomi dışında biyoloji ve siyaset bilimi gibi son derece farklı alanlarda kullanılabilen önemli bir kavramdır.

 

Her oyuncu, oyun içinde elinde olan eylemlerden birini seçmiş olsun, ve tüm oyuncuların böyle bir seçim yaptığını düşünelim. Bir oyuncu için seçilmiş eylem, diğer oyuncuların seçtikleri eylem gözetildiğinde oynanabilecek (getiri anlamında) en iyi eylem ise, ve bu özellik tüm oyuncular için sağlanıyorsa, bu eylemler bir Nash Dengesi oluşturur.

 

Nash dengesinin sade mantığını bilinen bir örnek üstünde izleyelim. OPEC bir petrol fiyatı tespit etmiş. O fiyatı tutturmak için gerekli üretim kotalarını da ülkelere dağıtmış. Arz, talep ve fiyat birbiri ile tutarlı varsayalım. Şimdi petrol ihracatçısı ülkelerden birinin üretimini kota üstüne çıkartmaya karar verdiğini düşünelim. Diğerleri kotaya sadık kalsın. Ne olur? Arz artacağından petrol fiyatı düşer.

Üretimini arttıran ülkenin petrol geliri yeni fiyatla düşüyorsa, piyasa Nash dengesindedir. Çünkü bu durumda dengeyi bozma üreticilerin işine gelmemektedir. Üretim maliyeti fiyatın üstünde olmasına rağmen piyasada dengeyi bozucu davranış olmamaktadır. Eğer üretimini artıran ülke yeni fiyattan daha fazla petrol geliri elde ediyorsa piyasa Nash dengesinde değildir. Çünkü dengeden sapmadan kârlı çıkan üretici vardır. O fiyat ve üretim kotaları tutunamaz. Kavramın uygulamada bir işe yarayıp yaramadığı tartışmalıdır. Ama iktisat teorisini eksik rekabetle ilgili mahcubiyetten kurtardığı kesindir. Ekonominin işine yaramasa da iktisatçılara ilaç gibi gelmiştir.

 

Nash dengesinde amaç ön görüde bulunmaktır. Kısaca öngörmektir. Nash, herhangi bir stratejik etkileşimde, bir oyuncunun en iyi seçiminin ya da hamlesinin, öteki oyuncuların ne yapacaklarına dair inancına sıkı sıkıya bağlı olduğunu fark etti. Nash, her oyuncunun, öteki oyuncuların yapabileceği hamle seçeneklerine bakarak en uygun hamleyi seçtiği duruma bakmamızı önerdi.

 

İki oyuncu, birbirinden bağımsız olarak ve aynı anda, 180’le 300 lira arasında bir miktar seçsinler. Bu oyunda seçilen en düşük miktar her iki oyuncaya ödenecektir. İki miktar arasındaki fark büyük miktarı seçenden alınacak küçük miktarı seçene verilecektir. İki oyuncu aynı miktarı seçerse, ikisine de seçtikleri miktar ödenecek, ayıca transfer yapılmayacaktır. Örneğin seçilen büyük miktar 230, küçük miktar 200 olsun. Bu durumda küçük miktarı seçene 230, büyük miktarı seçene 170 ödenecektir. Sonuç olarak her ikisi de 180 i seçecektir. Bu oyunda fark değil de belirlenen miktar büyük miktardan seçenden alıp küçük miktara seçene verilirse. Belirlenen miktarın büyüklüğü, karar vermede önemli rol oynayacaktır. Belirlenen miktar küçüldükçe seçilecek miktar 300’e doğru olacaktır.

 

Diğer bir örnekte kişilerden 0’la 100 arası bir sayı seçmeleri istensin. Seçilen sayıların ortalamasının yarısına en yakın olan oyuncu ödül kazanacaktır. Oyuncular hangi sayıyı seçeceklerdir. Bu oyunda bir oyuncu 0 ile 100 arasındaki her sayının seçilme olasılığının aynı olduğunu düşünsün ve 50’yi seçsin. Bir önceki oyuncun 50 seçeceğini düşünen diğer bir oyuncu 25 seçmesi gerektiği sonucuna varır.  Bir sonraki oyuncu, ilk iki oyuncunun 50 ve 25 sayılarını seçeceklerini düşünüp 12 ya da 13 seçmeye yönelecektir. Ekonomistler tarafından böyle bir oyun gerçek insanlara denetildiğinde sonuçların gerçekten de 50, 25 ve 12 etrafında yoğunlaştığını görmüşlerdir.  Kazanan seçim 13’e yakındı, ki bu da oyuncuların yaklaşık yüzde otuzunun seçtiği bir sayı olduğu görülmüştür. Bu oyunda en iyi strateji Nash dengesi olmasa da ondan çok da uzak değildir.

 

Gelelim “akıl oyunları” filmindeki kız tavlamaya... Filmde, John Nash karakteri erkek arkadaşlarına bir kız tavlama stratejisi söylüyor, ama hiçbir oyun kuramcısının yapmayacağı bir hataya düşüyor: kızın bakış açısından bakmayı unutuyor.

 

Şirketin geleceği yöneticilerin benimseyecekleri davranış biçimlerine bağlıdır. Davranış biçimlerinden birinin seçilmesi ve uygulamaya konulmasını maddi getirileri ve tarafların fayda fonksiyonlarına bağlı olacağından, yöneticinin karşı tarafın fayda fonksiyonunu doğru tahmin etmesi, iyileştirme çabalarını uygulamaya koyma şansını artıracaktır. Yani sonuç kazanmaya kararlı olan ve doğru tahminlerde bulunan tarafın lehine olacaktır. Doğal olarak çalışmalarda destekleyici ve kalite odaklı denetimlerin sürdürülmesi yararlı olacaktır. Dolayısıyla değişimler kültürel alt yapı, eğitim ve teknoloji ile bütünleştirildiğinde yarar sağlayacaktır. Etkileşimli karar ortamlarında karar vericiler kendi oyun planlarını hazırlarken oyunun farklı stratejiler uygulandığında getireceği kazançları ve kayıpları, karşı tarafın stratejilerini, oyundan beklentilerini dikkate alırlar. Değişimi yöneten liderlerin iki ya da daha fazla tarafın stratejilerini ve riske karşı tutumlarını belirleyebilmeleri halinde tarafların uzlaşmalarını sağlayabilmesi kolaylaşacaktır. Böylece tarafların ortaklaşa alacakları kararların kurumun lehine olması için gerekli ortam sağlanabilecektir. Kurum içinde çeşitli toplantılar aracılığı ile oluşturulacak stratejilerin taraflara ve kuruma getireceği faydaların gösterilmesi olanaklı hale gelecektir.

 

 

3.5.2.       KIYASLAMA

 

Uzaktaki hedefe ait fiziksel ve kimyasal özelliklerin ölçülerek hedefin uzaktan izlenmesi, vereceği tepkisel davranışların önceden kestirilmesi ve nedenlerinin belirlenmesi uzaktan algılama olarak tanımlanmaktadır. Uzaktan algılamanın amacı hedefin meydana getireceği fayda ve zararın şiddetine ilişkin tepkisel davranışın ne olacağının önceden kestirilmesidir. Günümüzde özellikle iletişim ve bilgisayar teknolojilerindeki gelişmeler sayesinde uzaktan algılama sağlıktan endüstriye, askeri silahlardan güveliğe kadar yaşamın pek çok alanında kullanılmaktadır.

 

Uzaktan algılama, bilgi toplama ve veri analizine dayalı sorgulama işlevlerini kapsar. Bilgi toplama; hedefin davranışına ait fiziksel ve kimyasal ölçümlerin yapılması ve sayısal veriye dönüştürülmesidir.  Sayısal verilere dönüştürülen bilgiler iletişim ortamlarından bilgi işleme merkezlerine transfer edilerek kayıt edilir. Ses, görüntü, sıcaklık, motorun çektiği akım miktarı, sismik dalgalar ya da titreşim birer bilgidir. Bu bilgilerin bilgisayar ortamında işlenebilmesi için sayısal verilere dönüştürülmesi gerekir.

 

Veri analizi, veri işleme teknikleri kullanılarak, toplanan verilerin sınıflandırılması, istatistiksel analiz yöntemleri kullanılarak yorumlanmasıdır. Yorumlama; kıyaslama ve sorgulamaya dayalı varsayımlar üretilerek tahminlerde bulunmaktır. Yorumlamanın doğruluğunu artırmak için aynı anda tüm algılayıcılardan toplanan veriler birleştirilerek algılayıcıların birbirlerini hissetmeleri sağlanmalıdır.

 

Birbirlerini hisseden algılayıcıların kestirim yapmayı öğrenmesi ekip olabilmeyi becermeleri ve problem çözmeye odaklı ortak akıl geliştirmeleri ile mümkün olabilir. Bunun için iş bölümü yapan yetenekli algılayıcıların geliştirilmesi gerekir. Algılayıcılarda kestirim yapma yeteneği geliştirmek için ölçülen değerler kıyaslanarak farklılık aranır. Bu farklılıklar tekrar edebilen özellikte de olabilir, anlık da olabilir. Tekrar eden farklılıklar öngörüye destek olur. Değişkenlikler sınıflandırılarak hatalar ayıklanır, belirsizliklerin sayısı azaltılır, tuzaklar belirlenir ve uygulanacak taktikler geliştirilir.  Değişimlerin ve belirsizliklerin neye dönüşmeye çabaladığı hızlıca fark edilmeli, eksik bilgi aranmalı ve ayırt edebilmeye yönelik ortak akıl geliştirilmelidir.

 

3.5.3.       BİLGİLERİN TOPLANMASI VE ARŞİVLENMESİ

Ne kadar büyük ve gelişmiş olurlarsa olsunlar, bilgiyi doğru yönetemeyenler yüzeysel değerlendirme hatasına düştüklerinde kaybetmeye mahkûmdurlar. Kapsamlı bilgi yönetiminin olmadığı, bilgilerin bir araya getirilmediği, buzdağının yüzeyine bakarak yapılan değerlendirmeler ve analizler organizasyonları öyle sıkıntılara sokar ki, kurtulmaya çalıştıkça batarlar. Bilginin gücünü algılamayanlar, karanlıkta el yordamıyla yön bulmaya çalışırlar. Fiziki bir yönü olmayan fakat güç faktörü olarak stratejik bir öneme sahip olan bilginin günümüzde etkinliği giderek artmaktadır. Bilgi; para, seçkinlik ve başarı getirdiğinden, güç ve egemenlik mücadelesinde bilgiyi toplamak stratejik önem arz etmektedir. Öte yandan günümüzde toplanan bilginin boyutu o kadar hızlı büyümektedir ki, yığının içerisinden gerekli olan bilgiyi bulabilmek, işlemek, tasnif etmek ve zamanında erişebilmek çok daha fazla önemsenir hâle gelmiştir. Hayati olan nokta herkesin gözü önünde bulunan bilgi yığınları içerisinden, kimsenin dikkatini çekmeyen, kimsenin akıl edemediği örtülü veya kapalı bilgiyi bulup çıkartabilmektir. Bilgilerin saklandığı arşivler, organizasyonların geçmişini ve geleceğini aynı anda aydınlatan değerlerdir. Bu nedenle bilgiler toplanırken ve arşivlenirken erişim yetkisi olmayanların bilgiyi görmemesi, bilmemesi ve yasadışı yollardan ele geçirmemesi için gerekli önlemler alınmalıdır. Bir organizasyonun arşiv kültürü yok ise onun beyni de yoktur. 

 

Bilgiyi arşivlerken bilgisayarlarda veri tabanı oluşturulması ile yer meselesi, korunma ve emniyet sağlanmış olur. Elektronik ortamda üretilen bilgilerin arşivlenmesinde bilginin bozulmadan ve değişime uğramadan korunarak sonraki kuşaklara aktarılmasında içerik, yapı, bağlam, sunum, davranışa yönelik işlevleri bozulmamalıdır. Arşivleme yetersizliği birikimleri yok eder, karışıklık çıkmasına neden olur. Bulunamayan ya da kaybolan bilgi ve belgeler yüzünden organizasyonlar çok büyük zararlara uğrarlar. Sistemin sağlıklı işlemesinin temel kuralı, zaman içerisinde bir bilgiye ihtiyaç duyulduğunda o bilginin hızlıca bulunmasıdır. Bu nedenle her türlü bilgi, sınıflandırılıp saklanmalıdır. Doğru bilgiler doğru zamanda, doğru yerde, doğru kaynaktan toplarsa ve arşivlenirse alınacak pozisyon da doğru belirlemiş olur;  tehlikeler önceden öngörülebilir, olaylar olmadan kestirilebilir.

 

Arşivleme yapılırken bilgilerin hasar görmemesi, çalınmaması, her türlü çevresel etkiye ve tehdide karşı korunması için gerekli önlemler alınmalıdır. İmha edilecek olanların neler olacağı, ne zaman, nasıl imha edileceği önceden belirlenmelidir. Arşivlemede bilginin depolanması ve sınıflandırılması sağlıklı yapıldığında, organizasyonun beyni bilgileri birleştirir, değerlendirir, kestirim yapar ve öğrenen organizmaya dönüşür. Bilgiyi önemli veya önemsiz diye sınıflamaktan ziyade, hangi bilgi ne zaman, nerede işe yarar diye bakmak daha doğru bir stratejidir. Analizlerde, öngörülerde ve çıkarımlarda yanlı değerlendirmelerden kaçınmak ve örtülü bilgileri ortaya çıkarmak için farklı analiz yöntemlerine dayalı değerlendirmeler yapılmalıdır.

 

Örneğin evlerde kullanılan su miktarına ilişkin bilgiler toplandığında gelecekte ne kadar su kullanacakları kestirilebilinir. Evde, kestirim yapılan miktardan daha fazla su kullanılmış ise eve yaşayanların dışında birileri gelmiş demektir. Bu öngörüyü kestirime dönüştürmek için telefon görüşme süreleri dâhil diğer harcama tutarlarına da bakmak gerekir. 

 

Bilgileri ölçen, birleştiren, kıyaslayan ve sınıflayanlar sadece tehditleri değil fırsatları da bulabilmek için sürekli bilgi toplamalıdır. Bilgiler arşivlendirilirken kendi kendini güncelleyen arşivleme kodları geliştirilmelidir. Bu kodlar aynı zamanda içeriği, toplandığı ortamı, ortamdaki diğer dosyaları ve güncellenme adımlarını da tanımlayabilmelidir.

 

3.5.4.       VERİ MADENCİLİĞİ VE SINIFLANDIRMA

Toplanan bilgi miktarının kontrolsüz büyümesi; veri yığını içinde aranan bir bilginin bulunmasını ve analiz edilmesini imkânsız hale getirmektedir. Çok büyük boyutlardaki bilgi yığını içerisinden aranan verinin bulunup çıkarılması için sınıflandırma, veri madenciliği ve veri füzyonu yöntemleri kullanılmaktadır. Veri madenciliği yararlı bilginin büyük miktardaki veri yığını arasından bulunup çıkarılmasıdır. Aranan bilgiye ait izleri yığın içerisinde keşfeden veri madenciliğinde kayıp, eksik, hatalı bilgilerin belirsizlik oluşturmaması için iz aramayı öğrenen algoritmalar geliştirilmelidir.

 

Veri madenciliğinde aranan bilgi toplanan bilgi yığının göstermiş olduğu davranışın meydana getirdiği izlerin türünü göre hızlıca bulunması gerekir. Verilerini kayıt edildiği ortamlardaki ve dolaştığı veri kanallardaki trafik analizinden iz bulan yönetim sistemleri tasarlanmalıdır. Merkezi bilgi işlem birimi algılayıcıların geliştirdiği davranışlardan bilgilerin toplanmaya başladığı anı keşif ederek erken uyarı oluşturması gerekir. Böylece bilgiler toplanmaya başladığı anda alınacak pozisyonda belirlenmiş ve davranışın vereceği tepkilerin sınıflandırılması yapılmış olacaktır. Diğer taraftan alınacak pozisyonu belirlemek için erken uyarı mesajları da elde edilmiş olacaktır.

 

Merkezi işlem birimi, bilgi toplama ve transfer etme birimleri arasındaki iletişim ortamında en kestirme yolların tablosunu sürekli güncelleyerek veri tabanında tutması gerekmektedir. Kimin hangi zamanda kime en hızlı veri ileteceği güzergahı tüm algılayıcılar ve toplama istasyonları bilecektir.

 

Veri füzyonu ise algılayıcılardan gelen bilgileri kaynaştıran ve bünyeye birleştiren algoritmalardır. Hedeflerin davranışlarını bulmada, tanımlamada ve takip etmede gerekli olan bilgileri toplayan ve sentez yapmayı öğrenen veri füzyonu algoritmaları kullanılmaktadır. Bilgileri birleştirme işlevi, başta insanlar olmak üzere canlıların her zaman farkında olmadan yaptıkları sürekli bir işlemdir. Bir hareketin davranışının nedenini ve vereceği tepkileri kestirebilmek için toplanan verilerden yaşayan bir organizma oluşturulması gerekir. Öğrenen algoritmalar ile sürekli kendini geliştirerek yaşayan organizmanın tepkisel davranışını doğru kestirebilmek için diğer algılayıcılardan gelen bilgilerin organizmaya bütünleştirilmesi gerekmektedir. Örneğin tehditlere ait hedeflerin oluşturduğu bilinmeyen sayıdaki izler toplanan bilgilerin bütünleştirilmesi ile hedeflerin yerleri ve davranışları belirlenebilir. Dağınık noktalara yerleştirilmiş çok sayıdaki algılayıcılardan gelen bilgiler hem çok karmaşık hem de çok fazla çeşit içerdiklerinden dolayı, toplanan bilgiler analiz edilirken karmaşık algoritmalar ve paralel işlemciler kullanılır.

 

Toplanan bilgilerden öğrenen organizma oluşturabilmek için organize olabilen, mevcut bilgi kaynaklarını bir araya getirerek iyi işleyen düzeni kurabilmek gerekir. Bilgileri toplayan, sınıflandıran, bütünleştirerek organizmalar oluşturan organizasyonuz bunları yapabilecek ekip yeteneği geliştirilebilmelidir. Organizmanın ekip olabilmesi için denge oyununda geleceği kestirmesi ve öngörüde bulunması gerekir. Küçücük dağınık bilgi organizmaları organize olup organ gibi davranmaya ve organlardan da hisseden canlılar gibi davranmayı öğrenmeleri gerekmektedir.

 

Besin arar gibi bilgi avına çıkan organizma avının izlerini uzaktan algılaması değişiklikleri sınıflandırması ile mümkündür.  Bu aşamada belirsizliklerin sayısı oldukça fazladır. Değişiklikler sınıflandırılırken doğruluğu artırmada daha fazla bilgiye ihtiyacını olduğunu fark ederek eksik bilgiyi fark etmesi için araştırma yapmaya yönelik akıl geliştirilmelidir. Daha büyük bir yığın içerisinden aradığını bulabilmesi için diğer avcılara aradığını önceden görüp görmediklerini için ekip olmayı becermeyi öğrenmelidirler. Ekip olmayı becerebilmek problem çözmeye odaklı aklın gelişmesini sağlar.  Birlikte bilgi yığınları içerisinde dolaşan organizmalar buldukları bilgileri paylaşırken iş bölümü yapılmasını öğrenerek süreç yönetmeye yönelik aklı geliştirirler. Daha büyük hedefi avlamada iş bölümü yapacaklarını planlamaya başladıklarında ise problem çözmeye yönelik katılımcı akıl geliştirirler. Görev paylaşımında organizmalar üstlendikleri görevde başarılı olmak ve en iyisini yapmada uzmanlaşarak organ gibi davranmaya başlarlar. Böylece problem çözmeye yönelik işin fonksiyonlarının paylaşımı ile organlar meydana getirilmiş olur. Organların birlikte hareket etmesinden bütünlük yani bünye meydana gelir. Bünyeyi meydana getiren organların birbirlerini hissetmeleri, görev paylaşımları, izleme, yönetme fonksiyonlarını yerine getirmesi için lider beyin oluşturmaları gerekmektedir. Başarıya giden yolda ekip olma ve ekiplerin birbirlerini çok iyi hissetmeleri ve algılamaları hedefe yönelik katılımcı akıl ile mümkün olduğu unutulmamalıdır. Fırsatları yakalamada ve farklı olmada ya da farklılığı bulmada başarılı olmanın temel kuralı takım olarak mükemmelliği gerçekleştirmeyi öğrendiklerinde kalite gücünü fark eden aklı geliştirilmiş olur. Sadece tehditleri değil fırsatları yakalamada da farklı olmak gerektiğini hissen organizmalar ekip olabilmek için aynı anda tek bir noktaya odaklanabilmelidirler.  

 

Kendine ait bilgileri hızlıca toplayan, bütünleştirerek bünye meydana getiren organizmalar bilgilerin kaynağı olan algılayıcıların davranışlarını izleyerek verecekleri tepkileri önceden kestirim yapmaya başlarlar. Tekinin farklılığı ve şiddetini hızlı algılamak için sinir ağına benzer bir kontrol mekanizmasının kurulması gerekli kılmaktadır.

 

Algılayıcıların organizma gibi davranarak dost düşman ayrımı yapması, felaketleri, tehditleri ve saldırıları önceden algılaması gerekmektedir. Felaketlere ya da saldırıya maruz kalan algılayıcı o ana kadar sahip olduğu bilgileri korumak için kara kutuya sahip olmalıdır. Komşuluk ilişkilerinde çalışan algılayıcılar ile ön bilgi toplama, ara bilgi toplama ve merkezi bilgi toplama birimlerinde bilginin bozucu ve yanıcı ve patlayıcı gibi etkilerden bozulmadan korunması gerekmektedir.

 

3.5.5.       BİLGİLERİ BÜTÜNLEŞTİRME

Çoklu algılayıcılardan elde edilen bilgileri sınıflandıran ve birleştiren uygulamalar geniş bir alana yayılmıştır; 

·           Askeri uygulamalarda; otomatik hedef tanıyan akıllı silahlarda, insansız taşıtlarda, uzaktan dost-düşman-tarafsız tanıma sistemlerinde, savaş alanı gözetlemede ve tehdit bulma sistemlerinde kullanılmaktadır.

·           İşletmelerde imalat süreçlerinin kontrol edilmesinde, karmaşık makine ergonomisinin yönetilmesinde, robotik ve tıbbi uygulamalarında geniş bir uygulama alanı bulunmaktadır.

 

Sayısal sinyal işlemeyi, istatistiksel tahmini, kontrol teorisini, yapay zekâyı ve klasik sayısal metotları kullanarak bilgileri sınıflandıran, kaynaştırarak birleştiren teknikler ve algoritmalar üzerine çalışmalar yoğunlaşmıştır;

·           Kalman filtreleme algoritmaları,

·           Bayesian ağları ve Bayesian teknikleri,

·           Dempster-shafer algoritması,

·           Regresyona dayalı teknikler,

·           Sınıflandırma ağacı,

·           Duruma dayalı muhakeme,

·           Veri görselleştirme,

·           Bulanık sorgulama ve analiz,

·           Doğrusal diskriminant analizi,

·           Kalıp ya da örnek tanıma,

·           Temel bileşen analizi,

·           Yapay Sinir ağları,

·            Genetik algoritma,

·           Simülasyon ve modelleme ile öğrenme.

 

Öğrenen algoritmanın yapısı, çok boyutlu doğrusal olmayan en küçük kareler yöntemine temel oluşturan değerlerin düzeltilmesine dayanır. Enterpolasyon kavramı, grafiği verilen bir fonksiyonda sınırlı sayıdaki veri noktasından geçecek şekilde bir y=p(x) fonksiyonunun türünü ve katsayılarını seçme işlemidir.

 

Toplanan bilgilerden sistemin davranış fonksiyonunun oluşturulması gerekmektedir. Fonksiyondan kestirimler yapılarak performans izlenmelidir. Hatalar ve tıkanmalar bulunduğunda fonksiyon düzeltilir. Böylece sistem sürekli öğrenen yapıya dönüşür. Algılayıcıların ekip olarak doğru fonksiyonu belirlemeyi öğrenmesi için kestirilmiş değerler ile kullanım sonrası ortaya çıkan hataların düzeltilerek güncellenmesi gerekir. Tüm olayların temelinde değişkenlikler vardır ve hataların büyük bir bölümü değişkenlikten kaynaklanmaktadır. Değişkenliğin özelliği belirlenirken hata kaynakları doğru tespit edilmelidir. Belirsizlik yaratan değişkenleri izlemek için tekrar eden değişkenler ayrıştırılmalıdır. Toplanan verilerden değişken olanlar kıyaslanarak belirlenir. Çok yoğun bilginin toplandığı bir ortamda en doğru yaklaşım, öncelikle hatalı olanların ayıklanmasını da içeren öğrenen algoritmaların geliştirilmesidir.  Öğrenen algoritmalar tarafından sınıflandırılan bilgiler içerisinde aranan bilgiye hızlıca erişim sağlanmalıdır. Bilgilerin saklandığı bellek ortamlar, hem maliyet hem de kapasite büyümesinde sıkıntı gösterdiğinden bellek alanını verimli kullanacak sıkıştırma teknikleri geliştirilmelidir.

 

3.5.6.       ORTAK AKIL GELİŞTİRME

Bir insanın, düşünme ve gözlemleme yeteneklerini problemlere yönelik çözümler üretmede kullanmasının temel sebebi insan beyninin yaşayarak veya deneyerek öğrenme yeteneğine sahip olmasıdır. İnsanlar doğumlarından itibaren yaşayarak öğrenme süreci içerisine girerler. Öğrenen beyin sürekli gelişir. Yaşayıp tecrübe edildikçe, beyindeki nöronları birbirine bağlayan bağlantılar sürekli güncellenir ve yeni bağlantılar oluşturulur. Bu sayede öğrenme süreklilik kazanır.

 

Öğrenerek problemlere çözüm üretme yeteneğini algılayıcılara kazandırmak için rakamsallaştırılmış ölçümlerin çeşitli istatistiksel teknikler kullanılarak gruplandırılması, özetlenmesi ve anlamlandırılması gerekir. Algılayıcılar sürekli olumsuzluk arayacaklardır. Bu nedenle geliştirilen davranışın tepkileri negatif olacaktır. Problem çözmeye yönelik akıl geliştirmede geçmişsel tecrübelerden benzer davranışların raporlanması ve yorumlanması gerekmektedir.

 

 İstatistiksel analizde verilerin toplanması, işlenip düzenlenmesi, tablo veya grafikler şeklinde gösterilmesinin temel amacı sorgulamalara yanıt vermek ve geleceğe yönelik tahminde bulunmaktır. İstatistiksel işlemler ile hata, kararsızlık, belirsizlik ve değişkenler hakkında bilgi edinmek için olasılık hesaplama teknikleri kullanılarak ölçme ve kıyaslama yapılır, tahminde bulunulur. İstatistik bir belirsizlik bilimidir. İstatistikçiler, "Nedir?" sorusuyla değil, "Ne olabilir?" veya "Ne muhtemeldir?" soruları ile ilgilenirler. Verilerin toplanması, derlenmesi, özetlenmesi, sunumu, analizi ve aynı zamanda geçerli bir sonuç çıkarılması istatistik dalının başlıca ilgi alanlarıdır.

 

Kestirim yapmada kabul edilebilecek sapmaların güven aralığı ve güven sınırları belirlenirken,  davranışın izlerini yansıtan örnekler almak için, zamanla genliği, frekansı ve fazı değişen sinyalden örnek alma aralığının doğru belirlenmesi gerekir. Örnek alınırken;

·           Toplanan verilerin doğru olması,

·           İzleri ve belirtileri içerisinde barındırması,

·           Takip edildiğinde verilerin tekrar üretilebilmesi,

·           Süreci tamamıyla anlamlandırması,

·           Amaca ulaşmada kullanılabilir olması gerekmektedir.

 

İstatistiksel olarak geçerli bir örnek alabilmek için örnekleme sayısı, zaman aralığı doğru belirlenmelidir. Örneklemeye dayalı tahminler ile hedefe ait davranışın gerçek karakteristiği arasında daima farklılık olacaktır. Amaç, toplanan veriler ve örnekleme aralığı ile bu farklılığı minimize etmektir. Hedefin gösterdiği davranışlar özelliklerine göre sınıflandırıldığından sınıf sayısı, aralığı ve sınırları doğru belirlenmelidir. Davranışların karakteristik eğilimi, örnek alınan değerlerin aritmetik, geometrik, harmonik ve ağırlıklı ortalaması hesaplanarak bulunur. Alınan örnekleme değerlerinden bir ya da iki tanesi çok yüksek ya da düşük olursa aritmetik ortalama davranışın eğilimini yansıtmaz. Bu gibi durumlarda medyan değerlendirilmesi yapılarak davranışın eğilimi belirlenebilir. Medyan değerlendirmesi, alınan örneklere ait veri değerleri büyükten küçüğe ya da küçükten büyüğe sıralandıktan sonra, tam ortadan veri dizisini 2 eşit frekansa ayıran değerdir. Bir veri setindeki bütün değerleri dikkate almayan (hassas olmayan) bir başka davranış eğilimi belirleme yöntemi ise Mod ölçümüdür. Mod ölçümü, bir veri setinde en sık olarak gözlenen veri değeridir.

 

Davranışları kıyaslamak için yığın içerisindeki verilerin değişkenlik aralığı, ortalama sapma ve standart sapma gibi değişkenlik ölçüleri kullanılır. Davranışlardaki değişimin aralığı bir veri serisindeki en yüksek değer ile en düşük değer arasındaki farktan hesaplanır. Ortalama sapma, tüm veri değerlerinin aritmetik ortalamasından olan mutlak sapmalarının aritmetik ortalamasıdır. Bir yığın içerisindeki örnek değerlerin hangi mertebelerde çeşitlenerek değiştiğini gösteren ölçüt varyans olarak adlandırılır. Değişkenlik bulabilmek için davranışların nominal değerlerden sapmalarının iyi analiz edilmesi gerekir. Sınıflandırılmış verilerde, orta nokta her zaman davranışın ağırlıklı orta noktası olmayacağından, ham verilere göre gruplandırılmış değerlerde daha yüksek sapma değeri ölçülür. Belirli bir değişimin olma ihtimalinin ölçülmesi ve sapmaların çok iyi belirlenmesinde olasılık hesaplamaları ve istatistiksel yöntemler birlikte kullanılmaktadır.

 

Sistemin davranışını tanımlayan fonksiyon içindeki bir değişkene ait değişime karşılık fonksiyonun değerlerindeki değişimin oranı tablo ve grafiksel olarak gösterilir. Grafikte belirlenen bir noktaya yaklaşımın nasıl olacağının analiz edilmesi için o noktadaki teğetin eğimi bulunmalıdır. Ayrıca yorum yapmaya destek olması için formülü verilen bir fonksiyonun entegral ve türevinin grafiği de çizilmelidir. Değişkenleri bir araya toplayarak ölçmeyi az sayıda faktör ile açıklamayı amaçlayan faktör analizi değişken sayısını azaltır, ulaşılan sonuçları anlamlı kılar. Faktör analizi, ölçmenin nasıl gerçekleştiğini belirler.  Değişkenler arasındaki ilişkileri ölçmek için regresyon analizi teknikleri kullanılmaktadır.

 

Bilgileri düzenlemek, yorumlamak, değerlendirmek, sorgulamak ve özetlemek için problem çözme yeteneği geliştirilmelidir.  Geliştirilen problem çözme yeteneği ile çabuk öğrenme sağlanır. Daha önce elde edilen deneyimler, sorunlara yaratıcı ve orijinal bir biçimde çözüm üretir, performansı yükseltir. Algılayıcılarda sistematik bir problem çözme yeteneği geliştirilirken stres altında doğru değerlendirme yapmaları için sorgulama algoritmalarının çok iyi çalışıyor olması gerekir. Eğitim yetersizliğinin yanında inanmama, isteklendirme yetersizliği, denetim eksikliği, denetlemede zıt yönden sorgulama yapılmaması, anlatılmaması,  ifade hatası,  süreçlerin yazılı olmaması gibi etkenler insanlarda, problemleri çözümsüzlüğe götürmektedir.  Problem çözerken değişiklikleri, farklılıkları bulmada ve yeni fikirler geliştirmede düşüncelere engel koymaksızın yapılan fikir geliştirme yöntemleri de beyin fırtınası olarak adlandırılmaktadır. Einstein bu konuda şöyle demiştir: " Ortaya atılan yeni fikirlerde bir ilginçlik ya da saçmalık yoksa o fikirde umut yok demektir."  Her tür eleştiri kişilerin hayal gücünü engeller, çünkü fikir üretme ve eleştiri aynı anda gerçekleşemez. Beyin fırtınasının amacı; belirli bir durum veya probleme ilişkin fikir ve seçenekleri ortaya koyarak, yaratıcı düşünmeyi geliştirmektir.  Beyin fırtınası esnasında ortaya atılan olağandışı fikirler, probleme çözüm odaklı olmalıdır. O halde algılayıcılar beyin fırtınası yapmayı nasıl becereceklerdir?

 

Karar verici olarak algılayıcılar alternatifler arasından problemlere çözüm üretecek tercih yaparken, birbirleri ile etkileşim içinde işbirliği modelleri oluşturmalıdır. Bu amaçla akıl oyunları kuramının çok iyi bilinmesi ve mikroişlemci kontrollü algılayıcılar tarafından sınıflandırılan bilgilerdeki değişimlerin sürekli izlenmesi ve sorgulanması gerekir.  Algılayıcılardaki iş süreçleri ve fonksiyonlarında önemsenmesi gereken şey; sorgula sorgulan,  denetle denetlen olmalıdır. Denetim yapılmasındaki amaç iş süreçlerinde oluşacak risklerin önceden fark edilip krize dönüşmeden gerekli çözümlerin geliştirilip uygulanmasıdır.

 

Ölçme sonuçlarının belirlenmiş bir ölçütle kıyaslanarak, ölçülen nitelik hakkında bir karara varılması değerlendirme sürecidir. Değerlendirme, bir yargılama işlemidir ve ölçme sonucunun bir ölçütle karşılaştırılmasına dayanır. Değerlendirme ile zayıf ve güçlü yanlar ve belirli alanlardaki gelişimler saptanır. Seçim yapmada uygun düzey belirlenir. Davranışa ait fonksiyonlar ve süreçler işlenirken tecrübe kazanmak için yeterli ve zamanında geribildirim önemsenmelidir. Sürekli ve birbirini tamamlayan becerilerin ölçümü esas alınmalıdır. Algılayıcılarda bilgisayar destekli denetim teknikleri kullanılarak veri toplama, veri analizi ve değerlendirme teknikleri ile performans değerlendirilmesi yapılmalıdır.

 

Belirsizlik, nedenini bilememek, sonuçları tahmin edememek, sistemi anlayamamak, herhangi bir fikir yürütememek, sorulara cevap verememek, verilen cevaplarla tatmin olamamaktır. Laplace'ın önermesine göre, öyle bir bilimsel yasalar takımı olmalıdır ki, yalnızca bir an için evrenin tümünün durumunu bilirsek evrende olup bitecek her şeyi hesaplayabiliriz. Örneğin, güneşin ve gezegenlerin bir andaki hızlarını ve konumlarını biliyorsak, Güneş Sisteminin başka zamanlardaki durumunu Newton'ın yasalarını kullanarak hesaplayabilirdik. Belirsizlik ilkesi 1927 yılında Werner Heisenberg tarafından öne sürüldü. Kuantum fiziğinde Heisenberg'in belirsizlik ilkesine göre, bir parçacığın momentumu ve konumu aynı anda tam doğrulukla ölçülemez (momentum değişimi = kütle değişimi x hız değişimi). Birbirine bağlı iki büyüklükten birinin ölçülmesindeki duyarlılık arttıkça diğerinin ölçülmesindeki duyarlılık azalır. "Heisenberg' in belirsizlik ilkesi, bir sistemin durumunun tam olarak ölçülemeyeceğini, bu yüzden onun gelecekte tam olarak ne yapacağı konusunda kestirimde bulunulamayacağını göstermiştir. Tüm yapılabilecek şey, farklı sonuçların olasılıkları hakkında kestirimde bulunmaktır.

 

Kestirimde bulunmanın amacı kriz başladığında ortaya çıkıp çözmek ya da hasta döşeğindekine reçete yazmak olmamalıdır.  Kestirimde bulunmanın amacı problemlere ilişkin tuzakları önceden görüp oyunları boşa çıkartmak ve krize dönüşmeden çözüm üretmek olmalıdır. Önemsenmesi gereken tuzakların nasıl algılanacağı ya da bulunacağıdır. Problemleri oluşmadan algılamak, görebilmek ve önleyebilmek birbirlerine bağlı geliştirilmesi gereken yetenekler ile mümkündür. Toplanan bilgilerden tuzaklar görüldüğünde konum alarak taktik değiştirmek gerekir.

 

Değişimlerin neye dönüştüğünü ya da ne doğurduğunu bulabilmek için izlenmesi ve çok iyi analiz edilmesi gerekir.  Kestirim yapmanın amacı olaylar olmadan değişimlerin bulunması ve uyarı verilmesidir.  Örneğin zamanla genliği değişen bir grafikte, herhangi bir büyüklüğün zaman içerisindeki değişimini izlerken,  sağ elinizle grafiğin sağ tarafını kapatın ve elinizi yavaşça sağa kaydırın. Bu işi yaparken de, bir yandan, elinizin kayması sırasında ortaya çıkacak noktaların konumlarına bakarak, bir sonraki noktanın nerede ortaya çıkacağını kestirmeye çalışın. Lineer sistemlerde noktanın nerede olacağını çok rahat bir biçimde belirleyeceksiniz. Ancak lineer olmayan sistemlerde, değişkenler başlangıç koşullarına o kadar hassas bir şekilde bağlıdırlar ki, girdilerdeki en ufak bir değişiklik, sonuçları dramatik bir biçimde değiştirmektedir. Fakat zaman ilerledikçe daha sağlıklı öngörüde bulunabilmenin de mümkün olduğunu fark edeceksiniz.

 

Sürekli üretim yapan endüstriyel tesislerde, uygulanan bakımlar büyük önem taşır. Üretimin aksamasına tahammülü olmayan yönetim, erken uyarı niteliği olan kestirimci bakım yöntemlerini tercih etmektedir. Ani arızalarla karşılaşmamak, beklenmeyen üretim kayıplarını engellemek, bakım ve onarımı planlanabilir hale getirmek, erken uyarıya dayalı kestirimci bakımın hedeflerini oluşturur. Erken uyarı özelliği olan kestirimci bakım yöntemleri makinelerin mekanik durumlarının düzenli olarak izlenmesi ve önemli değişikliklerin görülmesi durumunda, arıza meydana gelmeden, müdahale edilmesine olanak sağlar. Erken uyarı özelliği olan kestirimci bakımın üstün yönü arızanın kök nedenin analizlerinin yapılabilir olmasıdır. Bu analizle sorunun temeline inilir ve bir daha tekrarlamaması için önlemler alınır.  Verimli bir erken uyarı özelliği taşıyan bakım sisteminden söz edebilmek için, bakımdan sorumlu tüm tekniklerin bir arada uygulanması gerekir.

 

 

 

 

3.5.7.       TAKİP YETENEĞİ GELİŞTİRME

Günümüzde kritik alt yapıları uzaktan izleyen, yöneten ve tehditleri erken belirleyen algılayıcıların sayısında, çeşidinde ve konumsal dağınıklığında yoğun artış görülmektedir. Algılayıcılarda karar verme yeteneği geliştirmek için birbirleri ile iletişime geçmeleri ve ortak değerlendirme yapabilmeleri sağlanmalıdır. Buzdolabına yerleştirilen minicik algılayıcılar yardımıyla koku, sıcaklık gibi ölçümler yapılarak yiyeceklerin bozulmaya başladığı an belirlenebilir mi? Basit gibi gözükse bile bu iş mikrobilgisayar kontrollü sisteme göre değil sadece insana göre tanımlanmıştır.  Fakat bu tür işlevler yakın gelecekte matematik ve bilgisayar sistemlerinin birlikte kullanılması ile mümkün olacaktır.  Düşünün, araba kazalarını önlemek için tüm araçlar akıllı minik algılayıcılar ile donatılmış olsun. Uyuyan şoförü fark eden algılayıcılar, aracın kontrolünü şoförden alıp, dörtlüleri yakarak aracı sağa çekebilir mi? Trafik ihlalleri ve tehlikeli sürüşler, akıllı algılayıcılar tarafından saptanabilirse, sürüş yetkisi şoförden alınıp kazaların oluşmadan önlenmesi mümkün olabilecektir.

 

Sismik hareketleri takip eden ve şiddetini ve yönünü kestirmeye çalışan algılayıcılar öncelikle ölçtükleri fiziksel ve kimyasal büyüklükleri elektriksel sinyallere çevirecekler.  Üzerinde mikroişlemci ve belleği olan algılayıcı, yazılım tarafından yönetilecektir. İlk aşamada toplanan bilgi ya limit aralığa ya da üst limit aşması durumunda anlamlandırılacaktır. Diğer bir deyişle alt limitte uyuyan, arada bir iletişime geçip üstlerine ve komşularına rapor veren, minimum enerji harcayan algılayıcı tasarlanacaktır. Limit aralığına düşen bilgi bulduğunda sürekliliği olup olmadığı kontrol edilecektir.  Süreklilik kazandığında uyarı vererek uyanacak, komşularına soracak ve onları bilgilendirecek, komşuları ile birlikte kıyaslama ve sorgulama yapacaktır. Üst limitte ya da yalnız kaldığını hissettiğinde çığlık mesajları atacaktır. Yalnız başına kaldığını anladığında yaşayan komşularını ve merkeze iletişim kanalı arayacak, kendine yaklaşan dostu hissederek ve uyaracaktır.

 

Dağınık, gruplanmış ve değişik türden çok sayıda algılayıcı birbirlerini kontrol eden ve izleyen yapıda iletişim halinde olacaklardır.  Algılayıcılar hedefin şiddetini ve yönünü bulabilmek için gruba ait diğer algılayıcılardan aynı bilgileri sorgulamak için paylaşacaklardır. Algılayıcı grupları içerisinden bazıları muhbir ve iz arayıcı olarak görev yapacaktır. 

 

Algılayıcıları dürten yapısal mekanik sinir uçları tasarlanacaktır. Sinir uçları fiziksel ya da kimyasal değişimi hızlıca uzak mesafeye ileten örümcek ağları gibi çalışacaklardır. Burada örümcek algılayıcı olarak görev yapacaktır. Sinir uçları hassasiyetinde örümcek ağı yapıları;

·                Topuk kemiğini, bacağın baldır kasına bağlayan bağ dokusu (tendon) koptuğunda gerginliği enerji üretir ve etkisi büyük olur.

·                Algılayıcı olarak hayvanlardan faydalanılacaktır; fare, böcekler, kuşlar,… 

·                Hayvanlara algılayıcı (RFID-sismik ve ses) monte edilecektir.

·                Sıcaklık değişiminden büzülen ve genişleyen lifler

 

Algılayıcıların ölüm fermanı uzaktan infaz edilecektir. Algılayıcı düşmanın eline geçtiğinde kendi kendini yok edecektir. Algılayıcılar hem kendi kendilerini hem komşularını test edecek ve performanslarını izleyecektir. Hedefin davranışını belirlemek için hedef tahrik edilerek tepkisel davranışları ölçülecektir.  Algılayıcılar ortamda korku oluşturacak davranışlar geliştirecektir; Görüntü ötesi ve ses ötesi uyarmalar verilecektir. Uğultular oluşturulacaktır. Noktasal ultra ses yönlendirilmeleri yapılacaktır. Çığlıklar attırılacak, ses ve görüntüsel gürültüler oluşturulacaktır.   Algılayıcılarda karar verme yeteneği geliştirmek için birbirleri ile iletişime geçmeleri ve ortak değerlendirme yapabilmeleri sağlanmalıdır.

 

Kullanılacak algılayıcılar; ses, titreşim,  hareket, basınç, sismik, sıvı yaklaşım ve ışık olarak sıralanır. Kendi başına çalışan her bir algılayıcı aktif ve yarı aktif olmak üzere iki modda çalışacaktır.  Her bir algılayıcı belirli aralıklarla ölçtüğü değeri kendisi için belirlenmiş güven aralığına girip girmediğini kontrol edecektir. Ölçülen değer güven aralığına girmiş ise algılayıcı yarı aktif moddan aktif moda geçerek aynı anda hem etrafındaki algılayıcılara hem de merkezi veri işleme birimine durumu bildirecektir. Yarı aktif modda iken etrafındaki algılayıcılardan da uyarı geldiğinde hemen aktif moda geçecek, kayıt ettiği verileri diğer algılayıcılar ile paylaşarak ortaklaşa analiz algoritmalarını çalıştırmaya başlayacaklar.

 

Kesintisiz veri akışı ile gerçek zamanlı olarak tehditleri uzaktan tespit ve teşhis eden, tehdidin konumunu belirleyen ve takip eden algılayıcıların sahip olması gereken özellikler;

·           Sisteme yapay zekâ özellikli yazılımların eklenmesi ile insan faktörü en aza indirgenmeli ve bu sayede yanlış alarm sayısı minimize edilmelidir.

·           Küçük boyutlu bütünleşik çözümler üretilmelidir.

·           Kablosuz iletişim yapabilen algılayıcılar gereksinim duyacakları enerjide maksimum verimle çalışmalı, az güce ihtiyaç duymalı ve mümkün olduğunca ihtiyaç duyacakları enerjiyi kendileri hasat etmelidir.

·           Bilgisayar kontrollü, zamanla değişen elektriksel sinyalleri sayısal verilere dönüştüren, bellek kayıt alanına verileri toplayan, mukayese eden, karşılaştıran ve belirlediği ihlalleri diğer dost birimler ile paylaşan algılayıcılar geliştirilmelidir.

·           Algılayıcılar taş, ağaç, kuş yuvası, yol taşı, yol tabelası, direk gibi kurulumu yapılacak coğrafi yapıya uygun objeler içine yerleştirilerek gizlenebilmelidir. 

·           Algılayıcılarda, hayvanlar, çit hareketleri, ağaçlar, telefon ve elektrik direkleri, zemin hareketleri, hava değişimleri (yağış) gibi gürültü kaynaklarını ayırt edecek ve hatalı alarmları minimize edecek yazılımlar ve çözümler geliştirilmelidir. Algılayıcılar çevresel ve iklimsel değişimleri algılayarak kendi kendini kalibre edebilmelidir.

·           Çok sayıda birbirini tamamlayan farklı algılayıcılar, hedeflerin izleneceği bölgeye istatistiksel olarak yerleştirilmelidir.

·           Algılayıcılar birbirleri ile karma ağ (MESH) üzerinden iletişim kurmalı, verileri paylaşmalı, ortaklaşa mukayese ederek erken uyarıda bulunmalıdır. Toplanan veriler merkeze gerçek zamanlı iletilmeli, merkezden gerçek zamanlı izleme ve yönetim yapılmalıdır. Gerçek zamanlı izlemenin mümkün olmadığı durumlarda lokal izleme ve yönetim de mümkün olmalıdır. İletişim koptuğunda ya da iletişimin imkânsızlaştırıldığı durumlarda algılayıcılar iletişim kurabildiği dost algılayıcılara durumu rapor etmelidir.

·           Kendine yaklaşanı stratejik dost ve düşman olarak ayıran, ihlal var ise dostu uyaran, düşmanı deşifre eden ve kendi kendini imha edebilen teknik özelliklere sahip olmalıdır.

·           Bir algılayıcı komşu algılayıcılar ile veri haberleşmesi yapabilmelidir. Bulduğu erken uyarıyı komşuları ile paylaşmalı ve onları da durum hakkında sorgulayabilmelidir.

·           Yer değiştirilirse ya da acil erken uyarı oluşursa çığlık alarmı oluşturmalı ve bunu belirli süreyle kablosuz ortamdan diğerlerine iletmelidir.

·           Kablosuz algılayıcılar RFID kimlik tanıma sistemlerine entegre olmalıdır.

·           Çalışırken ortam sıcaklığından etkilenmemelidir. Uzaktan kurulum ve yazılım yüklenmesi yapılabilmelidir.

·           Özellikle sismik algılayıcılarda yürüme ve kazı gibi insan kaynaklı tehdit faaliyetlerinin bulunması hedeflenmelidir.

·           Sismik işaretlerin analizinde diğer algılayıcılar ile beraber çalışarak hassasiyet artırılmalıdır.

 

Bilgileri birleştiren çoklu algılayıcıların kullanıldığı alanlar;

a)      Güvenlik; cisim ve veya insan izleme ve gözetleme,

b)     Askeriye; araç izleme, izinsiz giriş bulma, savaş alanına ilişkin bilgi toplama,

c)      Stratejik uyarılar; kimyasal, biyolojik ve gaz sızıntılarını tespit etme,

d)     Çevre; ürün miktarı saptama, doğal çevreyi izleme,

e)     Tıp; hasta takip,

f)       İnsan sağlığı için risk içeren alanları izleme,

g)      Otomasyon uygulamaları olarak sıralanır.

 

Endüstride ve insan yaşamında problem meydana getiren tıkanıklıkları belirlemek için verileri birleştirerek analiz yapan çoklu algılayıcılar verimliliğe önemli katkılar sağlayacaktır. Tekrarlanan olaylardan hangi değişimin ne zaman nasıl meydana geleceğine yönelik tahminlerde bulunabilinirse bir olayın diğer bir olayı ya da felaketi nasıl tetiklediği öngörülebilir. Değişimlerin tekrarlanma aralığı, süresi ve şiddeti sağlıklı izlendiğinde gelecek ile ilgili kehanette bulunmakta mümkündür. Unutulmaması gereken şey, değişimler süreklilik kazandığında yeni bir dönüşümün başladığıdır. Yapay zekâ programları ve işaret işleme algoritmaları gibi yazılımlardaki ve bilgisayar teknolojilerindeki gelişmeler, insan ve hayvanların sezilerine benzer yetenekleri oluşturabilecek düzeye gelmiştir. Bu nedenle insanların ve hayvanların veri analiz kabiliyetlerinin donanım ve yazılımda bir benzerliğinin oluşturulması üzerine çalışmalar yoğunlaşmıştır. Bu çalışmalarda başarı elde etmek için veri kaynaştırma algoritmaları ile iletişim ve bilgisayar teknolojilerindeki gelişmelerin gerçek zamanlı veriyi birlikte işleyip sonuçlandırması gerekmektedir.

 

3.5.8.       ARŞİV YÖNETİMİ

Arşivler, organizasyonun geçmişine ışık tutan ve geleceğini şekillendiren değerlerdir. Arşiv yönetimi, organizasyonun sahip olduğu varlıklara ilişkin bilgileri zaman, kullanım ve amaçlar doğrultusunda kaydedilip, saklanıp yönetilmesidir. Değerleri belgeleme, koruma ve saklama işlevlerini üstlenmiş bulunan arşivler, bir organizasyonun hafızasını oluşturur.  Bir organizasyonun arşiv kültürü yok ise onun beyni de yoktur anlamına gelmektedir.  Organizasyonların yazışma ve dosyalama işlemlerinin standartlaşması, arşivlerde toplanan belgelerin ayıklanması, tasnifi, sınıflandırılması, yerleşimi ve hizmete sunulmasında büyük kolaylık sağlayacaktır.  Arşivleme yapılırken belli bir kaynaktan gelen belgeler bir bütün olarak grup ya da seri halinde işleme tabi tutulur. Evraklar gelen, giden, zimmet olmak üzere en az üç defter tutulmalıdır.

 

Arşivler; gelişmeleri, yaşanan olay ve deneyimleri belgeleyen, kurumun hakkını koruyan evrakların saklandığı yerdir. Arşivlerde mikrofilm kullanımı ya da tarama yapılarak bilgisayarlarda veri tabanı oluşturulması ile yer meselesi, korunma ve emniyet sağlanmış olur. Belgeler bilgisayar ortamında, standart formlar halinde çok nüsha halinde saklanabilmekte, hiçbir zorluğa meydan vermeden nüshalarının çoğaltılması mümkün olabilmektedir. Ayrıca bilgisayar kontrollü kartuş, teyp, DVD, harici bellekler de bilgilerin saklandığı arşivlerdir. Çoklu ortam dokümanları, veri tabanları, hesap tabloları, link içeren web sayfaları türünden belgeler varlıklarını yalnızca sunucu bellek ortamlarında sürdürmektedir. Belgelerden üretilen bilgilerin saklanmasındaki temel amaç, ileride bu bilgilerden yeniden orijinal belgeyi elde etmektir. Bu nedenlerden dolayı arşivleme kavramı, yedekleme kavramının çok ötesine geçmektedir. Elektronik evrakların arşivlenmesinde belgeden üretilen bilginin bozulmadan ve değişime uğramadan korunarak sonraki kuşaklara aktarılmasında altı temel bileşen göz önüne alınır. Bunlar içerik, yapı, bağlam, sunum, davranış ve fonksiyonelliktir.

 

Elektronik evrakların işlenmesi ve saklanmasında başlıca sorunlar;

·           Teknolojinin değişimine paralel olarak görülen sistem eskime sürelerinin kısalması,

·           Yasal delil olabilme vasfının değiştirilebilmesi,

·           Orijinalliğinin korunamaması,

·           Kayıt sistemlerinin eskimesi, disketlerin ve sürücü mekanizmalarının geçirdiği evreler ve tamamen ortadan kalkması,

·           İstenen bilginin hızlıca bulunmaması olarak sıralanır. 

 

Uzun süreli saklama araçlarından kaset, kartuş, makara bant gibi seçeneklerin kullanımı yaygın değildir. Buna karşın, bugünün bilgisayarları CD’leri terk etmiş, DVD’ler ve taşınabilir bellekler ile tanışmıştır. Bu ortamlardan herhangi birisi üzerinde kayıtlı bilgiyi, havadaki yüksek nem, yüksek sıcaklığa sahip koşullarda saklama, afetlerden koruma, fazla kullanıma bağlı aşınma ve eskimeler ve imalat hataları nedeniyle bilgileri kaybetme riski çok yüksektir. Bilgiyi bir iyon ışını ile dayanıklı metaller üzerine ve optik olarak kaydetmek gibi uzun soluklu çözüm alternatifleri de üretilmiştir. Ancak, bunların aşırı yüksek maliyetleri, yaygın olarak kullanılmalarını engellemektedir. Günümüzde bir bilgisayara ortalama iki sene ömür biçilmektedir. Eski bir donanım ait işletim sisteminin, şifre veya sıkıştırma algoritmalarının nasıl çalıştığı bilinmeden yeniden kullanılabilmesi çoğu zaman imkânsızdır. Bu nedenle teknolojik değişimin her aşamasında, eskiyen sistemin nasıl çalıştırılacağı ve kullanılacağı hakkında bilgi veren kullanım kılavuzları ve benzeri dokümanların saklanması özel bir önem arz etmektedir. Bunlar yapılmadığı takdirde eskiyen sistemle oluşturulmuş dokümanların orijinal hallerine ulaşmak bir daha mümkün olmayabilir. Sistem eskimesi sorununa önerilen çözümler içinde en yaygın kabul göreni, belge ve bilgilerin bir başka formata aktarılarak bilgisayarlar arası göç ettirilmesidir. Elektronik evrakların arşivleme sırasında korunması gereken, içerik, yapı, bağlam, sunum, davranış ve fonksiyonellik bileşenlerinde herhangi bir bozulma ya da kayba uğramadan farklı bir formata dönüştürülerek koruma altında tutulması kastedilmektedir. Göç kavramının en yaygın kabul gören şekli, elektronik evrakların yaygın bir standart formata dönüştürülmesidir. Bunların en yaygın olanları; görüntü dosyaları için TIFF, yazılı dokümanlar için PDF ve XML uygulamalarıdır. Ses ve hareketli görüntü dosyaları için henüz yaygın olarak kabul gören standart bir format üzerinde fikir birliği oluşmamıştır. Sistem eskimesi sorununa çözüm olarak önerilen yöntem, emülatör kullanımıdır. Emülatör yazılım ya da donanımın yaptığı işin farklı bir sistem altında yapabilen yazılımdır. Böylece hem elektronik dokümanların orijinaline ulaşmak hem de etkileşimli nesneleri ve programları çalıştırmak mümkün olabilmektedir.

 

Arşivleme, bulabildiğiniz her şeyi top yekûn saklamak değildir. Tersine, yalnızca uzun vadede çok önemli olacak bilgi ya da belgeleri daha kısa süreli olanlarından ayırıp koruma altına almaktır. Yasayla belirlenmiş zorunlu saklama süreleri var ise, bu süre tamamlandıktan sonra belgelerin sistematik olarak imha edilir. Geleneksel evraklarda orijinallik tespiti yapılırken imza, damga, tuğra, mühür önemlidir. Noter, mahkeme ve devlet arşivleri gibi güvenilir saklayıcılarda bulunan evraklar da orijinal kabul edilir. Bir belgenin orijinal olup olmadığı; iç tutarlılık kontrolü taranarak, kaligrafi yani yazı stiline bakılarak da belirlenebilir.  Yazıda kullanılan üslup, dil ve sunum özellikler bütünü diğer bir deyişle fiziksel yapı yani kâğıt ve mürekkebin, filmin kimyasal ve fiziksel yapısı üretici firma ve tarih incelemesi ile dokümanın özgünlüğü belirlenir. Elektronik evraklarda orijinallik tespitinde bilginin, iletişim ve işleme ortamlarında bir kişiden, sistemden veya uygulamadan diğerine gönderilmesi, çevrimdışı depolanmasında kullanılan metotlar önemsenmesi gereken kıstaslardır. Saklamak için kullanılan donanım ve yazılımın güncellenmesi veya değiştirilmesi gibi sebeplerle, bir yerden başka bir yere nakledilmesi halinde, elektronik evrakların orijinalliği tehdit altına girer. 

 

Sayısal imzalar, elektronik bir nesnenin, internet gibi açık iletişim ortamları üzerinde güvenli bir şekilde bir yerden başka bir yere iletilebilmesine duyulan ihtiyaç nedeniyle üretilmiş bir doğrulama teknolojisidir.  Sayısal imzalamada, gönderilen bilginin yolda herhangi bir şekilde değiştirilmediğini garanti altına almak için, önce gönderilecek olan bilgi şifrelenir. Bu sistemi daha güvenli kılmak için, işin içine bir de sertifikalandırma yöntemi eklenmiştir. Şifre sahibi, bir sertifika otoritesine müracaat ederek kullandığı şifrenin kendisine ait olduğunu teyit etmesi için aracılık etmesini ister. Ne yazık ki sayısal imzalar, uzun vadede bir elektronik belgenin kimliğini doğrulamak veya bütünlüğünün bozulmadığını ispatlamak için yeterli değildirler. Sayısal olarak imzalanmış dokümanları zaman veya teknoloji değişimleri boyunca göç ettirmek ise mümkün değildir. Bunun temel sebebi, imza atıldıktan sonra doğrulama mekanizmasının, sayısal dokümanlardaki tek bir bitin dahi değiştirilmesine imkân vermemesidir. Bu nedenle sayısal olarak imzalanmış bir evrak saklanırken, şifrelenmemiş bir nüshası güvenilir bir saklayıcıda arşivlenmesine ihtiyaç duyulacaktır. Bilindiği gibi sayısal imzalarda, üçüncü parti saklayıcı olarak noterlerin yerini sertifika otoriteleri ve arşiv kurumu almaktadır. Erişim kontrolünün sağlanması için çok güçlü güvenlik duvarları olarak adlandırılan izinsiz girişleri ve her veri transferlerini engelleyen yazılım ve donamımın kurulması, dosya transferleri sırasında şifreleme yapılması ve iletişim ağ teknolojilerinde güvenlik önlemlerinin alınması gerekecektir. Saklayıcı, emaneti altındaki elektronik evrakların, sistem eskimesi tehlikesine önlem olarak, geçirdiği göç evrelerinin de ayrıntılı bir kaydını tutmak zorundadır. Belgenin ilk halinin bir nüshasının da ayrıca saklanmasında fayda vardır. Böylece hem ileride bir emülasyon geliştirildiği takdirde kullanılabilecek bir orijinali saklanmış, hem de göç sonrası meydana gelebilecek değişimleri izleyebilecek bir kıstas korunmuş olur.

 

Günümüzde gerek e-ticaret, gerekse e-devlet uygulamalarının yaygınlaşmasına paralel olarak pek çok işlem, elektronik posta ile yürütülür hale gelmiştir. Dolayısıyla e-postalar hukuki birer varlık haline dönüşmüşlerdir. Bu nedenle, e-postaları günlük hayatta rahatça yapmaya alıştığımız üzere, canımızın istediği anda silme özgürlüğüne artık sahip değiliz, en azından işle ilgili olanlarını. Bunu yapmaya kalktığımız takdirde, yasal olarak delil olma vasfı taşıyabilecek belgeleri imha ettiğimiz için sorumlu duruma düşeriz.  Arşivleme açısından sorunlu bir başka elektronik evrak türü de veri tabanlarıdır. Bilgisayarların insan hayatında üstlendiği rollere paralel olarak, üretilen belge ve bilgilerin giderek artan orandaki bir kısmı varlıklarını yalnızca elektronik ortamda sürdürür hale gelmiştir. Elektronik evrakların orijinalliğinin tespitinde kullanılan yöntemler, kavramsal olarak geleneksel ortamlarda kullanılan yöntemlerle paralellikler göstermektedir. Burada imza, damga, tuğra ve mühür gibi belgenin geçerliliğini veya içeriğini onaylayan merciin kimlik bilgilerini doğrulama araçlarının yerini sayısal imzalar almaktadır.

 

Arşivleme yetersizliği birikimleri yok eder, karışıklık çıkmasına neden olur. Bulunamayan ya da kaybolan bilgi ve belgeler yüzünden şirketler çok büyük zararlara uğrarlar, isteklendirme çöker, panik ve kaos oluşur. Sistemin sağlıklı işlemesinin temel kuralı, zaman içerisinde bir bilgi ya da belgeye ihtiyaç duyulduğunda o bilgi ve belgenin hızlıca bulunmasıdır. Bu nedenle her türlü belge ve doküman önem derecesi ve hizmetin türüne göre sınıflandırılıp, saklanmalıdır. Arşivleme odasında bilgi ve belgelerin hasar görmemesi, çalınmaması, her türlü çevresel etkiye ve tehdide karşı korunması için gerekli önlemler alınmalıdır. İmha edilecek olanların neler olacağı ve ne zaman, nerede, nasıl imha edileceği önceden belirlenmelidir.

 

Arşivlemede bilginin depolanması ve sınıflandırılması sağlıklı yapıldığında, şirketin beyni olarak bilgileri birleştiren, değerlendirerek kestirim yaparak, arşivin öğrenen organizmaya dönüşmesi mümkün olabilmektedir.

 

Arşivleme yapılacak alanlar ya da binalar mimari olarak sahip olmaları gereken özelliklere uygun olarak tasarlanmalıdır. Yangın çıkması halinde ilk anda hava cereyanına mani olmak için kapılar ve camların kapatılmasına yönelik otomasyon sistemlerinin kurulması ve daha önce hazırlanmış plana uygun olarak arşivin nasıl tahliye edileceği belirlenmelidir. İtfaiyenin müdahalesine kadar geçecek zaman zarfında yapılacaklar acil durum olarak algılanmalı ve hazırlıklar sürekli gözden geçirilmelidir. Çevresel şartların saldırısına maruz kalan belgeleri tahrip edecek etkenler; ısı, güneş ışığı, nem, toz ve kirdir. Ayrıca, havada bulunan asidik gazlar ve diğer gazlar ile imalat sırasında kullanılan kimyasal maddeler de kâğıdın arşiv ömrünü olumsuz yönde etkilemektedir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

4.          GİRİŞİMCİLİK

 

Üretilecek değerleri ( Mal, Hizmet, Fikir ya da Kültür) yatırıma dönüştürmek, girişimcinin motivasyon kazanması ile mümkündür. Başkalarından emir alarak çalışmama isteği ile girişimci, patron olmak için yatırım yapmaya kendi kendini motive edebilir. Böylece mevcut iş seçeneklerinin verdiği maddi-manevi kazanımlardan daha fazlasını elde etmek için kendi geleceğini kendi karar ve çabaları ile şekillendirmek ister;

·           Girişimci fırsatlar ve tehditler için araştırmalar yapar ve iş planları hazırlanır.

·           İş fikri; piyasadaki fırsatların fark edilmesidir.

·           Geçmiş deneyim, bilgi ve beceriler ile girişimcinin başarılı olabilmesi için iş kurma sürecinin tamamını içeren bir çalışma programı yapması gerekir.

·           Girişimci iş kurma sürecinin başında, öncelikle kurmak istediği işin, sektör, ölçek, zaman, ortaklar, yer, müşteriler, makineler v.b.  parametrelerin doğru seçildiğinden emin olmalıdır.

·           İş kurma süreci aktivite planları hazırlanarak işin fiilen kurulmasıdır. Bu amaç ile kurulum için yasal işlemler başlatılır, kredi başvuruları yapılır,  işyeri kiralanır,  makine-ekipman ve malzeme satın alınır, personel temin edilir ve deneme üretimine başlanılır.

·           Girişimci işletmeyi geliştirerek kendi ayakları üzerinde durur hale getirmeyi hedefler. Gelişme başladığında ise işletmede yeni kapasiteler eklenmesi ve işletmenin büyümesi için planlar yapar.

 

Bir girişimcinin kendi işini kurabilmesi için teknik ve işlevsel planlara ve yönetim bilgilerine sahip olması gerekir.  Sahip olması gereken teknik ve işlevsel bilgiler:

·           Ürün Tasarımı

·           Makine Ekipman İhtiyacı ve Malzeme Yönetimi

·           Proje Planlama ve Kontrol

·           Pazarlama

·           Satış

·           Personel Yönetimi

·           İdari İşler

·           Finansman Yönetimi

Planlama yapılırken iş hacmi tahmin edilmeli, fırsatlar ve tehditler belirlenmelidir. İşin gelişme trendi tahmin edilerek işin genel stratejisine ilişkin kestirimler yapılmalıdır.  Hedeflerde planlanan ile gerçekleşenler karşılaştırılmalıdır. 

 

4.1.             YATIRIM ANALİZLERİ

İleriyi tahmin edebilmek ve öngörüde bulunabilmek için yatırım analizinin yapılması gerekir.  Kar sağlayacak potansiyelin belirlenmesinde, üretilecek değerlere ilişkin ekonomik analizler hazırlanmalıdır. Riskler ve maliyetler ile ilgili bilgiler doğru olmalıdır. Şirketlerin değerini ve yatırım kararını etkileyen en önemli faktör, yatırım sermayesidir. Bu nedenle öncelikle yatırım için gerekli ana sermaye tutarının bilinmesi gerekir. Çünkü yatırıma aktarılan finansal kaynak yatırımcıya uzun süre geri dönmeyeceği gibi belki de hatalı yatırım kararından dolayı dönüşü zora girecektir. Planlar, geleceğe yönelik yapıldığından ve gelecekte belirsizlik demek olduğundan yatırım kararı risk satın almaktır.   Düşünce aşamasındaki yatırım kararı, üretilecek değerlere ilişkin piyasa araştırması yapılarak olgunluk kazanır. 

 

Girişimciliğin yatırıma dönüşmesi;

·      Proje fikri ile başlar. 

·      Ön araştırmalar yapıldıktan sonra projenin değerlendirilmesi ve yatırım kararı alınması için teknik, ekonomik, finansal ve hukuki anlamında fizibilite etütleri hazırlanır.

·      Yatırım kararı alındıktan sonra kesin proje hazırlanır ve uygulanır.

·      Deneme üretim sürecinde, üretilen değerlerde kalite sorgulanır.

·      Kaliteyi olumsuz etkileyen ya da etkileyecek olan olumsuz faktörlere çözümler üretildikten sonra işletmeye alma süreci gerçekleşir.

 

Yatırım planlanırken;

·           Pazar, rekabet ve müşteri isteklerine bağımlı olarak üretilecek değerler olarak adlandırılan mal, hizmet, fikir ya da kültürel varlıkların güçlü ve zayıf yönleri ile getirisi olacak tehditler ve fırsatlar detaylı analiz edilir.

·            Hedefler belirlenirken nerede, neyi, ne zaman, nasıl başaracağız sorularına yanıt aranır. 

·           Planlar işlevsel hale getirilirken iç ve dış etkenlere bağlı olarak izlenecek hareket yönü seçilir.

·           En az maliyette en yüksek kâra ulaştıracak alternatifler araştırılır.

·           Yeni bir ürün geliştirilirken ekipman, malzeme, işgücü ve eğitim gibi destekleyici planlar formüle edilir.

·           Satışların değeri, harcamaların yönetimi, sermaye harcamaları gibi bütçeler anlaşılır olacak şekilde hazırlanır. Rakamsal değerlere ilişkin tablolar ve grafikler kullanılır.

Projenin öngördüğü gerekli sermayenin belirlenmesinde yatırım yapılacak yerleşkenin konumu, sanal medya kavramından dolayı karar almada etkinliğini yitirmeye başlamıştır. Bilindiği gibi toplam yatırım tutarı; sabit sermaye ve işletme sermayesi olmak üzere iki ana kalemden oluşur. Yatırım yapılırken yatırım tutarı ile birlikte yatırımın işletmeye sağlayacağı nakit tutarı, yatırımın ekonomik ömrü, yatırımın ekonomik ömrü sonundaki hurda değeri gibi verilerin tahmin edilmiş olması gerekir. Yatırım analizleri yapılırken proje, fizibilite raporu, giderler, ilk yatırım tutarı, bütçelendirme, işletme yeri seçimi, örgütsel yapı ile teknik, yasal, çevresel ve ekonomik değerler önemsenmelidir. Ayrıca yatırım analizinde, finansal tablolar, başa baş noktası, enflasyon,  risk seviyeleri, geri ödeme süreleri, net bugünkü değerler, finansman kaynakları, maliyet-etkinlik, sermaye yapısı, pazar,  talep,  varlık yatırımları, tekrarlayan giderler hesaplanmalıdır.

 

 Yatırım analizinde pazar araştırması en önemli faktördür. Pazar araştırmasında, ihtiyaçlar için potansiyel çözümlerin maliyetleri tahlil edilmeli, kapasite belirlenmeli, gereksinimler üzerine yorumlar oluşturmalıdır.  Araştırmalar yapılırken internette bilgi arama motorları, WEB sayfaları da kullanılmaktadır. Hazırlanan raporlarda ve dokümanlarda çelişki bulmak için hazırlık aşamasında takım üyesi değişikliği, görev rolü ya da sorumluluk değişimleri sorgulanmalıdır.

 

4.1.1.       İŞ PLANI

Yeni bir yatırım kararı, mevcut tesislerin genişletilmesi ya da yenilenmesi maksadıyla da işin yapılabilirliğinin mümkün olup olmadığının görülmesi gerekir.  Bu amaçla üretilecek değerlere anlam kazandırarak katkı veren hammadde, pazar, enerji, yakıt, su, işgücü, iklim, taşıma gibi bileşenler hakkında bilgiler toplanıp ön araştırma yapılır.       

 

Ön araştırma yapılırken;

a)        Üretilmesi düşünülen mal, hizmet, fikir ve kültür gibi değerlerin özellikleri, çeşitleri, muhtemel satış fiyatları, pazar dilimleri, satış dönemleri, sağlayacağı ihracat, istihdam, katma değer gibi iktisadi faydaların neler olacağı ayrıntılı piyasa araştırmaları ile belirlenir.

b)        Ham madde, enerji, işgücü, pazara yakınlık, tabii şartlar, ulaşım imkanları, gelişme potansiyeli ve daha birçok iktisadi ve sosyal faktör dikkate alınarak en rasyonel –akla uygun - kuruluş yeri belirlenmeye çalışılır.

c)         Yatırımın toplam maliyeti, sabit ve değişir giderleri, sermaye ihtiyaçları, aylar ve yıllar itibariyle nakit akışları ve finansman programı, üretime geçtikten sonra nakit akışları, başa baş üretim miktarları ve yatırımın kara geçiş zamanı gibi hususlar mali incelemeler yapılır.

d)        Üretimde kullanılacak teknolojiler ile alternatif üretim teknikleri ve her tekniğe göre ortaya çıkacak ham ve yardımcı madde ihtiyaçları, bunların gerektirdiği makine ve teçhizat ile, bunlara ait girdi-çıktı analizleri, yerleşme planı, inşaat ve montaj işlerinin nasıl yapılacağı, tedarik kaynakları, istihdam edilecek personelin miktar ve özellikleri gibi teknik hususlar araştırılır.

e)        Yatırım projesinin hazırlanma safhasından kuruluş yerinin seçimi, yatırımın gerçekleştirilmesi, işletmenin faaliyete geçip malların pazarlanmasına kadar uyulması gereken kanun, tüzük ve yönetmelikler, yatırım üzerinde yapacağı muhtemel etkiler ve getireceği fırsatlar için hukuki incelemeler başlatılır.

 

Kuruluş yeri etmenleri araştırılırken taşıma, hammadde, pazar alanı, işgücü, su ve su kaynakları, iklim koşulları, sosyal ve kültürel koşullar, şehir ve bölge yöneticilerinin davranışları, vergi, resim ve harçlar ile teşvik önlemleri, enerji kaynakları ve jeolojik koşullara dikkat edilmelidir. Bunlar ve bunlara benzer diğer faktörlerin maliyet üzerindeki etkisi ayrıntılı olarak incelenmelidir. Yeni yatırım, tevsi (genişletme) yatırımı, yenileme – modernizasyon yatırımı,  kalite iyileştirme, başka işletmeleri satın alma - ortak olma – birleşme - stratejik iş birliği gibi proje yatırım türü belirlenmelidir. İşletmenin kurulmasına ve projeye başlanmasına karar vermek, kuruluş ve konumluluk yerinin belirlemek,  büyüklüğünü saptamak, iç ve dış finansman ihtiyaçlarını ve bu ihtiyaçlarını karşılayacak banka ve kredi kuruluşlarını belirlemek, yatırım indirimlerine ilişkin özendirici imkanlardan yararlanmak için ön proje hazırlanmalıdır. Projenin gerektireceği teknik gereksinim ve güçlükler, gerçekleşmesi için yasal engel olup olmadığı belirleyerek uygulama döneminde karşılaşabilecek güçlükler fark edilip gerekli önlemler alınmalıdır.

 

İş planı; iş fikrinin, piyasa ve talep yapısının, üretim süreçlerinin, makine - ekipmanın, işletme girdilerinin, işgücü faktörlerinin,  başlangıç sermayesinin ve fikrin sahip olduğu potansiyel kazanç düzeyini belirlemek için yapılan araştırma çalışmasıdır. Girişimci iş fikri ile ilgili tüm soruları sorgulamalı, tüm alternatif yanıtları araştırmalı, işletmesinin başarısını etkileyecek tüm faktörleri incelemelidir.  Her yönüyle incelediği faktörlerin en uygunlarını bir araya getirerek işletmesinin en uygulanabilir modeline ulaşacaktır. İş Planı uygulanabilir iş modelini tarif etmektir. Yapılabilirlik araştırmasında farklı makine türleri, farklı girdi kaynakları, farklı ödeme planları, farklı yatırım büyüklükleri, farklı müşteri grupları, farklı satış fiyatları detaylı incelenmelidir. Bu incelemelerin iş fikri üzerindeki etkilerini anlamaya çalışan girişimci, iş planında, bu bilgileri değerlendirilmeli, karşılaştırılmalı, seçtiği işletme modelini belirli bir kapasite, belirli müşteriler, belirli girdi tedarikçileri, belirli satış fiyatları ile nasıl kuracağını ve yürüteceğini tarif etmeye çalışmalıdır. Varmak istediği noktayı bilemeyenler oraya nasıl varılacağını tarif edemezler.

 

İş planı, girişimcinin işi ile ilgili düşünceleri ve hedeflerinin yer aldığı bir dosyadır ve bu dosya girişimcinin iş kurma ve işletme döneminde yol gösterici rehberidir. Girişimci hedeflerini kısa, orta ve uzun dönemli olarak sıralar. İş planı, girişimcinin hedeflediği noktaya ulaşmasına yardımcı olur. Kuruluş sonrasında, işletmelerde yönetim aktiviteleri ve gerçekleşmeleri hedeflere göre kontrol edilmesini sağlayan bir araçtır.

 

İş planı hazırlamanın iş geliştirme sürecine katkıları:

·           İş gücünün görev, yetki ya da sorumluluğunu belirler.

·           Organizasyonun belirlenmiş hedeflerini yazılı hale getirir.

·           Müşteri kitlesi, talepleri ve özellikleri belirlenir.

·           Pazarlama politikası oluşturur.

·           Satış, üretim ve tedarik planlaması ile koordinasyon sağlanır.

·           İş yeri verimliliği, maliyetler, sipariş zamanları, işgücü kullanımının nasıl izleneceğini tanımlar.

·           Organizasyonun teknik faaliyetleri dışındaki sorumluluklarını önemsetir.

·           Paydaşların varlık nedenlerini belirler.

·           İşletme gerçekçi bir bütçe sistemine sahiptir,

·           Finansal yönetim altyapısının kuruluş amacını tanımlar.

·           Karlılığı izler.

·           Yönetim ilkesinin alt yapısını oluşturur.

 

İş planı bölümleri:

a)        Girişimci, iş fikri ve iş kurma sürecinin kısa tarif edildiği iş planı özeti,

b)        Kişisel özellikleri, iş fikrini seçme nedenleri ve hedeflerinin tanımlandığı girişimci,

c)         İşin sahip olacağı yasal statü, ortaklık yapısı, izinler, ruhsatlar ve diğer resmi belgelerin hazırlanma biçimlerinin tarif edildiği işin temel nitelikleri ve kuruluş dönemi planı,

d)        İş fikrinin içinde bulunduğu sektör, işgücü, müşteri kitlesinin talep özellikleri, rakiplerin özellikleri ve üretilecek değerlerin tanıtımında temel alınacak faktörlere ilişkin piyasa araştırması sonuçları,

e)        Üretilecek değerlerin tahmini satış planı, satış bedelleri, hedef kitleye ulaştırma metotları, hedef kitleye tanıtma metotları, pazarlama çalışmalarının yer aldığı satış ve pazarlama çalışmaları,

f)         Değerlerin üretimine ilişkin iş akışı ve üretim planı; makine, ekipman gereksinimi, hammadde ve diğer girdiler, işgücü, kuruluş yeri ve işyeri özelliklerinin tarif edildiği üretim planı,

g)        Organizasyonun üreteceği değerlere anlam kazandırmak için dışarıdan satın alınacak üretime destek süreçleri ve üretim dışı aktivitelerin işgücü özellikleri, örgütlenme şemaları, yönetim kadroları ve görevlerinin yer aldığı dış hizmet alımına ilişkin örgütlenme ve yönetim planı,

h)        İşin kurulması için gerekli yatırım ve işletme sermayesi ihtiyacı, toplam yatırım ihtiyacı ve potansiyel kaynaklar, işletmenin kredi ihtiyacı, işletme tahmini nakit akışı ve karlılık göstergelerinin tanımlandığı işletme finans planı.

 

 

4.1.2.       İŞ MODELİ

Organizasyonların başarılı olması için girişimciler, işletmelerinde yönetim sistemi kurmaları, teknik becerileri yanında finansal yöneticilik becerilerini geliştirmeleri gerekir. Bu amaçla girişimciler öncelikle temel hizmet ve ürün üretim süreci dışında kalan yönetim aktivitelerinin  neler olduğunu ve nasıl yerine getirileceğini belirlemelidir.

 

Girişimci iş kurma sürecinde kurduğu işin sahibi ve yöneticisi olarak sadece tasarım, üretim ya da ürettiği değerlerin satış ile uğraşmayacaktır. Kar-zarar hesapları, vergi işlemleri, sigorta kayıtları, işe eleman alma, ücret belirleme, çalışanlara görev verme, iş gelişmelerini ve gerçekleşmeleri izleme, proje ekipleri oluşturma, planlama yapma, hizmet maliyetlerini hesaplama, kontrol, koordinasyon gibi yönetim aktiviteleri ile de doğrudan ilgilenecektir. Girişimci, yönetim aktivitelerinin kapsamını araştırırken öncelikle üretim grubu dışında kalan satın alma, satış ve pazarlama gibi diğer temel aktivitelerin ne şekilde yürütüleceğini gösteren iş akış şemalarını hazırlamalıdır. Organizasyon yönetimi, izleme ve kontrol aktiviteleri ile personel yönetimi, muhasebe ve resmi işlemlerin kimler tarafından gerçekleştireceğini de belirleyerek işletmesinin örgüt şemasını hazırlamalıdır. Örgütlenme işlevinin amacı düzenli ve sürekli işleyen bir sistem kurmaktır. İşletmelerin boyutları arttıkça örgütlenme çalışmasının kapsamı ve ihtiyaç duyulan örgüt yapısının karmaşıklığı artar. Örgütlenme çalışmaları, yapılacak işlerin belirlenmesi, yapacak kişilerin belirlenmesi, kişiler arasındaki ilişkilerin tanımlanarak üç aşamada gerçekleştirilir. Organizasyon ölçeğinin zaman içinde gelişmesi ile birlikte girişimci, işletmenin finansman, muhasebe, tanıtım, pazarlama gibi farklı uzmanlık gerektiren faaliyetlerini başkalarına devretme aşamasına gelir.  Bu durumda organizasyon modeli yatay genişleme modeline dönüşür. Yataydaki bu tür gelişmeler yanında, iş yoğunluğu artan fonksiyon grupları kendi içlerinde daha fazla sayıda alt uzmanlık alanlarına bölünmeye başlar.

Temel üretim aktiviteleri dışında gerçekleştirecek iş akışları incelenirken temel üretim çalışmaları dışında kalan süreçler ve iş akış şemaları belirlenir, maliyetleri izlenir, bilgi akışı ve koordinasyonun nasıl sağlanacağı tanımlanır.

 

Örgütlenme alt yapısı;

·           Sahip olunan potansiyel değerlendirir, piyasadaki fırsatlar araştırır.

·           Yeni müşteri ilişkileri oluşturur, mevcut müşteri ilişkilerini geliştirir. Teklif hazırlar.

·           Mal, hizmet, fikir ve kültür gibi üretilecek değerlerin özelliklerini piyasa ihtiyaçlarına uygun hale getirir.

·           Finansman ihtiyacını belirler ve en uygun finansman kaynaklarını araştırır. Nakit akışını karlılığı izler.

·           Üretimi planlar ve üretimi izler. Stokları kontrol eder. Verimliliği izler, verimliliği geliştirecek projeler hazırlar. İşletme içi problemleri ve işletme dışı tehditleri araştırır.

·           İşgücü ihtiyacını belirler, temin eder. Eğitim ihtiyacını belirler ve eğitim planı hazırlar. İş gruplarına göre organizasyon yapısını kurar. İş grupları ve organizasyon birimleri arasındaki ilişkileri belirler, birimler arası koordinasyonu izler ve geliştirir. Görev tanımlarını ve bu görevler için gereken nitelikleri belirler. İş gücünün motivasyonunu geliştirir ve katılımı sağlar.

·           Geliştirilen proje ve planların uygulanmasını sağlar ve koordine eder. İş planı hedef, karar ve planlarını gerçekleşmelere göre revize eder. Geleceğe yönelik öngörülerde bulunur, kestirim yapmaya yönelik stratejiler ve hedefler hazırlar. Dönemlik gerçekleşmeleri izler ve planlarla karşılaştırır.

·           İşletmede gerekli verilerin toplanmasını sağlar. Bilgi akış sistemlerini kurar.

·           Resmi işlemleri yürütür ve koordine eder.

 

4.1.3.       YAPILABİLİRLİLİK ETÜ

Yatırımcı hakkında bilgi; Yatırımcı firmaya ait adres, telefonlar, faks, WEB, e-mail, vergi daire ve no, SSK, ticaret sicil no. Yatırımcı firmanın sermaye ve ortaklık yapısı. Girişimci ve yatırımcı tarafların teknik ve hukuki sorumluları ve erişim bilgileri.

 

Yatırımın mahiyeti ve nevi; Yatırımın konusu, yatırımın cinsi ( yeni kuruluş / tevsii ve kapasite artırımı ), kuruluş yeri, yer seçiminin nedeni, yatırım süresi (başlama, deneme, tam kapasiteye geçiş), projenin ekonomik ömrü. İç ve dış ön pazar araştırma verileri. Projenin kapasitesi, gerekçeleri, kapsamı, kalkınma planına uyumu. Projenin teknolojik yönleri; seçilen üretim metodu ve seçim nedeni, üretimin akış şeması. Diğer ülkelerde ya da yerleşkelerdeki tesislerin kapasiteleri.

 

Sabit Yatırım Tutarı hesaplanmalı ve detaylandırılmalıdır; Etüt-proje-araştırma giderleri, Patent, tecrübe, deneyim, telif hakları, işe ait teknoloji ve stratejik öneme sahip detay bilgi bedelleri. Arazi bedeli, arazi düzenleme, inşaat işleri;  ana fabrika, yardımcı işletmeler,  ambarlar, sosyal tesisler. Ana fabrika makine ve malzeme; yerli, ithal, dış navlun ve sigorta, yurtiçi taşıma ve sigorta, montaj. Gümrük vergi ve resimleri. Yardımcı işletmeler makine ve tesisatı; su, elektrik, yakıt, buhar, hava. Taşıt araçları, işletmeye alma giderleri, yatırım dönemi faizleri. İşletme giderleri. Genel giderler ve beklenmeyen giderler ile riski karşılama giderleri organizasyonun artındaki güç olarak algılanır.

 

İşlerin genel dökümü; inşaat işleri dökümü, satın alınacak makine ve ekipman listesi, Üretilecek yerli makine ve ekipmanı

 

Yatırımın Finansmanda, yatırım için gereken toplam finansmanın temin edileceği kaynaklar tabloda verilmelidir. Proje için sağlanacak yabancı kaynakların nereden ve hangi şartlarla alındığı detaylı olarak anlatılmalıdır; dış kredi, leasing, iç kredi. öz kaynaklar; sermaye,  şirket fonları. yabancı kaynaklar; orta ve uzun vadeli kredi,  iç kredi, dış kredi, kısa vadeli krediler. gümrük muafiyeti. yararlanılacak teşvikler.

 

İşletme giderlerinin finansal analizi yapılırken sabit ve değişken gider oranlarına göre başa baş noktası hesaplanır.  İşletme giderleri;

·      Kullanılacak ham ve yardımcı maddelerin miktar ve değerleri, yakıt, enerji, su giderleri

·      İşgücü giderleri; yüksek seviyede idari ve mesleki personel, memurlar, teknisyen, ustabaşı ve kalifiye işçi, düz işçi. Toplam personel sayısı, aylık ve yıllık giderleri hesaplanır.

·      Amortisman giderleri ve yıllara yayılması; binalar, makine ve malzeme, nakliye-sigorta ve diğerlerinin maliyetleri toplamı bulunur,  belirlenen yıllara dağıtılır.

·      Kredi geri ödeme planı; ana para ve faizinin yıllara göre ödeme planı yapılır.

·      Diğer işletme giderleri; genel giderler, telif hakları, satış masrafları.

·      Yıllık işletme giderleri; hammaddeler, yardımcı maddeler, yakıt, enerji ve su, bakım ve onarım, işçilik ve personel, amortismanlar, genel giderler, katma değer vergisi, faizler, satış masrafları.

·      Müteferrik; yıllık işletme giderleri, yan sanayi ürünler, net yıllık işletme giderleri, maliyetler

 

Yıllık gelir-gider durumunda üretim miktarı ve birim satış fiyatından yıllık satış geliri hesaplanır. Yıllık işletme giderleri, brüt kar, yatırım indirimi,  vergiler, kanuni kesintiler ve diğer harcamalar ile gelirler detaylandırılarak hesaplanır ve net kar/zarar hesaplanır.

 

Proje nakit akışı analizi planlanan yıllara göre yapılır. Toplam parasal kaynaklardan net kar + faiz olarak belirlenir. Ödenmiş sermaye, borçlanma, amortisman ve rezerv ve diğerleri parasal kaynak girdisi olarak alınır. Toplam harcamalar hesaplanırken sabit değerler, net işletme sermayesi, faiz ödemeleri, borç ödemeleri, kar dağılımı, telif hakları ve diğer ödemeler göz önüne alınır. Farklar ve eklenerek artan kümülatif değerler hesaplanır.

 

Projenin değerlendirilmesi, yaratılacak katma değer ve projenin yatırım dengesi planlanan yıllara göre yapılır. Gelirler; ihracat (FOB), ithal ikamesi, özel dış kredi, yabancı ortak sermaye payı ve diğerleri. Giderler; makine-teçhizat, kredi ana para ve faizleri, lisans ücretleri, üretim girdileri, vergiden sonraki yabancı ortak kar payı.

 

Yatırımın rantabilitesini belirlemek için sermayenin karlılığı, yatırımın karlılığı, yatırımın geri dönüş süresi, başa baş noktası, borç ödeme gücüne ilişkin hesaplamalar detaylı yapılmalıdır.

 

Yatırım projesinin tanıtımında geliştirilen projenin kimler tarafından nerede yapılacağı ve içeriğinin neler olduğu hakkında bilgi verilmelidir. Projenin büyüklüğü, izin belge no, yatırım bedelinin nasıl sağlanacağı hakkında verilecek özet bilginin yanı sıra, projenin yapılacağı yerin özelliklerinin açıklandığı giriş bölüm olmalıdır. Kuruluş veya kuruluşların oluşturdukları konsorsiyum tarafından yapılması planlanan projenin büyüklüğü, kapsamı, iç ve dış görünümü hakkında kısa açıklama yapılmalıdır.

 

Projenin yapılacağı yerin jeolojik, jeopolitik önemi, ulaşım, nüfusu, yüzölçümü, sosyolojik durumu, iklim yapısı ve ekonomik yapısı hakkında genel bilgi verilmelidir. Projenin yapılacağı yerin politik geçmişi, yönetim şekli ve mevcut hükümet yapısı, siyasi sistem, partiler, politik risk, üye olduğu önemli uluslararası kuruluşlar ve üyelik süreçleri.  Projenin yapılacağı yerin ekonomik yapısını oluşturan GSMH, para birimi, iş gücü, bütçe yapısı, endüstriyel üretimi, ithalat ve ihracat dengeleri, doğal kaynakları, tarımsal ürünleri, sanayi dalları gibi konularda bilgi verilmelidir. 

 

Finansman kuruluşları,  kurum ve kuruluşlar hakkında genel bilgi, rakiplerin ekonomik aktivitelerin neler olduğu hakkında bilgi verilmelidir. Ayrıca projenin yapılacağı ülkenin uluslararası düzeyde özel sektör uygulamaları için almış olduğu teşvik ve tedbirlerin neler olduğu hakkında bilgi verilmelidir. Projenin yapılacağı bölgenin özellikle alt ve üst yapısı hakkında genel bilgi verilmeli, proje tedarikçilerinin kimler olabileceği hakkında araştırma bulgularından bahsedilmeli, ayrıca kentin ekonomik ve sosyokültürel yapısı hakkında bilgi verilmelidir.

 

Yatırımın niteliği, projenin finansmanının nasıl sağlandığı veya sağlanacağı tanımlanmalıdır. Konsorsiyum oluşturan firmaların önceki ortak çalışmalarının neler olduğu yazılmalıdır. İşin başlangıcında ve sürdürülmesinde karşılaşılacak parasal, yönetimsel sorunların nasıl çözüleceği belirtilmelidir. Projenin uygulamasının nasıl yapılacağı, sonrasında ortaya çıkacak yönetim, işletme yapısının neler olabileceği hakkında bilgi verilmelidir.

 

Projeleri inceleme ve irdeleme raporunda projenin büyüklüğü hakkında detaylı bilgi verilmelidir. Projelerin genel değerlendirmesi tasarımında projenin fonksiyonelliği ve teknolojiyi kullanım şekli anlatılmalıdır. Projenin içinde bulunduğu çevreye katkısının ne olacağı anlatılmalı, neden böyle bir projeye ihtiyaç duyulduğu belirtilmelidir. Ayrıca projenin ülke ve kent standartlarına uygunluğu hakkında bilgi verilmelidir. Her iş kalem detaylı irdelenip, kabul edilebilir olup olmadığı raporlanmalıdır. İmalat alt yapısında kullanılacak malzemelerin cinsi, niteliği, kalitesi, projede öngörülen teknolojik kullanımı ve kaliteleri ile uyumluluğu açıklanmalıdır.  Kesin proje üzerinden keşifler ve metrajlarda öngörülen malzemelerin projeye uygunluğu hakkında bilgi verilmelidir.  Fizibilite hesaplarına temel teşkil eden kesin projelerin yapılışı hakkında bilgi verilmelidir. Ayrıca, uygulama aşamasında herhangi bir uyumsuzluk sorunu ile karşılaşmamak için projelerinin mekanik tesisat, elektrik ve makinelerin yerleşim projeleri ile muhtemel uyumsuzlukların önlenmesi için neler yapıldığı hakkında bilgi verilmeli, projenin imalatı kapsamında uyulacak güvenlik tedbirlerine de değinilmelidir.

 

Mekanik tesisat projeleri hakkında detaylı projeler hazırlanmalı, uygulama aşamasında sistemlerin bilgisayar desteğiyle otomasyonu sağlanıyorsa raporda değinilmelidir. Tesisat projeleri;

·           Kullanma suyu tesisatı, kullanım suyunun nereden temin edileceği, su kesilmelerine karşı ne gibi önlemler alındığı, hidrofor sistemi ve dağıtım hatlarından oluşur.

·           Yangın suyu tesisatı, yangın için gerekli bağımsız şebeke ve tüm katlarda bulunan yangın söndürme sisteminden oluşur.

·           Pis su ve yağmur suyu tesisatı, yapının pis su ve yağmur suyu tesisatında kullanılan malzeme ve bağlantılarından oluşur.

·           Radyatör ile ısıtma sistemi, klima tesisatının yanı sıra radyatör ile ısıtma sistemlerini tanımlar.

·           Fan ile ısıtma-soğutma (klima) tesisatı, binanın ısıtılması, soğutulması ve havalandırmasını sağlayacak sistemlerdir.

·           Kanallı havalandırma tesisatı, birimlere, oda sıcaklığı derecesinde ısıtılmış/soğutulmuş hava ulaşımının nasıl olacağı, hava debisinin ve basıncın nasıl ayarlanacağı açıklanmalıdır.

·           Egzoz havalandırma tesisatı, mutfak, WC, otopark alanlarında havalandırma yapan, hava dengesini ayarlayan sistemlerdir.

·           Otomatik kontrol tesisatı, ısıtma/soğutma, klima kanalları, yangın tesisatı, elektrik, su tesisatında kullanılan otomasyon sistemleridir.

·           Teçhizat ve donanım, teknik ekipman, donanım ve aksesuarlar kullanılacakları yer ile birlikte listelenmelidir.

 

Mekanik tesisat projelerinin, yürürlükte bulunan yönetmeliklere, şartnamelere, uluslararası standartlara uygun olarak hazırlandığı, keşiflerde öngörülen malzemelerin kullanıldığı, hazırlanan projeye ve iş programına uygun olarak düzenlendiği belirtilmelidir.

 

Elektrik Tesisatı Projeleri

·           Tesise gerekli gerilim enerjisinin nereden temin edileceği, güç tahmininin ne olacağı öngörülmelidir. Kullanılacak yedek enerjinin nasıl sağlanacağı, kapasitenin ne olacağı belirtilmelidir.

·           Aydınlatma tesisatında kullanılacak malzemeler, kabloların ve güvenlik cihazları hakkında bilgi veren proje hazırlanmalıdır.

·           Kuvvet tesisatı ve asansörler projesi gerek imalatçı firma gerek elektrik firması tarafından yapılan kuvvet yüklerini esas alan, özel otomatik kuvvet yükleri gerektiren bir yapıya sahip olmalıdır. Bina için öngörülen kuvvetin ne kadar olduğu asansörlerin kapasitesi de göz önünde bulundurularak hesaplanmalıdır.

·           Telefon ve data tesisatı projesi haberleşme ve dağıtımın nasıl olacağı gösterir.

·           Yangın İhbar ve alarm tesisatı projesi yangını önceden algılayabilecek, ikaz edecek, söndürecek sistemler ve işlevleri hakkında bilgi vermelidir.

·           Müzik, seslendirme ve yayın tesisatı projesi,  sergi salonu, konferans salonu gibi genel ve geniş hacimli alanlarda kullanılacak bağımsız müzik yayınının nasıl yapılacağı hakkında bilgi verilmelidir.

·           Yıldırımdan korunma ve topraklama tesisatı projesi yıldırımdan korunma için kullanılacak aktif paratoner sistemi ve topraklama tesisatı hakkında bilgi vermelidir.

 

Kesin projelerin ölçeğinin ne olacağı ve bu projeler dikkate alınarak fizibilite verilerinin netleştirilmesi, metraj ve keşiflerin son halinin nasıl olacağı hakkında bilgi verilmeli, sonuçta, projenin ülke ve uluslararası standartlara göre gerçekleştirileceği belirtilmelidir. Altyapı projelerinde alt-yapının kim tarafından çözümleneceği, şehir şebeke bağlantısının nasıl gerçekleşeceği ayrıca kapasitenin neler olabileceği hakkında bilgi verilmelidir. İş programının hazırlanması, ayrıntılı olarak incelenişi ve programın ana kalemlerinin irdelenmesi gereklidir. İnşaatın yer teslimini müteakip imalatın tamamlandığı tarihe kadar geçecek sürenin öngörülmesi ve bu sürede gerçekleşen inşaat imalatındaki aşamaların belirlenmesi gereklidir.  Firma profili, alt yapı hazırlanmasında faaliyet gösterecek olan firmaların profilleri ve bugüne kadar gerçekleştirdikleri proje ve yatırımların listesi gösterilmelidir.

 

Finansal analiz raporunda, yatırım finansmanının ne kadarının öz kaynaktan ne kadarının krediyle gerçekleştiği belirtilmelidir. Finansman maliyetleri ve amortisman oranı açıklanmalıdır. Kredi kullanımı, faiz ve anapara ödeme tablosu hazırlanmalıdır. Tesisin yıllık işletme giderleri bakım, güvenlik, ısıtma, temizlik ve mekanik kısımlarının işletilmesi giderleri olup, finansman giderleri hariç toplam yatırım maliyetinin belli bir oranı olarak hesaplanmalıdır. İşletmeye ilişkin personel giderleri yine bu kalem içinde hesaplanmaktadır.  Toplam yatırım giderleri hesaplanırken; yatırım kalemleri, arazi, inşaat, mekanik, elektrik gibi yatırım kalemlerinden tahmini yatırım bedeli bulunur.  Arazi düzenlemesi, proje giderleri, genel giderlerden muhtelif giderler bulunur.  İnşaat dönemi faiz giderleri doğru hesaplanmalıdır.

 

Gelir tahminlerinde yatırımın gelirleri gösterilmelidir. Gelir tahmini yapılmalıdır. Kar Payı ödemelerinde ortaklara ödenecek tahmini kar payları belirtilmelidir. Projenin işletilmesiyle ortaya çıkacak tahmini kar ve zarar tahminlere yer ayrılmalıdır. Yatırımın nakit akışı tablo halinde gösterilmelidir.  Ekonomik değerlendirmede geri dönüş oranı, geri dönüş süresi, geri ödeme süresi ve bu sür ile ilintili indirim, net bugünkü değer, iç verim oranı hesaplanmalıdır. Sonuç raporu ile bir nevi özetinin yapıldığı bu bölümde genel olarak bu projenin kabul edilebilirliği hakkında karar verilmesi gereklidir. Proje, tahsis ve keşiflere ait ekler dosya halinde hazırlanmalıdır. Eklerde yer alacak belgeler; arsa tahsis belgesi, niyet protokolü, metraj ve keşifler, mimari ve inşaat metrajları, keşif özeti, inşaat işleri keşfi, mekanik tesisat keşfi, elektrik tesisat keşfi ve projelerden oluşur.

 

 

4.2.1.   FİNANSAL ANALİZ

İşletmelerin faaliyet sonuçlarının finansal açıdan yeterli olup olmadıklarının saptanması gerekir. İşletmelerin likidite durumları, finansman yapıları, mali tabloları doğrudan faaliyetlerine yansır. Kredi sağlayan kuruluşlara başvuru yapıldığında mali konuları hakkında fikir edinmek için finansal analiz istenmektedir.  Finansal analiz, hesapların ölçülmesi ile projenin mevcut durumu değerlendirilerek işletmelerin geleceğe ilişkin stratejik kararlar almasına katkı sağlar. Yatırım organize edilirken finansörler, kaynak sağlayıcıları, alt üreticiler ve üreticiler birlikte proje hazırlayıp uygulayarak hizmet üretmelidirler. Yatırımcı açısından öz kaynak verimliliği, kredi verecek finans kuruluşları açısından da kredinin verimliliği ve geri ödeme riski yönüyle kısıtların incelenmesi gerekir.

 

Kredi veren kuruluşların, kredi talebinde bulunan organizasyonlar için yaptıkları kredi değerliliğinin belirlenmesi çalışmasında başvurdukları yöntem, kantitatif (sayısal) değerlendirmeler ve finansal analizlerinden oluşmaktadır. Enflasyon ortamında alacaklar, borçlar, maddi duran varlıklar, aşınma payı, karşılıklar, ihtiyatlar, ortaklara dağıtılmayan karlar vb kalemler, enflasyon oranında erimekte ve bilançoda maliyet değerleriyle yer almaları nedeniyle gerçek değerlerini göstermemektedir. Bu eksikliği gidermek için, birçok analistin uyguladığı çözüm yöntemi, bilançoları dövize endekslemek ya da enflasyon oranları ile ilişkilendirilmesinden geçmektedir.

 

Sağlıklı bir finansal analiz konusunda enflasyon ve döviz kurlarına yönelik muhasebesinin gerekli olduğu görülmektedir. Enflasyon muhasebesi, enflasyonun işletmeler üzerinde etkisini giderecek şekilde bilgilerin ortaya çıkması, işletme tarafından ileriye yönelik doğru karar alınması ve kredi analistlerince sağlıklı bir finansal analiz çalışmasının yapılmasına olanak sağlayacaktır.

 

Finansal planlama, işletmelerin faaliyetleri sırasında ortaya çıkacak her türlü fon giriş ve çıkışlarının önceden bir program içerisinde hazırlanmasıdır. Finansal planlamada başarı; iş akış süreçlerinin hedeflerine ulaşmaları için yapılacak çalışmaların titizliğine bağlıdır. Plan hazırlandıktan sonra amaca ulaşabilmek için planın her uygulama aşamasının titizlikle gözlenip değerlendirilerek kontrol edilmesi gerekir.  Olağan finansal planlar işletmenin normal faaliyet döneminde faaliyetlerini yürütebilmek amacıyla hazırladıkları proforma bilanço, gelir tablosu, fon akım tablosu ve işletme bütçeleridir. Olağanüstü finansal planlar ise işletmenin kriz gibi olağanüstü durumlarda veya yatırım kararlarına bağlı olarak hazırlanan planlardır.  İşletme sermayesi planlanırken dikkat edilmesi gereken hususlar; İzlenecek üretim, satış ve kar dağıtım politikaları, faaliyetlerinin dönemsel özellikleri, sektördeki rekabet koşulları ve rakip işletmelerin politikaları olarak sıralanır. Yatırımın ekonomik ömrü süresince yıllık işletme giderleri bütçeleri, işletme gelirleri bütçeleri, satış bütçesi, üretim bütçesi ve nakit bütçesi hazırlanır. Yapılabilirliği ispat edilen yatırımlara ilişkin iş planında tarif edilen işletme modelinde üretime, hammaddeyi temine, işgücü temine, üretim sistemine, satışa, kullanılacak makine ve ekipman temine ilişkin plan finansal planlar hazırlanmalıdır. İşletme modelinin daha sağlıklı kurulabilmesi için gelir-gider analizi ve nakit akım hesaplamaları ilk yıl için aylık bazda yapılmalıdır. Başa baş noktası, net bugünkü değer, iç karlılık oranı, yatırımın geri dönüş süresi gibi ek analizler hazırlanmalıdır.

 

Başlangıç yatırım harcamalarında üretim ve hizmet süreçlerinin araştırılması sonucunda elde edilen bilgilerin yardımıyla iş fikrinin gerçekleştirilmesi için gerekli tüm yatırım kalemlerinin özellikleri belirlenir. Yurtiçi ve yurtdışından temin edilecek yatırım kalemlerinin parasal değerleri ile temin giderleri araştırılır ve toplam yatırım sermayesi gereksinimi bulunur. İşletmenin kurulması sırasında toplam finansman gereksinimi ve işletme karlılığı doğru analiz edebilmesi için öncelikle işletme giderlerini ve işletme sermayesini incelemesi gerekir. İşletme giderleri, işletmenin planladığı ürün ya da hizmeti üretmesi ve müşteri kitlesine sunması sırasında yapılacak her türlü harcamayı göstermektedir. "Yıllık İşletme Giderleri Tablosu" işletme gider kalemlerini göstermektedir.

 

 

 

İşletme sermayesi, işletme faaliyete geçtiğinde üretilen mal ya da hizmetin bedelinin tahsil edilmesine kadar yapılacak işletme giderlerini karşılayacak finansman kaynağıdır. İşletme döneminin ilerleyen aşamalarında işletmenin düzenli ve aksamadan işlemesi için gerekli olan fon gereksinimi belirler. Başlangıç yatırımı ve işletme sermayesi ihtiyaçlarının toplamı, iş fikrinin gerçekleştirilmesi için gerekli toplam finansman ihtiyacını belirler. Yapılabilirlik araştırmasının önemli adımlarından bir tanesi finansman kaynaklarının araştırılmasıdır. Yatırımın gerçekleştirilmesinde gerekli ilk yatırım ve işletme sermayesinin temini için, öz kaynak, kredi, borç sağlanması ile ortaklık kurma türü tüm potansiyel finansal kaynaklar belirlenir.  Bu kaynakların tümü incelenir ve kaynak limitleri, finansman maliyetleri, ödeme yapıları, teminat ve öz kaynak gerekliliği  faktörlerine göre karşılaştırılır ve değerlendirilir. Kredi kullanımı durumunda girişimciler nakit akış ve karlılık tablolarında kredi ana para ve faiz ödemelerini göstermek zorundadırlar. Bu hesaplamalar yapılırken kredi tutarı, kredinin geri ödeme süresi ve yıllık faiz verileri kullanılır.  Finansal hareketlerin ve işletme karlılığının araştırılması ile girişimcilerin iş fikrinin finansal kazanç özelliklerini analiz etmelerini sağlanır. Bu analiz sonucunda girişimci yatırımı ile ilgili kabullerini gerektiğinde yeniden gözden geçirerek en uygun ve karlı işletme modeline ve finansal çözümlere ulaşmaya çalışır.

 

Gelir - gider hesaplamalarında yıllara göre işletme giderleri ve işletme gelirleri karşılıklı olarak verilir ve yıllık işletme gelir-gider farkı bulunur.  Ürün ve hizmet sunumu için üretim ve satış programlarında yapılan tahminlere uygun olarak satış miktarları ve satış fiyatları çarpımından işletme gelirleri elde edilir. Tabloda her ürün grubu ayrı ayrı belirtilmelidir. Gider kalemleri işletme giderleri tablosundan alınır. Gelir-gider hesabı tablosu işletmenin sadece yıllık işletme brüt gelirini göstermeyi amaçlar. İşletme gelirlerinin net sonuçlarını ve yatırım harcamalarının karşılanışı gibi mali değerlendirmelerde gerekli diğer bilgileri içermez. Yapılabilirlik araştırmasından farklı olarak bu bölümde gelir-gider hesaplamaları ilk yıl için aylık bazda yapılmalıdır.

 

İşletmenin yatırım döneminden başlamak üzere tüm dönemlerinde her türlü nakit girişi ve çıkışını gösteren tablo hazırlanmalıdır. Nakit akış hesaplamaları sonucunda işletmenin gelir-gider yapısının ötesinde yatırım, kredi ödemeleri, vergi ödemeleri gibi nakit hareketlerinin işletme finansal yapısı üzerindeki etkileri görülür. Bu tablo işletmenin karlılığı ile ilgili bilgi vermez. Nakit akış tablosunda yıl sonu eldeki nakit satırındaki değerlerin eksi olmaması gerekir. Bu durum işletmenin kuruluş ve işletme dönemi nakit ihtiyacının çözülemediğini gösterir. Yapılabilirlik araştırmasından farklı olarak bu bölümde nakit akışı hesaplamaları ilk yıl için aylık bazda yapılmalıdır.

 

Başa baş noktası hesabı, işletme gelirleri ile işletme giderlerinin eşitlendiği noktadaki satış düzeyinin bulunmasını sağlar. Başa baş noktası hesabı işletme cirosu içindeki kar payının işletmenin sabit giderlerini de karşıladığı üretim sayısını gösterir. Bu noktaya kara geçiş noktası da denir.

 

Karlılık Hesabı; Karlılık hesabı işletmenin başlangıç sermayesi, işletme sermayesi ihtiyacı dahil tüm gelir ve gider kalemlerini göz önüne alarak, iş fikrinin dönemsel ve toplam kar/zarar durumunun incelenmesini sağlayan hesaplamadır. Karlılık hesabı tablosunda nakit akış tablosundan farklı olarak işletmenin ürettiği ve tükettiği finansmanın karşılaştırması yapılır. Karlılık hesabı sonucunda elde edilen yıllara göre net nakit akımlar satırı ile Net Bugünkü Değer ve Iç Karlılık Oranı Analizleri yapılır. Toplam net nakit akımlar satırı ise kendi başına bir göstergedir ve yatırımın geri dönüş süresini gösterir. Bu satırdaki rakamların -(eksi)'den +(artı)'ya dönüştüğü dönem ise işletmeye bağlanan toplam sermayenin kendisini geri döndürdüğü dönemi ifade eder.

 

Yatırım projelerinde yatırım ve işletme sermayesi harcamaları ile işletme döneminde işletme karından oluşan bir net nakit akış söz konusudur. Bu harcama ve karların yıllara yayılımını piyasa için geçerli bir indirgeme oranı ile bugüne çekerek proje net nakit akışlarının bugünkü değerini değerlendirme yöntemine Net Bugünkü Değer(NBD) Analizi denir. NBD analizi yapılırken kullanılan indirgeme oranı genellikle piyasada nakit paranın en basit değerlendirme yöntemi olan banka faizleridir. NBD değerinin pozitif olması gerekir. Aksi halde proje için yapılan harcamaların, piyasa için geçerli bir kazanç oranının üstünde bir kazanç getirmediği belirlenir.

 

İç Karlılık Oranı, Net Bugünkü Değeri sıfırlayan indirim oranıdır. İç karlılık oranı yatırımcının beklediği yatırım kazancı oranı ile karşılaştırılır ve beklentisinden yüksek ise yatırıma geçilir. İç karlılık oranı hesaplamasında ortaya çıkan indirim oranı Türkiye gibi enflasyonist bir ekonomi yapısına sahip ülkelerde enflasyon oranı ve yatırımcının kar beklentisinin toplamını karşılıyor olması gerekir. Yatırımcının/girişimcinin birden fazla iş fikrine sahip olması durumunda bu aşamada hesaplanan indirim oranı iş fikirlerinin karşılaştırılmasında değerlendirmeye alınan etkenlerden önemli bir tanesidir.

 

EKONOMİK İNCELEME VE REVİZYON

Projenin finansal raporlarının hazırlanması, finansal yönetimin ve muhasebe bilgilerinin güncel kalmasını, raporlama ve muhasebe kurallarıyla uyumlu olması iktisadi inceleme ile mümkündür.

Finans incelenmesinde, tecrübe ve bilgi sahip olması gereken konular;

·           Vergi hukuku, mevzuatı, bankacılık ve uluslararası projelerle ilgili düzenlemeler

·           Bilgisayar destekli finansal yönetim sistemleri

·           Ulusal ve uluslararası muhasebe

·           Para yönetimi ve bütçe hazırlama olarak sıralanır.

 

İktisadi incelemelerde, mali planlar ve ödeme talepleri, banka ile ödeme direktifleri, antlaşma metinleri ve kullanılan fonlar dikkatlice incelenmelidir. Performansları izlemek için etkili yöntemler geliştirmeli ve düzenli raporlar hazırlamalıdır. Mal ve hizmetlerin satın alınması için yapılan her bir kontratın finansal gereklilikleri izlemelidir. İhale dokümanlarının hazırlanmasına katkı sağlayacak tedarikçileri finansal yönden değerlendirilmelidir.  Finansal, mal tedarik, temel satın alma ve tüketilir mallara ilişkin satın alma dokümanları arşivlenmeli ve kayıtları tutulmalıdır. Harcamalar sürekli takip etmelidir.  Finansal hareketlerin uyumunu izlemeli, olumsuzluklar konusunda proje koordinatörünü uyarmalıdır.   Aylık yazılı raporlar hazırlamalıdır.  Muhasebe defterleri, kayıtları, evrakları ve proje ile ilgili harcamaları gösteren diğer evrakları incelemesine ve denetlenmesine olanak tanımalıdır.   Proje denetleyicilerinin çalışmalarını kolaylaştırmalıdır.

 

Pazarlama planı revizyon sürecinde gerçekleşen satış verileri, gerçekleştirilen pazarlama aktiviteleri değerlendirilir.  Satış tahminleri tablosu güncellenir.  Pazarlama ve tanıtım araçları yeniden gözden geçirilir. Pazarlama aktivitelerinin yeniden belirlenir. Pazarlama aktivite planları güncelleştirilir.  Orta dönemli satış planının revizyonu yapılır.

 

Üretim planı revizyon sürecinde satış planı revize edilir. Gerçekleştirilen üretim, üretim sistemi, üretim planları ve iş yeri gereksinimleri değerlendirilerek güncelleştirilir.  Girdi tedarik planları, makine-ekipman temin planları, işgücü temin planları günleştirilir.

 

Yönetim planı revizyon sürecinde pazarlama planları, üretim planları, üretim dışı süreçler değerlendirilir.  Yönetici ve çalışan gereksinimlerinin yeniden değerlendirilmesi yapılır. Üretim dışı personel temin planları  güncellenir. Örgütlenme şemasının revize edilir.  Görevde yükseltme sistemi  güncelleştirilir.

 

Finansman planı revizyon sürecinde satış planları, pazarlama planları, üretim planları, yönetim planları güncelleştirilir. Gelir tablosunun, gider tablosunun güncelleştirilir. Nakit akışı değerlendirilir. Karlılık değerlendirilerek yatırım planları güncelleştirilir.

 

 

4.2.2.       MALİYET ANALİZİ

İş akış süreçlerinde maliyetler ölçülebilir hale getirilemediğinde performansın ölçülmesi olanaksızdır. Ölçmenin yolu somut ürünlerde ve işin yürütülme aşamalarında tahmin edilen maliyetler ile gerçekleştirilen maliyetlerin kıyaslanmasından geçer. Bu nedene maliyetlerin çok iyi analiz edilmesi gerekir. Maliyetler sınıflandırılmalıdır;

·      Süreç aktivite maliyeti, o işin üzerinde çalışan kişinin saatlik ücretine, süresine ve diğer malzeme vb. kalemlerin tutarına bağlıdır.

·      Personel maliyeti ise ücreti dışında fazla mesai ve diğer harcama kalemleri de düşünülerek hesaplanmalıdır.

·      Malzeme maliyetlerinde üretim, seyahat, sermaye maliyeti de göz önüne alınmalıdır. Enflasyonist ülkelerde malzeme fiyatlarının yerel para cinsinden ifade edilmesi problem yaratır.

 

İş süreçlerini yöneten herkesin finansal verilerin nasıl izleyeceğini çok iyi bilmeleri gerekir. Periyodik raporlama gerçekleşen maliyetlerin planlananlardan ne kadar saptığını gösterir. Finansal durumun grafiksel gösterimle sunulması izlemede görsel etki oluşturduğundan önemlidir. Grafiksel gösterimlerde göz yanılgısına neden olan tuzaklara dikkat edilmelidir. 2008 mali krizin, üst yönetiminde içinde olduğu grafiksel tuzakları hazırlayanların yüzünden meydan getirildiği unutulmamalıdır. İş akış süreçlerindeki her bir giderin toplam maliyetteki yüzde oranındaki etkisi ve riski hesaplanmalıdır.

 

 

Hedef maliyet, basitçe bir ürünün ya da projenin hedeflenen bir kardan satılabilmesi için, o ürünü üretirken ya da projeyi gerçekleştirirken tüketilecek kaynakların maliyetidir.  Hedef fiyat hedef satış fiyatı ve satış hacminden elde edilen bilgilerle belirlenir. Hedef kar ise, tüm ürün hayat döngüsünde istenen kar oranlarına bakılarak, uzun vadeli karlılık analizleri sonucunda hesaplanır. Hedef maliyet, ikisi arasındaki farktır. Hedef maliyet yaklaşımında fiyatları belirleyen piyasadır ve bu durumu ihmal eden işletmelerde önemli tehlikelerle karşı karşıya kalabilirler. Bundan dolayı, hedef maliyeti hesaplamaya başlarken, tahmin edilen piyasa fiyatı göz önüne alınmalıdır. Tasarım aşamasında, ucuz parçaların kullanılması veya yapım işlemlerinin basitleştirilmesi gibi maliyeti düşürecek yollar denenmelidir. Eğer işletmenin piyasa fiyatlarını belirlemede ve üretim maliyet unsurlarını düşürmede etkisi fazla değilse, tasarım aşamasına dikkat etmelidir. Ürün tasarlanırken, müşteriye katma değer sağladığı için ürünün değerini arttıran ve dolayısıyla da müşterinin ödemek isteyeceği fiyatı yükselten özellikler eklenirken; maliyeti arttıracak diğer özellikler kaldırılabilir.

 

Maliyet analizinde yapılan hatalar sıralanırsa; üretim maliyetlerinin üretimden önce belirlenmesi üretim aşamasında yapılan maliyet düşürme çalışmalarını yanlış yönlendirir. Ürün fiyatlarının maliyetler tarafından değil de, piyasa tarafından belirlenmesi ya da sadece maliyetin göz önüne alınması, piyasaya sunulan ürün fiyatının rekabet edememesi veya makul olmayan düşük bir düzeyde kar getirmesi riskini doğurur. Tasarıma maliyette yer verilmemesi, ürünün verimsiz bir şekilde üretilmesine neden olur. İş çevrelerindeki değişim, daha fazla maliyetin ürün planlama ve tasarım aşamalarında belirlenebilmesini olanaklı kılmaktadır.

 

Hedef maliyetin etkili olabilmesini kontrol eden süreçte pazara göre maliyet, ürün düzeyinde maliyet ve parça düzeyinde maliyetlerin çok iyi takip edilmesi gerekir. Süreç, piyasayı inceleme ve müşterinin isteklerine ve ödemek istediği fiyata göre ürünün yenilenecek özelliklerinin belirlenmesi ile başlar. Hedef maliyetin pazara göre fiyatlandırılmasında piyasa analizi önemli bir rol oynamaktadır. Pazara göre maliyette müşteri ihtiyaçlarına dikkat edilerek olası maliyet belirlenir, ürün tasarımcısının dikkatini maliyet baskısına çekmektedir.

 

Pazara göre maliyeti belirlenirken uzun dönem satış ve kar hedefleri tanımlanmalı, maksimum karlılığa ulaşmak için üretim hatları planlanmalı ve ürünün hedef satış fiyatını belirlenmelidir. Firmanın ürettiği üründen, uzun vadede kar hedeflerine ulaşması için, kazanması gereken kar marjı ile hedef satış fiyatının arasındaki farktan olası maliyet hesaplanmalıdır. Müşterilerin tatmin edileceği maliyette ürünlerin geliştirilmesi yolları üzerinde çalışılmalıdır. Ürün düzeyinde maliyet hesaplanırken ürün tasarımcılarının yaratıcılığını kontrol altına alır. Ürün düzeyinde maliyet üç aşamada hesaplanır; ulaşılabilir ürün düzeyinde maliyet belirlenir, hedef maliyet sürecinin hedef maliyetin makul olduğu anda ulaşılacağı konusu garantiye alınır, ürünün maliyetinden hedef maliyete maliyet düşürme teknikleri kullanarak işlevsellikten ve kaliteden taviz vermeden ulaştırılır.

 

Ürün düzeyinde maliyetleri belirledikten sonra, maliyet parçalara bölüştürülürse maliyet baskısı alt bileşenlere ve tedarikçilere taşınmış olur. Tedarikçiler, firmanın dışarıdan aldığı parçaları üretmektedirler.  Tedarikçiler, parçaları firmaya sattıklarında yeterli geliri elde edebilmek için, parçaların tasarımı ve üretim yolları üzerinde çalışmalar yaparlar. Parça düzeyinde maliyet üç aşamada hesaplanır; ürün seviyesindeki maliyeti temel işlev seviyelerine göre ayrıştırılır, parça düzeyinde maliyetleri belirlenir, tedarikçiler yönetilir. Hedef maliyet belirleme sürecinde belirsizlik fazlalaştığında, tahmini maliyeti bulmayı, dolayısıyla da tahmini maliyet ile hedef maliyet arasındaki farkı belirlemek zorlaşır.

 

Hedef maliyet belirlemede tedarikçiler, sürece dahil edilerek stratejik ortaklar olarak değerlendirilmelidir. Tedarikçilerle iyi ilişkilerin kurulması ve mümkünse daha az sayıda tedarikçi ile çalışılması stratejik öneme sahiptir. Ürün ve üretim sürecinin eş zamanlı olarak tasarlanması, çatışan parça ve faaliyetlerin çabuk belirlenmesini sağlar. Hedef maliyet belirlemede fiyat, müşterinin istekleri ve ödemek isteyeceği miktara göre ayarlandığından, maliyet azaltma çalışmalarının da müşteriden elde edilen bilgiler ışığında yapılması gerekir. Tabii ki, bu da işletmenin bilgi sağlama sisteminin iyi olmasını gerektirir. Ürün tasarımı yapılırken, eklenen her ilave parçanın ek bir maliyet getirdiği düşünülerek, tasarımda sadeliğe ve müşteri isteklerine tam olarak uymasına dikkat edilmelidir. Ayrıca, aynı işi görebilecek parçalardan, daha düşük maliyetli olanı tercih edilmelidir. Hedef maliyet belirleme ile ilgili oluşturulan ekibe, ürün geliştirme, ürün mühendisliği, satın alma, satış ve maliyet kontrol bölümlerinden çalışanlar dahil edilmelidir. Değişime ve gelişmeye açık bir örgüt kültürüne sahip olunmalıdır. İşletme kendini yenilemeli ve hatalardan ders alarak, aynılarını tekrarlamamalıdır. Ayrıca, organizasyonun bölümleri arasındaki uyum da etkinliği artırır. Hedef maliyet belirleme, ürün hayat döngüsünün başında toplam ürün maliyetini düşürmek için kullanılan bir maliyet azaltma yöntemidir.   Ürünlerin fiyatını, kaliteden ve fonksiyonellikten taviz vermeden, daha hızlı düşürebilirse pazar payı artar ve başarıya ulaşır. Bu nedenle, hedef maliyet belirleme ve değer mühendisliği organizasyonlara rekabet avantajı sağlamaktadır.

 

4.3.1.       PAZARLAMA

Pazarlama: üretilen değerlerin ihtiyaç sahiplerine satılması, dağıtılması ve bunlara karşı talep yaratılmasına ilişkin yürütülen geliştirme, fiyatlandırma, dağıtma ve tutundurma faaliyetlerine ilişkin planlama ve uygulama sürecidir.  Pazarlama karması ürün, fiyat, konum, tanıtım olarak tanımlanır.  İşletmeler için müşterilerin ne istediğini bilmek, müşteriyle aynı dili konuşmak, müşterilerin gerçekten istedikleri ve söyledikleri arasında farkı anlayabilmek önemlidir. Piyasa araştırması yapmak, potansiyel müşterilere ulaşmanın en etkili bir yoludur. Piyasada meydana gelen değişim ve gelişim süreklidir. Hedefe ulaşmanın anahtarı hedef seçilen pazarlar için müşteri değerleri yaratılmasında, sunulmasında ve iletişiminde, rakiplerden daha etkili olmayı sağlamaktır.

 

Piyasa araştırmasında satılacak değerler, müşteriler, rakipler ve karlılık incelenir;

·      Mevcut müşterilere satış yapılacak ürün çeşitliğini artırmak ve sürekliliğini sağlamaktır. Ürünü ilk kez kullanacakları ikna edebilmektir.  Müşteri tutumlarını saptamak, potansiyeli araştırmak,  ölçmek ve değerlendirmektir.

·      Amaç rakiplerin arasından yeterli büyüklükteki pazarları bulabilmektir. Rakiplerin müşterisini çekmek ve kendi müşterisini rakiplere kaptırmamaktır. Mevcut pazarı muhafaza edebilmek ve rakipleri pazardan çıkarmak ya da pazara sokmamaktır.

·      Karlılığı sağlamaktır. İstenen miktarda, kabul edilebilir fiyatta, arzulanan kalitede ürün ve hizmeti üretmek ve teslim etmektir. Ürün ve hizmetleri istenilen zamanda teslim etmektir.

 

Günümüzde rekabetin çok şiddetli olduğu ve müşteri sadakatinin de azaldığı görülmektedir. Uluslararası ticaretteki sınırlar ve kısıtlamalar aşamalı olarak kaybolmaya başladığından, müşteri en kıt kaynak ve özel olmaya başlamıştır.  Bilginin yayılma hızı firma yönetimine esnek, etkili ve etkin olma sorumluluğunu yüklediğinden eski iş yapma alışkanlıklarının değiştirilmesi gerekmektedir. Kararlı ve sabırlı olmak, işimizi ve yöneticiliğimizi iyi bilmek, rekabetçi bir stratejiye sahip olmak, stratejiye uygun üretim ve pazarlama becerileri geliştirmek, satış işlemlerinin mükemmel yönetmek olmaz ise olmazlar haline geldi. Pazarlama araştırmasında ürün, fiyat, Pazar ve tanıtım stratejileri hazırlanırken kaliteli marka ve ekonomik kıtlık koşullarında satış yönetimi önemsenmelidir.  Satış Yönetiminde motivasyon ve dağıtım kanalları seçiminde ekip çalışmasına ilişkin analizlerin yapılması ve stratejilerin belirlenmesi gerekmektedir.

 

Internet teknolojisi, bilgisayar sistemleri ve kablosuz iletişim gibi bilgi teknolojilerindeki ilerlemelerin katkı sağladığı e-pazar, online veri bankaları, otomasyon sistemleri gibi gelişmeler, işletmelerin konum avantajını etkisiz hale getirdiğinden pazar araştırmasında yeni rekabet dinamiklerin çok iyi analiz edilmesi gerekir. Teknolojideki gelişmeler organizasyonların ürünlerini, hizmetlerini, pazarlarını, tedarikçilerini, distribütörlerini, rakiplerini, müşterilerini, üretim süreçlerini, pazarlama uygulamalarını ve rekabet pozisyonlarını değiştirerek, iş alanları arasındaki maliyet ve mekan sınırlarını ortadan kaldırmıştır.  Üretim, teknik destek, çalışanlar, yöneticiler ve müşteriler arası etkileşimdeki değişim,  pazar araştırmasında stratejik plan ve analiz etme kavramlarını ön plana çıkarmıştır. Rekabet güçleri, rekabet pozisyonu ve rekabet edilecek iş alanlarının analizine yönelik şirket ve işletme stratejilerinin belirlenmesi gerekmektedir. Rekabet güçlerine yönelik analiz yapılırken, ürün geliştirme potansiyeli, tedarikçilerin pazarlık gücü, iç birimler arası rekabet, çalışanların tecrübe gücü ve rakiplerin rekabetçi pozisyonları araştırılmalıdır. Rekabetçi pozisyonu belirlenirken, stratejik grup analizi, rakip analizi, pazar bölümleri, müşteriler tarafından algılanan değerlerin ve ürünlerin çekicilik analizi yönlendirici politika matrisinde yapılmalıdır.

 

Dış faktörlerin değerlendirilmesinde fırsatlar ve tehditler, iç faktörlerin değerlendirilmesinde ise güçlülük ve zayıflıklar çok iyi analiz edilmelidir. İçsel denetimin dışsal denetimden daha hayati öneme sahiptir. Çünkü dışsal veriler daha akışkan ve değişken, içsel olanlar ise daha durgundur ve organizasyonun kontrolündedir. Çalışanların içsel güçlülük ve zayıflıkları belirleme sürecine katılması zorunlu kılınmalıdır. İçsel denetim firmanın yönetim, pazarlama, finans/muhasebe, üretim, ARGE, bilgisayar bilgi sistemleri vb bütün fonksiyonel alanlarından toplanan bilgiler birbirleri ile ilişkilendirilip değerlendirilmelidir. İçsel birimlerin sahip oldukları kaynak ve yetkinlikleri belirleyip rekabet avantajı sağlamaları açısından değerlendirmesi ile güçlüklerin ve zayıflıkların belirlemesi ile mümkündür. Kurumun sahip olduğu ve dışarıdan elde edebileceği tüm bilgiler dikkate alınmalıdır.

 

Sahip olunan temel yetkinliklerin uzun vadeli avantaja dönüşmesinde ve yeni fırsatların bulunmasında temel oluşturması yetkinliklerin başka alanlara aktarılabilmesine bağlıdır. Fırsatları yakalamayı tehditleri etkisiz hale getirmeyi ya da etkisini azaltmayı olanaklı kılan değerler, rakiplerde bulunmayan ya da az bulunan nadirlikler belirlenmelidir. Rakiplerce kolayca benzeri yapılmayan, fiziksel olarak özgün, zamana ve deneyime dayanan, dıştan güç olarak algılanan, güvene dayanan, taklit edilemeyen yerine başka bir özelliğin hiç ya da kolayca konulamaması ve bulunmaması gibi ikame edilememe özellikleri bulunan süreçlerin geliştirilmesi gerekir.

 

Politik ve hukuksal güçlerin analizi yapılırken yasalar, yönetmelikler, kararnameler, tarifeler, vergi mevzuatı, çalışma kanunları, ithalat ve ihracat düzenlemeleri çok iyi bilinmelidir. Para ve bütçe politikaları, hükümet bütçesinin büyüklüğü,  savunma harcamalarının düzeyi,  hükümetin gücü, patent mevzuatı incelenmelidir. Terörist faaliyetler, hükümet ile diğer kurumlar arasındaki ilişkiler, uluslar arası ilişkiler, dünya gıda, para ve enerji piyasaları çok iyi izlenmelidir.

 

Ekonomik güçlerin analizinde üretilen değerlerin ekonomiye katkı payı, ithalat ve ihracat faktörleri önemsenmelidir. Talep değişimi, insanların harcama eğilimleri, bölge ve tüketici gruplarına göre gelir farklılıkları takip edilmelidir.  İşsizlik oranları, çalışanların üretkenlik düzeyi, emek ve sermayenin ithali ve ihracı, gelir düzeyi, tüketim eğilimlerindeki değişimler izlenmelidir.   Ekonomik politikalar ve koşulları, faiz oranları, enflasyon oranı, fiyat dalgalanmaları, ölçek ekonomisi, ürün trendi, para politikaları, para pazarı oranları, kredi alabilme olanakları, hükümet bütçe açıkları, hazine politikaları, vergi oranları bilinmelidir. Ekonomik birlikler ve diğer ülkeler ile stratejik ilişkileri, paranın uluslararası değeri, borsa trendleri takip edilmelidir.                                

 

Sosyal, kültürel, demografik ve ekolojik değişkenler analiz edilirken göz önüne alınması gereken araştırmalar;

·      Nüfus oranları; doğum, ölüm, göç, yaşam ömrü, boşanma, genç, cinsiyet, yaş

·      Ülke, şehir, bölgelerdeki nüfuz değişimler, etnik değişimler

·      Nüfustaki eğitim düzeyleri, bölgelere göre üniversite mezun sayısı,  kadın ve azınlık işgücünün sayısı, kişi başına düşen gelir,  ortalama harcanabilir gelir

·      Alışkanlıklar; eğlence, tercih ve zevklerdeki farklılıklar, satın alma alışkanlıkları, değiştirme döngüsü,  boş zaman alışkanlıkları

·      Karşı tutumlar; ürün kalitesine, müşteri hizmetine, yabancılara, dini birliklere, otoriteye, para biriktirmeye,  yaşam tarzına, yatırıma, kariyere, hükümete, işe karşı                                     

·      Çevre; çöplerin yönetimi, hava kirliliği, ozon tabakasının zarar görmesi, tükenmekte olan hayvan türleri, şehrin atmosfer, trafik yoğunluğu

·      Sosyal güvenlik programları, sosyal programlar, dini mekanların sayısı, ahlaki yargılar, cinsiyet rolleri, etnik eşitlik, özel ilgi gruplarının sayısı, emeklilik tutumları

·      Hükümete güven, hükümet düzenlemeleri

·      Tedarik, üretim ve hizmet iş alanlarının yeri, enerji kaynakları

 

Pazar araştırmasına önem veren işletmeler, çeşitli risklerle karşı çözüm üretmede zorlanmazlar. Riskler yok edilmek isteniyorsa öncelikle üretilecek malın pazarı araştırılmalıdır. Pazarı olmayan bir malın üretilmesi ya da ucuza mal edilmesi bir değer ifade etmez. Üretim yapmaya planlayan bir işletmenin ilk işi, neyi nerede kime satacağına karar vermesidir. Pazar araştırmasının başarılı olabilmesi Ürün, pazar ve tüketici ile ilgili problemlerin çözümüne yardımcı olabilecek bilgilerin sistemli ve objektif bir şekilde toplanmasına ve analiz edilmesine bağlıdır.

 

Değer olarak üretilen mal, hizmet, fikir ve kültürel ürünlerin iç ve dış pazarlardaki gerçek satış potansiyeli araştırılmalıdır. Ürünün gireceği pazarın durumu, hali hazırdaki boyutları, büyüme olasılığı ile yüzdesinin ne kadar olacağı dikkate alınmalıdır. Bunun için tüketim miktarının ne olduğu, bunun ne kadarının iç üretim ve ne kadarının dış alımlarla karşılandığı araştırılmalıdır. Ayrıca ürünün gireceği iç veya dış pazarlarda işlevlerini yerine getiren rakiplerinin durum ve tutumları, rekabet etme şartları, potansiyel talebi etkilemede kullandıkları taktik ve tekniklerin de dikkatlice incelenip değerlendirilmesi gerekir.

 

Pazar ile ilgili bilgiler;

a)             Tescil, lisans, vergi, ihracat imkânları, vergi iadesi gibi üretimi ilgilendiren mevzuatlar,

b)             Pazara Giriş; Standartlarla ilgili mevzuat, ithalat ve ihracat rejimleri, sağlıkla ilgili düzenlemeler, politik etkenler

c)              Pazarın Boyut; mevcut durumda nasıl karşılandığı, ithalat miktarı, ürünün menşei ve değeri

d)             Pazarın Genişlemesi; Nüfus ve tüketim miktarı, coğrafi özellikler

e)             Pazarın Bölümlenmesi; Tipik tüketici katmanları, muhtemel tüketicinin yaşı, gelir ve kültür düzeyi, yaşadığı ortam, coğrafi çevresi

f)              Talep Üzerindeki Etkiler: Tüketimi etkileyen iklim, sosyal, kültürel ve politik oluşumlar

g)             Rakipler: Ülkedeki benzer üretimler ile ithalat ve bu alandaki üretim gelişmeleri

h)             Rekabetin Şekli: Rakiplerin piyasa payları, üretim yerleri ve kapasiteleri geleceğe yönelik üretim planları

i)               Rakiplerin Gücü: marka ve patent durumları, bunların avantajları, başarı sebepleri, pazar yelpazesindeki yerleri ve boyutları

j)               Fiyat Durumu: Fabrika satış fiyatları, perakende fiyatı, toptancı ve perakende kâr oranları, ulaşım maliyetleridir.

 

Tüketicilerin gelenekleri, ekonomik durumları, yaşadıkları coğrafi, sosyal ve siyasi ortam ürünün niteliğini etkileyen faktörlerdendir. Bu yüzden pek çok ürün, tüketicilerin tercihlerine uygun üretilmektedir. Ürünün tat ve kokusu kadar, renkleri de tüketicileri ilgilendirmektedir. Ürünün niceliğini belirleyen boyutları, tasarımı ve stili de tüketici açısından önem arz eder. Ürünün ebat, tasarım ve stil yönünden tüketici tercihleri de araştırılmalı, araştırma sonuçlarına bağlı ürüne şekil verilmelidir. Ürün ambalajı da ürünün özellikleri kadar önemli olabilir. Bu yüzden ambalaja gereken özen gösterilmelidir.

 

Ürünle ilgili bilgiler

§   Ürün Nitelikleri: Yapımında kullanılan ham ve yardımcı maddeler, tasarım, stil, boyutlar, renk, tat, kullanım özellikleri ve kolaylıkları.

§   Ürün Ambalajı: Yasal yükümlülükler, koruma, kullanım bilgileri, satış yöntemleri, tüketiciyi özendirme ve satış işlevi, tüketicinin profili

§   Dış Ambalaj: Ürünü korumadaki mukavemeti, taşıma, yükleme ve boşaltmadaki kolaylıkları, depolama ve kullanımdaki yer hacmi gibi.

 

Pazarlama yöntemleriyle ilgili bilgiler

·           Taşıma ve Satış: Bulunabilme, maliyet ve satış fiyatı satış şartları, ürünün hareket hızı, güvenlik ve risk

·           Dağıtım Kanalları: Dağıtım kanallarının kullanımları, stok durumu ve sevk süreleri, önemli dağıtıcıları, kârlılık oranları

·           Fiyatlandırma: Fiyatlarda alt ve üst sınırlar, rakiplerin fiyatları ve fiyat stratejileri, ürün üstünlükleri ve avantajları

·           Reklam ve Satış Promosyonları: medya etkinlikleri ve etkinlik maliyetleri, dağıtım kanallarınca yapılan tanıtım faaliyetleri, rakiplerin verdikleri mesajlar ve izledikleri yöntemler ile bu uğurda yaptıkları harcama yükleri.

·           Teknik Hizmetler: Garanti, bakım, onarım ve yedek parça sağlama ve karşılama hizmetleri

·           Destek Hizmetler: Ürünün kullanımı veya dağıtımıyla ilgili danışmanlık ve eğitim faaliyetleri ile bilgilendirme, şikayetleri karşılama hizmetleri.   

 

Malların özellikleri, alıcıların davranışları, pazarlama kanalarının işleyişi pazarlama metotlarında esas öğelerdir. Ayrıca mevsimlerin etkisi, satış zamanlarının ayarlanması, şimdiki ve gelecekteki pazarların                       kapasitesi gibi konular da araştırılmalıdır. Araştırılacak konu kesin şekilde tanımlanmalı ve bunun araştırma metodu belirlenmelidir. Pazarlamada amaca ulaştırabilecek üretilecek mal veya hizmetlerin cinsleri,  ne zaman üretileceği miktarının ne olacağı, nasıl olacağı, kimlerin satın alacağı, tüketicilerin ihtiyaçlarına ve satın alma güçlerine uygun olup olmayacağı  gibi sorulara cevap aranmalıdır.

 

 

Pazar araştırmasında kullanılan teknikler;

a)    Anket: araştırılacak konuya ilişkin kişilere sözlü veya yazılı sonular sorulmasına anket denir. Bu yöntemle gözlenmesi mümkün olmayan olaylar ve güdüler kolayca öğrenebilir. Anket, yüz yüze görüşme ile yapıldığı gibi posta ve telefonla da yapılabilir. Araştırmacı, bu tekniklerden hangisini, nasıl kullanacağını çok iyi bilmeli ve karar vermelidir. İzlenecek yol, ele alınan konunun yapısına bağlı olduğu kadar, toplanacak bilgilerin çeşidine, sorulacak soruların niteliğine ve sayısına, anket yapılacak kişilerin davranışlarına, bu iş için ayrılan zaman ve paraya da bağlıdır. Bunun için araştırmacı kullanacağı anket tekniğini karalaştırırken konuya en uygun olanını ve bu işte diğerlerine üstün bulunanını seçmeye özen göstermelidir.  

 

b)   Gözlem: Olayları gözle görüp tanıma ve kayda alma işlemine gözlem denir. Gözlem, gözle yapıldığı gibi alet kullanılarak da yapılabilir. Gözlem, doğru bilgi toplamada ve sonuca varmada anketten daha etkindir. Çünkü araştırılan konu hakkında ilgilenenlere soru sorulmadan, neyin, nasıl olması gerektiği hakkında bilgi verilmeden, onların bizzat kendilerinden ne gibi yenilik ve değişiklik istedikleri tespit edilmeye çalışılır. Bunda da başarılı olabilmek için gözlem yapacak kişilerin çok iyi yetiştirilmiş olmaları ve olayları tam bir tarafsızlık içinde gözleyip kaydetme yeteneğine sahip olmaları gerekir. 

c)    Deney: Üretilen bir malın gerek kendisinin gerekse ambalaj, fiyat gibi hususlarının alıcılar üzerindeki etkisini ölçmek için pazardaki durumunun belli bir süre izlenmesi deney yöntemiyle daha sağlıklı yapılır. Anket ve gözlem yöntemlerine göre daha az başvurulan bir tekniktir. Bunun sebebi ise uzun bir zamana gerek duyulması ve pahalıya mal olmasıdır.

Pazarı oluşturan bileşenlerin araştırılması; 

·      Alıcıyı araştırma: Alıcıların akli ve duygusal güdüleriyle nereden, ne ölçüde hangi malları satın aldıklarını, pazarlama faaliyetlerine ve mallara karşı davranışlarının neler olduğunu ortaya çıkarmak için yapılan araştırmalardır.

·      Ürünü araştırma: Tüketicilerin istek ve ihtiyaçlarını belirlemek, isteklere ve ihtiyaçlara uygun mamuller üretmek, yeni üretilen malların tüketici ihtiyaçlarını karşılayıp karşılamadığını öğrenmek için yapılan araştırmalardır. Bu araştırma ile üretilen malların büyüklük, biçim, renk, ambalaj, fiyat gibi özelliklerinin belirlenmesi veya değiştirilmesi sağlanır. 

·      Pazarı araştırma: Belirli bir malın hangi pazarlarda ne kadar satılacağı, şimdiki ve gelecekteki pazarlarda rekabet gücünün ne olacağı gibi pazara ait bilgilerin araştırılmasıdır.

·      Satışı araştırma: Üretilen malların hangi dağıtım kanalları kullanılarak tüketicilere ulaştırılacağının araştırılmasıdır. 

·      Pazarlama maliyetini araştırma: Pazarlama faaliyetleri sırasında yapılan gederlerin amaca hizmet derecesini ölçmek, reklam ve dağıtım giderlerini azaltmak veya artmasını önlemek için yapılan araştırmalardır.

·      Reklamı araştırma: Uygun reklam araçlarının seçimini yapmak, reklamda kullanılacak sözlerin, yazıların, resimlerin biçimini belirlemek ve bunların etkisini ölçmek için başvurulan araştırmalardır. 

·      Modayı araştırma: tüketicilerin belirli malları satın almalarında rol oynayan sebepleri bilmek, zamanın ve geleceğin modasını öğrenmek için yapılan çalışmalardır.

Daha önce başkaları tarafından yapılan araştırmalarda, araştırma konusu edilen ürün, piyasa ve konuya ilişkin sektörle ilgili neler yazıldığı, ne gibi sonuçlara varıldığı masa başında araştırılır. Bu konuda yazılmış mevcut kaynaklar, hazırlanmış raporlar, masa başında incelenip elde edilen bilgi ve bulguların analizi yapılır. Masa başı araştırmasında başvurulacak kaynaklar firma içi kaynaklar; dosyalar, firma kayıtları; dış kaynaklar; kütüphaneler, temsilcilikler, uluslararası kuruluşlar, kamu kurum ve kuruluşlar. Mevcut kaynaklar iyi bir incelemeye tabi tutularak masa başı araştırmasında zaman ve madde kaybını önlemelidir. Değerlendirmede kaynak, kapsam, düzey, geçerlilik, kullanışlılık, doğruluk gibi kriterler yönünden iyice incelenmelidir.       

 

 Piyasa araştırmasında işletme yöneticileri, ürettikleri ürün pazara girmeden önce ve girdikten sonra da belirli dönemlerde piyasaya çıkıp ürünün pazardaki durumunu izlerler. Ürünün piyasadaki gerçek durumunu, dağıtım faaliyeti sonuçlarını, ambalaj sorunlarını, satışı teşvik çalışmalarının etkinliğini bizzat görüp değerlendirmeler yapılır. Gerektiğinde yeni kararlar alınarak uygulamaya konulur. Piyasa araştırması için ziyaret edilecek satış noktalarının tipi ve sayısı araştırmanın amaçlarına göre değişir. Ancak araştırmanın iyi sonuçlar verebilmesi için piyasayı temsil edebilecek tip ve sayıda satış noktalarında araştırma yapılması gerekir.  

 

Piyasa araştırmasında amaç belirlenerek konun tanımlanmalıdır. Tanım genişletilerek ilgili unsurlar açıklanmalıdır. İlgili unsurlar arasındaki ilişkiler gösterilmelidir. Kesin hedefler tespit edilmelidir. Alternatifleri bulmak, göstermek ve değerlendirmek için kriterler tespit edilmelidir. Her alternatif ayrı ayrı değerlendirilmeli, sonuçların yorumu ile en uygun alternatif seçilmelidir.  Seçilen alternatif denenirken değişik tip ve büyüklükteki bakkallar, marketler, toptancılar, süpermarketler ziyaret edilmelidir. Araştırma yapılacak yerler, değişik semtlerinden seçilmelidir. Şehrin eski ve yeni, zengin ve fakir, yerel ve kozmopolit bölgelerindeki satış noktalarına mutlaka gidilmelidir. Önceden görülmesi planlanan satış noktalarının tamamı görülmelidir. Ancak araştırma yönelimi açıkça netleştirildiğinde görülmesi planlanan satış noktalarının tamamı görülmeden de işlem gerçekleştirilebilir.   Araştırmanın amacı satış paylarının veya stok seviyelerinin durumunun tespiti ise, bu durumda her defasında aynı satış noktalarının görülmesi gerekir.

 

Alıcıyı araştırılırken gerçek isteklerini ortaya çıkararak neyin ne kadar üretileceği, ne zaman ve nerede satılacağı gibi sorulara uygun olan en iyi cevapları bulmakla ilgili faaliyetlerdir. Ayrıca satış çabalarının kimlere ve nasıl yöneltileceği, mal ve hizmetlere ne fiyat konulacağı gibi hususlar da tüketici araştırmasının konuları arasında yer alır. Tüketicilerin akli ve duygusal güdüleriyle, gelirlerine uygun nereden, ne ölçüde, hangi ürünleri satın aldıklarını, pazarlama faaliyetlerine ve ürüne karşı davranışlarının neler olduğunu bilmek için yapılan araştırmalara tüketici araştırması denir. Pazarlama faaliyetlerinin amacı, tüketicilerin ihtiyaçlarını karşılamak suretiyle onlara hizmet vermektir. İşletmelerin başarılı olabilmeleri tüketicilerin ihtiyaç ve isteklerini karşılayacak mal ve hizmetleri üretmelerine bağlıdır. Bu bakımdan işletme yönetiminde tüketicileri bilmenin, onları satın almaya yönelten güdü ve davranışlarını öğrenmenin önemi büyüktür. Nihai tüketiciler, daha çok hissi güdülerin tesirinde kalarak mal ve hizmet alımında bulunurlar. Bunlar ihtiyaçlarını karşılayacak miktarda mal aldıklarından ve aldıkları belli bir süre sonra tüketeceklerinden büyük bir problemle karşılaşmazlar. Ancak ev eşyası, otomobil gibi dayanıklı mal alımlarında akli güdülerin daha ağır sınai tüketicileri nihai tüketicilere göre daha çok akli güdülerin etkisi altında mal ve hizmet alırlar. Sınai tüketicileri için yeni meydana gelecek malın fiyatı ve kalitesi pazarlama açısından çok önemlidir. Yeni malı meydana getirecek maddelerin çok miktarda alınacağı da hiçbir zaman gözden uzak tutulmamalıdır.

 

Pazarlama araştırmasının işletmeye olduğu kadar, işletme problemlerinin giderilmesinde de faydalı olacağı muhakkaktır.  Ancak, işletme yöneticileri, araştırmanın her çeşit işletme problemlerine çözüm getireceğini, pazarlama problemleri için en uygun cevabı bulacaklarını düşünmemelidirler. Çünkü araştırmalar çok defa bilgi toplamaktan ileri gitmez. Hatta toplanan bilgiler her zaman tam ve sağlıklı da olmayabilir. Bütün bunlara rağmen toplanan bilgiler ışığında tahminlerde bulunmak suretiyle karar vermek, kararsızlıktan iyidir. Araştırmalar hangi teknikle yapılırsa yapılsın, toplanan bilgiler ve varılan sonuçlar bir rapor haline getirilip ilgililere sunulmalıdır. Hazırlanan raporlar, girişilen çabanın ve yapılan giderlerin umulan faydayı sağlaması ve işletmenin diğer problemlerinin çözümünde kullanılmasında faydalı olacağından saklanmalıdır.

 

Pazar araştırmaları ile üretilecek ürünlere daha yaygın ve sürekli pazarlar bulunulur. Üretim planlanır ve üretimin sürekliliği sağlanır. Üretim kapasitesi ve verimlilik artırılır. Pazarlama hizmetleri ucuzlatılır ve yaygın hale getirilir. Ürün standartlaştırılır ve kalite yükseltilir. Ürünlerin kalite ve hijyenik nitelikleri kontrol altına alınır. Tüketiciye kaliteli, ucuz ve bol ürün sağlanır. Ürünler pazarlarda devamlı bulunur. Olumsuz rekabet ve karaborsa ortadan kaldırılır. Yeni depolama ve taşıma potansiyeli yaratılarak aracıların daha iyi hizmet verir hale getirilmesi sağlanır.

 

Hazırlanacak pazar dosyasında ürünün tanıtımı,  üretimi, ihracatı, tüketimi, ithalatın gerçekleştiği ülkeler, pazar özellikleri, tarifeler, tarife dışı engeller, ithalatçılar, dağıtım kanalları, ticari alışkanlıklar, paketleme ve etiketleme, tanıtım yolları, pazarla ilgili beklentiler, yararlı adresler, fuarlar, bilgi kaynaklarına ilişkin doyurucu bilgiler bulunmalıdır.  Pazarlamacı profili araştırmayı seven, meraklı, insan ilişkilerinde başarılı, iyi yabancı dil bilgisine sahip, kılık kıyafete dikkat eden, teknolojiyi iyi kullanan, zaman yönetiminde başarılı, dakik, dürüst, rakiplere saygılı, gerçekçi, abartılı vaatlerde bulunmayan, takip eden olmalıdır.

 

Pazarlama planlaması yapılırken ziyaret edilecek firmalar, organizasyonlar, kurum ve kuruluşlar belirlenir. Görüşüleceklerin listesi hazırlanır, e-mail, telefon ya da faks ile bilgilendirerek randevular alınır, görüşme yeri belirlenir, adrese ulaşım imkânları öğrenilir. Sorumlu bölümler bilgilendirilir. Firma tanıtım dosyası, bilgisayar, DVD, sunumlar ve satış literatürü hazırlanır. Var ise yeteri kadar numune götürülür. Fiyat listesi oluşturulur. Sorulacak soruların hazırlanır, karşılaşılacak sorular hakkında kestirim yapılır. Fuar, seminer, toplantılara katılım planlanırsa, dış ülke ziyaretlerinde çevirmen gerekip gerekmediğinin belirlenir. Ziyaretin maliyetin belirlenir. Elde edilen veriler değerlendirilir ve doğrulanır.

 

Pazarlama işlevi başlatıldığında varış tarihi belirlenir, müşteri görüşme formları hazırlanır. Tedarik zinciri içinde yer alan çevre ziyaret edilir. Rakipleri araştırılır, hedef pazarların nasıl yapılandığı anlaşılmaya çalışılır. Pazar yerleri, mağazaları, fuarları, üretim yerlerini ziyaret edilir. Görüşmelerde iyi giyinilmeli, önce genel bir tanışma sonra firma yetkilisi dinlemelidir. Sunum yapılırken mümkünse firmanın ihtiyacına göre uyarlamalar yapılmalıdır. Notlar alır. Kendileri ile çalışmayı düşünüp düşünmediklerini, çalışılacaksa hangi koşullarda olabileceği sorgulanır, hayır cevabı alınsa da olumlu bir izlenimle ayrılmakta yarar vardır. Sonradan aranmaları için tanıtım araçları ve iletişim bilgileri temin edilir.

 

Pazarlamada bilinmesi gerekenler,  firma-tarihçe-yönetim yapısı, üretim ve ihracat kapasitesi, ihracat ile ilgili politikalar, ambalajlama, konteynır özellikleri, yükleme süreleri, acenteler, oranlar, FOB ve CIF fiyatları, vergiler ve gümrük vergileri,  İndirim oranları, satış literatürü, ürün özellikleri, büyüklükler, hacimle ilgili bilgiler olarak sıralanır.

 

Araştırmaya etki ve katkısı olacak kaynaklar araştırılırken ayrıntılı şekilde kapsayıp kapsamadığının incelenmesidir. Araştırma konusunda faydalanılacak kaynağın, araştırmacı tarafından anlaşılabilir olduğu kadar bilimsel olmasıdır. Kaynak, bilgi ve verileri yönünden araştırma konusunu bütünüyle veya kısımları itibariyle kapsamada yeterli ve geçerli olmasıdır. Kaynağın araştırma konusuna kolaylıkla uyarlanabilir olmasıdır. Kaynağın içerdiği bilgilerin birinci derecedeki yerinden alınmış olması, bilgiyi toplayanın tarafsızlığı ile kaynağın kendi içinde piyasadaki işleyişle tutarlı bulunmasıdır.

 

İş dünyasının belirli bir kesimi ekonomik sıkıntılar içerisindeyken nasıl oluyor da diğer bir zümre yaşamlarındaki kaliteden ve lüksten hiçbir ödün vermeden hayatta kalmaya devam edebilmektedir.  Bu zümre, kısıtlayıcı ve engelleyici davranışlar geliştirerek, kendi sınıfını, kendi kültürünü yaratmış olabilir mi? Farklı düşünmeye izin vermeyen yönlendirme mantalitesinde birileri ne derse o doğrudur, tartışılmaz, irdelenmez ve itiraz edilemez. Hiçbir kimseye düşünme hakkı vermeyen sistem kurallara uy der. Rekabetin geliştirilmesi sürecinde bir diğer önemli husus, uzun yıllar tek bir işletmecinin hizmet verdiği pazarda, hakim konumda bulunan işletmecinin rekabeti kısıtlayıcı ve engelleyici davranışlarının önüne geçilmesidir.  Rekabet problemi, piyasayı etkileme gücüne sahip bir işletmecinin rakiplerini piyasa dışına itmek ya da onların piyasaya girişlerini engellemek şeklinde ortaya çıkmaktadır.  Piyasayı etkileme gücüne sahip işletmeciler etkin piyasa gücünü ve pozisyonunu korumak için diğerlerinin pazara girişleri önünde engeller oluşturmaya yönelik  çeşitli eylemlerde bulunabilirler.

 

Pazara girişlerin olmadığı ya da ilk girenin avantajı nedeniyle piyasa gücünün uzun süre değişmeyeceği yerlerde tüketiciler sömürücü tutumlara ve verimsizliklere karşı korunmak zorundadır. Yıkıcı fiyatlandırma, hakim konumdaki bir işletmecinin diğer firmaları piyasaya girişten caydırmak ya da rakibini pazardan uzaklaştırmak için bir ürün ya da servisi başlangıçta üretim maliyetlerinin altında satarak kendi piyasa gücünü artırması ve daha sonra karını olması gerekenin üstüne çıkarması şeklinde ortaya çıkmaktadır.  Tekel konumdaki işletmeci – belirli şartlar altında – fazla kapasiteye yatırım yaparak alternatif işletmecileri pazara girişten caydırabilir. Rekabet baskısına maruz kalan işletmeciler maliyetleri düşürmeye ve kaliteyi arttırmaya ve bu amaçlara ulaşmak için gerekli yatırımları yapmaya yönelmek zorundadır. Rekabete maruz kalmayan ya da çok az rekabete maruz kalan hâkim konumdaki bir işletmeci ise bu çaba içinde olmayabilir. Bu durum, verimsizliklere, düşük kaliteye ve yatırım yetersizliğine, yani rekabetçi piyasa ile karşılaştırıldığında toplam refaha negatif etki eden durumlara neden olabilmektedir.

 

Rekabet karşıtı davranış, piyasada etkin güce sahip işletmecinin pazara giriş önünde engel oluşturarak piyasaya girişleri engellemek ya da pazardaki mevcut oyuncuları piyasa dışına itmek veya tüketici faydasını azaltmak şeklinde ortaya çıkan eylemleri ifade etmek için kullanılmaktadır. Diğer rekabet problemleri sebep-etki ile sebep - sonuç boyutudur. Bu problemi stratejik değişkenler, davranışlar ve etkiler olmak üzere üç bileşen oluşturmaktadır.

 

Pazarda hakim konumda bulunan işletmecinin rekabeti kısıtlayıcı ve engelleyici davranışlarının önüne geçilmesi için uygulanabilecek yükümlülükler; şeffaflık, ayrım gözetmeme, hesap ayrımı, fiyat kontrolü ve maliyet muhasebesi yer almaktadır. Piyasada etkin güce sahip işletmecilere belirli şartlar dahilinde uygulanması konu olan yükümlülükler, yıkıcı veya aşırı fiyatlandırmanın, makul olmayan fiyat ayrımcılığının ve makul olmayan hizmet paketlerinin önlenmesini içermektedir. Bu kapsamda pazarda son kullanıcı korurken aynı zamanda etkin rekabeti teşvik etmek için perakende fiyatında tavan belirleme, bireysel fiyat kontrolleri veya fiyatları maliyete yaklaştırma gibi tedbirler uygulanabilmektedir. Fonksiyonel ayrımdan beklenen en önemli fayda fiyat dışı rekabet karşıtı uygulamaların önüne geçilmesidir.  Rekabet karşıtı davranışların önüne geçilmesi ve pazardaki rekabet seviyesinin artırılması yönündeki amaçlar tam olarak gerçekleştirilmelidir.

 

Mevcut marka alışkanlıklarının kırılması ve yeni marka alışkanlığı yaratılmasında öğrenme modelinin önemi büyüktür. Belirli bir marka alışkanlığının yaratılmasından çok, öncelikle müşteride belirli bir ürüne ilişkin tüketim alışkanlığının öğretilmesidir. İşletme ve müşteri arasındaki kültürel etkileşim süreci kolaylaştıran en önemli gelişmeler arasındadır. Kültürel değerler sonucunda ortaya çıkan engelleyici fonksiyon sadece yabancı firmaların değil, yerli firmaların da belirli sektörlerde faaliyet göstermelerini zorlaştırabilir.

 

Pazar alanının kültürel etkileşim ve değişim yeri olduğu gerçeğinin farkına varılması, kültürel temele dayalı uyuşmazlıkların ortadan kaldırılmasında önemli rol oynamaktadır. Bu noktada, firmaların toplum üzerinde nasıl bir kültürel değişim uygulayacağını planlamaları kadar, kendilerinin de girdikleri kültürden nasıl etkilenebileceklerini ve uyum sağlayıp sağlayamayacaklarını düşünmeleri bir zorunluluk halini almaktadır. Global pazarlarda uluslararası firmaların sadece mal, hizmet, fikir ve kültürel değerleri satan olmadıklarını anlamaları ve hem bazı kültürel değerleri etkileyip hem de bazı kültürel değerlerden de etkilediklerini kabul etmeleri yerinde olacaktır. Böyle bir yaklaşım, firmaların dış pazarlarda uyguladıkları pazarlama stratejilerine daha gerçekçi yaklaşmalarına imkan sağlayacaktır. Böylece hedef pazara ulaşmada firmaların en azından kültürel ve sosyal değerler açısından daha az engelle karşılaşabilecekleri söylenebilir. Bu arada kültürel etkileşim çerçevesinde sadece ürünün değil fiyat, tutundurma ve dağıtım gibi pazarlama karışımı unsurlarının bütün olarak ele alınması gereği önemlidir.

 

Kültürel etkileşimde perakendecilerin rolü büyüktür. Çünkü, perakendeciler bireysel tüketiciyle fiziksel olarak yüz yüze gelen ve kültürel etkileşimi bizzat yaşayan aracılardır. Bu bağlamda dağıtım kanallarında iletişim süreci kültürel sorunların firmaya ulaştırılması ve çözümünde önem kazanır. Ne yazık ki, kültürle ilgili çalışmalarda dağıtım kanalı üyeleri ve bunların kültürel aracılığı fazlaca incelenmemiştir. Özellikle, Türkiye gibi gelişmekte olan ülke pazarları gelişmiş ülke firmaları için önemli pazar fırsatları sunarlar. Türkiye pazarı en azından belirli pazar bölümleriyle özellikle genç nüfus avantajıyla yeni ürün ve hizmetleri karşılaştırmalı olarak daha kolay benimseyen bir eğilim sergilemektedir. Ancak, bu pazarda faaliyet göstermek isteyen global firmaların kültürel alışverişe hazır olmaları gerektiği açıktır. Karşılıklı kültürel etkileşim süreci farklı derecelerde bile olsa her yeni pazarda etkisini gösterir. Bütün bu süreç dahilinde her yeni pazarda “çapraz kültürel pazarlama araştırması” ve bunun sonrasında karşılıklı “kültürel öğrenme” ve “kültürel öğretme” kavramları önemli kavramlar olarak karşımıza çıkmaktadır.

 

 

4.1.4.       İNTERNET VE BİLGİ TEKNOLOJİLERİ – VERİ TABANI

Bilgi teknolojilerinin ve özellikle internetin gerçekleştirdiği köklü değişimler pazarlamayı yeniden yapılandırdı. Müşteriye ait verilerin toplanması ve analiz edilmesi ile eğilimleri, tutumları ve davranışları sürekli olarak izlenerek, satışın nasıl yapılacağı konusunda ip uçları vermektedir.  Internet günümüzde mal, hizmet, fikir ve kültürel değerlerin tanıtımında, satışında ve dağıtımında kullanılmaktadır. İnternet, pazarlama anlayışına ait tüm değişkenleri kökten etkilemiştir; yer ve mekan sınırını ortadan kaldırmıştır.  

 

İnternetin pazarlama alanında yarattığı diğer bir değişim ise ürün geliştirme sürecidir. Bu süreç, sanal ortamda daha esnek olmakta ve çevresel değişimlere daha hızlı ayak uydurabilmektedir. Değerleri geliştirme sürecinin yanı sıra günümüzde git gide artan İnternette marka yaratma ve markalaşma değerleri de, işletmelerin rakiplerine nazaran rekabet avantajı yaratmalarını sağlamaktadır.

 

Sözü edilen bu değişimlerle birlikte, müşteriye sağladığı katma değer ile de ölçülmektedir. İnternet üzerinden pazarlama, daha çok yüksek teknolojiye dayalı, hızlı ve de sürekli olarak gelişmektedir. Yeni aracı tipleri arama motorları, sanal alışveriş merkezleri, sanal satıcılar, sayaç özelliğine dijital para sunucuları, borsa hizmetleri, finansal aracılar vb. olarak sıralanır.  

 

20. yüzyılın sonlarında bilgi teknolojinin gelişimi ve sayısallaşması ile birlikte 21. yüzyılın başlarında bilginin dağıtımı ve bilgiye erişim serbest hale gelmiştir. Bilgi teknolojilerindeki gelişmenin getirdiği olanaklar küresel bir pazar yaratmakla birlikte bu küresel pazara kitlelerin anında ulaşma şansını da beraberinde getirmiştir. Verilerin saklandığı ve işlendiği veri tabanları sistemi, bilginin sayısallaşmasındaki en büyük gelişmedir. İletişim teknikleri ile hedef kitleler hakkında verilerin toplanması, depolanması, saklanması ve değerlendirilmesi günümüzün modern pazarlama anlayışının temelini oluşturmaktadır.

 

Veri tabanı; verilerin bilgisayarda toplanmasıdır. Pazarlamada veri tabanı ise; şirketin amaçları doğrultusunda daha iyi karar vermek için tüketicilerin isimleri, adresleri ve satın alma alışkanlıkları gibi pazarlarla ilgili bilgilerin elde edilmesi ve verilerin toplanması olarak tanımlanmaktadır. Veri tabanı yönetimindeki hızlı gelişme şirketlerin binlerce müşteriyle coğrafi sınırlar olmadan iki yönlü bir iletişim kurmasını sağlayan yeni ufuklar açmıştır. Pazarlamada veri tabanı mevcut ve muhtemel müşteri bilgisi, rakip işletmelerin bilgisi ve firma içi bilgiye dayanan müşteri ilişkileri yönetimine etkileşimli  bir yaklaşımdır. Veritabanı; doğrudan yanıt pazarlama, bilgisayar yardımlı satış desteği için bilgi sağlamak, müşteri bilgisini ve hizmet sistemlerini desteklemek için kullanılmaktadır. Müşteri veri tabanları; şu anki ve gelecekteki potansiyel müşteriler ile ilgili kapsamlı, coğrafik, demografik, psikolojik ve davranışsal bilgilerin bulunduğu verilerdir. Veritabanlı pazarlama ise, müşteri ile kurulacak uzun dönemli ilişkiye odaklı, temelinde bilgi bulunan pazarlama çabaları olarak ifade edilmektedir.  Stratejik açıdan veritabanın rolü pazarlamacının hedef müşterisini tanımlamasına ve müşteri ile pazarlamacı arasında sürekli bir ilişki kurulmasına yardımcı olmasıdır. Bu noktada, veri tabanı pazarlamacının istihbarat sisteminin kalbi durumundadır. Pazarlamacıya ürünü ve müşterisi arasında ilişki kurulmasında ve hedef müşteri bölümü ile iletişime geçilmesinde yol göstermektedir.

 

Veri tabanının faydaları; Müşteri verilerinden onlar ile uygun ilişki yönteminin belirlenmesi, Müşterinin kredi durumunun incelenmesi, pazar araştırması için etkili bir araçtır. Yeni ürünlerle birlikte, müşteri profilinin belirlenmesi, Tüketicilerin ihtiyaç ya da ihtiyaç dışı yeni ürünler istemlerinin ve özelliklerinin belirlenmesi, Müşteri ile bireysel iletişime girilerek değişik tepkilerin belirlenmesi, En fazla getiriyi sağlayacak müşteri grubunun belirlenmesi, Müşterilerin ve firma ile olan ilişkilerinin izlenmesine olanak vermesidir. Bu sayede firma, uzun süreli ilişki kuracağı müşterilerini belirleyerek verimsiz çabalardan kaçınır ve kaynaklarını doğru hedefe yönlendirmiş olur. Yeni müşterilerin bulunmasına yardımcı olur. Firmanın kendi ürün ve hizmetlerinin ne tür bir müşteri kitlesini hedeflediğini gösterir. Ürün ve hizmetin kullanıcı sayısını arttırmak için çok önemli bir bilgi kaynağıdır. Rakiplerin müşterileri hakkında bilgi toplamada kullanılır. Değişik pazar dilimleriyle değişik iletişim kurma şansı oluşur. Kullanım sıklığı düşük olan müşterilere tekrar satın almaya yönelik mesajlar gönderilirken, sık kullanıcı olan müşterilere marka bağımlılığı ile ilgili mesajlar gönderilir. Satış sonrası memnuniyetin desteklenmesine olanak tanır. Firmadan alışveriş yapan bir müşteriyle satış sonrası bireysel düzeyde iletişim kurulması, ürünle ilgili fikir ve önerilerinin sorulması, servis, bakım, ücretsiz değiştirme gibi olanaklardan haberdar edilmesi veri tabanı sayesinde mümkündür ve müşterinin verdiği satın alma kararı pekiştirilmiş olur. Böylece müşterinin elde tutulmasına yönelik fayda sağlar ve müşteri kayıplarını azaltır. Aynı kitleye hitap eden ürünlerin satışı için bir şanstır. Promosyona duyarlı kitlenin anlaşılmasına imkan verir. Firma bu sayede hangi promosyon çabalarının hangi grupta daha iyi sonuç verebileceğini anlayabilir. Mevcut dağıtım kanalının daha etkin kullanımının yanı sıra yeni kanal alternatifleri ortaya çıkabilir. Rakiplerin firmanın pazarlama çabaları hakkında bilgi elde etmesi zorlaşır. Çünkü firma müşterileriyle bireysel düzeyde iletişime geçmektedir. Pazarlama fonksiyonunun kontrolünün sağlanması ile birlikte performansının arttırılmasına yönelik çözümler de ortaya çıkarır.

 

Pazarlamada veri tabanı aşağıdaki bilgileri içermelidir;

·      Girdi, çıktı / satın alma geçmişi

·      Araştırma / cevaplama

·      Dağıtım sistemi detayları / davranışlar

·      Veri tabanı üyeleri arasındaki bağlantılar

·      Müşterilerin markayla olan ilişkileri

·      Satış / Pazar alanı

·      Pazarlama ve marka iletişimi

·      Müşteriyle ilgilenme, teknik destek, sonuçlar

·      Müşteriyi elde tutma detayları ve geçmişi

·      Demografikler / Yaşam tarzı

 

Demografi, dünyada veya bir ülkede bulunan nüfusun yapısını, durumunu, dinamik özelliklerini inceleyen bilim dalıdır. Yaşam tarzı analizinde, kişilerin nasıl yaşadıklarına, tüketimle ilgili aktivitelerine, ilgi alanları, alışkanlıkları ve görüşlerine odaklanmaktadır. Ürün veya hizmetlerin satın alınması veya kullanımına yönelik tüketici profili veya tiplerini oluşturan günlük yaşam durumları ile, hareketler, tutumlar ve kişisel özellikleri içeren psikolojik kavramları bir araya getirir. Marka, ürün ve ürün grupları söz konusu olduğunda, tüketicilerin iletişim, satın alma ve tüketim davranışlarının araştırılması ve açıklanması için, konuyla ilgili aktiviteler, ilgi alanları ve görüşlerin yani yaşam tarzı boyutlarının sistematik olarak incelenmesi gerekir.

 

Veri tabanı yönetimi, pazarlama eylemlerini bütünleştirerek bütün organizasyonun bütünleşmesine katkı sağlar. Hedef, organizasyonu tüketicilere ve müşterilere kaliteli hizmet eder duruma getirmektir. Veri tabanları hızla, organizasyonun iç stratejisini yönlendiren temel yönetim aracı haline gelmektedir.  Müşteri adresleri listesi, onu ekstra bilgiyle arttırıncaya kadar sadece bir posta adresi niteliğindedir. Tüketici adreslerini genişletmenin en kolay ve en değerli yolu, bireylerin satın alımlarını kendi dosyalarından kayda sokmaktır. Aldıkları ürünler, harcama tutarları, alış veriş sıklıkları gibi davranışsal bilgilerini toplamaktır. Davranışsal özellikler,  veri tabanının en önemli özelliği öncelikle müşteri değerlerini ayırt edebilmektir ve sınıflandırmaktır kısacası analiz etmektir. Bu bilgiler pek çok işletme yapısı için ölçüm sistemini olanaklı kılmaktadır. Davranışsal veriler özellikle pazarlama iletişimine yapılan yatırımların geri dönüşüm ölçüm sistemi içerisinde önemli rol oynamaktadır.

 

Bilgi teknolojilerindeki hesaplama gücü; hizmet ve satış verileri, satın alma kayıtları, tutumsal ve davranışsal veri gibi büyük miktardaki verilerin toplanması, depolanması ve analiz edilmesi olanağını sağlamaktadır. Veri tabanlarında depolanan ve birbirleri ile ilişkilendirilen veriler olmadan pazarlama iletişimi faaliyetlerinin ve yapılan yatırımların geri dönüşümünün ölçümlenmesi mümkün değildir. Ölçümleme sürecinde mevcut veya muhtemel müşterilerin davranış raporları büyük önem taşımaktadır. Elde edilen veriler pazarlama ve marka iletişimi çabaları ve hedefleri ile karşılıklı ilişki içinde olmalıdır. Tarihsel olarak pazarlama iletişimlerinin etkilerini ölçmedeki zorluk, tüketiciler hakkında çok fazla şey bilinmemesinden kaynaklanmaktaydı. Modeller, kavramlar ve hipotezler olmasına rağmen gerçek davranışlar hakkında az bilgiye sahiptiler. Veri tabanı teknolojisinin gelişimi ile artık, mevcut ve muhtemel müşteriler yüzü olmayan, tanınmayan insan grupları değildir. Onlar; adları, adresleri, satın alma tercihleri, beğeni durumları, alışveriş şekilleri, aileleri ve arkadaşları ve onları anlamayı sağlayan pek çok veriyi bulunduran insanlardır. Davranışsal veri tabanı işlemlerini gösteren kayıtlar müşteri ve ev halkı demografikleri, isteklendirilmeleri, önceki tutum araştırmaları gibi pek çok bilgi ile yüklenmiştir. Veri tabanlarında ne kadar çok bilgi tutulur ve ilave edilirse pazarlama iletişimi yöneticilerinin işi o kadar kolaylaşacaktır. Bugün pek çok işletmede pazarlama iletişimcileri ya elde edilip saklanan verilerin ne olduğunu tam olarak bilmemekte ya da saklanan verilerin analiz edilmediğini veya elde edilen verilerin farklı amaçlar için kullanıldığını görmektedirler. İşletmelerde yukarıdaki durumlardan hangisi söz konusu olursa olsun önemli olan pazarlama ve marka iletişimi programlarının değerlendirilmesi için gerekli davranışsal verilerin analiz edilmesi ve  raporlanmasıdır. Ölçüm raporu için gerekli olan bir diğer faktör de pazarlama ve iletişim yöneticilerinin sözü edilen veri tabanı teknolojisini iyi bir şekilde kullanma ve anlama yetisine sahip olma durumudur. Çağdaş pazarlama iletişimindeki müşteri odaklı yaklaşım müşterilere ilişkin her türlü bilginin işletmeler tarafından değerlendirilmesi gerekliliğinin önemini vurgulamakta ve veri tabanı pazarlama sisteminin oluşturulmasına büyük önem vermektedir. Veri tabanı pazarlama sistemi ile elde edilecek bilgiler işletmenin ürün ve hizmetlerine artı bir değer katmaktadır. Veri tabanı teknolojisini yetkin olarak kullanabilen pazarlama iletişimi uzmanları elde ettikleri veriler doğrultusunda doğru hedef kitlelere, doğru iletişim karması ile gitme, bunların geri beslemesini alma ve sınırlı kurumsal kaynakları çok daha etkin olarak kullanma şansına sahip olacaklardır.

 

 

4.2.             ÜRETİM

Malın, hizmetin, fikrin ya da kültürün değer olarak ortaya konulmasına üretim denir. Üretilecek malın, hizmetin, fikrin ya da kültürün istenen nicelikte, istenen zamanda ve istenilen nitelikte yapmak zorunluluğunu üzerine alan kişi ya da gruplardan oluşan üretim yönetiminin amacı üretimi planlamalı, yapılışını ve niteliklerini denetlemeli, yöntemlerini irdelemeli, işletme düzenini ve malzeme akışını kontrol etmelidir.  Ayrıca envanter denetimi yapmalı, iş akış süreçlerini ölçmelidir. Üretimde kıyaslama çok önemli bir denetim parametresi olduğundan ücret, yatırım ve maliyet hesaplamaları da üretimi yönetenlerin sorumluluğundadır.

 

Üretilmesine karar verilen ürünün üretilmesinden önce, modellerinin nicelik ve niteliklerinin test edilmesi ve ölçülmesi, talebi karşılayacak bir ürün olup olmadığına karar verilmelidir. Üretimde uzmanlaşma işleri kısımlara ayrılarak verimlilik artırılmalıdır. Önemli olan miktar olarak üretmek değil, satmak olduğundan piyasa durumuna ve tüketici isteklerine göre ürünler çeşitlendirilmelidir. Yapılışta, anlayışta, ölçüde, ürünü meydana getiren parçaların bütünleştirilmesinde standartlaştırma sağlanmalıdır. Pazar taleplerine bağlı olarak üretim hacminde artış veya azalış gerçekleştirilebilmelidir. Ani talep artışını karşılamada, çalışanlara fazla mesai veya vardiya sayısını artırma gibi planlamalar yapılmalıdır.  Talepteki artış sürekli olacaksa,  kapasite genişlemesine gidilmelidir. Talepler azalmaya, mallar satılmamaya başladığı anı görmek için piyasa ve sayış potansiyeli sürekli izlenmelidir. Farklı amaç ya da hedefler farklı ölçüler demektir, ölçülerin kullanılması süreçleri tekliğe götürür. İstatistik bilgilerin geldiği kaynaktan ölçme başlatılmalı, üretime yönelik bilgi toplamak için sistematik yaklaşımlar geliştirilmelidir ve saydamlığa önem verilmelidir.

Organizasyonu ya da işletmeyi bilgi toplumuna taşıyacak yenilikçi özelliğe sahip bir büyüme stratejisi geliştirilmelidir. Kalıplaşmış yapılar bırakılarak değişimi ve bilgi toplumuna uyumu sağlayacak bir yenilenme stratejisi oluşturulmalı ve bu stratejinin uygulanması için gerekli programlar geliştirilmelidir. Globalleşen dünyada piyasalar hızlı değişiklikler gösterdiğinden belirsizleşen ortamlarda ayakta kalabilmek için ekonomik yapı güçlendirilip üterimde verimliliği artırarak, rekabet piyasalarına girebilecek bir yapıya sahip olunabilmelidir. Ayrıca oluşacak gelişmeler ve birleşmelerle karakterize edilen, paydaşlar olarak adlandırılan güç odaklarıyla işbirliği sürekli kılınmalıdır. Güç birliği oluşturacak birleşmelere önderlik edilmeli en azından içinde olmalıdır. İşletmeler hantal ve eski teknolojiye dayalı işletme ve kurumlarını düzeltmek, iyileştirmek için boşuna zaman ve kaynak ayırmamalı, onun yerine bilgi toplumuna zemin hazırlayan gerekli altyapı yatırımlarına öncelik verilmelidir. Günümüzde istihdam tarım, sanayi ve hizmetler olarak sınıflandırılırken, bilgi toplumunda bu sınıflamanın alt yapısını güçlendiren bilgi sektörü de eklenmektedir. Bilgi toplumu ayrı bir sektör olarak önemsenirken tüm çalışanların işlerini yaparlarken aynı anda bir bilgi işgücü istihdamına dönüşmeleri sağlanmalıdır. Bilişim teknolojisinin imkânlarından yaralanılarak yenilikçi ve girişimci insan tipi yetiştirme yönünde; eğitim kadar, işgücünün bir bütün olarak yeniliklere uyum sağlamasına yardımcı olacak kültürel politikalara ağırlık verilmelidir. Üretimin temelini oluşturacak olan bilginin kaynağı insan olacağından bilgili insan işletmenin temelini teşkil edecektir. Üretimde bilgi esaslı ve yüksek teknoloji gerektiren endüstriler en büyük üretim endüstrisi haline geleceğinden, en çok petrol rezervi olan, en çok tahıl, demir-çelik, otomobil üreten değil, en güçlü bilgisayarları kullanarak değerleri en ucuza üreten işletmeler daha etkin olacaktır. Bu amaçla, yatırımlarda bilgi ve yüksek teknolojiye dayalı sanayi alt yapıları oluşturulmalıdır. Ürünlerin üretiminde bilgi üretimi de önem kazanacağından işletme içindeki ve diğer işletmeler ve organizasyonlar ile arasında oluşacak bilgi alışverişini sağlayacak altyapının kurulması gerekir. Bu amaçla fiber-optik iletişim hatlarının ve ağ teknolojilerinin kurulması gerekir. Yakın gelecekte işlerin çoğu makineler tarafından yapılacağından insanların boş vakitlerini kültürel faaliyetlere ve zamanı değerlendirmeye harcayacaktır. Bunun için kültürel katkı verecek kurumların, sağlık, turizm ve eğlence merkezlerinin kurulması yönlendirilip teşvik edilmelidir. Çalışanlar, maddi kazanç elde etmenin yanı sıra amaçlarını gerçekleştirmek için sürekli üretirken, ekonomik sistemin temel özelliği yeniliklere de yönelecektir. Bu amaçla ekonomik sistem rekabete ve yeniliğe açık olan yenilikçi piyasa ekonomisi olmalıdır.

Sahibine rekabet imkânı sağlayan yahut onu üstün pozisyonda tutan özel bilgi ve maharetlerin bir kompozisyonunda üç unsuru bulunmaktadır; makine ve teçhizat, fikri ve sevk ve idare unsurudur. Teknoloji günümüzde, uluslararası ticarete konu olan, alınıp satılan ve üzerinden para kazanılan bir meta, aynı zamanda bir güç haline gelmiştir.

Tasarım ve geliştirme, planlama, girdiler, çıktılar, gözden geçirilmeler, doğrulamalar, geçerli kılınma (geçerliliği) ve değişikliklerinin kontrolünden oluşmalıdır.

 

 

4.2.1.       TEDARİK

Hammadde, emek (insan kaynakları), sermaye ve girişimci üretim faktörleridir. Dört temel üretim girdisinden üçü olan; sermaye, işgücü ve her türlü hammadde, yardımcı madde ve işletme malzemesinin temini tedarik faaliyetine girmektedir. Tedarik; üretim ve imalat için gerekli hammadde, yardımcı madde ve işletme malzemesinin temini veya satın alma faaliyetlerinden oluşur. Tedarik, işletmenin etkinlik ve karlılığına önemli ölçüde etki eder. Hammadde ve diğer malzemelerin tedarikinde uygunluğa özen gösterilmelidir. Uygunluk; miktar, kalite, zaman, kaynak ve fiyat olmak üzere beş açıdan incelenir.

 

Tedarik; miktar, kalite, zaman, kaynak, fiyat yönünden uygunluk sağlamalıdır. Mal ve hizmetlerin uygun miktarda, kalitede, maliyette, ve uygun zamanda üretilmesini sağlayacak şekilde tüm üretim faktörlerinin yönetimidir. Hangi malların, ne miktarda, hangi özelliklerde, nerede ve kim tarafından yapılacağı belirlenir.  Hammadde, makine ve insan gücü kaynaklarından yararlanma düzeyi yükseltilmelidir.

Satın alınan ürünün, belirtilen satın alma şartlarına uygunluğunu sağlamalıdır. Tedarikçiye ve satın alınan ürüne uygulanan kontrolün tipi ve içeriği, satın alınan ürünün bir sonraki ürün gerçekleştirilmesine olan etkisine veya nihai ürüne bağımlı olmalıdır. İşletme, tedarikçilerini, kuruluş şartlarını karşılayan ürün sağlama yeteneği temelinde değerlendirmeli ve seçmelidir. Seçme, değerlendirme ve tekrar değerlendirme için kıstas oluşturulmalıdır. Değerlendirme sonuçları ve bu değerlendirme sonucu olarak ortaya çıkan gerekli faaliyetlerin kayıtları muhafaza edilmelidir.

İşletme, satın alınan ürünün belirtilmiş satın alma şartlarını karşılamasını sağlamak için muayene ve diğer gerekli faaliyetleri oluşturmalı ve uygulamalıdır. İşletme veya onun müşterisi, tedarikçinin yerinde doğrulama yapmak istediğinde, satın alma bilgisinde, talep edilen doğrulama düzenlemelerini ve ürünün serbest bırakılma metodunu belirtmelidir.

 

 

 

 

4.2.2.       ÜRETİM ORTAMI

Ürünün şartlara uygunluğunu sağlamak için gerekli olan üretim ortamı belirlemeli ve yönetilmelidir.

Üretim ortamında yaratıcı çalışma metotları, koruyucu donanım kullanımı dahil emniyet kuralları ve kılavuzu, ergonomi, işyeri yerleşimi, sosyal etkileşim, çalışanlar için imkanlar, ısı, rutubet, ışık, hava akımı, ve hijyen, temizlik, ses, titreşim ve kirlenme faktörleri önemsenmelidir.

 

Üretim ortamları sınıflandırılırken;

·      Maden, petrol, orman, balıkçılık gibi doğal kaynaklar ve hammaddeler doğrudan kaynağında üretimdir.

·      Petrolden benzin, sütten yağ, pancardan şeker gibi temel hammaddelerin işlenerek mamullere dönüştürülmesi analitik ve sentetik üretimdir.

·      Döküm, tornalama, pres, kesme gibi şekil verme işler fabrikasyon üretimdir.

·      Otomobil, televizyon, buzdolabı gibi hammadde, yarı mamul, mamullerin birleştirilerek yeni karmaşık bir mamul meydana getirmesi montaj üretimidir.

 

Üretim sırasında izlenen süreç sınıflandırılırken;

·      Binalar, baraj gibi imal yerinde üretim.

·      Mamulün parçaları, makine ve çalışanların bulunduğu yerden geçirilmesi, hareket halinde üretimdir.

·      Atölye sistemi: İşlenecek mamul makinenin bulunduğu atölyeye götürülerek malların üretilmesi atölye sistemidir.

·      Akıcı imal sistemi: Fabrikaya girişten çıkışa kadar belirli bir yol izlemesi akıcı imal sistemidir.

·      Otomobil üretimi gibi yığılma olmadan düzenli süreçlerden geçerek üretim, hat sistemidir.

·      Diğerlerinin karması grup sistemidir. Makineler bir yerde toplanır. Atölye gibi makineler belirli bir işi görmezler. Mamul tam olarak meydana getirilir.

 

Üretim sistemleri, tek, parti, akıcı, sipariş, sürekli, kitle ve stoksuz üretim olarak sınıflandırılır. Üretim planlamasında amaç, üretimin aksamadan gerçekleştirilmesidir. Üretimin programlanması hangi mamul, ne kadar ve ne zaman üretileceğidir.  Üretim hazırlıkları, işçi, makine, materyal, araç-gereç, işlem ve süreçleri planlanmasıdır.  İşler, işlerin rota sıraları, işlerin zaman programlanması belirlenmelidir. İşlerin makinelere yüklenmesi, hareket etüdü, zaman etüdü doğru organize edilmelidir. Üretim tesislerinin fiziksel yapısını sürekli çalışır durumda muhafaza etmek için bakım planlaması yapılmalıdır. 

 

Hangi maddeler, ne kadar stok edileceği ve siparişlerin ne zaman verileceği çok iyi planlanmalıdır. İhtiyaç duyulan stokların temin edilmesi, elde bulundurulması veya depo edilmesi sırasında karşılaşılan giderler stok bulundurma maliyetidir. Temin edilen hammadde, yardımcı madde ve malzemelerin ve satış fazlası yarı mamul ve mamullerin depolanması, korunması ve bakımı sırasında katlanılan giderler stoklama giderleri olarak adlandırılır.

 

Üretimde kalite kontrolü, önceden saptanan standartlara uygunluğu saptamadır. Üretilecek ürünlerin alt ve üst kalite sınırlarındaki sapmanın kabul edilebilir ise bunu dışında kalanların standart dışı olup pazara sunulmamasıdır. Kusurlu mamul sayısı en az olmadır. Üretim kontrolü aşamaları; hammadde ve yardımcı maddenin, sürecin ve ürünün kontrolü edildiği üretim kontrol aşamalarının geliştirilmesidir. Yüzde-yüz muayene, örnekleme yöntemi,  imalat sürecinde kontrol gibi kalite kontrolleri yapılmalıdır. Standartlaştırma, yalınlaştırma, makineleşme, otomasyona gitme, emeği uzmanlaştırma, usta işçi kullanma, materyalden, enerji ve zamandan artırımı sağlayacak önlemler alınarak kalite elde etmeyi elverişli ortam yaratılmış olur.

 

 

Üretimde Yerleştirme Düzenleri:

a)    Sürece göre düzenleme;

Makine alanları için ayrılacak alanların ekonomik şekilde belirlenmesi için yapılan çalışmaları kapsar. Makineler, cinslerine veya gördükleri işlere göre gruplandırılarak yerleştirilirler. Makineler, genellikle, işlemlerin oluş sırasına göre düzenlenirler. Sürece göre düzenleme, aynı el özelliğe sahip üretim araçlarının bir araya getirilerek iş merkezlerinin ya da bölümlerin oluşturulması esasına dayanan bir yerleştirme biçimidir ve esnekliğin önem taşıdığı tesislerde kullanılır. Sürece göre düzenlemede genel amaçlı tezgâhlar kullanılmakta, iş görenler aynı özelliklere sahip makinelerle çalıştıklarından dolayı işlerinde uzmanlaşma söz konusu olmaktadır. Bu düzenleme tipinde daha az makineye ihtiyaç duyulmaktadır. Bu da makinelere daha az yatırım yapılmasını sağlamaktadır. Genel amaçlı makinelerin kullanımı için nitelikli işgücüne gerek duyulmaktadır. Nitelikli işgücüne sahip olunmadığı durumlarda iş görenlerin eğitimi için gerekli olan öğrenme süreci de verimin düşmesine neden olmaktadır. Bu düzenleme tipinde boş beklemeler çoktur. Bu nedenle de büyük ara stoklar oluşmaktadır. Üretim planlaması ve kontrolü de karmaşıktır

 

 

 

b)   Ürüne göre düzenleme;

Ürün hacminin fazla ve talebin sabit olduğu durumlarda tekrar eden işlemler veya üretim için uygun bir düzenlemeyi ifade eder. Sürekli üretime uygun olan yerleştirme düzenidir. Makineler, bir mamulün hammadde halinden son şeklini alıncaya kadar izlediği yol üzerinde işlemlerin gerektirdiği sıraya göre dizilirler. Otomobil üreten fabrikalar için iyi bir örnek gösterilebilir. Sürekli üretim sistemi kullanıldığından dolayı üretilen ürüne olan talep düzeyi dolayısıyla üretim miktarları çok yüksektir. Bu nedenle sürece göre düzenlemeye oranla kapasite kullanım oranı yüksektir. Yarı mamul depolama alanına ihtiyaç duyulmadığından dolayı yarı mamul stokları düşüktür ve üretim için gerekli alan sürece göre düzenlemeye oranla daha azdır. Makineler arası dengeleme problemi çözüldükten ve üretime başlandıktan sonra planlama ve denetim faaliyetlerine fazla zaman ayrılmaz. Ayrıca ürüne göre düzenlemede üretim süresi de kısadır. Üretim hattı üzerindeki herhangi bir makinenin arızalanması üretimin aksamasına hatta durmasına neden olmaktadır. Bu aksama da maliyetleri artırmaktadır. Ürüne göre düzenlemede özel amaçlı makineler kullanıldığından dolayı sabit yatırım maliyetleri yüksektir. Bu düzenleme tipinde esneklik azdır, ürün tasarımlarının değiştirilme güçlüğü vardır. Yeni ürün tasarımlarına geçilmesi halinde, mevcut yerleşim düzeninde önemli değişiklikler yapılması gerekir. Tüm bunlar işletmenin rekabetçi konumunu zayıflatmaktadır. Makinelerin birim zamanda ürettikleri ürün sayıları birbirinden farklı ve üretim akışı en yavaş makineye bağlı olduğundan dolayı dengeleme problemiyle karşı karşıya kalınmaktadır. İş miktarlarının üretim hattının hızıyla sınırlandırılmış olması ve üretilecek ürün miktarının sabit olması nedeniyle iş görenlerin işe olan motivasyonları düşüktür.

 

c)    Sabit Konumlu Mamule Göre Düzenlemede malzeme veya ana parçalar, bulundukları yerde sabit kalır ve hareket etmezler. Bütün aletler, makineler, işçiler ve diğer malzeme bu sabit yere taşınır ve bütün iş aynı yerde yapılarak bitirilir. Uygulamada özellikle, uçak, gemi veya bina inşaatı gibi ana ürünün çok ağır olup, üretim miktarının sınırlı olduğu üretim sistemlerinde bu tip yerleştirme düzenine rastlanır. Bina, yol, köprü, gemi yapımı bu tür bir yerleşim düzeni gerektiren büyük ölçekli projelere örnektir. Materyal hareketi minimuma indirilmiştir. İş genellikle bir grup operatör tarafından yürütüldüğünden işlemlerin ve yetkilerin sürekliliği güvence altına alınmıştır. Üretim merkezleri çoğu kez birbirinden bağımsız çalışabilir ve en küçük toplam üretim süresini güvence altına alan etkili bir program planlanabilir. Makine ve materyallerin üretim merkezine taşınması pahalı ve zaman alıcı olabilir. Materyal ya da objelerin veya makinelerin yerleştirilmesi pahalı olabilir.

 

4.2.3.       ÜRETİM METEDOLOJİSİ

 

 

Üretimde gerekli makine ve ekipmanların, hammadde ve girdilerin ve işgücünün analizi yapılmalıdır. Seçilen işletme senaryosu ve iş fikrinin yapılabilirliği kapsamında bir başlangıç üretim sistemi yapısı oluşturulmalıdır.  Üretime yönelik iş planında, yapılabilirlik araştırması çalışmasında yapılan analizler kullanılarak üretim sistemi ile ilgili temel kararlara ulaşılır.

 

Üretime yönelik iş planları;

a)        Üretim sistemi geliştirme planında temel amaç, belirlenen başlangıç üretim modeli üzerine, işletmenin genel gelişme hedefleri, finansman planı, satış tahminleri ve toplam talep içindeki artan payı gibi geleceğe yönelik planları temel alarak üretim sistemindeki genel gelişimi tarif etmektir.

b)        Makine ve ekipman temin planı hazırlanırken üretim için gereken makine ekipmanların detaylı analizi yapılarak, geçerli işletme senaryosu kapsamında hangilerinin alınacağı belirlenmelidir. Belirlenen başlangıç üretim modeli ve üretim sistemi geliştirme planı dahil olmak üzere gereken makine ekipmanların işletme kuruluş ve gelişme dönemi içerisinde aylık bazda ne zaman temin edileceğini belirlenmelidir. Makine-ekipman temin planı, finansman planının yatırım sermayesi gereksiniminde ana girdilerinden birini oluşturur. Kuruluş dönemi için aylık ve beş yıllık makine-ekipman temin planları hazırlanmalıdır.

c)         Hammadde tedarik planında hammadde ve yardımcı malzemelerin genel temin koşulları ve işletmeye uygun olanlar belirlenmelidir. Hammadde ve yardımcı malzemeler konusunda yapılan analiz iş fikrinin genel yapılabilirliği içerisinde derinlemesine planlanmalıdır. Hammadde tedarik planı finansman planının işletme sermayesi gereksinimi, gelir gider tablosu ve nakit akım tablosunun önemli bir girdisini oluşturacaktır. Hammadde ve yardımcı malzemeler için tedarik planı hazırlanırken, üretim ve satış planları, hammaddenin maliyeti, indirim dönemleri, sipariş miktarları üzerinden yapılan indirimler, yıllık sözleşmeler, sipariş verme süresi-maliyeti ve siparişin ulaşma süresi-maliyeti gibi faktörler göz önüne alınmalıdır. İlk yıl için aylık ve beş yıllık hammadde tedarik planları hazırlanmalıdır ve birim fiyat bazında gösterilmelidir.

d)        Tahmini talep, finansman kaynakları, seçilen üretim teknolojisi gibi faktörlere göre oluşan işletme senaryosu kapsamında genel hatları belirlenen üretim rakamları detaylı üretim planına dönüştürülmelidir. Bu plan işletmenin genel gelişme hedeflerini yansıtacak şekilde hazırlanmalıdır. Pazar payındaki artış hedefleri, üretim sistemindeki planlanan gelişmeler, üretim işgücündeki artış gibi etkenler detaylı üretim planına yansıtılmalıdır. Hizmet sektöründeki işletmeler için satış planı ile üretim planı aynı olacaktır. Aylık-sezonluk-yıllık üretim kapasite sınırları ve çalışma verimi oranları belirlenmelidir. İlk yıl için aylık, beş yıllık detaylı üretim planları hazırlanmalıdır.

e)        İşletme gelişme dönemini de içine alacak şekilde bir işgücü temin planı yapılmalıdır. Özellikle kuruluş döneminde deneme üretimi, işgücünün eğitim ihtiyacı gibi faktörler düşünülmeli ve buna göre planlama yapılmalıdır. İlk yıl için aylık, kuruluş dönemi için gerekirse haftalık ve beş yıllık üretim işgücü temin planı hazırlanmalıdır.

 

4.2.4.       DIŞARIDAN İŞLİK ALIMI

Dışarıdan hizmet alımı dış tedarikçiye rutin ve tekrarlı işlerin transfer edilmesidir, işin tümü veya bir kısmının ücret karşılığı firmalara yaptırılmasıdır. İşletmenin içsel faaliyetlerinde amaç ve hedeflerini etkin bir biçimde gerçekleştirebilmesi için ihtiyaç duyduğu üretim veya hizmetlerin tedarikinde işin bir kısmını veya tümünü dışsal tedarikçi veya tedarikçilere devretme sürecidir.  Tedarik daha kapsamlı bir karar olup dışarıdan hizmet alım işlemlerini de içerir. Yani her dışarıdan hizmet alım bir tedariktir ama her tedarik bir dışarıdan hizmet alım değildir. Tedarik işlemlerinde yasal olmasa da ticari bir eğilim ile yürürlüğünü sürdüren işbirliği söz konusudur. Dışarıdan hizmet alım girişiminde yazılı bir anlaşma yapılmalıdır. Dışarıdan hizmet alım işleri dışarıya devretme şeklinde tanımlanmaktadır. Tedarik ise dışarıdan temin etme şeklinde ifade edilmektedir. Dış kaynaklardan yararlanmanın nedenleri, esnekliği artırma, maliyetleri azaltma ve maliyetlerin önceden bilinmesi, temel yeteneği geliştirme, kaliteyi arttırma, risk azaltma ve sabit maliyetlerin değişkene dönüştürülmesi, yatırım harcamalarını azaltma olarak sıralanır.

 

Dışarıya iş verilmesinde ana faaliyetler, yasal ya da ticari koşulların, sözleşme süresi ve teslimatın, karşılıklı sorumlulukların belirlenmesi için sözleşmeler düzenlenmelidir.  Performans ölçmesi tarafların yasal ve ticari koşullarda oy birliği düzeyini gösterir. Ayrıca teslimat koşullarını, sözleşmeler arasında tedarikçilerin katılımcı çabalarını tanımlamalıdır. Beklenen sonuçlar yalın olmalıdır. Sürekli ve uzun dönemli ilişkileri kapsamalıdır. Sözleşme maddeleri üzerinde karşılıklı anlaşma, kazanma isteği için istekler ortaya konulmalı ve şeffaflık sağlanmalıdır. Azalan devir maliyetleri ve stratejik planlama için zemin, sözleşmenin uzatılması mı - tedarikçinin değiştirilmesi mi yanıtlanmalıdır.

 

Dışarıdan hizmet alımında taşeron firma iyi seçilmemişse, güvenilir değilse işletmenin taşeronu ile paylaştığı bilgilerinin rakiplerine ulaşması bir risk unsurudur.Taşeron firma ile işletmenin kalite anlayışı ayrı olabilir. Bu durumda işletmenin kalite düzeyinin beklenenin altında kalmasına yol açabilir. İşletmenin dışarıdan temin ettiği iş üzerindeki kontrolü azalacaktır. Bu nedenle işletme taşeron firmanın faaliyetlerini özenle izlemeli ve sürekli iletişim içerisinde olmalıdır. Ortaklık anlamında sıkı bir ilişki, sonunda dış kaynaklardan yararlanan işletmeyi taşeron firmaya bağımlı hale getirebilir. Bu durumda işletmenin bir takım istemediği toleranslar vermesi sonucunu doğurur. İşin devredileceği taşeron firma seçilirken titiz davranılmaması işletmeyi zarara uğratacağı gibi, sürecin tekrar uygulanması gerekliliği yüzünden zaman kaybına yol açacaktır. Ne kadar çok iş dışarıya devredilirse, işletme o kadar içi boş duruma gelebilir ve yeteneklerini yitirir. Personel üzerindeki kontrol zayıflar ve yitirilir. Dış kaynaklardan yararlanma uygulamalarının personel üzerinde yarattığı stres, gelecek korkusu, sıkıntı vs. verim düşüklüğüne neden olabilir. Dış kaynaklardan yararlanma stratejisi geliştirilirken personelin gereksinimlerine karşılık verecek bir sistem geliştirilmelidir. İşletmenin kısa vadeli ekonomik amaçlara odaklanması pazar paylarının düşmesine neden olabilir. Dış kaynak kullanımı stratejileri uzun vadeli yapılmalıdır. Mevcut personelin bir kısmının işten çıkarılması gerekebilir. Bu da personel ve sendikalarla sorunların doğmasına yol açar.  Kötü tasarlanmış hizmet alım sözleşmeleri sorunlarına yol açabilir. Mevcut yönetim ve dışarıdan hizmet alım sistemleri ile uyumsuzluk ortaya çıkabilir. Örgüt kültürü ve değerler sistemleri ile uyumsuzluk ortaya çıkabilir.

 

 

 

 

 

 

 

4.3.             SATIŞ

Satış yönetimi, işletmenin müşteriler tarafından görünen yüzleri ve aynaları olarak görev yapan satış elemanlarının faaliyetlerinden sorumlu birimdir. Müşteri tatmini ve artan kalite beklentilerinin karşılanmasını sağlamak durumundadır. Müşterilerle doğrudan yüz yüze olan ve önemli bilgiler elde eden satış elemanlarının, yetiştirilmesi, güçlendirilmesi, birlikte öğrenme ortamına hazırlanmaları yanında, daha iyi sonuca ulaşmak bakımından kalite anlayış ve hedeflerinin yükseltilmesi ihtiyacı da artmaktadır. Yine satış elemanlarının en iyi örneklere yönlendirilmesi, rekabetin önemli bir gereği haline gelmektedir. Bu çalışmada değerlendirilmesi yapılan; toplam kalite yaklaşımı, öğrenen organizasyon, benchmarking (kıyaslama), coaching (yetiştirici yöneticilik) ve empowerment (güçlendirme) başlıklı gelişen yönetim yaklaşımları, aynı zamanda, müşteri odaklı pazarlama anlayışının da bir gereği olarak kabul edilmelidir. Satış organizasyonları yöneticilerine düşen, öncelikle gelişen bu yeni yönetim yaklaşımlarının yönetim kademesinden başlamak üzere tüm satış elemanlarınca benimsenmesini sağlamak ve sonrasında ise bu yaklaşımların gerektirdiği yöneticilik formasyonuna uygun davranış ve yöntemlerle tüm çalışanların paylaştığı etkili bir çalışma ortamını oluşturmak olmalıdır.

 

Satış organizasyonları açısından toplam kalite yaklaşımı ve öğrenen organizasyon tekniklerinin bir bütün olarak işletme kültürünün bir parçası haline gelmesi önemlidir. Aksi halde, satış organizasyonları yönetici ve çalışanlarının başarılı örneklerle kendi uygulamalarını kıyaslama gibi bir endişeleri bulunmayacaktır. Satış yöneticilerinin satış elemanlarını yetiştirme, rehberlik etme, onlardan öğrenme ve onları yetkilendirerek güçlendirme uygulamalarının da gelişmeyeceği rahatlıkla söylenebilir.  Satış yönetiminde trendler ve değişim süreci  ile müşteride değişimi ve beklentiyi yönetilmelidir.  Geleneksel ve küresel rekabet stratejileri araştırmalıdır.

 

Satış iletişiminde; Kendi farkındalıklarımız, Optimist yaklaşım ve olumlu zihinsel tutum, kişisel motivasyon, Empati ve müşteri odaklı ilişki, Sosyalleşme, sosyal çevre ve katma değer üreten yaklaşım, Hedef oluşturma, kurum hedefleri ile kişisel hedefleri uyumlaştırma, Çatışma ve uzlaşma yönetimi

 

Katma değer üreten çalışanlar, liderlerin ihtiyaç duyduğu, işini kendi işi gibi benimseyen, görev tanımının sınırlarını aşmaya hazır, yaptığı işi daha iyi yapabilmek için değişimi zorlayan kişilerdir.

 

Kişisel kalitenin satışa yansıması için; kişisel kalitede bilgi,  risk İlişkisinde inisiyatif kullanma, Karar alma ilişkisinde süreç yönetme, Problem ya da kriz ilişkisinde imaj yönetimi geliştirilmelidir. Sürdürülebilir ilişkide kaliteli iletişimde; önce dinleyelim, sonra anlamak için çaba sarf edin.

 

Satış becerisi kazanmak, müşteri beklentileri doğru kavranarak müşterinin yönetilmesidir. Satışta başarı için müşteri ile doğru iletişim kurulmalıdır; yüz yüze iletişim, telefonla iletişim, yazılı iletişim, sanal ortamda iletişim,  beden dili,  prezantasyonda performans göstermektir. Müşteri ile ilk temas önemlidir; telefonda randevu alırken onda ilgi uyandırmak, karşılaşıldığında ilk izlenim önemlidir. Müşterinin güvenini kazanmak için onu dinlemeli ve soru sormalısınız. Müşterinin ürünü satın alırken karar verme sürecinin iyi tespit edilmesi gerekir.  Satışçıların temel görevi, müşteri ilişkilerinde, satışta psikolojini iyi bilmesi ve  satış yapan kimliğinden danışman kimliğine geçişi ya da dönüşümü iyi algılaması gerekir.

 

Satışta zaman yönetimi; zamanın önemi, zamanın harcanması, etkin hedef belirleme, önceliklerin doğru saptanması,  delegasyon kültürü,  müşteri ziyaret programı ve döngü planı, satış faaliyetlerinin planlanması ve ziyaretler, erteleme süreci için yeniden planlama çok iyi yapılmalı ve organize edilmelidir.  Satış görüşmesi, teklif ve takip sürecinde iletişimden müzakereye, müzakere öncesi, sırası ve sonrası stratejiler geliştirilmelidir. Süreci kontrolde tutmak için konsantrasyon sağlanmalı, karşı müzakerecinin süreci ve stratejisi iyi kavranmalıdır.  İtirazlar olgunlukla karşılanmalı, ikna edilmeli ya da uzlaşma sağlanmalıdır. İtirazlar müşteri ile etkileşim içerisinde çözülmelidir.

 

 Satış sonuçlandırıldıktan sonra, satışta hukuksal ve muhasebesel süreçlere hakimiyet sağlanmalıdır. Hukuksal bilgilerin gerekliliği; müşteri durumu, çek, senet, dönen evraklarla ilgili işlemler, ödenmeyen evraklarla ilgili işlemler, ipotek alınırken dikkat edilmesi gerekenler,  teminat mektubu alınırken bilinmesi gerekenler, diğer teminat unsurları önceden öğrenilmelidir.  Muhasebesel bilgilerin gerekliliği;  sipariş fişleri, sevk irsaliyeleri, fatura bilgileri, tahsilat makbuzu, ıskonto bilgileri, cari hesap bilgileri, tahsilat bilgileri, ortalama sevkiyat hesabı,  ortalama vade hesabı, vade farkı hesaplaması, ortalama tahsilat hesabı  tutulmalıdır.  Satış sonrası iletişim ve ilişki organizasyonu önemsenmelidir. Memnun olmayan müşteri, sizin için sonun başlangıcıdır. Satışta stres yapıcı öğeler ve başa çıkma stratejileri geliştirilmelidir. Müşteri memnuniyeti anketleri ve analizi doğru sorular hazırlanmalıdır. Değişen teknolojiyle birlikte pazarlama faaliyetlerinde internet, e-posta ve cep telefonları kullanılmaya başlasa da, yüz yüze yapılan pazarlama etkinlikleri hala önemli bir iş kapısı olmaya devam etmektedir. Doğrudan pazarlama, kitlesel iletişim araçları dışındaki mecraları kullanarak, hedef kitle ile marka arasında ilişki kurmayı sağlayan, bağlılık yaratan, satın almaya teşvik eden, karşılıklı etkileşimli ve katılımcı bir pazarlama iletişimi olarak tanımlanır. Pazarlamacı giremez yazıları da çok azaldı, artık insanların cep telefonlarındasınız, işyerlerindeki bilgisayarlarındasınız, ya da sahadasınız, belki bir etkinlikte, belki bir markette tadım yaptırıyorsunuz. Pazarlama sektöründe kadınların ağırlığı tartışılmaz. Kadınlar pek çok işi aynı anda yürütebildiklerinden ve pazarlama bilimi de çok çeşitli disiplinleri içinde barındırdığından kadınların bu alana ilgisi büyüktür.   Sokakta satış aktiviteleri gerçekten çok farklıdır ve zor yanları da var.  Soğuk, ön yargılı, kimseyle konuşmayan, kimseye yaklaşamayan kişiler sokak aktiviteleri sayesinde insanlara yaklaşımın metotlarını keşfettiklerinde alacakları haz bambaşkadır. Bu işin zor tarafı ise çok sayıda insanla muhatap olursunuz, değişik kişilikteki insanlar ile tanışırsınız, her insan sizi farklı karşılar, onlarla düzgün iletişimle nasıl geçileceğini öğrenirsiniz. Bazı insanlara yaptığınız işi anlatmak ve satmak için çok fazla dil dökmek zorunda kalırsınız.

 

 

4.3.1.       SATIŞ PLANI

Piyasa ve Talep Araştırması Genel İş Akışı

 

 

 

Yapılabilirlik araştırmasının “piyasa ve talep araştırması” bölümü üzerine iş planı çalışmaları sırasında 2 ana bölüm eklenecektir: Ürün / hizmet sunumunda vurgulanacak temel özellikler, Tahmini satış planının hazırlanmasıdır. Ürün / hizmet sunumunda vurgulanacak temel özellikler: Ürün ve hizmetler temel özellikleri ile tanımlanır, piyasada mevcut olanlarla karşılaştırılır: Sunulacak ürün ya da hizmetler müşteriler tarafından hangi özellikleri ile değerlendirilmekte ve karşılaştırılmaktadır? Ürün ve hizmetlerin piyasadaki rakiplerinden farklılıkları nelerdir? Müşteriler bu ürün ve hizmetlerden hangi faydaları sağlayacaklardır? Ürün / hizmetin müşterilere sunumunda hangi temel özellikleri vurgulanacaktır.

 

Tahmini satış planının hazırlanması     

Yapılabilirlik araştırmasının piyasa ve talep yapısı bölümünde sunacağımız ürün/hizmete olan toplam talep belirlenmiş ve çeşitli alternatifler değerlendirilerek bu talebin ne kadarının işletmemiz tarafından karşılanabileceği işletme senaryoları dahilinde incelenmiştir.

Yapılabilirlik araştırmasında tahmini satış planı, yıllık bazda iş fikrimizin yapılabilirliğini gösterebilmek yönünde genel olarak hazırlanmıştır. İş planının bu bölümünde ise satış planı, yapılabilirliği ispat edilmiş işletme senaryomuz üzerine kurulacak ve işletme dönemimizin temel hedeflerinden birisini oluşturacaktır. Ürün veya hizmete göre tahmini satış planları (birinci yıl için aylık)  ve ilk 5 yıl için yıllık hazırlanmalıdır.

 

4.3.2.       SATIŞ VE PAZARLAMA SÜREÇLERİ

 

 

Girişimcinin; iş fikrinin piyasa ve talep yapısını araştırdıktan sonra hedef kitlesini belirlemesi, bu kitleye nasıl ulaşacağını, ürünlerini hangi fiyatlandırma ile satacağını, hangi reklam ve tanıtım araçlarını kullanacağını, hangi dönemde ne kadar satacağını tahmini olarak belirlemesi gerekir. Burada kısaca belirttiğimiz bu faktörler girişimcinin pazarlama planı kapsamında vereceği kararlardan bazılarıdır.

 

 

 

 

Satış ve Pazarlama Çalışmalarında Temel Hedefler

Girişimci öncelikle işletmesinin ilk yıllarında ulaşmak istediği pazarı ve bölgeyi belirlemeli, bu sınırlar içinde girişimci müşteri kitlesini daha detaylı alt gruplara ayırmalıdır. Örneğin çalışan kadınlar, süper marketler, küçük işletmeler, metal eşya imalatçıları, ofisler, v.b. gibi detaylı müşteri hedef grupları tanımlanmalıdır. Müşteri grupları ile ilgili olarak piyasa ve talep araştırması bölümünde ulaşılan demografik ve sosyoekonomik özelliklerden iş fikrinin başarısı ile ilgili olanları burada özetlenmelidir. Pazarda ilk yıl ve üçüncü yıl sonunda ulaşmayı hedeflediğiniz pazar ve bölgeyi tarif edilir. Ulaşmak istenilen müşteri gruplarının büyüklüğü ve harcama özellikleri belirlenir.

 

Rekabete Yönelik Önlemler

Girişimci piyasada rakipleri karşısında güçlü ve zayıf olduğu yönleri analiz etmelidir. Öncelikle girişimci hangi özellikleri ile güçlü olduğunu bilmelidir. Diğer taraftan girişimci zayıf olduğu yönleri de objektif olarak incelemelidir. Girişimci güçlü ve zayıf yönlerini belirledikten sonra piyasada rekabet edebilmek için zayıf yönlerini ortadan kaldırmak ve bu noktalarda güçlenmek için önlemler geliştirmelidir.

·           Kurulacak işletmenin rakipleri karşısında güçlü yönleri nelerdir?

·           Kurulacak işletmenin rakipleri karşısında zayıf yönleri nelerdir?

·           Zayıf yönleriniz için önlemleriniz nelerdir?

 

Piyasa ve talep yapısının incelenmesi sonucunda ulaşılması gereken önemli sonuçlardan bir tanesi güvenilir bir satış tahminidir. İşletmelerin satış düzeyleri belirlenirken piyasa ve talebin özellikleri yanında planlanan kapasite, sahip olunan işletme sermayesi, işgücü gibi faktörler önem kazanmaktadır. İlk yıl ulaşılması hedeflenen aylık satış tahminleri, yıl içi satış düzeylerini etkileyen faktörler, uzun dönemde satış düzeylerinde beklenilen  gelişme şekilleri araştırılmalıdır.

 

Ürün ya da hizmetinde yer alan maliyet gruplarına göre birim maliyetlerini bulacaktır. Burada girişimciler ‘Yapılabilirlik Araştırması ve İş Planı Hazırlama’ çalışmasının tüm aşamalarında elde ettikleri bilgileri bir arada kullanmak zorundadırlar. Ürün ya da hizmetlerin maliyetlerinin belirlenmesinden sonra girişimciler satış fiyatlarını belirleyeceklerdir. Bu noktada girişimciler iş fikirlerini, piyasaya giriş şekillerini, piyasanın rekabet özelliklerini, ürün/hizmetlerine olan talebin fiyat düzeyine gösterdiği hassasiyeti göz önünde bulundurmalıdırlar. Ürün/Hizmetlerin toplam birim maliyetlerini, hedeflenen kazanç oranlarını ve satış fiyatlarını tablo üzerinde gösterilmelidir. Ürün ya da hizmetler için satış fiyatı belirlerken temel alınan faktörler saptanmalıdır.

 

Girişimciler pazarlama çalışmalarını planlarken özellikle müşterilere ürün ve hizmetlerini hangi kanallar, hangi araçlar   ve sistemler yardımıyla ulaştırmaları gerektiğini belirlemelidirler. Bu aşamada işletmenin ulaşması gereken aracı işletmeler,                 sahip olması gereken depo ya da tanıtım merkezleri, ulaştırma araçları, bu araç ve sistemlerin sahip olması                 gereken teknik özellikler ortaya çıkacaktır. İşletmenin pazarlama çalışmaları ve müşteri kitleniz açısından yerleşim yeri, müşterilere ulaşmak için kullanacağı dağıtım/iletişim kanalları, ulaşım kanalında hangi aracıların kullanılacağı,  ürünlerin dağıtımında gerekli olan araçlar ve sistemler belirlenmelidir.

 

Reklam ve tanıtım çalışmaları her iş fikri ve hedef kitleye göre değişmektedir. Girişimci piyasa ve talep                yapısını araştırdıktan sonra özellikle ürün ve hizmetlerinin vurgulanması gereken özelliklerini hedeflediği müşteri kitlelerine uygun metotlarla tanıtmak zorundadır. Bu konuda girişimciler hem ekonomik hem     de en etkili yöntemleri geliştirmelidirler. Ürün/hizmetlerimizi duyurmak ve istediğimiz mesajları müşterilere ulaştırmak için kullanabileceğimiz birçok pazarlama taktiği bulunmaktadır. Bu taktiklerin her biri kapsam, uygulama maliyeti ve ulaştığı kitle açısından önemli farklılıklar göstermektedir. Reklam ve tanıtım çalışmalarında müşteriler ile bağlantı kurma yöntemleri, ilk aşamada tanıtım çalışmaların yöneltilecek müşteri kitleleri belirlenmelidir. Reklam ve tanıtım çalışmalarına bütçeden pay ayrılmalıdır. Reklam ve tanıtım çalışmalarının ürün ya da hizmetlerinizin satış miktarına ne yönde katkısı olacağı çok iyi araştırılmalıdır.

 

Pazarlama taktikleri kişisel ve kişisel olmayan taktikler olarak iki ana gruba ayrılır. Kişisel Taktikler, girişimcinin potansiyel müşterileri ile kişisel olarak temas kurduğu pazarlama çalışmalarını içerir. Kişisel Olmayan Taktikler ise pazarlama araçları, çeşitli sistem ve aracılar kanalıyla yapılan ve daha geniş açılı çalışmalardır.  Kişisel pazarlama taktikleri telefonda tanıtımlar, tanıtım toplantıları ve seminerler, konuşma ve dersler, ön değerlendirme ve teklifler, tavsiyeler ve tavsiye edenler, kişisel- doğrudan satış ve tanıtım, toplumsal örgütler olarak tanımlanır. Kişisel olmayan taktikler; yazılı ve görsel medya, iş rehberleri ve veri tabanları, bilgi notları ve bültenler, yayın kuruluşları (kitap/dergi), tanıtım broşürleri, posta yoluyla tanıtım, halkla ilişkiler/basın yayın haberleri yoluyla tanıtım/kampanyalar olarak tanımlanır.  Pazarlama planını oluşturan yukarıdaki hedefler ve çalışmalar girişimci tarafından somut aktivite adımları olarak tanımlanmalı ve "Pazarlama Çalışmaları Aktivite Planı" üzerinde tarihleri, sorumluları ve bedelleri ile       birlikte gösterilmelidir.  Her bir sorumlu için ilk 12 ay İşletme Pazarlama Aktivite Planı (Aylık) hazırlanmalıdır.

 

4.4.        KALİTE KONTROL

17. yüzyılda Avrupa’ da başlayan aydınlanma çağının temel felsefesi, aklın ve bilimin egemenliğini kalıcı kılmaktı. Aydınlanma çağı aynı zamanda matematiksel formüller ve buluşlar çağıdır.  19. Yüzyılın sonlarında başlayan sanayi devrimi, endüstriyel ve toplumsal alanda köklü değişimler başlatmıştır. 20. yüzyılın son çeyreğinden itibaren ise bilgi işleme temeline dayalı bilgisayar teknolojileri ön plana çıkmıştır. Bilginin işlendiği ve serbestçe erişildiği yeni bin yıla akıl çağı denmektedir. İletişim teknolojilerindeki gelişmeler, birbirlerinden binlerce kilometre uzaktaki insanlara etkide de tepkide yan yanaymış hissini uyandırmaktadır. Haberleşme hizmetlerinin internet erişim ortamında bütünleşmesinden dolayı, herkesin her şeyden anında haberdar olmaya başladığı yaşadığımız dünya küçülmüştür. Yeni bin yılda teknoloji alanında bilgiye ve bilgeye yatırım yapanlar değişimin baş döndürücü hızına uyum sağlayarak dinamik ve yenilikçi bir yapıya dönüşmektedirler. Bilgiye erişimin oluşturduğu etkileşim, insanların kişilik ve davranışlarına bağlı olarak tüketim eğilimlerini hızlıca değiştirmektedir. Bu nedenle ürün satın alma isteği oluşturmak için müşteri davranışlarının nasıl yönlendirileceği konularında yoğun araştırmalar yapılmaktadır. Müşterileri etkilemek, ürüne yönlendirmek, satın almaları için ikna etmek ve ürün kullanımında alışkanlıklar oluşturmak için sadece davranışları değiştirmek yetmemektedir. Aynı zamanda, ürünlerin tasarım metotlarında da değişim yapılmasını gerekli kılmaktadır. Talepteki niteliksel değişiklikler, kaliteli ürün ve hizmet üretimine yönelik hızlı değişimleri de beraberinde getirmektedir. Günümüzde mal, hizmet, fikir, kültür gibi üretilen değerlerin müşterilere kaliteli, yeter sayıda ve zamanında sunulması gelişmişliğin ölçütü olarak kabul edilmektedir.

 

Kalitenin tarihsel gelişimi:

Taylor'un klasik yönetim teorisinde, makine parçası olarak görülen çalışanların ürettiği her şey insan için de iyidir anlayışı benimsenmiştir. Daha fazla üretim nasıl yapılabilir sorusuna yanıt aranırken 1926'larda insan için iyi olan her şey üretim için de iyidir temelinde Neoklasik yaklaşım geliştirilmiştir. 1950'lerden sonra ise üretim, onu üreten insan ile birlikte düşünülmeye başlanmıştır. Böylece mal, hizmet, fikir, kültür gibi ürün olarak üretilen değerlerde kaliteyi hedefleyen, oluşabilecek risklere krize dönüşmeden çözümler getiren Toplam Kalite Yönetimi geliştirilmiştir.

 

Kalite kontrol ilk defa 1930'lu yıllarda Belle telefon şirketinde çalışan istatistikçi W.A. Shewhart'ın geliştirdiği kontrol çizelgelerinin üretim süreçlerinde kullanmasıyla başlamıştır. Shewhart şirketteki bölümler arasında koordinasyon eksikliği ve ürünlerdeki kusurlar sonucu oluşan sorunları gidermek amacıyla muayene mühendisliği bölümünü kurarak üretilen ürünlerde kalite kontrolünü başlatmıştır. İkinci dünya savaşı sırasında üretilen silah sistemleri kalite gereksinimlerini karşılamayınca kontrol çizelgeleri ABD'de birçok sektörde kullanılmaya başlanılmıştır. İstenilen miktarda askeri malzemelerin kaliteli ve ekonomik olarak üretilebilmesi kalite kontrolü sayesinde mümkün olmuştur. Bu dönemin en önemli özelliği kalite kontrol konusunda yapılan çalışmaların önemsenmesi ve elde edilen deneyimlerin diğer sektörler ile paylaşılmaya başlanılmasıdır. Bu tarihlerde kalite kontrol uygulamaları sonucunda, üretimde hata oranının azalmasıyla kar oranındaki artışların neden olduğuna dair başarı hikâyeleri de yaygınlaşmıştır.

 

İstatistikçi Shewhart tarafından kalite kontrolü konusunda başlatılan çalışmalar Edwards Deming ve Joseph Juran tarafından geliştirilerek devam ettirilmiştir. Bu nedenle yaptıkları çalışmalardan dolayı da kalite yönetiminin fikir babaları olarak anılmışlardır. Savaş yıllarında Amerika’da istatistiksel kalite kontrol yöntemlerinin üretimde kullanılması, teknolojik gelişmeleri de hacim, nitelik ve ekonomik yönünden çok büyütmüştür.

 

1950’li yıllarda Japonya yeniden imar edilirken, ürettikleri düşük kaliteli ürünlerini iyileştirerek dış pazarlara girebilmek amacı ile Deming ve Juran’dan destek almışlardır. Deming kalite kontrol yöntemlerini uygulamaları durumunda kaliteli ürünler üreteceklerini Japonları ikna etmiştir. Toplam kalite yönetiminin fikir babalarından olan Deming, 1950’li yıllarda pek çok ülkede konferans vermiştir. Türkiye’deki konferansa katılan birisine konferansı nasıl değerlendirdiği sorulduğunda; “İki metre boyunda uzun bir adam, alaburus kesilmiş saçları olan bu adam ilginç şeyler söyledi...” diye yorumda bulunmuştur. Japonlar ise aynı konuşmayı dinledikten sonra “Önemli şeyler söylüyor, biz bunların dediklerini doğrudan uygulayacağız” demişler ve savaş sonrasında çökmüş olan Japon endüstrisini ayağa kaldırmak için bu adamların dediklerini yapmışlardır. O tarihlerde ülkemizin böyle bir fırsatı değerlendirme olanağını bulamamış olmasını da doğal karşılamak gerekir. Çünkü Japonya dışında o dönemde hiç bir ülkede Juran’ın ya da Deming’in konferansları tam olarak anlaşılmamıştır. Hatta başarının arkasında Japonların özelliklerinin, sosyal ve kültürel değerlerinin, hatta alfabelerinin, disiplin düzeylerinin, çalışkanlıklarının vb. nedenlerin bulunduğu da öne sürülmüştür. Aslında bu ilerlemede Japonların öteden beri sahip oldukları özelliklerinin yanında, kalite kontrol metotlarını bir yönetim modeli olarak benimseyip, uygulamaları da çok büyük etken olmuştur.

 

İstatistikçi W.A. Shewhart tarafından başlatılan günümüzün olmaz ise olmazları haline gelen kalite kontrolünün anlamsal bakımından tarihsel gelişimi aşağıdaki şekilde sıralanabilir;

        I.            Tüketicinin hatalı ürün satın almasına engel olmak için son kontrolde muayene yapmak.

      II.            Mal ve hizmetleri ekonomik olarak üretmek için süreçlerin her adımında kaliteyi sürekli kontrol etmek.

    III.            Müşterinin güvenle satın alabileceği ve uzunca bir süre güven ve tatminle kullanabileceği üründe kalite güvencesi vermek.

    IV.            Ürün üretilirken çalışanda, üretim süreçlerinde, yönetimde ve ürünün kalitesinde sürekli iyileştirilme sağlamaktır.  

 

4.4.1.       TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ

Toplam Kalite Yönetimi; mal, hizmet, fikir, kültür olarak adlandırılan satılacak değerlerin üretilmesine anlam kazandırarak katkı veren bileşenlerin sürekli iyileştirilmesidir.  Bileşenler bir araya gelerek değerlerin üretilmesine katkı verenlerdir. Katkı verenler hammadde, malzemeler, makineler, çalışanlar, yöneticiler, hissedarlar, paydaşlar ve müşteriler olarak sıralanır. Değerlerin üretilmesi için başlatılan piyasa araştırmasından, satış sonrası hizmete kadar tüm aşamalarda görev alan fonksiyonların kaliteye dönüşmeleri aynı potada erimek için değişmeleri ile mümkündür.

 

Kalite; mal, hizmet, fikir ve kültürel olarak üretilen değerlerde beklentileri karşılamaktır, güven duygusu yaratmaktır. Kalite kontrol; müşteriyi daima tatmin edecek kaliteli ürünleri geliştirmek, tasarlamak, üretmek ve satış sonrası destek hizmetleri vermektir. Kalitenin tanımına anlam katan sürekli geliştirme ve iyileştirmedir. Yönetimin iş süreçlerine katkısı çalışanları başarıya yönlendirme biçiminde olmalıdır. Kalite kavramı piyasa araştırmasından satış sonrası hizmete kadar tüm aşamaların kalite kontrol kapsamına girmesini ifade etmektedir.

 

Kalite kontrolünde sorumluluk; hammadde artığının ve işçilik zamanın azaltılması, geri dönüşe neden olacak olumsuzlukları ortadan kaldırmak için iyileştirmeler yaparak müşteri tatminin sağlanmasıdır.

 

Müşteri; mal, hizmet, fikir ya da kültürel olarak üretilen değerleri satın alma isteği olan potansiyel alıcıdır. Toplam kalite yönetiminde müşterileri iç müşteriler ve dış müşteriler olarak ikiye ayrılmaktadır. Organizasyonların başarısı, iç ve dış müşterilerin ihtiyaçlarının doğru anlaşılmasına ve üretilecek değerler ile müşteri ihtiyaçlarının giderilip tatmin edilmelerine bağlıdır. İç müşteriler, değerlerin üretilmesine katkısı olan herkestir. Çalışanlar üretecekleri değerleri kullanacak müşterileri olduğu düşüncesini önemsemeli ve benimsemelidir. Bu düşünce tarzıyla oluşturulan üretime yönelik iş süreçleri zinciri üzerinden dış müşteriye ulaşacak ürün ve hizmetin kalitesi de yüksek olacaktır. Toplam kalite yönetiminde iç müşteri olarak tanımlanan çalışanlara sağlıklı, temiz ve düzenli çalışma ortamları sağlanmalı, yaptıkları işten tatmin olmaları, kariyerleri için gerekli olan eğitimleri almaları ve kendilerini geliştirme imkânları verilmelidir. Bunlar yapıldığında çalışanlar sorumluluk sahibi ve kendilerine güvenen bireyler olacaklardır. Dış müşteri ise, üretilen değerleri kullanan ya da tüketenlerdir. Müşteri tatmini, satın alması için üretilmiş değerlerden beklediği faydalara, performansa, zevk ve alışkanlıklarına, yaşam tarzına, ön yargılarına bağlı bir fonksiyon olarak tanımlanır. Müşteri memnuniyeti ya da müşteri tatmini, en genel anlamda bulduklarımız ve beklentilerimiz arasındaki farkın sıfır ya da artı olmasıdır.

 

Toplam kalite yönetimi inanmak ve isteklenmektir. Toplam kalite yönetiminde başarıya ulaşmak, sonuçları değiştirmek yerine başlangıcı değiştirmek ile sağlanır. Ben değil biz diyebilen liderin temel sorumluluğu, değerleri üreten süreçlere katkı veren tüm bileşenleri sürekli izlemek ve oluşabilecek risklere çözüm bulmak olmalıdır. Yönetimde lider yargılayıcı değil, başarıya yönlendirici yaklaşımlar sergilemelidir. Rekabet gücüne sahip olabilmenin temel öğesi yaratıcılık, bunu sağlayan ise isteklendirmedir. Çalışana ailesi ile birlikte yaşam sağlayacak ücret ödendikten sonra sorumluluk verme, başardığında takdir etme, kariyerlerinde ilerleme sağlandığında onda güvenme hissi oluşturulduğu unutulmamalıdır. Sürekli ve anlamsız denetim, teftiş ve hatalı çalışma koşulları, çalışanları olumsuz etkileyen motivasyonlar olarak sıralanır.

 

Çalışanları Sürekli Geliştirme Faaliyetlerinde çalışanların davranışları, odaklı amaçlara değil organizasyonun amacına hizmet edecek şekilde değiştirilmelidir. Tam katılım ile çalışanlar kendilerine verilen görevleri yapmalarının ötesinde yaptıkları işi niçin yaptıklarını, nasıl yaptıklarını ve daha iyi ne şekilde yapabileceklerini sorgulamayı öğrenmeleridir. Çalışanlar işin felsefesini ve hedeflerini bilmelidir. İşlerini doğru yapmaları için iş süreçlerini anlayacakları bir eğitim sağlanmalıdır. Tüm çalışanlar yaptıkları işin istatistiksel olarak kontrol altında olduğunu bilmelidir.  İş süreçlerini gerçekleme aşamasında her çalışan sürekli olarak kendini geliştirme amacı gütmelidir. Rekabet etmede güçlü olmak için daima rakiplerden ilerde olmayı kalite sağlar. Sürekli gelişme sağlamayı hedeflemek, bitmek bilmeyen bir yarıştır. Yeterli gelişmeler sağlandı denildiği anda iyileşme çabasına olan inançta durmuş demektir. Bir organizasyonda yapılması gereken en tepeden en alt kademeye kadar tüm çalışanların yeterliliklerini sürekli geliştirme faaliyetleri içerisinde olmaları gerekir. 

 

Sıfır Hata, memnun olmayan %1 müşterilerden her biri memnuniyetsizliklerini 10 kişiye anlattığını düşünün. Toplam kalite yönetiminde kabul edilebilir hata seviyesi yoktur. Çünkü böyle bir yüzdenin olması, o kadar hatanın kabul edilmesi demektir. Bu ise toplam kalite yönetim anlayışının benimsediği sıfır hata görüşüne aykırıdır. Hata önlemede ana fikir, sorunlar ortaya çıkmadan önce çözümler oluşturarak kusursuzluk yaratmaktır. Toplam kalite yönetiminin temelinde hataları ayıklamak yerine hataları önleme diğer bir deyişle hiç hata yapmama yaklaşımı vardır. Ürün tasarlanırken yapılacak titiz çalışmalar ile sonradan oluşabilecek hataların çok büyük bir bölümü ortadan kaldırılabilir. Tüm hata kaynaklarını öngörmek mümkün değilse de olabilecek risklere önceden hazırlanmak, tamamen hazırlıksız yakalanmaya kıyasla büyük avantaj sağlar. Kaliteye ulaşmanın yolu düzeltme değildir denetimdir, tasarım aşamasında riskler hakkında öngörüde bulunup önlemektir.

 

Kıyaslama yapmak için değerleri üreten süreçlere ilişkin toplanan her türlü veriler işlenerek istatistiksel veri analizi yapılmalı, iş süreçlerine uygun olmayan bileşenler belirlenmelidir. Önleyici faaliyet konularında yetenekler geliştirilmelidir. Müşteri tatminini iş süreçlerinde iyileştirmeler yaparak öğrenen yaklaşımlar geliştirilmelidir. Hataları, belirsizlikleri, değişkenleri ve gelişmeleri bulmak için kıyaslama yapmayı öğrenmek farklılık yaratır. Kıyaslama performansların karşılaştırılması ile hedeften sapmaların belirlenmesidir. Oluşabilecek sapmaları önceden öngörmektir. İş süreçleri ve üretime anlam kazandıran bileşenler sorgulanmaya ve kıyaslanmaya başladığında, kalitede başlamış demektir. Amaç başarmanın sırlarını bulmaktır. Kıyaslama şu an neredeyiz, gelecekte nerede olacağız sorularına yanıt aramaktır. Kıyaslama yaptığınızda fark ederseniz ve fark edilirsiniz. Kıyaslama iş süreçlerine ilişkin detaylı bilgiler toplanarak bileşenleri, rakipteki benzer bileşenler ile karşılaştıran bir ölçüm metodudur.

 

Analiz tekniklerinde yürürlükteki süreç akış diyagramı ile ideal süreç akış diyagramı karşılaştırılır.  İki akış diyagramı arasındaki farklılıklar sapmayı gösterir. Bu farklılıkların oluşmasına neden olan bileşenlerdeki sapmaları ortadan kaldıracak düzenlemeler hemen yapılmalıdır. Farklılıklara neden olan problemler ortadan kaldırıldıktan sonra, akış diyagramları güncellenmelidir. Analiz tekniklerinden sebep sonuç diyagramında, analiz edilen problemler ile bunları etkileyen faktörler arasındaki ilişkiler grafiksel olarak tasvir edilir. Sapmaların ne anlam ifade ettiği, risk yönetiminin ne zaman başlatılacağı doğru belirlenmelidir. Bu metot ile sadece olumsuzluklara neden olan faktörler değil olumlu olan faktörlerde belirlenmiş olur. Problemin ana sebeplerini belirlemede planlı bir analiz yaklaşımı kullanılmalıdır. Analiz yapılırken öncelik toplanın bilgilerin hatalı olup olmadığının belirlenmesidir. Yetersiz ve hatalı bilgi akışına neden olan bileşenler belirlenmelidir.  Sebep – sonuç analizinde, olumsuzlukları belirtmek yerine neden olumlu olmadığının belirtilmesi daha yararlı olur.

 

Sürekli iyileştirme çevrimleri,  Planla – Uygula - Kontrol Et -  Önlem Al olarak sıralanır.  Çevirimi ilk öneren Dr. W.A. Shewhart' tır. Sürekli iyileştirme çevrimleri oluşturulurken; Problemler bulunur ve tanımlanır. Tanımlanmış problemler için iyileştirme planları geliştirilir.

·      İyileştirme planlarını test etmek için uygulanır.

·      Uygulamanın başarılı olup olmadığı sorgulanır. Uygulama başarılı ise geliştirilen iyileştirme planı kontrollü biçimde süreç içerisine yerleştirilir.

·      İyiliştirme çevrime döngüsü devam ettirilir.

 

Kalitede Yönetilmesi Gereken İlkeler:

1)        Sürekli gelişme sağlayacak yeni hedeflerin önerilmesi ve gerçekleştirilmesi için ortamlar yaratılmalıdır.

2)        Toplam kalite yönetim felsefesi en üst kademeden en alta kadar üretime anlam kazandırarak katkı veren tüm bileşenleri tarafından benimsenmelidir.

3)        Kalite analizlerinde istatistiksel teknikler kullanılmalıdır.

4)        Faaliyetler sadece ücret boyutuna göre değerlendirilmemelidir.

5)        Değerlerin üretildiği iş süreçlerinde sürekli eksiklikler aranmalı ve iyileştirme çalışmaları yapılmalıdır.

6)        Çalışanların yeterlilikleri sürekli eğitilerek geliştirilmelidir.

7)        Beraber çalışırken liderlerini bulan ekipler oluşturulmalıdır.

8)        Hata, değişiklik ve belirsizlik bulmaya yönelik denetimlerde korku yerine güven esas alınmalı ve sorumluluk teşvik edilmelidir.

9)        Bölümler ve gruplar arasındaki haberleşme sınırları kalkmalıdır.

10)     Verimliliği artıracak yöntemler geliştirilmelidir.

11)     Ölçülebilen iş süreçleri oluşturulmalıdır. Muğlâk olan ve ölçülmeyen süreçler ya ölçülebilir hale getirilmeli ya da iptal edilmelidir. 

12)     Çalışanlar yaptıkları ile övünmeleri için önemsendikleri hissettirilmelidir.

13)     Çalışanların kendilerini geliştirmeleri teşvik edilmelidir.

14)     Değişimlerden başarıya dönüşecek yöntemler geliştirilmelidir.

 

Kalitede Zincir Reaksiyonu:

·           Kalite iyileştirildiğinde; maliyet azalır, verimlilik artar.

·           Kalite demek düşük üretim maliyeti demektir. 

·           Düşük üretim maliyeti demek ise düşük ürün fiyatları ile pazar payının artırılması demektir.

·           Geliştirilen iyileştirme çalışmaları yaratıcılığı geliştirir.

 

Kalitede Başarısızlık Nedenleri Araştırılırken Karşılaşılacak Acı Gerçekler:

·         Kararlı ve tutarlı bir amaç oluşturulmamıştır.  Kısa vadeli karlara öncelik ve önem verilmiştir.

·         Yeniden gözden geçirmeler yoktur. Planlamalarda hatalar yapılmıştır.

·         Başarısızlık kabul edilmek istenmemektedir.

·         Eksikleri olduğunu fark etmezler.

·         Çalışanlarda ayrımcılığa uğradım düşüncesi oluşturulmuştur.

·         Yönetimde çok sık değişiklikler yapılmıştır ve liderlik yoktur.

·         Şirket rakamlarla yönetilmiştir. Zararlara yönelik ödemeler şişirilmiştir. Aşırı masraflar gizlenmiştir.

·         Sürekli iyileştirme çalışmaları benimsenmemiştir.

·         Stratejiler oluşturmadan kalite iyileştirme çabalarına girişilmiştir.

·         Yönetim çalışanlarla iletişim kesmiştir ya da hiç kurmamıştır.

·         Tedarikçilerle işbirliği yeterince geliştirilmemiştir. Tedarikçilerin riskleri ve yetenekleri göz ardı edilmiştir. 

·         Ekipler oluşturulmamış ya da önemsenmemiştir.

·         Tüm yetkiler belirli bir grubun eline geçmiştir. Çalışanlara inisiyatif verilmemiş ya da yetkiler paylaşılmamıştır.

 

 

Denetimlerde karşılaşılan sorunlar:

·           Görev bilinci yok, yeterince gelişmemiş, eksik.

·           Tecrübe ve uzmanlığa saygınlık yoktur.

·           Merkezcil yönetim eğilimi var.

·           Aşırı bürokratik eğilim göstermektedir.

·           Hataları, belirsizlikleri, değişimleri ve gelişmeleri fark edemez.

·           Değişmek istemez. Değişimlere direnir.

·           Ekipte birey organizmasından grup organizasyonuna dönüşemez.

·           Disipline olamaz.

·           Çevresi ile iletiş kurmada sorunlar yaşar.

·           İstatistik alışkanlığı olmamıştır.

·           Bilişim teknolojilerinden yeterli ölçüde yararlanamaz.

·           Sanal ortamda sohbet odaları, oyun oynama ve sosyal paylaşım sitelerinde dolaşma zaafını kontrol edemez.

·           Denetim ve teftiş korkusunu gideremez, takıntı haline getirir.

·           Kendini iyileştirmede yetersizdir.

·           İç müşterilerde memnuniyetsizlik dayanılmaz boyuttadır.

 

Sürekli yapılması gereken bir iyileştirme faaliyetidir. Toplam kalite yönetimi uygulamalarında başarılı olmak için hataları, belirsizlikleri, değişimleri ve gelişmeleri fark edip başarıya dönüşümün gereğine inanarak, hedefe odaklanıp tutku ile kaliteye sahip çıkılmalıdır.  Yeteneklerin geliştirilmesi için sürekli eğitim, performansın ödüllendirilmesi, kariyer planlaması uygulamalarıyla çalışanlar desteklenmelidir. Toplam Kalite Yönetiminde yöneticiler için önemli olan iki kavram; müşteri ve kalitedir. Bu nedenle toplam kalite yönetiminin felsefesi planlama ve örgütlenmedir.

 

4.4.2.       ALTI SİGMA

İş süreçlerindeki değişkenlerin, hataların, belirsizliklerin, üretilen değerlerde meydana getirdikleri sapmaların ölçüye dayalı kıyaslama ile belirlenmesidir. Süreçlere ilişkin her türlü bilginin ölçülerek toplanması, sınıflandırılması, analiz edilmesi ve bunlara bağlı olarak standart sapmaların hesaplanmasıdır. Standart sapma istatistiksel olarak bir farklılaşma, dağılma, yayılma genel anlamı ile sapma ölçütüdür. Kıyaslama yapıldığında farklılıklar azalırsa, standart sapma küçülür. İddialı bir hedef, sıfır sapmalı bileşenleri ve süreçlere sahip olabilmektir. Bunun kalite dünyasındaki karşılığı sıfır hata ve sıfır toleranstır. Altı SİGMA, kusurluluk oranını yaklaşık milyonda 3 (3,398) düzeyine indirebilmeyi, tersine kusursuz oranını yaklaşık milyonda 999.997 düzeyine yükseltebilmeyi güvenceye alabilmektir. Bu da kuşkusuz sıfır kusur düzeyine oldukça iyi bir yaklaşım demektir.

 

Altı SİGMA yaklaşımı müşteri memnuniyetini artırmaya,  çevrim sürelerini düşürmeye ve hataları azaltmaya odaklanır.  Mükemmellik arayışında başarma adına verilen emeğin, kazanılan birikimlerin, deneyimlerin istatistiksel bir ölçümdür. Kıyaslanarak diğerlerinden ne kadar ileride veya geride olunduğunu gösterir. En önemlisi başarmak için ne yapmamız gerektiğini tanımlar. Başka bir ifadeyle Altı SİGMA Toplam Müşteri Tatmini yarışında yol gösteren pusuladır.  Bir prosesin Altı SİGMA kalite düzeyinde olması, onun sınıfının en iyisi olduğu anlamını taşımaktadır. Altı SİGMA kalite düzeyinde olması, bir milyon üretilen değerden 3.4 ünün hatalı üretilmesi anlamını taşımaktadır. Beş SİGMA kalite düzeyinde olması, bir milyon üretilen değerden 233 ünün hatalı üretilmesi anlamını taşımaktadır. Dört SİGMA kalite düzeyinde olması, bir milyon üretilen değerden 6200 ünün hatalı üretilmesi anlamını taşımaktadır.

 

Altı SİGMA iş adımları:

·      Proje tanımlanır,  iş süreçlerine katkı verecek bileşenler görevlerine hazırlanır, çalışanlarda takımlar oluşturulur ve iş süreçleri başlatılır.

·      Bileşenlerin davranışlarından bilgiler toplanır, analiz edilerek iş süreçlerinde kıyaslama yapılarak sapmalar aranır, bulunduğunda büyüklüğü ölçülür, durum belgelenir, nedeni hakkında rapor hazırlanır, performansı pratiğe dökülür.

·      İş süreçlerinde bulunan sapmalara karşı geliştirilen çözümleri tasarlamak ve denemek için matematiksel neden sonuç ilişkisine karar verilir ve bileşenleri düzelterek iş süreçlerini iyileştirip iyileştirmeyeceği araştırılır.

·      İş süreçlerini iyileştireceğine karar verildiğinde, denetimleri tasarlanır, geliştirilir, uygulanır ve takip edilir.

·      Deneme yürütülürken doğrulama yapılır. Ölçümler hazırlanır ve kontrol mekanizması yürürlüğe girer.

·      İş süreçlerinde sapma yapan bileşenlerin kaynakları tespit edilip düzeltildikçe, SİGMA düzeyi sürekli artacaktır. 

 

Altı SİGMA yaklaşımının getireceği faydalar;

·           Ürün çevrim zamanlarını azaltır,

·           Kalite performansını artırır,

·           Süreçlerin etkinliğini ve geçerliliğini önemser,

·           Kaliteli ürünler ve hizmetleri tasarlar,

·           Kronik ziyanı düşürür, maliyeti azaltır,

·           Geliri artırarak kazancı arttırma olarak sıralanır.

 

Bunları başarabilmesi için malzeme kullanımı iyileştirilmeli, daha az geri çevirme veya hata olmalı, müşteri memnuniyet döngü süresi kısaltılmalı, muayene, bakım, envanter ve destek zincirinde masraflar azaltılmalıdır.  Günde yaklaşık 1.000 uçağın indiği büyük bir hava alanında her yıl bir uçağın inişte kazaya uğraması kabul edilebilir bir risk midir?  Toplam kalite yönetimi mükemmelliğini tanımlayan sıfır hata düzeyi bir ideali hedefler. Toplam kalite yönetiminin sürekli gelişmeyi sağlayan sonsuz bir yolculuk olması hedefin ulaşılmazlığını göstermektedir. Altı SİGMA ise, toplam kalite yönetiminin önemli odak noktalarından biri olan süreçlere katkı veren bileşenlerin kalitesinin ölçümü ve iyileştirilmesidir. Hata oranlarının milyonda 3.4 seviyesine düşürmektir. İstatistiksel bir ölçüm tekniği olan Altı SİGMA, üretilecek değerlere katkı veren bileşenler ve iş süreçlerin ne kadar iyi olduğu hakkında sayısal bir göstergedir. Sürecin sıfır hatalı konumdan ne kadar saptığını gösterir. Temel amaç süreçteki değişimlerin kaynağını izleyip, ortadan kaldırarak kalite seviyesini Altı SİGMA düzeyine çıkarmaktır. 

 

Altı SİGMA Savaşçıları:

·           Yeşil kuşaklılar: Kara kuşaklılar projelerindeki işlerini yaparken yarı zamanlı olarak çalışırlar. Ekip üyelerinden düzenli işlerinin bir parçası olarak Altı SİGMA araçları için bilgi toplar.

·           Kara kuşaklılar: Ekiplere öncülük eden ve toplanan bilgileri analiz eden şampiyonlara raporlayan tam zamanlı kalite yöneticileridir. Ekip liderleri verimlilik artışını etkileyen kilit süreçleri ölçme, çözme, geliştirme ve kontrol etme süreçlerinden sorumludur.

·           Usta kara kuşaklılar: Kara kuşaklılara rehberlik ederler.

·           Şampiyonlar: Çalışmaların başarısından sorumludur. Projeleri onaylar, onlara kaynak sağlar ve aksaklıkları çözümlerler. Şampiyonlar programın başarısı için yeterli zamanı ayırmaları gerekmektedir.

 

Dört aşamalı süreçte Altı SİGMA doğruluk düzeyi:

·           Ölçüm: Kritik kalite karakteristiklerini etkileyen iç süreçlerdeki olumsuzluklar belirlenerek, ortaya çıkan hatalar, değişiklikler, belirsizlikler ölçülür, izlenir. Belirlenen toleransın dışında kalanlar, hatalı olarak saptanır.  Sapma miktarı kıyaslanarak bulunur.

·           Kıyaslama Analiz: Hataların, değişikliklerin, belirsizliklerin neden ortaya çıktığını anlamak için sapmalara neden olan kilit değişkenler belirlenir. Kilit değişkenler belirlenirken beyin fırtınası yapılmalı, istatistik araçlar kullanılmalıdır.

·           Geliştirme ve Uygulama: Sapmaların büyüklüğünü ölçmek, etki kabiliyetini sınamak ve kabul edilebilir limitler içinde kalabilmesi için yapılacak dönüşümler geliştirilir.

·           Kontrol: İstatistiksel süreç kontrolü kullanılarak, dönüşümlerin geliştirildiği süreçlerdeki  kilit değişkenlerin en yüksek kabul edilebilir limitler içerisinde kalmasına olanak sağlayacak garanti verilmeye çalışılır.

 

Değer mühendisliği, ürünü üreten tüm bileşenlerde değer yaratmaktır. Ürünü üreten bileşen; ham madde, süreçlerin yönetilmesi, işçilik, malzemelerdir.

 

4.4.3.       İSTATİSTİKSEL SÜREÇ YÖNETİMİ

Bir işletmede verilere dayalı, gerçekçi karar verilebilmesi ve sürekli iyileştirmenin sağlanabilmesi için öncelikle hataların temelinde yatan değişkenliğin belirlenmesi, azaltılması ve belli sınırlar dahilinde tutulması gerekir. Kalitenin temel kuramları olan ölçüm, analiz ve kıyaslama doğru yapılırsa hatalar önlenir, maliyetler düşer, verim artar.  Tüm olayların temelinde değişkenlikler vardır. Hataların çok büyük bir bölümü de değişkenlikten kaynaklanır.  İstatistik teknikler kullanılarak değişkenliğin özellikleri incelenmeli ve hataların kaynakları tespit edilmelidir.  İstatistiksel süreç yönetiminde istatistik teknikler analize yardımcı olur, iletişimi kolaylaştırır, konuya farklı açılardan bakan kişilerin aynı dili konuşması sağlanır.  İstatistik; iş süreçlerinin gözlenmesi ve bilgilerin sistematik olarak toplanması ve işlenmesi onucunda belirli duyarlılıkta risklere yönelik tahminde bulunmayı ve yorum yapmayı sağlayan bilim dalıdır.

 

İş süreçlerinde, periyodik olarak, bulunulan noktadan ileriye doğru bakılarak bitimde beklenen maliyet öngörülmeye çalışılır.  Her aktivitenin süre ve maliyetleri tahmin edilir. Gerçekleşme bilgileri geldikten sonra kalan iş ve buna bağlı maliyetler yeniden tahmin edilir. Bugüne kadar gerçekleşen maliyetler bulunur. Proje için kullanılabilecek ya da gereken fon miktarı belirlenir. Eğer maliyetler artacaksa o zaman; projede yeniden maliyet hesabı yapılır, geri kalan maliyetler eldeki fonlarla karşılanana kadar gereksiz ve önemsiz gereksinimler elimine edilir. İdari yönetime, gelinen noktadaki proje maliyetinin tahmin edilenden daha fazla olacağı ve gerekli kaynakların yaratılması gerektiği rapor edilmelidir.

 

İstatistiksel süreç kontrol yönetimi ile istatistiksel teknikler kullanılarak kalitenin korunması ve geliştirilmesi amaçlanmaktadır. Temel olarak sıfır hata ile ürün üretmek pratikte mümkün olmasa bile hata oranının olabildiğince azaltılması istenmektedir. Çünkü tek bir tüketicinin bile memnuniyetsizliği, ürünün pazardaki şansını olumsuz etkileyecektir. İstatistiksel kalite kontrol; en az maliyetle, zamanında ve doğru veri üretmektir. İstatistiksel kalite kontrol teknikleri hata büyüklüklerinin kontrolüne yardımcı olmaktadır. İstatistiksel kalite kontrol metotları süreç kontrolü ve ürün kontrolü olarak ikiye ayrılır. Üretimin, önceden belirlenmiş kalite teknik özelliklerine uygunluğunu sağlayan, standartlara bağlılığı hedef alan, uygun olmayan ürün üretimini en aza indirgemekte kullanılan bir araçtır.  Böylece düzeltici ve önleyici faaliyetlerin başlatılabilmesi için verilere dayalı karar verme olanağı sağlar. İstatistiksel süreç kontrolünde Dr. E.Deming’in yorumu;  kaliteyi yükseltmek maliyetleri düşürür. Kaliteyi yükseltmenin yolu, hataları önlemektir. Muayene ile kaliteyi sağlamak zor ve pahalı bir işlemdir. Kalitesizliğin temelinde değişkenlik yatar. Kalite birdenbire sağlanamaz, sürekli gelişme ile istenilen düzeye ulaşılabilir. Sistem süreçlerinin kontrol altına alınması ancak istatistiksel süreç kontrolü ile mümkün olur. Makine, takım, yöntem, malzeme, operatör, bakım ve çevre şartlarından kaynaklanan bütün süreçler değişime uğrarlar. Hiçbir zaman iki ürün veya ürünün herhangi bir özelliği aynı olamaz. İşlenen parçaların ölçüleri ve özellikleri arasında küçük de olsa mutlaka birbirine göre fark vardır. Bu durum teknik özelliklerinin niçin toleransları olduğunu açıklar. Birçok küçük kaynaktan oluşan ve her süreçte tesadüfi olarak her an değişik seviyelerde bulunan değişimler önceden tahmin edilebilir. Ancak, değişimlerin tespit edilmesi ve düzeltilmesi zordur. Bununla birlikte süreçteki belirgin riskli değişkenler elimine edildikten sonra, zamanla riski az olan ama kararlı bir değişim ya da dağılım gösterenlerin azaltılması yoluna gidilmelidir. Değişimlerin sebepleri belirsiz bir kaynaktan oluşur, önceden tahmin edilemez ve düzenli değildir. Önlem almadıkça tekrar ederler. Değişimlerin ne zaman ortaya çıktığı bilinirse kolaylıkla tespit edilebilir ve düzeltilebilir. Amaç değişimin sebeplerini ortadan kaldırarak süreçleri kontrol altında tutmaktır. Kontrol altındaki bir süreç, değişimin sebepleri izlendiğinden ve ortadan kaldırıldığından sürekli olarak kendi doğal toleransları içinde ürünler üretir. Süreç istatistiksel olarak kontrol altında ve sürekli olarak kendi doğal toleransı içinde ürünler üretiyor ise sürecin yeterliliğinin belirlenmesi için doğal toleranslar teknik özelliklerinin toleransları ile karşılaştırılmalıdır. İstatistiksel süreç kontrolü, problemleri önceden belirlemeye imkan sağlar, üründeki değişkenlikler azalır, ürün kalitesi gelişir, hurda oranı azalır, etkin kapasite kullanımı artar, birim maliyet düşer, kontrol faaliyetleri azalır, kalitesizlik maliyetleri düşer, makine veya süreç yeterliliğinin izlenmesine imkan sağlar, düzeltici ve önleyici faaliyet ihtiyaçlarını belirler.  Problem çözülünce sürecin istatistiksel olarak kontrol altında olduğunu görmek için analize devam edilmelidir.

 

4.4.4.       İŞ SÜREÇLERİNİN İYİLEŞTİRİLMESİ

Süreç, bir araya geldiklerinde değer oluşturacak faaliyetleri ifade etmektedir. Entegrasyon koordinasyonunda amaç, planların uygulanması ve gerektiğinde gerekli değişikliklerin yapılabilmesidir.  Entegrasyonda elverişsiz planlama, zayıf kaynak atama, zayıf entegrasyon yönetimi, sağlıksız gözden geçirme gibi riskler projeyi başarısızlığa uğratır. Projenin zamanında tamamlanması amacıyla; aktivitelerin tanımlanması, öncelik hedef sürelerinin belirlenmesi, sürelerin çizelgelenmesi ve çizelge denetiminin yapılması gerekir. Maliyet yönetiminde projenin onaylanan bütçeyi aşmadan tamamlanması amacıyla; kaynak planlaması, maliyet hesapları, bütçeleme, maliyet denetimi gibi konuları kapsayan bir finansal analiz ve denetim yönetimi uygulanmalıdır. Projenin öngörülen istekleri karşılaması amacıyla kalite planlaması, kalite güvencesi ve kalite denetiminde davranış geliştiren ve proje tamamlandığında başlangıçta hedeflenmiş standartlarda bitiren kalite yönetimi önemsenmelidir. Standartların altında tasarım ve materyal kullanımı, kalitesiz işgücü, kalite güvence sistemi uygulanmadığında proje başarısı olumsuz etkilenecektir.

 

Geliştirilmiş ve temellendirilmiş aktivitelerde planlanan ve gerçekleşen performanslar detaylı takip edilmelidir. Riskler detayda bir yerlerde gizlenmiş, ortaya çıkması için zamanı ve ortamı bekler. Bu yüzden olaylar sürekli gözden geçirmeli, potansiyel riskler incelenmeli, etkileri düşürülmeli ve tekrarlanma olasılığı azaltılmalıdır. Değişimleri kontrol etmek için değişim izleme süreci kurulmalı ve yeniden planlama prensipleri geliştirilmelidir. Etkin ve etkili proje yönetiminde, değerlendirme ve analiz yapmak için izleme, sorun bulma, denetim önemsenmelidir. Gerçekleşenler ile planlananlar karşılaştırılmalıdır. İzleme ve denetim süreçlerinde elde edilen bilgiler, proje durumu hakkında bir yargıya varılmasına ve düzeltici eylemin gerekip gerekmediği kararının verilmesine yardımcı olur. Proje süreçlerinde istenilen bilgiye erişim, yetkilendirme çerçevesinde sağlanmalıdır. İş teslim aşamasında performansın izlenmesi, yanlışlıkların düzeltilmesi için acil durum risk yönetimi uygulaması başlatılmalıdır.

 

Rahat ve kolay olanı değil de zoru ve riski seçmesi, yönetimde var olma mücadelesini başlatma kararlılığı ve azmi olduğunun önemli göstergesidir. Yönetimin karşılaşacağı risklerin yeni fırsatlara yol açabilmesi, kendini sürekli yenileyebilen planlanma yapabilme yeteneğine bağlıdır. Değişim mühendisliğinde işin bir kısmının değiştirilmesi ya da geliştirilmesi yetmez, tüm iş süreçleri yeniden ve temelden değiştirilmelidir.

 

Düşük maliyet ve yüksek kalitede üretmek, ürünleri müşteriye süratle ve güvenilir kalitede sunmak, yüksek performansa ulaşıldığını gösteren temel ölçüttür. Müşteri ihtiyaçlarını belirlemek, karşılamak, rekabet gücünü artırmak, iş süreçlerinde yenilik ve yaratıcılığı geliştirmek, dinamik, esnek ve çevik bir organizasyon yapısını oluşturmak değişim mühendisliğinin temel amaçlarıdır. Değişim mühendisliği; iş süreçlerinin iyileştirilmesidir, değişimin ya da dönüşümün nasıl gerçekleştirileceğini açıklayan bir yönetim tekniğidir. İş süreçleri, planlanmış projede işin başından sonuna kadarki işlemlere verilen isimdir.  Toplam kalite yönetimi müşteri tatminini artırmayı amaçlar. Değişim mühendisliğinin temel amacı süreçlerde radikal değişimin yöntemlerini geliştirmektir. Değişim mühendisliğini yeniden yapılanmanın ötesinde,  yeniden doğuşu ifade eder.  Değişim mühendisliği görevlerin değil, çıktıların çevresinde örgütlenir.

 

Değişim mühendisliğinde kullanılan teknikler;

a)             Toplam Kalite Yönetimi: İş üretilirken insan, sistem, yönetim ve ürün kalitesinin bir arada sürekli olarak geliştirilmesi, planlanması, kontrol çalışmalarının yapılması ve standartların oluşturulmasıdır.

b)             İstatistiksel Süreç Kontrolü: Organizasyonda sürekli gelişme sağlamak ve kaliteyi artırmak için iş üretilirken kontrol teknikleri için istatistiksel verilerden yararlanmaktır.

c)              Benchmarking: Stratejilerin, sistem ve örgüt yapısının, süreçlerdeki tüm uygulamaların kıyaslanarak en iyisi olmaya çalışılmaktır. Mükemmel ve en iyisi olmak için en mükemmelini ve en iyisini aramaktır. Ararken değişilir, en iyi ve en mükemmele dönüşülür.

d)             Devamlı büyümektense büyüyüp küçülüp yeniden büyümektir. Nefes alıp vererek sürekli taze oksijenin kanallarda dolaştırılmasıdır. Küçük birimlere bölünerek faaliyet göstermek, kademe sayısını azaltarak küçülmektir.

e)             Optimal Büyüme: Adama göre iş yerine, işe uygun adam bulunması ve istihdam edilmesidir, çalışanların en uygun alanda görevlendirilmesidir. 

f)              Dış Kaynaklardan Yararlanma - Dışarıdan hizmet alım: Organizasyonun her işi kendisi yapması yerine asıl faaliyet alanı dışındaki işleri dış firmalara yaptırmasıdır. Konusunda uzman danışmanların bilgi ve deneyimlerinden istifade edilmesidir.

g)             Esnek Üretim:  Stok tutmamaktır. İstenilen miktarda ürünü, istenildiği zamanda üretilmesi için gerekli planların hazırlanmasıdır.  Stok üretim yerine, istenilen miktarda istenilen zamanda üretmektir.  Tam zamanında üretim – Just In Time. 

h)             Yalın Organizasyon Modeli: Organizasyon yapısının sadeleştirilmesi ve basitleştirilmesidir. Dikey organizasyon yerine yatay yapısının oluşturulmasıdır. Gereksiz ve katma değer yaratmayan kademelerin, bileşenlerin ve iş süreçlerin kaldırılmasıdır.

i)               Kademe Azaltma: Organizasyonda işe karar veren ile uygulayan arasındaki kademelerin mümkün olduğu ölçüde ortadan kaldırılmasıdır.

j)               Çalışanları Güçlendirme: Çalışanlara yetki ve sorumluluk devredilerek çalışanların karar alma sürecine katılmasıdır. Ekip çalışmasına önem verilmesidir. Çalışanların motivasyonu ve ödüllendirilmesidir. Çalışanların organizasyonda pay sahibi olmasıdır.

k)             Otomasyon: Rutin işlerin mümkün olduğu ölçüde robotlara ve bilgisayar kontrollü makinelere yaptırılmasıdır.

l)               Sürekli Eğitim: İşe uygun eğitimli ve bilgili eleman alınmakla yetinilmemesi; sürekli eğitime, bilgi ve beceri kazandırmaya önem verilmesidir.

m)           Otokontrol: Ekip içinde çalışanların birbirlerini kontrol etmeleridir.

n)             Sürekli İyileştirme - Kaizen: Organizasyonda iyileştirme çalışmalarının sürekli olmasıdır; sürekli eğitim, sürekli bilgi ve beceri kazandırma, sürekli araştırma ve geliştirme çalışmaları yapılmasıdır.

o)             Toplam Verimli Bakım: malzeme, enerji, ekipman ve personel ile ilgili kayıpların ortadan kaldırılması için bakım ve onarım çalışmalarının planlı ve düzenli bir şekilde yapılmasıdır.

 

Süreçlerde sorun yaşanmaya başlandığında, sahip olunan teknolojiler güncelliğini yitirdiğinde, değişim mühendisliğine ihtiyacınız var demektir. Değişim süreçlerinde otomasyon ve bilgisayara kontrollü sistemlerin önemi gittikçe artmaktadır. Bilişim teknolojisi, bilginin bilgisayarlar aracılığıyla elde edilmesi, işlenmesi, saklanması ve gerekli yerlere gönderilmesi anlamına gelmektedir. Bilgisayar teknolojisindeki değişime paralel olarak bilgi iletimi ve haberleşme sistemlerinde teknoloji kullanımı son derece yoğun bir hal almıştır.  Bilişim sistemleri, stratejik ve yönetsel değişimin birincil etkeni haline gelmiştir.

 

Değişim mühendisliği geleceği kazanmanın yoludur. Büyük Hun Hükümdarı Atilla’nın kazandığı zaferlerin gerisinde stratejik düşünme yeteneği yatmaktadır. Atilla’nın şu sözleri bizim ne yapmamız gerektiğini çok açık olarak ortaya koymaktadır: “Geçmişimizi incelemekten asla vazgeçmemeliyiz. Geçmişimizdeki yanlışlar, disiplinsiz strateji ve taktikleri bir kenara bırakarak geleceğe hazırlanırken, savaş meydanlarında kalan Hunların kemiklerini hatırdan çıkarmamalıyız. İyi belirlenmiş bir hedef ile Hun birliğini kurarak, yeni ilke ve politikalar belirlemeliyiz. Tüm düşmanlara ve engellere karşı mükemmel olabilmek için bir kez daha ve sonsuza dek plan yapmalıyız.” Yarının şirketinde, çalışanların şirketlerine bağlılığını karşılıklı saygı ve kararlarda şeffaflıkla sağlayabiliriz, onları satın aldığımızı sanarak değil.

 

 

4.5.             STANDARTLAŞMA

Standart; bütünü oluşturan parçalar bir araya geldiğinde sorunsuz bütünleşerek tek olabilmektir. Standartlaşmanın amacı üretimde ve malların değişiminde iş gücü, malzeme, güç kaynakları gibi faktörlerden en yüksek seviyede tasarruf sağlamaktır. Tatmin edici kalitede mal ve hizmet üretimini sağlayarak tüketici çıkarlarını korumaktır. İnsan hayatını, sağlık ve güvenliğini korumaktır. Parçaların tasarım aşamasından satış aşamasına kadar ki süreçlerde grupların birbirleriyle bilgi alış verişini kolaylaştırmak dahil tüm amaçların tamamını göz önünde tutmaktır.

 

Standartlaşmanın Üreticiye Faydaları:

·      Üretim belirli plan ve programlara göre yapılır.

·      Uygun kalite ve seri imalata olanak sağlar.  Kayıp ve artıkları en az seviyeye indirir.

·      Depolama ve taşımayı kolaylaştırır, stokların azalmasını sağlar.

·      Ürün maliyetini düşürür.

·      Çalışanların performansı, motivasyonu ve rahat bir çalışma ortamına sahip olmaları sağlanır.

·      Üst yönetime kolay yönetim sağlar. Zamandan tasarruf sağlar.

·      Kalite için harcanan maliyetleri düşürür. Hatalı ürün miktarının azaltır.

·      İnsan, zaman, makine ve sermaye gibi kaynakların optimum (en uygun şekilde) kullanımı sağlanır.

·      Üretimde ve karda artış sağlar. Pazarda rekabet şansını arttırır.

·      Üretim planlama ile ürünlerin zamanında teslimini kolaylaştırır.

 

Standartlaşmanın Ekonomiye Faydaları;

·      Kaliteyi teşvik eder,

·      Kalite seviyesi düşük üretimle meydana gelecek emek, zaman ve hammadde kaybını ortadan kaldırır. Kötü malı piyasadan siler.

·      Endüstriyi belirli hedeflere yöneltir.

·      Ekonomide arz ve talebin dengelenmesine yardımcı olur. Yanlış anlamaları ve anlaşmazlıkları ortadan kaldırır.

·      İhracatta ve ithalatta üstünlük sağlar. Yan endüstri dallarının kurulması ve gelişmesine yardımcı olur. 

·      Rekabeti geliştirir.

 

Standartlaşmanın Tüketiciye Sağladığı Faydalar;

·      Can ve mal güvenliği ile ruh sağlığını korur. Stresi önler.

·      Karşılaştırma ve seçim kolaylığı sağlar. Ucuzluğa yol açar.  Fiyat ve kalite yönünden aldanmaları önler.

·      Tüketicinin bilinçlenmesinde etkili rol oynar. 

·      Tüketicilere kullanımda uygunluk, güvenlik, sağlık ve tatmin sağlar.

 

4.5.1.       ULUSLARARASI STANDART ORGANİZASYONU (ISO)

Uluslararası Standart Organizasyonu (ISO, International Standard Organization) tarafından yapılan tanımlamalara göre standartları imalatta, anlayışta, ölçme ve deneyde ekonomik fayda sağlamak üzere bütün ilgili tarafların yardım ve işbirliği ile belirli kurallar koyma ve bu kuralları uygulama işlemidir. Standart, yapılması gerekeni bildiren bir yönerge, bir kural veya uygulamaya ilişkin bir belirlemedir.  Standartlaştırma işlemi öncelikli olarak can ve mal güvenliği hedeflenirken aynı zamanda kalitenin alt sınırı tespit etmek suretiyle belirlenen düzeyin altında mal ve hizmet üretimine izin vermemektir. Standartlara uygun üretim, standartlara uygun tüketimdir. O halde standartlara uygun üretmek ve tüketmek herkes için kalitede güvence olarak kabul edilmelidir. Bilgi ve üretim teknolojilerindeki gelişme ile birlikte hızlı bir küreselleşme sürecinin yaşandığı günümüzde standartlar uluslararası ticaretin ortak dili haline gelmiştir. Uluslararası pazarlarda rekabet edebilmenin yolu standartlara uygun ve kaliteli mal ve hizmet üretiminden geçmektedir.

 

Standartlaşmanın temel amacı; sadeleştirmek, örnekleştirmek, sınıf, derece, tür ve benzeri özellikleri tanımlayarak, ayırt edilmeyi sağlamak, özelliklerin karşılaştırılmasını mümkün kılacak analiz ve kontrol metotlarını belirlemektir. Standardizasyonun sağladığı yararlar, biçim ve kaliteyi netleştirerek üretimi kolaylaştırmak, üretilen mallarda istenmeyen çeşitliliği en aza indirmek, malların tipik özelliklerini herkesin aynı anlamda kavramasını sağlamak, tipik özelliklerin sınanması ve gerçekleştirilmesi için gerekli deneme metotlarını ortaya koymak olarak sıralanır. Özetle; ölçmediğinizi karşılaştırıp kıyaslayamazsınız. Ölçebilmek için ise standartlara gereksinimiz vardır.

                   

ISO, uluslararası alanda standardizasyonu sağlamak amacıyla 23 Şubat 1947 tarihinde kurulmuştur. ISO standart kuruluşlarının katılımıyla faaliyetlerini uluslararası mal ve hizmet değişimini hızlandırmak, entelektüel, bilimsel, teknolojik ve ekonomik faaliyetlerde işbirliğini geliştirmek amacıyla sürdürmektedir. ISO yaptığı standardizasyon çalışmaları sonucu sanayiye, ticarete ve tüketicilere katkılar sağlayan uluslararası standart Organizasyonudur. ISO 9000 Kalite Güvencesi Standartları’nın temeli ise1963 yılında Amerika Birleşik Devletlerinde savunma teknolojisindeki yüksek kalite sistemleri dokümanına dayanır. Amacı, bitmiş ürünün muayeneye tabi tutulması yerine üretim sisteminin muayeneye gerek bırakmayacak şekilde güvenceye alınması esasına dayanır.

 

ISO 9000'i değişik kodlar ile, ilgili ülkeler kendi dillerine çevirerek, İngilizcesi ile birlikte yayınlamışlardır (Almanya'da DIN ISO 9000, Fransa'da NF X50 131-133, Türkiye'de TSE ISO 9000 ve diğerleri). ISO 'nun günümüzdeki en önemli işlevi ISO 9000 kalite yönetim standartları ve diğer ürün standartları gibi uluslararası kabul görmüş standartlar hazırlayarak ticaretin önündeki teknik engelleri ortadan kaldırmaktır. Standard hazırlama alanının Birleşmiş Milletleri olarak kabul edilen ISO, dünyada ticaret ve sanayinin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi için vazgeçilmez olan uluslararası örgüt olarak hizmetlerini sürdürmektedir.

 

4.5.2.       BELGELENDİRME VE AKREDİTASYON

Ürünlerin belirlenmiş kalite ve güvenlik kriterlerine göre yeterliliğini tespit etmek için yapılan deney, muayene ve belgelendirme işlemleri "uygunluk değerlendirmesi" kavramı içinde yer almaktadır.

Uygunluk değerlendirmesi hizmetleri veren laboratuar, muayene ve belgelendirme kuruluşlarının nitelikleri ve çalışmalarının yeterliliği konusunda; ürünlerin, standartlara uygun ve güvenli olduğunu göstermek amacıyla tanzim edilmiş tek bir belge ile uluslararası pazarlarda kabul edilmesine, Dünya Ticaret Örgütü (WTO) ve bölgesel ekonomik bloklar tarafından özel bir önem verilmektedir.

 

Akreditasyon, Uygunluk Değerlendirme Kuruluşlarının yeterliliklerinin uluslararası kabul görmüş teknik kriterlere göre değerlendirilerek onaylanması, belgelendirilmesi ve devamının sağlanması faaliyetidir.

·           Uygunluk Değerlendirme Kuruluşları

·           Deney ve kalibrasyon laboratuarları

·           Belgelendirme kuruluşları

·           Muayene kuruluşları

 

Belgelendirme kuruluşları, laboratuarlar, muayene ve deney kuruluşlarının belirli görevleri yapmaya yeterli olduklarının uluslararası kabul görmüş teknik kriterlere göre değerlendirilerek, belgelendirilmesi faaliyetidir. Bu sistem çerçevesinde belgelendirilecek personel; kalite, çevre, işçi sağlığı ve iş güvenliği yönetim sistemleri konularında dokuz kategoriye ayrılmıştır. Her bir kategori için başvuran adaylara belirli şartları yerine getirmeleri ile birlikte Avrupa Kalite Teşkilatı tarafından, Uluslararası geçerliliği olan EOQ (Avrupa Kalite Teşkilatı) ve TSE belgeleri düzenlenecektir. Bu belgeli kişilerin rekabet gücü artacak, iş olanakları genişleyecektir. Diğer taraftan belge sahibi personel, belgesinin devam edebilmesi için kişisel ve mesleki yeterliliğini sürekli geliştirmek zorundadır. u zorunluluk kişinin ve iş yaşamındaki kalitenin gelişmesine yardımcı olmaktadır. İş yaşamındaki kalitenin artması ekonominin de istikrara kavuşması anlamına gelecektir. Bu açıdan Personel Belgelendirme Sistemi ile Enstitü, ekonominin gelişmesine ve toplumun kabuk değiştirmesine yardımcı olan bir mekanizmayı daha hayata geçirmiştir. Belgelenen personel sayısının artması insana ve bilgiye verilen önceliğin artmasıdır. Bu yüzden belgelenen her bir personel geleceğe yapılan akıllı bir yatırımdır.

 

Türk Akreditasyon Kurumu - TÜRKAK

Uygunluk değerlendirmesi faaliyetlerinde bulunan kuruluşların; ortak teknik prensip ve işleyiş usullerine göre çalışmasını sağlamak, belirlenmiş uluslararası kriterler karşısında yeterliliği tespit edilenlerin verdiği belge ve raporların karşılıklı tanınabilirliğini temin etmek amacıyla, birçok ülke, uygunluk değerlendirmesi sahasını düzenleyen akreditasyon birimlerini oluşturmaktadır. Ülkemizde de uygunluk değerlendirmesi faaliyetlerini akredite etmek için 4 Kasım 1999 tarihinde yayımlanan 4457 sayılı Kanunla Türk Akreditasyon Kurumu (TÜRKAK) kurulmuştur.

 

TÜBİTAK – Ulusal Metroloji Enstitüsü (UME)

Uluslar arası seviyede 30 laboratuarı vardır. Görevleri; kalibrasyon/ölçüm;  eğitim, akreditasyon; bilgi ve teknoloji transferi, danışmanlık; cihaz yapımı, bakımı ve onarımı; laboratuar yeterlilik belgesi verme olarak sıralanır.

 

 

Kalibrasyon

Ölçme cihazlarının belirlenmiş sürelerde kalibrasyonlarının yapılması gerekir. Cihazlar kalibre edilirken;  hata sınırları, kararlılığı, çalışma şartları, kullanma maksadı ve sıklığı, üretici firmasının tavsiyeleri, tecrübe, ilgili yayınlar, uluslar arası ve ulusal standartlar, aynı cihaza ait önceki kalibrasyon raporları arasındaki ilişkiler göz önünde bulundurulmalıdır.

 

CE işareti

CE işareti ürünün kalitesini gösteren bir işaret değildir. Dolayısıyla TSE gibi markaların yerine kullanılamaz. CE işareti o malın performans özelliklerini belgeleyen ürün markalarında kullanılmaktadır. CE işareti üzerine iliştirildiği  mamulün insan, hayvan ve çevre açısından sağlıklı ve güvenli olduğunu gösteren Avrupa Birliğinin yeni yaklaşım direktiflerine uygunluk işaretidir.

 

 

4.5.3.       TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ (TSE)

Türk Standartları Enstitüsü (TSE), ISO'nun üyesi ve Türkiye'deki tek temsilcisidir. Bu temsilcilikle TSE, ISO tarafından yürütülmekte olan standart hazırlama çalışmalarına, TSE bünyesinden veya sanayiden uzmanlarla birlikte katılmakta ve katkıda bulunmaktadır. EN ise Avrupa Birliği’nde standartlar arasında uyumu sağlamak için oluşturulmuştur.

 

TS EN ISO 9000 Kalite Standartları Serisi, kaliteye verilen önemin müşterilere kanıtlanacağı, kalite sisteminin nasıl kurulacağı, nasıl doküman edileceği ve sürekliliğinin nasıl sağlanacağı konusunda yol gösterir. TS EN ISO 9000 kalite standartları serisinin kullanımı, firmada yönetimin iyileşmesini, faaliyetlerin daha iyi planlanmasını, problemlerin daha hızlı çözülmesini, verimliliğin, kazancın ve saygınlığın artmasını sağlar. Üretimin her aşamasında uygulanacak kayıt sistemi ile ürün ve iş süreçleri gibi ürün sorumluluğundan doğabilecek sorunları çözer. Üretimin her aşamasında kalite güvencesi sağlayarak müşterileri tatmin edilmesini sağlar. Faaliyetlerin daha iyi planlanması, problemlerin daha hızlı çözülmesiyle etkin bir yönetim sağlanmasına yardımcı olur. Hizmetlerde ve üretimde mükemmelliğe doğru yolculuktaki tüm faaliyetlerde geniş izleme ve denetim sağlanır. Etkin bir dokümantasyonla paydaşlar arasında sağlıklı iletişime katkıda bulunarak zamanında, doğru ve uygulanabilir kararların alınmasına, çalışanların moral ve iletişiminin iyileşmesine yardımcı olur. Sunulan hizmetlerin hazırlanmasında, sonrasında, maliyetlerin öncelikle tanımlanması, ölçülmesi ve kontrol edilmesi suretiyle toplam maliyetler azaltılarak tasarruf sağlar. Kaynakların daha verimli kullanılmasıyla hizmetlerde verimliliğin artmasına, müşterilere daha iyi, daha hızlı ve hatasız hizmet sunulmasına katkı sağlar. Aktif ve dinamik bir dokümantasyon sisteminin kurulması ve veri tabanının oluşturulması sonucu etkin iletişimin alt yapısı oluşturulur, bilgiye erişim kolaylaşır. Hizmeti alanlarda güven duygusu oluşturur.  Uluslararası seviyede uygulanabilen bir modeldir. Kalite sisteminin belgelendirilmesi kolaylaşır. Kuruluşta kalite anlayışını geliştirir. Karın, verimliliğin ve pazar payının artmasının, etkin bir yönetim geliştirilmesinin öncülüğünü yapar. Maliyeti azaltır. Çalışanların tatminine katkı sağlar. İadelerin azalmasına öncülük eder. İç iletişimde iyileşmenin sağlar. Tüm faaliyetlerde geniş izleme ve kontrolü ile müşteri şikayetinin azalmasına, memnuniyetin artmasına faydası olur. Ulusal ve uluslar arası düzeyde uygulanabilen bir yönetim sistemi modelin oluşturulması hedeflenmektedir.

 

Türk Standartları Enstitüsü;  TS-EN-ISO 9000 Kalite Yönetimi, TS-EN-ISO 14000 Çevre Yönetimi, OHSAS- TS 18001 İş Sağlığı ve Güvenliği,  HACCP- TS 13001 Tehlike Analizi ve Kritik Kontrol Noktaları Yönetim Sistemlerine ilişkin belgelendirme ve eğitim hizmetlerini de yürütmektedir.  TSE, dokümantasyon, iç tetkikçi yetiştirme ve istatistiksel proses kontrol eğitimleri de düzenlenmektedir. Eğitim faaliyetleri yıllık programlanmaktadır. Talep edildiği takdirde işletmenin bünyesinde de eğitim düzenlenmektedir

 

TSE her türlü standardı hazırlar ve hazırlatır. Enstitü bünyesinde veya hariçte hazırlanan standartları tetkik eder ve uygun bulduğu takdirde Türk Standartları olarak kabul eder. Kabul edilen standartları yayınlar ve ihtiyari olarak uygulanmalarını teşvik eder, mecburi olarak yürürlüğe konmalarında fayda görülenleri ilgili bakanlığın onayına sunar. Kamu sektörü ve özel sektörün talebi üzerine standartları veya projelerini hazırlar ve görüş bildirir. Standartlar konusunda her türlü bilimsel teknik incelemelerle araştırmalarda bulunur, yabancı ülkelerdeki benzer çalışmaları takip eder, uluslararası ve yabancı standart kurumları ile ilişkiler kurar ve bunlarla işbirliği yapar.  Üniversiteler ve diğer bilimsel ve teknik kurum ve kuruluşlarla işbirliği sağlar, standardizasyon konularında yayın yapar, ulusal ve uluslararası standartlardan arşivler oluşturur ve ilgililerin faydalanmalarına sunar. Standartlarla ilgili araştırma yapar ve ihtiyari standartların uygulanmasını kontrol etmek için laboratuarlar kurar, kamu sektörü veya özel sektörün isteyeceği teknik çalışmaları yapar ve rapor verir. Yurtta standart işlerini yerleştirmek ve geliştirmek için elemanlar yetiştirir ve bu amaçla kurslar açar ve seminerler düzenler. Standartlara uygun ve kaliteli üretimi teşvik edecek çalışmalar yapar ve bunlarla ilgili belgeleri düzenler.

 

Türk Standartları Enstitüsü'nün İdari Yapısı genel kurul, ihtisas kurulları, yönetim kurulu ve denetleme kurulundan oluşur. TSE'nin en yüksek ve yetkili organı olan genel kurul; ilgili bakanlıkların, özel kesim ve bilim kuruluşlarının gönderdiği temsilcilerden oluşmaktadır.  Teknik Kurul, hazırlık gruplarınca hazırlanan standart tasarılarını Türk Standardı olarak kabul eder, gerekli gördükleri hakkında mecburi uygulamaya koyma kararı alır, tasarılarda değişiklik yapar veya standartları iptal eder.  Yönetim Kurulu, TSE'nin yürütme organıdır. Genel Kurul tarafından kendi içinde 3 yıl için seçilen Başkan dahil 5 kişiden meydana gelir. Başkan üyelerden birini Başkan Vekili, birini de Muhasip Üye olarak görevlendirir. TSE'yi Başkan temsil eder.  Denetleme Kurulu, TSE harcamalarını ve bunlara dair hesap ve kayıtları denetlemekle görevli kuruldur. Başkan ve üyeleri yönetim kurulu tarafından seçilen "Hazırlık Grupları", bunlara bağlı olarak "Teknik Komiteler" ve ihtiyaca göre kurulan "Özel Daimi Komiteler" in bütününe "İhtisas Kurulları" denir.  Genel Sekreter ve Hizmet Birimleri: Enstitü hizmetleri Genel Sekreterliğe bağlı olarak Merkezde Daire Başkanlıkları ve Müdürlükler ile Taşrada Bölge Müdürlükleri ve Temsilcilikler olarak ifa edilmektedir.

 

TSE’nin Yürüttüğü Belgelendirme Faaliyetleri:

·      Üretim yerlerinin Belgelendirilmesi ( İmalata Yeterlik Belgesi )

·      Ürün belgelendirmesi

·      Türk standartlarına uygunluk belgesi ( TSE Markasını Kullanma Hakkı )

·      Kalite uygunluk belgesi ( TSEK Markasını Kullanma Hakkı )

·      Parti mallarının belgelendirilmesi ( Parti Malı Uygunluk Belgesi )

·      Lâboratuarların belgelendirilmesi ( Lâboratuar Yeterlilik Belgesi )

·      Hizmet yerlerinin belgelendirilmesi ( Hizmet Yeterlilik Belgesi )

·      İthal mallarının belgelendirilmesi ( İthal Malı Belgesi )

·      Sistem belgelendirilmesi

·      Kalite güvence sistem belgelendirmesi ( Kalite Sistem Belgesi )

·      Çevre yönetim sistem belgelendirmesi ( Çevre Yönetimi Sistem Belgesi )

 

Müracaatla İlgili Dokümanlar:

Merkezde TSE Planlama ve Eğitim Müdürlüğü, Bölgelerde TSE Kalite Müdürlüklerinden doğrudan, yazı, telefon, faks ile başvurarak veya internet adresinden Müracaat Formlarını alırlar. Standardın başvuruda esas alınacak baskısı dikkate alınarak kuruluşlar tarafında müracaat formları doldurulmalı ve kuruluş yetkilileri tarafında imzalanarak müracaat aşamasında, kuruluşun bulunduğu ilin bağlı olduğu TSE Kalite Müdürlüklerine aşağıda belirtilen belgelerle birlikte teslim edilmelidir.

·      Sistem dokümanları (El Kitabı-Prosedürler)

·      TSE İlgili Yönetim Sistem Belgelendirme Müracaat Kontrol Formu, Müracaat Formu, Kuruluş Bilgi Formu, Ücret Talimatında belirtilen Ücretin Yatırıldığını Gösteren Belge

·      Ticaret Sicil Gazetesi Örneği

·      Oda Sicil Kayıt belgesi

·      Çalışan Sayısına esas Olmak Üzere Son 4 Aylık Sigorta Bildirgesi

·      İmza Sirküleri

 

Başvuru belgelerini, Merkezde Planlama ve Eğitim Müdürlüğü, Bölgelerde TSE Kalite Müdürlükleri ön değerlendirmeden geçirir. Kuruluşun sistem dokümanları yeterli bulunur ise belgelendirme için bir hafta belirlenerek teyit için kuruluşa bildirilir. Hafta kesinleşince ilgili TSE Tetkik Ekibi kuruluşa taslak tetkik programı ve özgeçmişlerini bildirir. Gerekiyorsa tetkikten önce firma ziyareti gerçekleştirilebilir. Teyit edilen tetkik görevlileri sistemi belirlenen tarihlerde yerinde inceler. Kuruluşun ilgili Standard şartlarını karşılaması durumunda, TSE ilgili Yürütme Komitesi söz konusu kuruluş adına belge düzenlenmesine karar verir. Eğer bu incelemede kuruluşa belge verilmesine engel teşkil edecek uygunsuzluk söz konusu olursa, eksikliğin giderilmesi için süre tanınarak takip tetkiki yapılmasına karar verilir. Türk Standartları Enstitüsü de 1964 yılında uygulamaya koyduğu "Standartlara Uygunluk Belgelendirmesi (TSE Markasını Kullanma Hakkının verilmesi)" ile ürün belgelendirmesini başlatmıştır. Bu uygulama ile başlangıçta üreticilerde standartlara uygun ve kalite seviyesi yüksek mal üretme şuurunun yerleştirilmesi, yaygınlaştırılması amaçlanmış, tüketicilerin can ve mal güvenliklerinin korunması sağlanmıştır. İki ve çok taraflı anlaşmalar çerçevesinde uluslararası platformlarda belgelerin karşılıklı olarak tanınması ticareti kolaylaştırmış, özellikle gümrük kapılarında ürünlerin uzun süre bekletilmesi problemini ortadan kaldırmıştır. Belgelendirme Merkezi Elektroteknik sektöründe uygunluk belge ve sertifikalarının uluslararası alanda karşılıklı tanınması sistemi olan IECEE-CB (Worldwide System for Conformity Testing and Certification of Electrical Equipment) sistemine ve Avrupa ülkeleri bünyesinde belgelerin karşılıklı tanınması sağlanmıştır.

 

Belgelendirme faaliyetleri çeşitli anlaşmalar ile yakın işbirliği içinde bulunduğumuz ülkelere kolaylıkla ürün satmak isteyen yabancı firmaların da ilgisini çekmektedir. Bugüne kadar birçok ülkede faaliyet gösteren firmalarla sözleşme imzalanmıştır. Aşağıdaki belgelerden herhangi biri için Müracaat Formu doldurulduktan sonra bütün ekleri ile birlikte bir dosya içerisine yerleştirilerek o ildeki TSE Bölge Müdürlüğü/Mahalli Temsilciliği'ne teslim edilmelidir.  Üretim Yerlerinin Belgelendirilmesi, Ürünlerin Belgelendirilmesi (Madde, Mamul, Mahsul) ,  Hizmet Yerlerinin Belgelendirilmesi, Laboratuarların Belgelendirilmesi , Karayolu İle Tehlikeli Atık Taşıyan Araçların Belgelendirilmesi

 

Başvuru:

TSE Personel Belgelendirme Müdürlüğü tarafından belgelendirilmek isteyen kişiler Belgelendirme Başvuru Formu'nu doldurarak ekleriyle birlikte TSE Personel Belgelendirme Müdürlüğü'ne başvuracaktır. Daha sonra gerekli şartları sağladığı tespit edilen adayların belirtilen sınav tarihinde yazılı ve sözlü sınava katılmaları gerekmektedir. Sınav sonucunda başarılı olan adaylar gerekli ücreti yatırdıktan ve Tetkik Görevlisi Taahhütnamesi'ni (Sadece tetkik görevlisi kategorileri için) imzaladıktan sonra ilgili sertifikalar adaya gönderilmektedir.

Belge Kategorileri:

·         Kalite Uzmanı

·         Kalite Sistemleri Yöneticisi

·         Kalite Tetkik Görevlisi

·         Çevre Sistemleri Yöneticisi

·         Çevre Tetkik Görevlisi

·         İşçi Sağlığı Ve Güvenliği Yöneticisi

·         İşçi Sağlığı Ve Güvenliği Tetkik Görevlisi

·         Toplam Kalite Yönetimi Lideri

·         Toplam Kalite Yönetimi Tetkik Görevlisi

 

4.5.4.       ISO 9000 KALİTE YÖNETİM SİSTEMİ

Kalite bilinci geliştirme sürecinde verilecek eğitimler ve yönlendirme ile birlikte çalışanların dahil oldukları süreçlere olan sahiplikleri, bu süreçleri iyileştirmede sorumluluk alma istekleri artar. Kalite yönetim sistemi kapsamında oluşturulacak ya da iyileştirilecek kalite göstergeleri ve süreç ölçümleri hataların önlenmesinde çalışanlara yol gösterici olacaktır. Sistem kalite kültürünün oluşmasını destekleyerek çalışanların alışkın oldukları bireysel eleştirilerden çok, süreçlerdeki yapısal hatalara odaklanmalarını teşvik edecektir. İşlevsel tutarlılık ve verimliliğin artmasında ISO 9000 sistemi işlerin yürütülmesi ve izlenmesi ile ilgili bir disiplin oluşturması, çalışanların eğitim ve adaptasyonunu kolaylaştıracak ve hatalarını azaltacaktır. Oluşacak sorunların temel nedenleri ortadan kaldırılarak problem çözmeden çok önleme disiplinini yerleşecektir.

 

Standardizasyon uygulamalarının odağındaki temel unsur hiç şüphesiz tüketici rolündeki insandır. Standardizasyon ve kalite faaliyetleri ile öncelikli olarak insanın can ve mal güvenliğinin korunması hedeflenirken aynı zamanda müşteri beklentilerinin daha iyi karşılanması ve refah düzeyinin yükseltilmesi amaçlanmaktadır. Hızlı bir küreselleşme sürecinin yaşandığı günümüzde, işletmelerin iç ve dış pazarlarda rekabet edebilmeleri için üretim tasarlamalarında müşteri beklentilerini ve taleplerini mutlaka göz önünde bulundurma zorunlulukları vardır. Bu itibarla artık üretimde standartların ve kalite faktörlerinin belirlenmesinde tüketici talep ve beklentileri önemli bir rol oynamaktadır.

 

Serbest pazar ekonomisinin geçerli olduğu günümüzde standardizasyon ve kalitenin polisiye tedbirlerle sağlanması mümkün değildir. Zira standartların uygulanmasında gönüllülük esastır. Ancak standartlara uygun kaliteli mal ve hizmet talep edebilen bilinçli bir tüketici kitlesi standardizasyon uygulamalarının motor gücünü teşkil etmektedir. Kusurlu mal ve hizmeti sineye çekmeyen, haklarını arama konusunda duyarlı olan, organize bir şekilde üreticiler üzerinde baskı oluşturabilen bilinçli bir tüketici kitlesi standartlara uygun kaliteli mal ve hizmet üretiminin sigortasıdır. ISO 9000, Organizasyonların müşteri memnuniyetinin artırılmasına yönelik olarak kalite yönetim sisteminin kurulması ve geliştirilmesi konusunda rehberlik eden ve ISO tarafından yayınlanmış olan bir standartlar bütünüdür. ISO 9001, Kalite Yönetim Sistemlerinin kurulması esnasında uygulanması gereken şartların tanımlandığı ve belgelendirme denetimine tabi olan standarttır. Verilen belgenin adıdır.

ISO 9001:2000, ISO 9000 standardı, her 5 yılda bir ISO tarafından gözden geçirilmekte ve uygulayıcıların görüşleri ve ihtiyaçlar doğrultusunda gerekli revizyonlar yapılarak yeniden yayınlanmaktadır. 2000 rakamı, bu revizyonun 2000 yılında yapılıp, yayınlandığını gösterir versiyon tarihidir (ISO 9001:2000 versiyonu).

 

TS EN ISO 9000 standartları dört temel standarttan oluşmaktadır:

·         TS EN ISO 9000:2000 Kalite Yönetim Sistemleri - Temel Kavramlar, Terimler

·         TS EN ISO 9001:2000 Kalite Yönetim Sistemleri - Şartlar

·         TS EN ISO 9004:2000 Kalite Yönetim Sistemleri – Performansın İyileştirilmesi için Kılavuz

·         TS EN ISO 19011:2000 Kalite ve Çevre Tetkiki için Kılavuz

 

Doküman içerikleri:

·      Kapsam

·      Atıf Yapılan Standartlar

·      Terimler ve Tarifler

·      Kalite Yönetim sistemi; Genel şartlar, Dokümantasyon Şartları

·      Yönetim Sorumluluğu; Yönetimin taahhüdü, Müşteri Odaklılık, Kalite Politikası Oluşturulması, Planlama, Sorumluluk, Yetkilendirme, İletişim ve gözden geçirmeler

·      Kaynak Yönetimi; kaynakların sağlanması, İnsan kaynakları, Alt yapı, Çalışma ortamı

·      Ürün gerçekleştirme; Ürün gerçekleştirmenin planlanması, Müşteri ile ilişkili prosesler, Tasarım ve geliştirme, Satın alma, Üretim ve hizmetin sağlanması, İzleme ve ölçme cihazlarının kontrolü

·      Ölçme, analiz ve iyileştirme; Genel, İzleme ve ölçme,Uygun olmayan ürünün kontrolü, Veri analizi, İyileştirme

 

ISO 9000 ile ilgili tanımlar:

·      Süreç: Girdileri çıktılara dönüştüren birbirleriyle ilgili veya etkileşimli faaliyetler takımı.

·      Ürün: Bir sürecin sonucu

·      Sistem: Birbirleriyle ilişkili veya etkileşimli elemanlar takımı.

·      Yönetim sistemi: Politika ve hedefleri oluşturma, uygulama ve bu hedefleri başarma sistemi.

·      Kalite politikası: Kuruluşun yönetimi tarafından resmi olarak ifade edilen kalite ile ilgili bütün amaçları ve idaresi.

·      Kalite yönetimi: Bir kuruluşun kalite bakımından idare ve kontrolü için koordine edilmiş faaliyetler.

·      Sürekli iyileştirme: Şartların yerine getirilmesi yeteneğini arttırmak için tekrar edilen faaliyet.

·      Verimlilik: Elde edilen sonuç ile kullanılan kaynaklar arasındaki ilişki.

·      Toplam kalite yönetimi: Toplam kalite yönetimi, tamamen müşteriye odaklanmış bir işletme kültürünü oluşturan tam bir yönetim sistemidir. Grup etkinliğidir ve bireysel olarak gerçekleştirilemez.

 

Toplam Kalite Yönetiminde hataları önlemek ve kaliteye ulaşmak, üst yönetimden, işçilere, tedarikçilerden üretim sürecinde görev alan tüm çalışanların sorumluluğudur. Kuruluşlarda büyük bir rekabet gücü ve üstünlük sağlayan Toplam Kalite Yönetimi, ancak tüm ilkeleri (Müşteri odaklılık, Üst yönetim liderliği, Sürekli gelişme, Tam katılım) ile benimsenip uygulanırsa kuruluşun dinamizmini ve yapısını geliştirmekte başarılı olur.

 

TS-EN-ISO 9000 standardı Uluslararası Standard Organizasyonu(ISO) tarafından uluslararası Standard olarak yayınlanan ve halen Avrupa Topluluğu ülkeleri ile birlikte birçok ülkede Belgelendirme modeli olarak uygulanmakta olan bir uluslar arası kalite yönetim standardıdır ve aşağıdaki kalite prensiplerine dayanmaktadır;

·      Müşteri odaklılık: Kuruluşlar müşterilerine bağlıdırlar, bu nedenle müşterinin şimdiki ve gelecekteki ihtiyaçlarını anlamalı, müşteri şartlarını yerine getirmeli ve müşteri beklentilerini de aşmaya istekli olmalıdırlar.

·      Liderlik: Liderler, kuruluşun amaç ve idare birliğini sağlar. Liderler, kişilerin, kuruluşun hedeflerinin başarılmasına tam olarak katılımı olduğu iç ortamı oluşturmalı ve sürdürmelidir.

·      Kişilerin katılımı: Her seviyedeki kişiler bir kuruluşun özüdür ve bunların tam katılımı yeteneklerinin kuruluşun yararına kullanılmasını sağlar.

·      Proses yaklaşımı: Arzulanan sonuç, faaliyetler ve ilgili kaynaklar bir proses olarak yönetildiği zaman daha verimli olarak elde edilir.

·      Yönetimde sistem yaklaşımı:  Birbirleri ile ilgili proseslerin bir sistem olarak tanımlanması, anlaşılması ve yönetilmesi, hedeflerin başarılmasında kuruluşun etkinliğine ve verimliliğine katkı yapar.

·      Sürekli iyileştirme: Kuruluşun toplam performansının sürekli iyileştirilmesi, kuruluşun kalıcı hedefi olmalıdır.

·      Karar vermede gerçekçi yaklaşım: Etkin kararlar, verilerin analizine ve bilgiye dayanır.

·      Karşılıklı yarara dayalı tedarikçi ilişkileri: Bir kuruluş ve tedarikçileri birbirlerinden bağımsızdır ve karşılıklı yarar ilişkisi, her ikisinin artı değer yaratması yeteneğini takviye eder.

 

 

4.5.5.       REGÜLASYON - DÜZENLEME

Rekabetin artırılması sürecinde alternatif işletmecilerin pazara giriş önündeki engellerin kaldırılması, yerleşik işletmecinin altyapısına erişiminin sağlanması, işletmecilerin faaliyet gösterebilecekleri bir ortamın oluşturulması düzenleyici kurumların en önemli görevleri arasında yer almaktadır.

 

Regülasyonun amacı, piyasa mekanizmasının yerine geçerek iktisadi etkinlik sağlamak ve sosyal refahı artırmak değil, piyasa mekanizmasının aksadığı durumlarda, özellikle yasal olarak iyi tanımlanmış düzenlemelerin giderilmesinde piyasa sürecine düzenleyici olarak yardım etmek olmalıdır.  Regülasyon, devletin ekonomiye direkt müdahale ettiği çeşitli iktisat politikası araçlarından biridir. Devlet bu müdahalesini çeşitli alanlarda, piyasaya giriş çıkışı düzenleyici yasal tekeller oluşturarak yapmaktadır. Regülasyonlar devlet tarafından ekonomik ve sosyal amaçlara yönelik olarak uygulanmaktadır. Asgari ücretin belirlenmesi, döviz kuru kontrolü, rekabetin düzenlenmesi yönünde yapılan uygulamalar, fiyat kontrolleri, uluslararası ticaretin tarifeler, miktar kısıtlamaları, kotalar gibi düzenlemelerle kontrol altında tutulması, kamu iktisadi teşebbüslerinin görev zararlarının hazineden karşılanması ve hazineden yardım yapılması, özel sektör yatırımlarına teşvik uygulamaları ile sübvansiyonlar sağlanması ekonomik regülasyonlara örnek olarak verilebilir.

 

Deregülasyon, devletin karar alanını daraltan, azaltanı veya kaldıran, kamu kudretinin özel sektöre ve sermayeye devredilmesi yönünde yapılan yasal düzenlemelerdir. Dünyada, uzun yıllar devlet tekeli altında sunulan posta, telekomünikasyon, demiryolları,  havayolu taşımacılığı ve enerji gibi hizmetler giderek artan bir şekilde özelleştirilmektedir. Bugün eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi hizmetler artık bütünüyle kamusal olmaktan çıkmıştır. Etkin kamu hizmeti, halkın hızlı, kolay ve eşitçe erişebildiği toplumsal hizmettir.  Regülasyon sistemlerinin tasarlanmasında bağımsızlığın ne kadar olacağının iyi belirlenmesi gerekir. Teknik karar verme mekanizmalarının belirleyici rolü burada ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle regülasyon otoriteleri temel kriterleri denetlenmeli ve bunların toplum tarafından sorgulanabilmesine imkan tanınmalıdır.

 

 

4.5.6.       MARKA OLUŞTURMA

Mevlana: “ Müminler ölmezler, belki bir evden öteki eve taşınırlar.”  dediğinde toplantıda bulunan üstatlardan birisi: “ Yaradan, “Her nefis ölümü tadıcıdır” buyuruyor”, diye itiraz eder. Bunun üzerine Mevlana: “ Evet fakat Yaradan her nefis, diyor; her kalp demiyor. Sen insanların kalbinde öyle yer edin ki, ölmeyesin der (Eflaki II:65-66).

 

Marka, bir satıcı ya da satıcılar grubunun ürünlerini tanıtmaya ve rakiplerinden ayırmaya yarayan isim, sembol, terim, işaret,  desen veya bunların bir bileşimidir. Ürünü benzerlerinden ayıran somut ve soyut bileşenlerin tamamıdır.  Bir üründen elde edilen yararların tümüdür. Tüketicinin ürünü, özelliklerini, yararlarını ve kalitesini algılama şeklidir. Markaya odaklanmak ürün devamlılığının sağlanmasında etkilidir. Marka, tüketici ile ilişkisi ölçüsünde var olduğu için müşteri odaklılığı ön planda tutulmalıdır. Müşteri odaklılığa yönelen marka yönetimi sürekli müşteri beklentilerine göre ürünleri ve hizmetleri şekillendirir veya ürünler ortaya çıkarır. Ticaret markaları, malın hangi işletmede üretildiğini ya da hangi işletme tarafından piyasaya çıkarıldığını gösterir. Hizmet markaları ise bir işletmenin hizmetinin,  diğer bir işletmenin hizmetinden ayırt edilmesine yarar.

 

Günümüz insanları sanal medyanın sınır tanımayan gelişmelerinden dolayı küresel katılımcıya dönüşmektedir. Artık sahip olduklarımızla kurumsal kişilik oluşturmamız söz konusu değildir; kim olduğumuz, arzularımız, doğal huzurun geri dönüşümünün verdiği haz ve keyif de önemlidir. İnsanlar sorunlarına yenilikçi çözüm aramayı önemsemeye başlamıştır. Tüketici markası ile daha derin, daha gerçekçi ve enerji dolu bağlılık kurmayı istemektedir. Günümüzde herkes pozitif yaklaşım sergileyenler ile çalışmak ve kendini iyi hissetmek istiyor. Tüketim modelinden tatmin arayışına geçilirken çevreye de önem verilmektedir. Seçicilik ön plana çıkmaya başlamıştır. Tüketici odağı değişiyor ve daralıyor.

 

İnsanlar artık birbirleri ile sanal ortamda bağlantılı hale geldiklerinden, paylaştıkları mesajlar da buradan gücü artmış olarak çıkmaktadır. İnsanlar sanal medyada hayatlarını ölçüyor, yayınlıyor, yetenek ve becerilirini paylaşıyor. Ekonomik dolaşım, çevresel felaketler ve kaygılar, kültürel motifler tüketicinin etkilendiği trendler olarak sıralanmaktadır. Sanal ortamda becerilerin sergilenmesi, tüm dünyadaki insanların hünerli kültürleri keşfetmesi için klavyenin tuşlarına dokunacağın parmağını bekliyor. Yeteneklerini göstermede size engel olacakların tümü faraşın içerisine toplanmış durumda, sonsuz dek yok etmek senin parmaklarının uçunda.  Bu nedenle marka oluşturmak yerine marka olmak için uğraş verilmesi gerekir!

 

Mal, hizmet, fikir ya da kültürel olarak üretilecek değerleri satın alacak gücü olanları, bu gücün içerisinde satın alma isteği olanları bulmak piyasa araştırması yapılması ile mümkündür. Satın alma isteği olanlara nerede, nasıl, ne zaman ulaşacağı öğrenildiği anda müşteriden söz edilebilir.  Ürün, hedef müşterilerin ihtiyaç duyduğu, kaliteli bir ürün olsa bile, müşterilerin bu ürünü satın alması için önce üründen haberdar olması gerekir. Tanıtımın amacı, asıl müşteri grubunun üründen haberdar olması ve satın almak amacı için para ödemeye ikna olması yerine ikna edilmesidir.

 

Marka oluşturmak için satılacak ürünlerin tanıtılmasında kullanılacak olan yöntemler;

·      Promosyon.

·      Tanıtım.

·      Reklamlar; internet, WEB siteleri, TV, gazete, bilgilendirme panoları, radyo gibi.

·      Mevcut yada potansiyel müşteriler ile olumlu ilişkiler geliştirmek için organizasyonlar düzenlenir.

·      Fuarlara katılım sağlanır ve ticari basına reklam verilir.

·      Ürün ambalajı tasarımında etkileyici unsurlar ön plana çıkarılır.

·      Numune dağıtılır. Müşteri görüşü sorgulanır. Doğrudan pazarlama yapılır.

 

Satılacak ürünleri kaliteli üretmek kadar ambalajlamak ve sunmak da önemlidir. Marka yönetiminde ilk faaliyet markanın tüketici zihnine konumlanmasıdır. Konumlamada duygusal öğelere yer vermelidir. Markanın müşterisine nasıl kavuşacağı çok iyi organize edilmelidir. Marka iletişimi marka yaratmada en uzun soluklu ve en maliyetli olanıdır. Markanın mükemmel olması için fiziksel tarafının  ismi, logosu, sembolleri, hatta sunumunda kullanılan;  ambalajı, reklamı, sloganı, müziği..vb. önemli unsurlarının görsel olarak çok iyi tasarlanması ve tanıtılması gerekir. Ancak tek başına markanın fiziksel yanı yeterli değildir. Markanın birde görünmeyen kısmı olan özü ve ruhu vardır. Markanın ruhunu oluşturan en değerli özelliği duygusal yanıdır. Markanın duygusal yanı diğer ürünlerden farklılaştıran ve alıcıyı duygusal olarak etkileyen kişiliğidir. Beynin bilişsel ve duygusal yönünü besleyecek şekilde marka hazırlanmalıdır. Müşterinin tanıdığı marka, aklında yer etmiş olandır. Ancak faydanın devamlılığında markanın yaratılması kadar onu satın alana ihanet etmesini önleyecek önlemlerin alınması gerekir.

 

Marka, kullanıcılarına kimlik kazandırmak için üretilen üründe duygusal ve psikolojik değerleri bütünleştirme çabasıdır. Markanın tercih edilmesini ve marka sadakatini sağlayacak ek duygusal  ve psikolojik değerlerin güven, statü kendini ortaya koyma gibi marka ile bütünleştiği marka yaratma aşamasıdır. Potansiyel marka, kullanıcılarına kimlik kazandırır. Neden marka diye sorgulandığında farlılaşmak için mark denilmesi gerekir.  Eğer bu şirket bölünecek olsa, size varlıklarını, fabrika ve donanımlarını verir, markaları ise ben alırdım. Marka oluşturulurken rakiplerden farklılaşma sağlayabilmek için, müşterilere ücretsiz teslim, teknik destek, eğitim, garanti, kredi gibi ek faydalar sunularak marka zenginleştirilmelidir.  Markaya isim, Logo ve amblem, slogan, renkler ile kimlik kazandırılmalıdır. Marka anlam kazandırmak için güzel bir ismi olmalıdır. Marka ismi ürünü yansıtan bir anlam taşımalı, kolay okunmalı, başka dillerde kötü anlama gelmemeli, olumsuz bir başka sözcüğü çağrıştırmalıdır.

 

Markalar tescil edilmelidir. Tescilsiz marka, tescilli marka karşısında güçsüzdür. Tescil markanın taklitlerine karşı mücadelede önemli bir belgedir, ithalat ve ihracatta gümrüklerde marka nedeni ile sorun yaşamamanın en önemli dayanağıdır. Tescilli markaya konu mal ya da hizmetlerle ilgili lisans sözleşmeleri yapılması aşamalarında önemli bir belgedir. Başkalarının, markayı kendi adlarına tescil ettirerek kullanımını engellemesine karşı çok önemli bir garantidir.  Marka tescil başvuruları inceleme adımları; şekli inceleme, sınıflandırma, benzerlik araştırmasından oluşur.  Başvurunun ret edilir veya yayınlanır. İtiraz süresi yayından sonra 3 aydır. (Türk Patent Enstitüsü; www.tpe.gov.tr)  Markalaşma Sürecinde hedef kitleyi belirlenir. Marka konumlandırılır. Ürün geliştirilir. Görsel kimliği belirlenir. Bulunurluğu sağlanır. Satışı yöntemleri çeşitlendirilir ve geliştirilir. Müşteri ile iletişime geçilir. Tüketici memnuniyeti takip edilir.

 

4.5.7.       SERTİFİKASYON

Başka birisine ait  hakların satın alınarak kullanılması, bugün sanayide başlıca üç şekilde olmaktadır. Diğer bir deyimle sınai mülkiyet olarak kabul edilen başlıca üç hak şekli bilinmekte ve uygulanmaktadır;   Marka, Patent, Teknik ustalık bilgisi (Know-How)

 

Test sertifikası, ürünün kalite özellikleri için test edildiğini beyan eden, yetkili test laboratuarı tarafından verilmiş belgedir.  Elde edilen test verilerinin standartlara uyumluluğu veya uyumsuzluğu göstermektedir. Test sertifikasının ayırt edici özelliği, ürün kalitesini belirtmek için yerine getirilen, tekrar edilebilir, pozitif testlerin sonuçlarını sunan objektif bir delil olmasıdır.

Uyumluluk sertifikası, ürüne ait dokümanın şartnameye uyumlu olduğunu teyit eder. Numune ile  tedarikçi ve satın alıcı sonuçları arasındaki muhtemel fark, özel değerlendirme prosedürleri kullanılarak analiz edilebilir.

 

Personel eğitim sertifikasyonu, bir kursu bitirme ve yapılan uygulamalı sınavı kazanma gerektiren ve genellikle kritik olan operasyonlar için personelden istenen belgedir.

 

Buluş, spesifik sorunun çözümü olarak tanımlanır. Patent ise, buluş sahibinin buluş konusu ürünü belirli bir süre üretme, kullanma, satma veya ithal etme hakkını gösteren belgeye verilen addır. Geleneksel terminoloji ile sınai mülkiyet haklarının içinde önemli bir yer tutan patent hakkı, özellikle teknoloji transferinin aracı olması bakımından bir mala ilişkin haktır. Makineler, araçlar, aygıtlar, kimyasal bileşikler ve işlemleri ile her türlü üretim yöntemleri, patent korumasının kapsamındadır.

Patent Yasalarının amacı; buluş yapmayı, yenilikleri ve yaratıcı fikri faaliyetleri teşvik etmek için gerekli olan korumayı ve buluşlarla elde edilen teknik çözümlerin sanayide uygulanmasını sağlamaktır. Verilen patentler ve bunların sanayide uygulanması ile teknik, ekonomik ve sosyal ilerlemenin gerçekleşmesi sağlanır. Sanayi alanında gelişmiş ülkelerde verilen patent sayılarının yüksekliği bu düşüncenin doğruluğunu kanıtlamaktadır. Keşifler, bilimsel teoriler, matematik yöntemleri, zihni faaliyet ile ilgili ticari, mali ve ekonomik konular, şans oyunları, edebiyat ve sanat eserleri, kamu düzenine ve genel ahlaka aykırı buluşlar gibi konular patent koruması dışında kalmaktadır. Bir zekanın buluşunu değerlendirebilmesi için devletin belli bir süre onu himaye edeceğini göstermek üzere verdiği belgeye patent - berat denir. Bu himaye sayesinde başkaları bu metodu bu süre içinde uygulayamazlar. Patent kanunları her şeyden önce yaratıcı zeka ve emeği teşvik için düşünülmüştür. 

 

Faydalı Model, yeni olan ve sanayiye uygulanabilen buluşların sahiplerine belirli bir süre (10 yıl), bu buluş konusu ürünü üretme ve pazarlama hakkının tanınmasıdır. Faydalı model belgesi verilmesi işlemleri, patent verilmesine oranla, hem zaman hem de masraf açısından daha elverişlidir. Faydalı model koruması elde etme işlemlerinin basit ve ucuz olmasının, özellikle küçük ve orta ölçekli sanayicilerimizin ve araştırma kuruluşlarımızın buluş yapmalarını ve bunları sanayiye uygulamalarını özendireceği düşünülmüştür. Diğer taraftan, özellikle günümüzde, küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin gerçekleştirdiği yeniliklerin, rakiplerce hemen hemen aynısının yapılarak taklit edilmesi tehlikesi mevcuttur. Küçük ve orta büyüklükteki bu işletmelerin, mütevazı de olsa, bu buluşlarını faydalı model belgesi vererek korumak, onların ekonomik varlıklarının idamesine hizmet edecektir. Başka bir deyişle, faydalı model koruması, tecavüz fiillerine karşı, patent korumasına oranla daha çabuk ve seri bir işlev görecek şekilde düzenlenmiştir.

 

İki ya da daha fazla kişi arasında yapılan ve koşullarına uyulması yasayla desteklenmiş olan anlaşmalara sözleşme denir. Tarafların birbirine uygun irade açıklamalarıyla yapılan bir hukuki işlem olan sözleşmenin genel olarak belirli bir biçimde yapılması zorunlu değildir. Sözleşmenin yazılı biçimde yapılması anlaşmazlık durumunda kanıtlamayı kolaylaştırmak için de yararlıdır. Sözleşme, taraflardan birinin yaptığı bir önerinin karşı taraf ya da öteki taraflarca benimsenmesiyle oluşur. Bir sözleşmede tarafların karşılıklı çıkarları bulunur. Örneğin herhangi bir malı satın alırken yapılan iş sözlü bir sözleşmedir. Alıcı mala karşılık bir fiyat önerir ve satıcı bu öneriyi kabul ederse parayı alıp malı teslim eder. Bu durumda sözleşme yapılmış ve sözleşme koşulları yerine getirilmiştir. Bir sözleşmenin geçerli olması için tarafların sözleşmeyi özgür iradeleriyle ve bilinçli olarak yapmış olmaları gereklidir. Taraflardan birinin zorlanması, korkutulması ya da aldatılması yoluyla yapılan sözleşmeler geçersizdir. Yasalara göre ergin sayılmayanlar, akıl hastaları, çocuklar sözleşme yapamaz. Konusu yasalara ya da ahlaka aykırı sözleşmeler yapılamaz. Sözleşmenin taraflarından biri sözleşmede belirtmiş olan yükümlülüklerini yerine getirmezse karşı taraf mahkemeye başvurabilir. Mahkeme haksız tarafı yükümlülüğünü yerine getirmeye zorlar ya da sözleşmeye uyulmasından doğan zararın ödenmesine karar verir. Tazminat denen bu ödemeye karar verilmesi için zarar gören taraf zararını kanıtlar.

 

Telif hakkı, herhangi bir bilgi veya düşünce ürününün kullanılması ve yayılması ile ilgili hakların, yasalarla belirli kişilere verilmesidir. Kısaca, orijinal bir yaratının kopyalanmasına veya kullanılmasına izin verme hakkıdır. Telif hakkı, genellikle belirli bir süre için geçerlidir. Sembolü çember içinde bir "C" harfidir, © harfi üzerinde bulunduğu yaratının telif haklarının korunduğunu belirtir ve İngilizce "copyright" kelimesini ifade eder. Fikri hak fikir ürünlerini koruyan haklara verilen genel addır. Bu ürünler insan zekası ile ortaya çıkan ; edebiyat ve sanat eserleri, bilgisayar programları, buluşalar tasarımlar v.b ürünleri kapsar. Fikir ve sanat eserleri 5846 sayılı kanun ile korunmaktadır. Bu kanunun amacı, fikir ve sanat eserlerini meydana getiren eser sahipleri ile bu eserleri icra eden veya yorumlayan icracı sanatçıların, seslerin ilk tespitini yapan yapımcıları ile filmlerin ilk tespitini gerçekleştiren yapımcıların ve radyo-televizyon kuruluşlarının ürünleri üzerindeki manevi ve mali haklarını belirlemek, korumak, bu ürünlerden yararlanma şartlarını düzenlemek, öngörülen esas ve usullere aykırı yararlanma halinde yaptırımları tespit etmektir. (Madde 1 – (Değişik: 21/2/2001 -4630/1 md.))

 

Markalar bilindiği üzere, başkalarının mamullerinden ayırt etmek maksadı ile mal veya ambalajına konulan işaretlerdir. Buna göre bir ticari markanın Sanayi Bakanlığınca tescili gerekmektedir. Markalar kanununa göre markalar 5 kelimeyi geçemezler; bir renk, bir harf veya reklamlar marka olamaz; konulması mümkün bir işaret olmalıdır; yabancı malı zannını vermemelidir; devlet ve hanedan armaları olmamalıdır; ahlaka aykırı, milli duyguları zedeleyici olamaz; halkı aldatmamalıdır; tescil edilmiş bir markadan ayrımı güç olmamalıdır; sahibi, adresi, imal yeri, ve menşei ile alakasız olmamalıdır.

 

Teknik Ustalık Bilgisi (Know-how), bir işin başından sonuna kadar nasıl yapılacağını gösteren teknik bilgiye  denir. Sanayide beyin ve zaman tüketerek, sonunda bir ürün elde edilmesi, ya da probleme bir çözüm bulunması, hatta çıkan ürünün tekrar işlenmesi ve kıymetlendirilmesi uzun emek ve büyük masraflarla elde edilmiş geniş bir  uzmanlık isteyen teknik bilgiye dayanır.  Proje sahibinin alacağı teknik bilgiler ve lisanslardan beklediği hizmetlere karşılık bir bedel öder.

Bu ödemelerin şekline göre lisans tipleri değişir;

·           Toptan ödemeli lisansta ödenecek bedel, fabrika işletmeye alınıncaya kadar tamamen ödenmiş bulunur. Peşin ödenmiş sayılır.  Tesis bedeline girer. 

·           Ürettikçe ödenen lisanslarda bedel; kazandıkça her yıl verilecektir. Belli bir süre sonra sona erer. Burada ürün birimi başına ödenecek kısım tespit edilir.

 

4.5.8.       İHALELER

4734 sayılı kanun ve bu kanun kapsamındaki kamu kurum ve kuruluşların mal veya hizmet alımları ile yapım işleri ihale ile yapılır.  Mal; satın alınacak her türlü ihtiyaç maddeleri ile taşınır ve taşınmazlar olarak tanımlanmıştır. İhale kanunu, hizmet alımı ve yapım işlerini çok iyi tanımlandığından referans teşkil eder. Piyasa araştırmasında bir duruş bir dil sergilenecek ise ihale yasasının çok iyi anlaşılması gerekir.

 

İhalede tanımlar:

·           Eşik değer: İhale ilan süreleri ve kuralları ile ihalelere sadece yerli isteklilerin katılmasına veya yerli malı teklif eden yerli istekliler lehine fiyat avantajı sağlanmasına ilişkin hükümlerin uygulanmasında kullanılmak üzere, mal alımları için parasal limitleri tanımlar.

·           Benzer iş:  İhaleye konu alımla nitelik ve/veya nicelik bakımından benzerlik gösteren, aynı veya benzer üretim usul ve tekniği gerektiren, tesis, makine, teçhizat ve diğer ekipman ile ihtisas ve organizasyon gerekleri itibariyle  benzer özellikteki işleri tanımlar.

·           İş deneyim belgesi:  İsteklinin ihale konusu iş veya benzer işlerdeki deneyimini ortaya koyan iş bitirme belgeleridir.

·           Özel imalat:  Piyasada hazır halde alınıp satılmayan, projelendirme veya bir talep üzerine üretimi yapılacak olan, özel ihtisas ve üretim tekniği gerektiren işleri tanımlar.

·           Yaklaşık maliyet: İhale yapılmadan önce idare tarafından her türlü fiyat araştırması yapılarak katma değer vergisi hariç olmak üzere hesaplanan ve dayanakları ile birlikte bir hesap cetvelinde gösterilen, açıklanmayan, ihale konusu alım işinin öngörülen bedelini tanımlar.

·           Alternatif teklif: İhale dokümanında hüküm bulunması halinde, bir ihalede aynı istekli tarafından ihale konusu malın teknik şartnamesinde belirlenen asgari özellik ve şartları sağlamakla birlikte birbirinden farklı teknik özelliklere sahip ürünlerin, asıl teklifin yanı sıra alternatif olarak sunulmasını tanımlar.

·           Kısmi teklif: Birim fiyat teklif ve sözleşme türünün uygulandığı ihalelerde, ihale konusu alımın birden fazla kalemden oluşması halinde, ihale konusu alımın tamamına veya bazı mal kalemlerine nasıl teklif verileceğini tanımlar.

·           Yerli istekli; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gerçek kişiler ile Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre kurulmuş tüzel kişilikleri tanımlar. 

 

İhalede temel İlke yapılacak ihalede saydamlığı, rekabeti, eşit muameleyi, güvenirliği, gizliliği, kamuoyu denetimini, ihtiyaçların uygun şartlarla ve zamanında karşılanmasını ve kaynakların verimli kullanılmasını sağlamakta alınması gereken sorumluluktur. Aralarında kabul edilebilir doğal bir bağlantı olmadığı sürece mal alımı, hizmet alımı ve yapım işleri bir arada ihale edilemez. Eşik değerlerin  veya parasal limitlerin altında  kalmak ya da  ilgili yönetmelikte yer alan diğer hükümlerin uygulanmaması amacıyla mal alımları kısımlara bölünemez. İhalelerde açık ihale usulü ve belli istekliler arasında ihale usulü temel usullerdir. Pazarlık usulü ile ihale yapılması ve doğrudan temin yoluyla ihtiyaçların karşılanması ancak kanunda belirtilen özel hallerde mümkündür. Açık ihale usulü ve pazarlık usulü ile yapılacak ihalelerde ihale dokümanı, belli istekliler arasında ihale usulü ile yapılacak ihalelerde ön yeterlik ve ihale dokümanı hazırlanmadan ilan veya davet yapılamaz. Ödeneği bulunmayan hiçbir iş için ihaleye çıkılamaz. Ancak ertesi malî yılda gerçekleştirilecek süreklilik arz eden mal alımları için bir önceki malî yıl sona ermeden ihaleye çıkılabilir.  İlgili mevzuatı gereğince Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporu gerekli olan işlerde ihaleye çıkılabilmesi için ÇED olumlu belgesinin alınmış olması zorunludur.

 

İhale süreci idarelerin ilgili birimleri, iç işleyişleri çerçevesinde ihtiyaçlara ilişkin taleplerini görevli birimlere bildirmesi ile başlar. Satın alınacak malın teknik ayrıntılarını ve şartlarını gösterecek şekilde teknik şartname hazırlanarak ihale dokümanına dâhil edilir.  Hazırlanacak teknik şartnamelerde belirlenecek teknik kriterlerin, verimliliği ve fonksiyonelliği sağlamaya yönelik olması, rekabeti engelleyici hususlar içermemesi ve bütün istekliler için fırsat eşitliği sağlaması zorunludur. Yaklaşık maliyet hesaplamak için piyasada ihale konusu malı üreten veya pazarlayan gerçek veya tüzel kişilerden de proforma fatura istenir. Fiyatı etkileyebilecek; malın cinsi, sınıfı, miktarı; teslim süresi; teslim edilecek parti miktarları; nakliye; sigorta; diğer özel şartlar, gibi unsurlar belirtilir. Ayrıca, varsa uyulması gereken standart ile kısa teknik özelliklerin belirtilmesi veya teknik şartnamenin eklenmesi suretiyle katma değer vergisi hariç olmak üzere fiyat bildirilmesi istenir. Araştırmalar sonucunda idarelerce elde edilen bilgi ve belgeler topluca değerlendirilerek, en doğru maliyet tespiti yapılır.

 

İhale 4734 sayılı kanunun 18 ila 21 inci madde hükümleri doğrultusunda nasıl yapılacağı belirlenir.  Belirleme yapılırken öncelik açık ihale usulüne yer verilir. Ancak, alınacak malın türü, niteliği, uzmanlık ve/veya yüksek teknoloji gerektirmesi, yaklaşık maliyeti ve ivediliği gibi kriterler esas alınarak, kanunda belirtilen hallerde belli istekliler arasında ihale usulü veya pazarlık usulü ile de ihale yapılabilir.  İhale dokümanının içeriği, ihtiyaç duyulan mal alımının ihale edilebilmesi için gereklidir. Kamu İhale Kurumu tarafından çıkarılmış standart ihale dokümanlarını esas alarak hazırlanır ve her sayfası onaylanır.  İhalede uyulacak kurallar idari şartnamede belirtilir. İhale katılım belgeleri ve yeterlik kriterleri ile ihtiyaç konusu ihalenin en can alıcı kısmıdır. İdari şartnamelerde, ihaleye katılım kuralları, İdari Şartnamenin "İhaleye Katılabilmek İçin Gereken Belgeler ve Yeterlik Kriterleri" başlıklı 7. maddesinde düzenlenmiştir. Mesleki ve Teknik Yeterliğe İlişkin Belgeler isteklinin mesleki faaliyetini sürdürdüğünü ve teklif vermeye yetkili olduğunu gösteren iş deneyim, imalat kapasitesi, sahip olduğu makineleri, sertifikaları gösteren belgelerdir.

 

İhale onay belgesi alınırken ihale edilecek işe ilişkin olarak idarelerce düzenlenen yaklaşık maliyet hesap cetveli, şartnameler, sözleşme tasarısı ve hazırlanmış diğer dokümanlar da onay belgesine eklenir. İhale onayının alınmasından sonra, ihale ilanı veya davetinden önce ilgili kurumdan ihale kayıt numarası alınır ve ihale komisyonu kurulur. İhale sürecindeki bütün değerlendirmeler ihale komisyonu tarafından yapılır. İhale komisyonu eksiksiz olarak toplanır ve kararlar çoğunlukla alınır. Komisyon üyeleri, kararlarda çekimser kalamaz. Komisyon başkanı ve üyeleri oy ve kararlarından sorumlu olup; karşı oy kullanan komisyon üyeleri, gerekçelerini komisyon kararına yazmak ve imzalamak zorundadır. İhale komisyonunca alınan kararlar ve düzenlenen tutanaklar, komisyon başkan ve üyelerinin adları, soyadları ve görev unvanları belirtilerek imzalanır.  İhale ilânı yapılmadan ihale dokümanı hazırlanmalıdır. İhale dokümanında belirtilmeyen hususlara ilânlarda yer verilemeyeceği hüküm altına alındığından, ihale ilân metinlerinin, idarelerce hazırlanmış olan ihale dokümanı ve ihale konusu işin idari şartnamesi esas alınarak düzenlenmesi gerekmektedir.

 

İhale ilân süresi belirlenirken mal alımlarına ait ihale ve ön yeterlik ilanları bütün isteklilere tekliflerini hazırlayabilmeleri için yeterli süre tanımak suretiyle belirtilen esaslara göre yapılır. İhalenin yapılacağı yerde gazete çıkmaması halinde ilân, aynı süreler içinde gazete çıkmayan yerdeki ilgili idare ile hükümet ve belediye binalarının ilân tahtalarına asılacak yazılar ve belediye yayın araçları ile yapılır. Bu işlemler tutanak ile belgelenir.  İdare, yukarıda belirtilen zorunlu ilanların dışında işin önem ve özelliğine göre ihaleleri, uluslararası ilan veya yurt içinde çıkan başka gazeteler veya yayın araçları, bilgi işlem ağı veya elektronik haberleşme (internet) yolu ile de ayrıca ilan edebilir. İhale konusu işle ilgili ilk bilgiler ilân aracılığıyla yapıldığından ihale ilânında bulunması zorunlu hususlarda ve ön görülen sürelerde hata oluşması hâlinde ilân yenilenmedikçe veya düzeltme ilânı yapılmadıkça ihale gerçekleştirilmez. Nedeni belirtilmek suretiyle ihalenin iptal edildiği isteklilere hemen ilân edilerek duyurulur.   İhale ve ön yeterlik dokümanı idarede bedelsiz görülebilir. Ancak, ön yeterlik veya ihaleye katılmak isteyen isteklilerin bu dokümanı satın almaları zorunludur.

 

İhale dokümanında değişiklik yapılması, ilan yapıldıktan sonra zorunlu olursa, bunu gerektiren sebep ve zorunluluklar bir tutanakla tespit edilerek önceki ilanlar geçersiz sayılır ve iş yeniden aynı şekilde ilan olunur. Tekliflerin veya başvuruların hazırlanabilmesi için ek süreye ihtiyaç duyulması halinde, belirlenen gün süreyle zeyilname ile ertelenebilir. Zeyilname düzenlenmesi halinde, tekliflerini vermiş veya başvurularını yapmış olan istekli veya adaylara teklif veya başvurularını geri çekerek yeniden teklif verme veya başvuru yapma imkanı tanınır. İhale dokümanında açıklama talebinin idarece uygun görülmesi halinde idarece yapılacak açıklama, bu tarihe kadar ihale veya ön yeterlik dokümanı alan tüm istekli veya adaylara yazılı olarak iadeli taahhütlü mektupla bildirilir veya imza karşılığı elden tebliğ edilir.

 

Teklifler sunulurken istekliler, idari şartname ve teknik şartnamelerde istenilen ihaleye katılımda aranacak zorunlu belgeler ile malî ve ekonomik yeterlik ile mesleki ve teknik yeterliğe ilişkin belgeleri, idari şartnamede belirlenen düzenlemelere uygun olarak idareye sunarlar.  Teklif mektubunun yazılı olması, ihale dokümanının tamamen okunup kabul edildiğinin belirtilmesi zorunludur. Teklif edilen bedel rakam ve yazı ile birbirine uygun olarak açıkça yazılmalıdır. Üzerinde kazıntı, silinti düzeltme bulunmamalıdır. Ad, soyadı veya ticaret unvanı yazılmak suretiyle yetkili kişilerce imzalanmış olmalıdır. Teklif mektubu reddedilen isteklinin teklifi tamamen değerlendirme dışı bırakılmış sayılır. Tekliflerin değerlendirilmesi ve ihalenin karara bağlanmasında ihale komisyonu, teklif sayısını hazır bulunanlara duyurduktan sonra, teklif zarflarının Kamu İhale Kanununun 30 uncu maddesinde belirtilen şekil şartlarına uygun olup olmadıklarını incelemeye başlar. Bu şartlara uygun olmayan zarflar açılmadan ihale dışı bırakılır ve bu durum bir tutanakla tespit edilir. Teklif zarfları, isteklilerle birlikte hazır bulunanlar önünde alınış sırasına göre açılır. Belgelerin eksikliği ve teklif mektubu ile geçici teminatların uygun olmaması durumu tutanağa bağlanır. İstekliler ile teklif fiyatları açıklanır. İlk değerlendirme sonucunda teklif mektubu ile geçici teminatı uygun olan isteklilerin tekliflerinin ayrıntılı değerlendirilmesine geçilir. İsteklilerin ihale konusu işi yapabilme kapasitelerini belirleyen yeterlik kriterlerine ve tekliflerin ihale dokümanında belirtilen şartlara uygun olup olmadığı incelenir. Uygun olmadığı belirlenen isteklilerin teklifleri, değerlendirme dışı bırakılır. En son aşamada, isteklilerin teklif mektubu eki cetvellerinde aritmetik hata bulunup bulunmadığı kontrol edilir. İhale komisyonu verilen teklifleri İdari Şartnamenin 32 nci maddesine göre değerlendirdikten sonra, diğer tekliflere veya idarenin tespit ettiği yaklaşık maliyete göre teklif fiyatı aşırı düşük olanları tespit eder. İhalenin karara bağlanmasından, ihale üzerine kalan istekli ile ekonomik açıdan en avantajlı ikinci teklif sahibi istekliye ait teminat mektupları, ihaleden sonra Saymanlık ya da Muhasebe Müdürlüklerine teslim edilir. Diğer isteklilere ait teminatlar ise, hemen iade edilir.         İhale üzerinde kalan isteklinin geçici teminatı ise, gerekli kesin teminatın verilip sözleşmeyi imzalaması hâlinde iade edilir. İhale üzerine kalan istekli ile sözleşme imzalanması hâlinde, ekonomik açıdan en avantajlı ikinci teklif sahibine ait teminat, sözleşme imzalandıktan hemen sonra iade edilir. İhale sonucunun bildirilmesi ve sözleşme yapılması, ihale kararının ihale yetkilisi tarafından onaylandığı günü izleyen üç (3) gün içinde, hazırlanan bir mektup ile ihale üzerinde bırakılan dahil, ihaleye teklif veren bütün isteklilere imza karşılığı tebliğ edilir veya iadeli taahhütlü mektup ile bildirilir.

 

İhale üzerinde kalan istekli, ihale tarihi itibariyle idari şartnamenin 10 uncu maddesinin (a), (b), (c), (d), (e) ve (g) bentlerinde sayılan durumlarda olmadığına dair belgeleri ve kesin teminatı 40.3 üncü maddedeki süre içerisinde vererek sözleşmeyi imzalamak zorundadır.         İhale üzerinde kalan isteklinin sözleşmeye gelmesi durumunda ise, sözleşme ihale yetkilisi ve yüklenici tarafından imzalanır. İhale dokümanında aksi belirtilmedikçe sözleşmelerin notere tescili ve onaylattırılması zorunlu değildir. 4734 sayılı Kanunun 47. maddesinde belirtilen ve aynı Kanunun 67. maddesi uyarınca güncellenen parasal tutarı sözleşmenin taraflarca imzalandığı tarihi izleyen en geç on beş (15) gün içinde Kamu İhale Bülteninde yayımlanmak suretiyle ilân edilir.

 

 

 

 

4.6.             YÖNETİMDE KURUMSALLAŞMA

Kurumsal yönetim; şirket yönetimi ve menfaat sahiplerinin şirket üzerindeki hak ve sorumluluklarını belirler, karar almanın kural ve metotlarını tanımlar, derecelendirir ve yönetir.  Şirketin rekabet baskısı altında geleceğinin yok olmaması için değişimleri gören ve yöneten kurumsal felsefi anlayışın oluşturulmasıdır. Şirketin yürüttüğü faaliyetlerden etkilenecek hissedarlar ile menfaat sahiplerinin (paydaşların) haklarını korumak için yönetiminin sorumluluk ve yükümlülüklerini ortaya koyar. Tüm hissedarlar ve paydaşlarda ortak beklenti gelir ve giderleri bilmek istemeleridir. Örneğin vergi idaresi gelir ve giderleri bilmek ister,  yasalar ile belirlenmiş oranda vergiyi tahsil etmek için. Çalışanlar bilmek isterler,  maaşlarının garantilenmesini isterler.

 

Şirketlerin ömrü kurucularının ömrü ile sınırlı değildir. Şirketler de doğar, büyür ve doğru yönetilmezlerse yok olurlar. Bir şirketin sahibinin işinin başında olması, asker gibi ön cephede savaşmasını gerektirmez, ancak iyi bir komutan gibi ordusunu yönetmesi beklenir. Yatırımcılar, şirketin değerini arttıracak finansal olmayan bilgilere de büyük önem vermeye başlamışlardır. Örneğin; Şirketin müşteri hizmetleri ilişkileri nasıldır? Çalışanların işten ayrılma devir hızı oranı nedir? Şirket içerisinde ırk, cinsiyet ve yaş ayırımcılığı yapılmakta mıdır?  Geleceğe yönelik hedefler ve beklentiler nelerdir? Tedarikçilerle iyi ilişkileri var mıdır? Şirket faaliyetlerinin çevresel etkileri nelerdir? Kurumsal sosyal sorumluluk politikası nedir? Şirket çevre sorunlarına duyarlı mıdır?  Şirketin kullandığı hammaddenin geldiği ülkede insan hakları ve çalışanların hakları önemseniyor mu?

 

Kritik olarak önemsenecek en önemli soru ise, mali denetimsizlik nelere mal olur?  Bu soruya verilecek yanıtları sıralandığında; hayali gelir kaydedilir, kar veya zarar şişirilir, borçlar gizlenir, özel amaçlı gizli şirketler kurularak hesapların bilanço dışında takibi engellenir, nakit akış tabloları ile oynanır, ilişkili taraflara menfaat sağlanır, bilgi bazlı veya hareket bazlı finansal manipülasyonu yapılır.

 

Kurumsal yönetim, denetimdir, kontroldür ve risk yönetimidir. Risk yönetiminde sermaye, öngörülmeyen zararın karşılığıdır. Beklenen zararlar için karşılık ayrılır, beklenmeyen zararları için ise şirketin sermaye yapısı güçlendirilir. Burada sıkıntı beklenmeyen zararlar için ne kadar bir sermayenin yeterli olacağıdır. Bu nedenle kurumsal yönetimde riskler detaylı sorgulamalıdır;

·         Hedefe giden yolda karşılaşılacak engeller, iç zayıflıklar, zaaflar ve güçsüz olunan alanlar,

·         Korunması gereken varlıklar,

·         Hırsızlık ya da yolsuzluk,

·         Faaliyetleri aksatacak durum ya da olaylar,

·         Kritik değerler neler,

·         Görünmez kalem harcama alanları,

·         Kritik kararlar,

·         Karmaşık faaliyet ya da süreçler,

·         Yasal olmayan alanlar,

·         Belirli bir sonuca ulaşamama ya da istenmeyen olayların oluşma olasılığı,

·         Riskin durumunda, sonuca etkisi ve oluşacak zararın büyüklüğü ne olacaktır?

 

Kurumsal yönetimin önem kazanmasına neden olan faktörler; şirket skandalları, finansal krizler, globalleşme ve uluslar arası sermaye hareketlerinin hız kazanması ve özelleşme olarak sıralanır. Kurumsal yönetimin ilkeleri; adalet, eşitlik, şeffaflık, sorumluluk, hesap verme, hesap sorma, etik değerler, iş ahlakı, sorunlara uzlaşma arayıcı olmalıdır.

 

 

4.6.1.       KURUMSAL KAYNAK PLANLAMASI (ERP)       

İşletmelerin rekabet ortamında varlıklarını sürdürüp sürdüremeyecekleri  kalite, verimlilik, maliyet gibi parametrelere verdikleri tepki ile belirlenir. İşletmelerin hızlı tepki ya da yanıt verilebilmesi, üretim, planlama ve kontrol faaliyetlerinde bilgi sistemlerinin etkin kullanılması ile mümkündür. Buda işletmede her hareketin kayıt edilmesi anlamına gelmektedir. 

 

Kurumsal Kaynak Planlama; işletmenin stratejik amaç ve hedefleri doğrultusunda müşteri taleplerini en uygun şekilde karşılayabilmek için tedarik, üretim, dağıtım ve mali kaynaklarının etkin ve verimli bir şekilde planlanması, koordinasyonun sağlanması ve kontrol edilmesi için kullanılan fonksiyonların oluşturduğu bir yazılım sistemidir. Kurumsal kaynak planlaması ( ERP – Enterprise Resource Planning ), işletmelerde mal ve hizmet üretimi için gereken işgücü, makine, malzeme gibi kaynakların verimli bir şekilde kullanılmasını sağlayan veritabanı kullanılan bütünleşik yönetim sistemlerine verilen genel addır. Veritabanı bilgisayar temelinde bir şirketin farklı yerlerdeki farklı iş fonksiyonlarından gelen tüm verilerin sınıflandırılarak kayıt edildiği bellek ortamıdır. Sınıflandırılarak kayıt edilen veriler analiz edilerek, kullanıma uygun grafiksel raporlar üretir. İhlal algılar, ihlalin tehdide dönüşmesine yönelik risk belirdiğinde acil durum müdahale operasyonu başlatır.

 

 

 

 

Veritabanının bünyesinde barındırdığı modüller;

b)   Üretim: mühendislik işlemleri, malzeme listeleme işlemleri, çizelgeleme, kapasite analizi, iş emri yönetimi, kalite kontrol, maliyet yönetimi, üretim işlemleri, üretim projeleri, üretim akışları 

c)    Tedarik zinciri yönetimi: envanter yönetimi, sipariş girişi, satın alma, ürün yapılandırması, tedarik zinciri planlaması, tedarikçi çizelgeleri

d)   Mali yönetim: genel hesap defteri, nakit yönetimi, nakit çıkışları, nakit girişleri, durağan varlıklar Proje yönetimi: maliyet hesaplama, listeleme işlemleri, süre ve harcama analizleri, faaliyet yönetimi

e)   İnsan kaynakları yönetimi: insan kaynakları, maaş bordroları, işletme içi eğitim, çalışma süresi ve devamlılığı, faydalar

f)     Müşteri ilişkileri yönetimi için satış ve pazarlama, komisyonlar, hizmetler, müşteri sözleşmeleri, yardım hattı desteği

g)    Müşteriler, tedarikçiler ve çalışanlar için kişisel ve genel kullanıcı ara yüzler

 

Kurumsal kaynak planlama sistemi maliyetleri kontrol eder, fonksiyonel entegrasyon bilgisayar ve iletişim sistemi ile tüm işletme düzeyinde, işletme faaliyetleri üzerinde küresel denetim yapar. Tüm uygulamalara istenildiği zaman istenilen noktadan erişim sağlar. Kurumsal kaynak planı uygulamasında işletmelerin en çok yaşadıkları sorunlar, uyarlama hataları, veri giriş hataları, temel ölçü birimlerinin çevrim hataları, ürün ağaçlarının eksik veya yanlış girilmesi ve işlerini tam bilmeyen çalışanların direnç göstermeleri olarak sıralanır. Kullanıcının katılım isteksizliği ve sisteme karşı direnci motivasyon düşüklüğü oluşturmaktadır. Kurulacak sistemin kullanıcıdan daha gelişmiş olmasından bilgi sistemi personeli ile kullanıcılar arasında dil farklılıkları nedeni ile sorunlar yaşanmaktadır.  Kullanılan yazılımlar; SAP, ORACLE, Micro Dynamics, LOGO

 

4.6.2.       LOJİSTİK VE TEDARİK      

Tedarik ve lojistik, müşterilerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere, ham maddenin başlangıç noktasından, ürünün tüketildiği son noktaya kadar malzemelerin, servis hizmetlerinin ve bilgi akışının etkili ve verimli bir şekilde, her iki yöne doğru taşınmasıdır, depolanmasıdır, planlanmasıdır, uygulanmasıdır ve kontrol edilmesidir.

 

Lojistik ve tedarik zincirinde süreçler;

·           Sipariş verilmesi

·           Nakliye; kara, hava, demir, deniz, iç suyolu,  boru hatları

·           Kalite kontrol ve gözetim

·           Dış ticaret; gümrük, antrepo, sigorta

·           Depo; araç, konteynır parkı

·           Fason

·           Stok, Lojistik bilgi sistemleri,

·           Yükleme, Dağıtımı; çapraz sevk, filo yönetimi, tersine lojistik ( iade, boş konteynır), yönlendirme, döngüsel sefer

·           Üretim lojistiği,

·           Hurda ve ıskartaların elden çıkarılması

·           Sevk etme


Tedarik zinciri yönetiminde amaç tedarikçi, üretici, toptancı, bayi, müşteri halkasında ürün, hizmet, bilgi ve para akışını koordine edip entegrasyonu sağlanmaktadır. Tedarik zincirinde ürünlerin istenilen miktarlarda, uygun nitelikte ve istenilen nakliyat sürecinde rekabetçi bir maliyet anlayışıyla dağıtılması sürecidir.

 

Tedarik zinciri, malzeme yönetimi (gelen lojistik), fiziksel dağıtım (giden lojistik) olmak üzere iki ana iş sürecinden oluşmaktadır. Malzeme yönetimi, hammadde ve stok akış çevrimlerinin, satın-alma ve iç kontrol sürecinde nihai ürünlerin depolanması, taşınması ve dağıtımıyla ilgili olarak planlama ve kontrol faaliyetlerinin tümünü barındıran bir sistemdir. Fiziksel dağıtım ise, müşteri hizmeti sağlayan bütün dış lojistik faaliyetleri çevreleyen bir yapı olarak düşünülebilir. Bu faaliyetler bütün sipariş süreci (sipariş makbuzu dahil), stokların stratejik olarak yerleştirilmesi, depolama ve elde tutma, dış taşıma/ulaştırma, konsolidasyon, ücretlendirme, promosyon, geri dönen ürün depolama ve ürün desteği işlemlerini kapsamaktadır.


Lojistikte,  üretim yapılacak yerlerin, üretilecek ürünlerin, dağıtım kanalların ve ulaştırma şekillerin, taktiksel üretim planın, tutulacak stok miktarın, depo yerlerin, işbirliği yapılacak şirketlerin, dağıtım ağlarını birleştirmek için işbirliği yapılacak organizasyonların, çevre ve insan sağlığında en ekolojik çözümlerin karlılık faktörünü ne kadar etkileyeceğinin belirlenmesi gerekir.


Tedarikçi, nakliyeci, üretici, dağıtım merkezleri, perakendeci ve tüketici ile ortaya çıkan tedarik zincirini oluşturan sistemler, alt sistemler, operasyonlar, aktiviteler ve bunların birbirleriyle olan ilişkilerini içeren karmaşık bir yapıdır. Bu karmaşık bütünün tasarımı, modelinin oluşturulması ve hayata geçirilmesi işletmenin maksimum etkinlik ve verimliliğe sahip olmasında oldukça belirleyici bir rol üstlenecektir. Hızlı bir şekilde, çok çeşitli ürünün, arzulanan fiyat ve kalitede sunumunun sağlanabilmesi için zincir ağındaki engellerin mümkün olduğunca azaltılması ve yapının yalın hale getirilmesi gerekir. Temel iş süreçlerinin son kullanıcıdan ürün, hizmet ve bilgi üreten özgün tedarikçiye doğru; müşterilere ve diğer mülk/para sahiplerine bir değer katan bütünleşmedir. Burada amaç, işletmenin imalat kapasitesinin artırılması, piyasaya karşı duyarlılığın geliştirilmesi ve tüketici ile tedarik işlerini üstlenenler arasındaki ilişkilerin iyileştirilmesi yoluyla şirket performansının ileriye götürülmesidir. Temel felsefe, toplam tedarik zinciri maliyetini istenilen sabit talep doğrultusunda minimize etmektir. Tedarikte maliyet unsurlarından nakliye maliyeti, dağıtım merkezi maliyeti, stok bekletme maliyeti önemsenmelidir.


Tedarik ve dağıtım zincirinin performansını etkileyin değişkenler;

·           Fabrikaların, depoların, dağıtım merkezlerinin, teslim alma ve teslim etme noktalarının ve tedarik kaynaklarının konumlandırıldığı yerler.

·           Hangi toptancıdan, fabrikadan ve teslim alma noktasından hangi müşteriye, pazar dilimine ve tedarikçiye hizmet verileceğini gösteren yerleşim planı.

·           Tedarikçiler, depolar ve teslim alma - teslime etme, birleştirme - ayrıştırma noktalarının hangi kombinasyonundan yararlanılacağını gösteren ağ yapısı.

·           Müşteri ihtiyaçlarını ve pazar isteklerini karşılayabilmek için fabrika, depo ve birleşim noktası sayısı

 


Tedarik ve dağıtım zinciri yönetimi, küresel pazarların ortaya çıkması, müşteri isteklerinin sınır tanımaz bir hal alması, kısalan ürün-istek çevrimleri ve giderek artan maliyetler ve benzeri nedenlerle büyük bir ivme kazanmıştır. Küresel pazarlarda, sürekli rekabet halindeki işletmeler dikkatlerini iş süreçlerinin etkinliği ve etkililiği üzerinde yoğunlaştırmışlardır. Planlama, kontrol ve tasarım gibi pek çok stratejik fonksiyonu bünyesinde barındıran tedarik zinciri yönetiminde dağıtım ağlarının tasarımı ve optimizasyonu önem kazanmıştır. Tedarikçiler, üreticiler, dağıtım merkezleri ve müşteri bölgelerinden oluşan çok aşamalı tedarik zinciri için malzeme ihtiyaçlarını da göz önüne alan bir tasarım modeli gerçekleştirilmelidir. Tedarik zinciri süreçleri birçok farklı alt süreci içeren ve yüksek seviyede etkileşim gerektiren yapılarından dolayı maliyetli ve karmaşık bir hal alabilir. Tedarik süreçlerindeki risklerin ortadan kaldırılması için üretim süreçleri ve tedarik zinciri çerçevesinde yürütülen işlemleri entegre eden yazılımlar kullanılarak bir taraftan maliyetlerini düşürme diğer yandan müşteri taleplerini hızlı ve doğru biçimde karşılayarak rekabet avantajı sağlanır.


Stok takip yönetimi yazılım sayesinde üretim süreçleri boyunca malzeme akışını izlemek, üretim ve kapasite planlaması yapmak ve çizelgeler yardımıyla üretimin yönetilmesi ve izlenmesini sağlamak mümkün olur. Böylelikle eldeki kaynaklar en iyi şekilde değerlendirirken üretim akışının optimizasyonu sağlanıyor, üretimin esnekliği artar. Ayrıca üretim süreçlerini her noktada izleyebilmek büyük avantajlar sağlar. Stok yönetimini etkin kılan yazılım sistemdeki stok miktarını gerçek zamanlı olarak görmenizi ve müşterilerden gelen talepleri her daim karşılayabilmenizi mümkün kılarken stoksuz kalma riskini de minimize eder.Tedarikçiler ile ortak bir veri tabanı kullanılarak sistem entegrasyonu en üst seviyede sağlanırken, tedarikçilere ulaşan siparişlerin doğru ve hatasız olması da sağlanır. Müşteriler, iş ortakları gibi kurum dışı ilgililer ile bilginin paylaşılması süreci de yazılım sayesinde özelleştirilebilen bir yapıya kavuşur. Bunun sonucunda müşterilere özel self servis alanlar yaratmak, iş ortaklarıyla daha etkin iletişim kurmak ve tüm bunları internet üzerinden kolaylıkla ve düşük maliyetlerle yapmak mümkün olur. Yazılım kullanan şirketler, müşterilerinden gelen verileri çok kısa zamanda tedarikçileri ile üstelik tedarikçilerin ihtiyaç duyduğu içerik formatında paylaşarak verilen siparişlerin akıcı ve hatasız gerçekleştirilmesi becerisini kazanır. Kurumsal İletişim kapsamında iç ve dış iletişimin benzersiz bir bütünleşmesi söz konusu olduğu için tedarikçilerden veya değer zincirinin diğer üyelerinden gelen her türlü mesaj, anında ilgililere aktarılır bilgilenmesi gereken herkese ulaştırılır. Sunucu ile entegre biçimde çalışan iletişim ağ teknolojileri alt yapısında kurum içerisinde ya da dışında iş süreçlerinin en etkin biçimde gerçekleşmesi sağlanır. İster çalışan, ister müşteri isterse diğer ilgililerden birinden gelsin, değişen taleplere anında yanıt verme becerisine sahip olmak isteyen şirketler için yazılım vazgeçilmez bir yapı sunar.

 

 

4.6.3.       İNSAN KAYNAKLARI

Bir işletme, insan gücü ihtiyaçlarını tespit etmek, ihtiyaçlarını karşılayacak nitelikteki personeli istihdam etmek, verimliliklerini artırmak için çalışanlarını motive etmek, değişen teknoloji ve çevre şartlarına göre eğitmek ve onlara ücret ödemek durumundadır. İşletmenin  tüm çalışanları insan kaynaklarını oluşturur.

 

İnsan kaynaklarını etkin ve verimli şekilde kullanmak için;

·           İş için gerekli bilgi, beceri ve yeteneğe sahip kişileri seçilmeli ve bunlar uygun birimlere yerleştirilmelidir.

·           Çalışanlar verimli ve etkin bir şekilde harekete geçirilmeli, ihtiyaçları karşılanmalı ve mesleki bakımdan gelişmelerini sağlanmalıdır.

·           Performanslarına uygun şekilde kariyerlerinde yükselmelerini sağlanmalı, çalışanları takdir ve motive edilmeli, çalışanlar üzerinde motivasyon bozucu faktörler ortadan kaldırmalıdır.

·           Çalışanların performans değerlendirilmesini bilimsel esaslar ve standartlar dahilinde yapılmalıdır. Ücret ve maddi teşviklerin takdir edilmesinde adil olunmalıdır. Kişilerin iş performanslarına dayalı ücret takdir etmek ve bunu mümkün objektif kriterler çerçevesinde yapılması sağlanmalıdır.


İnsan kaynakları yönetimi, çalışanı bir maliyet unsuru olarak görmekten çok, işletmeye değer katan, işletmenin etkinlik ve verimliliğe ulaşmasında önemli katkısı olduğunu kabul eden bir yaklaşımdır. İnsan kaynakları planlaması ile insan kaynaklarında organizasyon, görev, yetki ve sorumluluklar belirlenir, görev bölüştürme ve dağıtma işlevi yapılır. Planlama ile işletmenin ihtiyaç duyduğu insan kaynaklarına olan talep belirlenir.

 

Belirlenen ölçütleri karşılayacak biçimde görevin yerine getirilmesi ve gerçekleştirme oranına performans denir. Performans değerlendirmesi, belirlenen kriterler ile hedeflere ulaşmada elde ettikleri sonuçları, iş tatmin durumlarını, işe yönelik yetkinliklerindeki mevcut düzeylerini ölçmektir. Hedef bazlı performans değerlendirme ile çalışanların iş sonuçlarının iyileşmesine ve hedeflerine ulaşmasına ne kadar katkıda bulunduklarının ölçülmesidir. Kötü yönetildiğinde performans değerlendirilmesi aynı zamanda çalışanların motivasyonunu ve işine bağlılığını yok eden en önemli faktördür. Bu denetle değerlendirme yapılırken ücret sisteminin adaletli oluşturulması sağlanmalıdır. Çalışanlar kendi kariyer yönetimlerine yardımcı olmalıdır, eğitim ihtiyaçlarını kendileri belirlemelidir. Çalışanlarından intikam alma aracı olarak performans değerlendirilmesini silah olarak kullanan  yöneticiler hemen belirlenmeli ve sistem dışına çıkartılmalıdır. Çalışanların performanslarını yönlendirerek, işinde gelişmesini ve geleceğe hazırlanmasını sağlayacak geri bildirim mekanizmasını oluşturmalıdır.


İnsan Kaynakları yönetiminde en önemli görevlerinden birisi işe uygun elemanların alınması ve işe yerleştirilmesi işlemidir. Bunun için öncelikle organizasyonun ihtiyaç duyduğu elemanların nitelik ve nicelik olarak tespit edilmesi gerekir. İnsan kaynaklarının seçimi ve işe yerleştirilmesi için duyuru ve ilanlar yapılarak adayların başvurularının yapılması sağlanır. Aday bulunmasında yaralanılacak duyuru ve ilan yöntemleri gazetelere ve internete ilan verme, kariyer şirketleri, eğitim kurumları ile işbirliği yaparak aday bulma, organizasyonun içinden aday bulma, transfer etme, terfi ettirmedir. Duyuruların ardından mevcut başvurular arasından yazılı ve veya sözlü sınavlar yapılır ve eleman seçimi yapılır. Bu aşamada iş için gerekli özellikte eleman alınmasına özen gösterilir. İnsan Kaynaklarının seçimi ve işe yerleştirilmesi aşamasında son yapılacak işlem işe seçilen elemanının kısa bir oryantasyon programından, (organizasyonun tanıtılması ve işe alıştırma) sonra işine yerleştirilmesidir. İnsan Kaynaklarının geliştirilmesi organizasyon çalışmalarının iş başında veya iş dışında eğitim seminerlerine katılımı sağlanarak, bilgi ve beceri düzeylerini artırmaları ve kariyer geliştirme hizmetleri sağlanır.


İnsan kaynakları yönetiminde en önemli aşamalardan birisi motivasyon ve stres yönetimidir. Çalışanların isteyerek işten ayrılmaları ve çalışanların işten çıkarılması konuları da önem taşımaktadır.

 

Kişinin performansı hedeflere ulaşabilmedeki başarısı ile birlikte izlediği yöntem, çalışmaları sırasındaki tutum ve davranışları ile de değerlendirilmelidir. Yetkinliklerin tanımlarının net ve belirgin olması kişilerin arasındaki algılama farklılıklarını ortadan kaldıracaktır. İnsan kaynaklarında eleman seçimi yapılırken testler, mülakatlar, kültürel değişime adapte olabilme, ruhsal ve fiziksel açıdan sağlıklı olmak, duygusal dengeli ruh halleri, adayın içinde bulunduğu psikolojik durum, yaş, tecrübe, eğitim, yönetici adaylarının atanma konusunda motive olmaları, dil yeteneği, eş ve aile bağı bulunulan diğer faktörler dikkate anılmalıdır. Personel sağlamada işletmenin getireceği yasal kısıtlamalar ve kurallar stratejik açıdan önemlidir. Liderlik yeteneğine ilişkin kriterler belirlenirken olgunluk, duygusal denge, iletişim yeteneği, özgür irade, yaratıcılık, iş başlatma, kararlılık, teknik yetenek, yönetsel beceriler, diplomatik yetenekler ve ruhsal-fiziksel sağlık gibi özellikler önem taşımaktadır.

 

 

4.6.4.       MÜŞTERİ İLİŞKİLERİ

Çağrı merkezleri üzerinden müşteri hizmetleri yönetimi, müşteriye eziyeti hatta işkenceyi yöneten yapıya dönüşmüştür. Yetersiz eğitimli binlerce genç telefonun başına oturtulmuşlar. Telefon çalıyor, açıyorsun. Kimle görüşüyorum, ya da .. ile mi görüşüyorum. Soru sorduğunuz anda müthiş bir rahatsızlık.

 

Size bir hizmet mi tanıtacaklar. Yandınız, hızlıca okunan metinler, uzun uzun okunur. Dur bir dakika dersiniz. Durmazlar.

 

Sizin hizmetinizin türünü değiştirecekler, ararlar başlarlar, önce kimlik doğrulaması yapacağız cümleleri kurmaya. Yahu ben senden nasıl emin olacağım.

 

Hakkınızı aramak için müşteri ilişkiler birimini aradığınızda, haksızlığına uğradığınız inanıyorsun, hatta haklısınız, karşınızdaki genç adamın probleminizi çözüleceğine inanıyorsanız yanılırsınız. Karşınızdaki sizin probleminizi dinlemez bile. Önce sorularıma cevap verin diye sürekli tekrarlayan, bir probleme dönüşür karşınızdaki. 

 

 

Sadece kaliteli ve uygun fiyatlı ürün ve hizmetler değil, aynı zamanda fark yaratan değişik ürün ve hizmetleri talep eden müşterilerin beklentilerini karşılayabilmek için, işletmeler ürün merkezli düşünce sisteminden, müşteri merkezli düşünce sistemine yönelmişlerdir. Müşteri ilişkileri yönetimi, işletmenin müşteri davranışlarının çok yönlü değerlendirilmesini öngörmektedir. Müşteri tanımlamaya yönelik araştırma yapılırken, kimlik bilgisi, yaş, cinsiyet, meslek, gelir durumu gibi değişkenlerin ötesinde müşterilerin yaşam biçimleri, alışkanlıkları, tercihleri ve beklentileri de ön plana çıkmaktadır. Müşteri ilişkileri yönetimi, farklı müşterilere farklı davranmak ilkesi üzerine kurulan bir pazarlama yaklaşımıdır. Eğer işletme, müşteriye, işletmeye sağladığı mevcut ve potansiyel değere uygun olarak farklı davranış sergilerse, bu durum işletmeyi, müşteri gözünde farklılaştıran bir konuma getirir. Kişisel olarak tanınan müşteri sayısı, müşteri veri tabanı, veri tabanının güncellenme aralığı, müşteri ayrıntıları, müşteri bilgi kaynakları müşteri ilişkileri yönetiminde yanıtlanması gereken sorulardır. İşletmelerde müşteri ilişkilerini yönetmenin temel unsurunu, müşteriler hakkında olabildiğince ayrıntılı şekilde bilgi toplamak ve müşteriyi tanımak olmalıdır. İşletmeler birbirlerinin donanımlarını, ürünlerini ve hatta temel iş süreçlerini taklit edebilirler fakat birbirlerinin tecrübe, bilgi ve zihinsel sermayelerini kolaylıkla taklit edemezler. Günümüzde şirketlerin sahip olduğu tecrübe ve bilgi güçleri en önemli sermayeleri ve rekabet üstünlükleridir. Yoğun rekabet ortamında işletmelerin varlıklarını sürdürebilmeleri, ulusal ve uluslararası piyasalarda rekabet üstünlüğü elde edebilmeleri büyük ölçüde bilgiyi toplama, değerlendirme, yorumlama ve hızlı bir şekilde uygulamaya dönüştürebilme yeteneklerine bağlıdır. Her müşterinin işletme için taşımış olduğu değer ve beklentileri farklıdır. İşletmeye sağlamış oldukları katkıya göre sınıflandırmak ve gereksinimlerine göre farklılaştırmak için müşterilerin en çok büyüyebilen, sürekli, mevcut ve potansiyel müşteriler olarak sınıflandırılmaları gerekir. Müşteri yaşam döngüsünde, veri tabanın en önemli rolü, müşteri davranışını etkilemek için gerekli bilgiyi sağlayarak bir stratejik analiz işlevi görmesidir. Günümüzde işletmeler, çağrı merkezleri, internet gibi daha ucuz dağıtım kanalları sayesinde, müşterilere son derece yüksek bir değere sahip hizmetler sunma olanağına sahiptirler. Toplanan veriler, yetersiz ve niteliksiz olursa, işletme müşterileri hakkında yanlış yargılara sahip olabilecektir. Veriye sahip olmak, yalnız başına yeterli değildir, aynı zamanda verileri etkin bir şekilde kullanmak ve aktif bir şekilde yönetmek gerekir.


Müşteri öneminin arttığı, işletmeye ulaşan verilerin yüksek boyutlara ulaştığı ve bu verilerin doğru analizinin kritik bir başarı faktörü haline geldiği günümüz iş dünyasında, veri depolama ve analiz etme araçları, işletmelere çok önemli fırsatlar sağlaması ile ön planda olmaya devam etmektedirler.

 

Müşterilere yönelik olarak veri depolama ve analizinde müşteri sınıflandırma özellikleri, kredi kartı bakiyesi ve gelir düzeyi gibi değer biçme yöntemi, daha önce işletmeyi terk etmiş müşterilerin ortak özellikleri belirlenerek, rakip işletmeye yönelmeleri önlenmelidir. Tahminlerin gerçekleşip gerçekleşmediğinin, zamanla öğrenilmesi, yakınlık kuralları, raf düzenlemeleri, katalog tasarlaması ve çapraz satış fırsatlarını yaratmak amacıyla kullanmaktadırlar. Değişik özellikler gösteren tüketicileri, kendi içinde benzerlik gösteren alt gruplara ve kümelere ayırma işlemi yapılmalıdır.


Günümüzde işletmeler, müşteri sadakati ile uzun vadede müşteri tatmini yaratmanın giderek daha zor hale geldiğinin bilincine varmışlardır. Bilişim teknolojileri, işletmelerin davranışlarını sürekli gözden geçirmelerini sağlayarak, kapsamlı bir müşteri bakış açısına sahip olmalarını sağlamaktadır. Bilişim teknolojileri işletmelere, zaman içinde ortaya çıkan müşteri davranışlarını görmelerini, tehdit ve fırsatları doğru analiz edebilmelerini ve değişen talep ve ihtiyaçlarına hızlı ve etkili tepki verebilmelerini sağlamaktadır.


Üst yönetimin desteği, müşteri ilişkileri yönetimi uygulamalarının başarısı için oldukça büyük ve kritik bir öneme sahiptir. Müşteri ilişkileri yönetiminde temel hedef, müşteri için değer yaratmaktır. Müşteri değer zincirinin temelinde, geçmişte ürün yer almakta iken, günümüzde müşteriye ulaşmanın yolu, müşteri ile kurulan uzun süreli ve sağlıklı ilişkiler yer almaktadır. Giderek şiddetini artıran rekabetçi piyasalarda, müşterilerin taleplerini karşılayacak şekilde organizasyon yapılarını oluşturan ve müşterinin taleplerine en hızlı ve en uygun tepkiyi verebilen işletmeler, başarılı olabileceklerdir.


Ortaya çıkan bu yeni örgütsel yapı içinde hiyerarşi kademelerinin azaldığı da görülmektedir. Hızla artan rekabet karşısında işletmeler, pazar içindeki konumlarını koruyabilmek ya da rakiplerinin önüne geçebilmek için, organizasyon yapılarında, yaratıcı ve kendilerine hızlı kazanımlar sağlayan değişimlere gitmektedirler. Satış ve pazarlama bölümleri bu değişimlerin en yoğun şekilde yaşandığı alanlardır. İşletmelerin, müşterilerine yönelik işlemlerinde kalıcı olması ve başarılı sonuçlar elde etmesi, öğrenen bir organizasyon yapısını oluşturmalarına bağlı olmaktadır.


Müşteri ilişkilerinde süreç yönetimi, öncelikle müşterileri dinlemek ve müşteriler hakkında olabilecek en fazla bilgiye sahip olma ile müşterilerin işletmeden nasıl bir ürün ya da hizmet beklediklerinin belirlenmesi ile devam eder. İşletmeler, müşterilerini sadece ilgi göstererek onları uzun süreli ellerinde tutamazlar. Bu nedenle, işletmeler müşterilerini önce anlamak ve iyi dinlemek durumundadırlar. Sonrasında ise, daha kaliteli ve daha farklı ürün ve hizmetler sunmaları gerekmektedir. İşletmeler, müşterilerinden elde etmiş oldukları bilgileri, kendi birikim ve yetenekleri ile birleştirebilirse, müşterilerine yepyeni ve benzersiz ürün ve hizmetleri sunabilme olanağına kavuşmaktadırlar. Müşteri ilişkileri yönetimi anlayışına geçecek olan işletmelerin öncelikli hedefi, müşterileri ile uzun dönemli bir ilişki geliştirmek olmalıdır. Bu da ancak, müşterinin işletmeye güven duyması ile mümkün olabilmektedir. İşletme ile müşteriler arasında serbest bilgi akışı, ancak güvene dayalı bir ilişki sayesinde mümkün olabilmektedir. Müşteri ilişkileri yönetiminin amacı; işletme modellerini, süreç yöntemlerini ve interaktif (etkileşimli) teknolojileri kullanarak müşteriler kazanmak ve müşteri sadakatini yüksek seviyelere taşıyarak sürdürmektir.

 

4.6.5.       İŞ ORTAKLIĞI

Uluslararası rekabetin gelişmesi sonucu, tüm işlerin ve süreçlerin şirketlerce tek başına yapılabilmesi zorlaşmıştır. Şirketler, kendi güçlerini ve bağımsızlıklarını koruyarak, süreli, belli işlerde ortak girişim riskine girmeleri zorunluluk haline gelmektedir. Joint Venture -Konsorsiyum – Ortak Girişim adı verilen bu birliktelikler tamamen akdi bir esasa dayanıp, belli bir işin ifasını amaçlamaktadır. J.V. veya Konsorsiyum sözleşmeleri, adi ortaklık temeline dayalı sözleşme tipleri olarak görülmektedir.  Kurulacak olan İş Ortaklığının kurumlar vergisi mükellefi sayılabilmesi için en az aşağıdaki unsurları taşıması gerekir;

·         Ortaklardan en az birisinin kurumlar vergisi mükellefi olması,

·         Ortaklığın belli bir işi sonuçlandırmak üzere yazılı bir sözleşme ile kurulması,

·         İş Ortaklığı konusunun belli bir iş olması,

·         Yapılacak işin belli bir süre içinde gerçekleştirilmesinin öngörülmesi,

·         İşin birden fazla takvim yılına yaygın; inşaat, onarma, montaj ve teknik hizmetler olması,

·         İş Ortaklığı ile işveren arasında bir taahhüt sözleşmesinin olması,

·         Tarafların, müştereken taahhüt edilen işin, belli bir veya birden fazla bölümünden değil, tamamından işverene karşı sorumlu olmaları,

·         İşin bitiminde kazancın paylaşılması,

·         Vergi mükellefiyetinin yerine getirilmesi ve mükellefiyetin sona erdirilmesi.

 

J.V.- İş Ortaklığı;  hukuken ve iktisaden bağımsız birden fazla gerçek veya tüzel kişinin (Vergi yönüyle Kurumlar Vergisi Kanunu hükümleri saklı kalmak kaydı ile) belirli bir işi ya da süreklilik arz eden bir faaliyeti, ortaklık söz konusu olmaksızın gerçekleştirmek ve kazanç elde etmek amacıyla bir sözleşme çerçevesinde bir araya gelmeleri ve o faaliyetin rizikolarını her biri müteselsilen sorumluluk altına girmek suretiyle üstlenmeleridir.

 

Konsorsiyumda ise ortakların sorumlulukları açısından, işveren ile yapılan sözleşmede, konsorsiyuma katılan ortakların müteselsil sorumluluğu bertaraf edilmektedir. Ortakların her biri işin tümünün ifasından sorumlu olarak taahhüt altına giriyorlarsa teknik anlamda bir konsorsiyum mevcut değildir. Konsorsiyumda sevk ve idare yetkisi ortaklardan birine bırakılır. Buna konsorsiyum lideri denilmektedir. Normalde lider konsorsiyumun tüm ortaklarını temsil etmektedir. Adi Ortaklık hükümlerine tabidir. Kurumlar Vergisi mükellefi değildir. Kanun ya da Tebliğlerde tanımına rastlanmamıştır. İşin belli bölümlerinin paylaşıldığı, kâr/zarar paylaşımının söz konusu olmadığı ortaklıklardır. Ortak Girişim: 4734 sayılı Kanundaki “Ortak Girişim” tanımı ise, bir “grup” tanımı olarak verilmiş olup; gerek ortaklıklar (Şirketler) hukuku açısından, gerekse vergi hukuku açısından tümüyle boşluktadır. Eğer bu terime bir kavram yüklenecekse ve hukuk sistemimize girecekse, o zaman konunun bütün boyutlarıyla ele alınarak hukuki bir baza oturtulması gerekir.

 


İş ortaklığında hedeflenen amaç projeyi oluşturan bileşenlerin ve kazancın paylaşımıdır. Projeyi oluşturan bileşenler; işin bulunması, finansal destek sağlanması, proje geliştirme, uygulama, ekipman ve sistem sağlayıcılar, taşeronlardır ve diğerleridir. Geliştirilen projeleri satmada kanalı bilen insanlar genellikle danışman, komisyoncu ya da müşavir olmaktan ziyade işin uygulama aşamalarında iş ortağı olarak yer almak isterler. Bu tiplemeler işi bilen ve sermayesi olan şirketler ile çalışmak istemezler. Sermayesi olan işi bilmeyen şirketleri kendilerine seçerler, bu durumda işi bilen birilerini ona sözler vererek yanlarına alırlar. Bu tür iş ortaklıkları sıkıntı yaratmaktadır. Bu sıkıntıları sıralarsak; görsel değil manen açlık davranışlara sahiptirler. Bir bileni ikinci plana iterler, bana dokümanları ver ben ona izah ederim, sen bekle ben bir görüşüp geleyim davranışları ortak özellikleridir. Bir bilene görevleri emir olarak vermeye başlarlar, sınırları kendileri tarafından belirlenmiş bir oyun alana oluştururlar, fakat süreç içerisinde sınırları surlara, hendeklere ve uçurumlara dönüştürürler. Bir bilene hep dostluk mesajları verirler. Yaptıklarının onun iyiliği için olduğunu ispat edecek uygulamalar geliştirirler, kontrol etmeye başlar, izlerler, izletirler.

 

 

 

 

 

 

SONUÇ

Öğrenmek; hırs, azim ve çalışma dürtüsü ile mümkündür. Öğrenmeye karar verdiğiniz anda ufkunuz genişler. İnsanlar ancak ve ancak ufukları kadar ilerlerler. Lider olarak başladığınız işi lider olarak bitirmek çok zor bir süreçtir. Denetimi elinizden kaçırdığınız anda lider olarak başladığınız işte kendinizi kaotik ortamın bir soytarısı olarak bulursunuz. Proje yönetiminde lideri lider yapan iyi bir ekiple çalışmasıdır. İyi bir ekip ile çalışmak sadece bilgi ve beceride akıllı ve zeki uzmanlar ile çalışmak anlamına gelmemeli, aynı değerde dürüst ve güvenilir de olmaları da gereklidir. Hiç kimse yalnız başına lider olamaz. “Ben başardım, ben olmasam yapamazlardı”  yerine herkes iyiydi, o yüzden başardık stratejisinin geliştirilip uygulanması gerekir. İşler kötü gittiğinde lider aynaya işler iyi gittiğinde ise pencereden dışarıya bakmalıdır. Balığın kafasından çürümeye başladığı hiçbir zaman unutulmamalıdır. Oynadığınız rolün farkında iseniz yaptığınız işler sizin adınıza konuşacaktır.

 

Günümüz insan davranışlarında yaşanan temel sıkıntı, öğreti kaynaklarının kalitesizleşmesidir. Sorgulanmadan ve sorgulamadan ortak kökende gruplaşarak, kendilerinden farklı olanlara saldırıyı davranış biçimine dönüştürmektir. İnsanlara söylenmek istenilen bir çift lafın, en güzel şekilde aktarıldığı bir dilin öğrenilmesi, dinleme, anlayabilme, hayal gücü ve sosyal gözlem ile mümkündür.  Çalışanların iyi yetişmiş olmalarında temel ilke, yaşamsal sorunlarına çözüm bulunduğunda, onlarda işletmenin yaşamsal sorunlara çözüm bulacaktır. Günümüzde insanlar küresel katılımcıya dönüşüyor. Artık sahip olduklarımız yoluyla kişilik oluşturmamız söz konusu değil. Kim olduğumuz, arzularımız, doğal huzurun geri dönüşümünün verdiği haz ve keyif de önemlidir. İnsanlar sorunlarına yenilikçi çözüm aramayı önemsemeye başlamıştır. Bu nedenle daha derin, daha gerçekçi ve enerji dolu bağlılık kurmak istemektedirler. Artık herkes harika çocuklar ile değil iyi çocuklarlar ile çalışmak ve kendini iyi hissetmek istemektedirler. Sanal ortamda becerilerinin sergilenmesi, tüm dünyadaki insanların seni keşfetmesi için klavyenin tuşlarına dokunacak parmağını bekliyor. Yeteneklerini göstermek istediğinde, sana engel olanların tümü faraşın içerisine toplandılar, sonsuza dek yok etme iradesi de parmaklarının ucunda.  Marka oluşturmak için uğraşma marka ol!

 

İnsanlara olumsuzlukları söylenmeli, kötü iseler kötü oldukları hissettirilmelidir. Gösterilmeyen çabaya övgü yapılmamalıdır. “Özgüven, zorun başarılacağına inanmaktır.” Yargılamada, disiplinde, sorgulamada ve otoritede denge sağlanmalıdır. Yasaklar uygulanmalı ve denetlenmelidir. Ceza suçun bedelidir. Ceza yerine baştan denetim ve uyarı önemsenmelidir. İstihbarat diğer bir deyişle bilgi toplamak sorgulanma ile elde edilmelidir. Sorgulama, iftira atmaya, yalana ve yanlışa dönüşmemelidir. Dayatmalardan kaçınılmalıdır. Gülümsemelerin eksik olmadığı bir ortam yaratılmalıdır. Elbette tartışmalar, kızmalar ve hatta kavgalar olacaktır. Sesin tonunda sağlıklı iletişim kuralları önemsenmelidir. Ödün vermek, kaybetmek olarak algılanmamalı geleceği kazanmak olarak görülmelidir. 

 

Giordano Bruno‘nun sözleri,

·      Şikayetçi olmak ve dedikodu üretmek insanı kalitesiz yapar.

·      Demagoji (Laf kalabalığı) ya da kendini ağıra satmak (övmek, vazgeçilmez göstermek) gözden düşürür.

·      Kararsızlık ve cesaretsizlik geri bırakır.

·      Baskın yeteneği bulmak ve sevdiğin işi yapmak boşa kürek çekmeyi sağlar.

·      Aşırılık (mübalağa, abartı, ifrat) ile felakete odaklanmak gelişmeyi engeller.

·      Bakış açısını değiştirmek, karşındakinin yerine kendini koyabilmek çözümsüz görünen problemleri çözer.

·      Tebessüm (gülümseme) ve sükut (susmak) çözüm getirir.

·      Başarının sırrı, ustalardan ustalığı öğrenmek ve kendini güncellemektir.

·      Niyetin saf olması, Ruhsal farkındalık başarıyı mutlulukla beraber yakalar.

 

·      Şahıs ve olayları akıl ve kalp süzgecinden geçirmek ve hak yememek yanlış yapmanı engeller.

·      İradeye hakim olmak ve uyumlu olmak nitelikli İnsan yapar.

·      Hitabet ve diksiyon eğitimi almak, anlayarak hızlı okumayı öğrenmek ekstra değer katar.

·      Nitelikli çevre ve biraz delilik kaşif yapar.

·      Sorunun değil, çözümün parçası olmak, hayata ve her şeye yeni (özgün, orijinal, farklı) bakış açısıyla yaklaşabilmek seni diğerlerinden farklı yapar.

·      Geçen zaman, ve söylenen söz geri alınmaz.

·      Sevgi ve bilgi keşfedilecek en kıymetli hazinedir.

·      Hayatta önemli olan her şey için önce nefes alabilmeyi ve nefes verebilmeyi öğrenmektir.

 

 

 

 

 

 

 

 

KAYNAKLAR

1.         “Toplam Kalite Yönetimi”, Prof. Dr. İbrahim Kavrakoğlu, Kalder Yayınları, 1996.

2.         “Towards A Learning Organizations:The Introduction Of A Client-Centered Team-Based Organization In Administrative Surveying Work” , Tranfield, D., Smith S., Foster, Morris, Wilson, Sarah, Parry I. (2003), Gard, G., Lındstrom, K., Dallner, M. (2003).

3.         “Örgütlerde Takım Çalışmasına Yönelik Etkin Liderlik Nitelikleri”,Mehmet İnce, Aykut Bedük, Enver Aydoğan.

4.         “Takım Oluşturmak”, Keçecioğlu, T. (2000), Alfa ,İstanbul.

5.         “Kaos”, Gleick, James, (Çev. Fikret Üçcan) Tübitak Popüler Bilim Kitapları, Ankara, 1995.

6.         “Fırtınalı Dönemlerde Yönetim”, Drucker, Peter F., (Çev. Bülent Toksöz), İnkılap Kitapevi, İstanbul, 1998.

7.         “Sonuç İçin Yönetim”, Drucker, Peter F., (Çev. Bülent Toksöz), İnkılap Kitapevi, İstanbul, 1999.

8.         “Bilim, Felsefe Ve Metodoloji: Araştırmada Yöntem Problemi”,   Saruhan, S. C. Ve Özdemirci, A. (2005). (SPSS Uygulamalı). İstanbul, Alkım Yayınevi.

9.         “Yönetimde Eleştirel Düşünme”, Dr. Yılmaz Argüden, Dünya Gazetesi - 15.05.2003

10.     “Mobbing”, Çobanoğlu, Timaş Yayınları, Ş. (2006), İstanbul.

11.      “Kurumsal Kaynak Planlama (KKP) Uygulaması Sonrası İşletmelerin Yaşadığı Sorunlar”, Aysel Karadede Ve Ömer Faruk Baykoç, Endüstri Mühendisliği Bölümü, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Gazi Üniversitesi, Ankara.

12.      “Müşteri İlişkileri Yönetimini Uygulama Sürecinde Başarıyı Etkileyen Faktörler”, Ercan Çiçek, Selçuk Üniversitesi.

13.     “Medyadaki Önyargı ve Propaganda Nasıl Saptanır?”, Dr. Richard Paul and Dr. Linda Elder, Çeviren: Merih Bektaş Fidan, Eleştirel Düşünme Vakfı.

14.     “Yeni Bir Yayın Alanı: Komplo Teorileri, Yeni Bir Araştırmacı Türü: Komplo Teorisyenleri” Rıfat N. Bali.

15.      “Geleceği Kazanmanın Yolu: Stratejik Yönetim”, Prof. Dr. Coşkun Can Aktan.

16.     “Stratejik Derinlik Türkiye'nin Uluslararası Konumu”, Ahmet Davutoğlu, Küre Yayınları

17.     “Türkler, Müslümanlar ve Ötekileri”, Voltaire, Derleyen: Bora Çalışkan, İgüs Yayınları

18.     “Savaş Sanatı”, Sun Tzu, Arya yayıncılık

19.     “Privacy Impact Assessment for theCritical Infrastructure Warning Information Network”, IAIP, January 7, 2006, U.S. Department of Home Land Security

20.     “Critical Infrastructure: Control Systems and the Terrorist Threat”, Updated February 21, 2003, Dana A. Shea Consultant Resources, Science, and Industry Division, Report for Congress

21.     “CRITICAL FOUNDATIONS PROTECTING AMERICA’S INFRASTRUCTURES”, The Report of the President’s Commission on Critical Infrastructure Protection.

22.     “Efficient wireless non-radiative mid-range energy transfer”, Aristeidis Karalis, J.D. Joannopoulos, and Marin Soljacic, Center for Materials Science and Engineering and Research Laboratory of Electronics Massachusetts Institute of Technology.

23.     “Elektromagnetic veapon and Human rigths”, by Peter Phillips, Lew Brown and Bridget Thornton, As Study of the History of US Intelligence Community Human Rights Violations and Continuing Research in Electromagnetic Weapons.

24.     “High-Altitude Electromagnetic Pulse (HEMP): A Threat to Our Way of Life”, by William A. Radasjy, PH.D. P.E.

25.     “Mind Controllers” By Dr. Armen Victorian.

26.     “Arşiv Yönetimi: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Örneği”, Ümit Nihal DÜZENLİ, Uzmanlık Yeterlilik Tezi, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, İletişim Genel Müdürlüğü, Ankara, Aralık 2006.

27.     “Değişim Mühendisliği”, K. Yaralıoğlu, Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir.

28.     “Jack Welch ve General Electric'in Yolu”, SLATER, Robert, Literatür Kitabevi, İstanbul 2000

29.     “6 Sigma”, ÖZKAN, Mehmet, www.danismend.com

30.      “Altı Sigma Sistemi'nde Hedef; Mükemmellik, İş Fikirleri”, İLZE Tuba,  Dünya Yayıncılık A.Ş., İstanbul, Temmuz-Eylül 2002

31.     “İşyerinde Psikolojik Taciz (Mobbing)”, Prof. Dr. Pınar TINAZ, Marmara Üniversitesi, İİBF, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri  Bölümü

32.     “Panik yönetimi”, Dr. Turgut Göksu, Polis Bilimler Dergisi, Cilt 2(5-6)

33.     “Oyun Teorisi”, http://www.oyunteorisi.com/article.php?aID=9, 21.11.2002

34.     “Rekabet Ortamında Karar Verme Süreçlerinde Oyun ve Fayda Kuramı İlişkileri ve Etkileşimi”, Doç. Dr. Şevkinaz GÜMÜŞOĞLU, İşletme Bölümü, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Dokuz Eylül Üniversitesi.